Modern tarih aktarıcılığının, sosyolojinin ve iktisadın öncülerinden kabul edilen bir filozof ve devlet adamı olan İbni Haldun’u felsefesini anlatan “Coğrafya Kaderdir” adlı kitabı üzerine yazar Mesud Topal sorularımızı yanıtladı. “Yaşadığı yerin havası, nemi insan sağlığına etki eder. Siyasi mekanizmanın düzgünlüğü ya da bozukluğu da yine insan hayatının her şeyini etkiler” diyen İbni Haldun coğrafyanın insan üzerindeki etkilerini siyasi ve fiziki açıdan derinlemesine incelediği çalışmaları sayesinde zaman ve mekân ötesi bir tespit gerçekleştirmiştir. “Bizim değerlerimize sahip çıkamama gibi bir huyumuz var” diyen Mesud Topal ile İbni Haldun’un yaşadığı dönemden asırlar sonra neden hâlâ anlatılmaya ve anlaşılmaya ihtiyacı olduğunu konuştuk.

  • “Coğrafya Kaderdir” adlı kitabınızda çok önemli bir tarihçi, filozof ve devlet adamı olan İbni Haldun’u anlatıyorsunuz. Peki, son zamanlarda pek çok farklı bağlamda duyduğumuz coğrafya kaderdir sözüne İbni Haldun nasıl bakıyordu? Ya da şöyle diyelim, İbni Haldun’a göre coğrafya kader midir gerçekten?

İbni Haldun Mukaddime eserinde coğrafyanın insan üzerinde etkilerini ele alırken bunu her açıdan değerlendirmektedir. Gerek siyasi, gerek fiziki olarak coğrafyanın insanın üzerinde bıraktığı etkileri derinlemesine incelemektedir. “Yaşadığı yerin havası, nemi insan sağlığına etki eder” diyen Haldun, “Siyasi mekanizmanın düzgünlüğü ya da bozukluğu da insan hayatının her şeyini etkiler” der. Yani bu sözü hem politika açısından ele almak gereklidir hem de coğrafi koşullar açısından. Ancak buradan kesinlikle “Kaderimize her şey yazılmış, alın yazımızda var, biz ne yaparsak yapalım değiştiremeyiz” gibi bir anlam ve teslimiyetçi bir bakış açısı da çıkarılmamalıdır.

Bizim toplumumuzda “Kaderimiz buymuş” anlayışı gerçekten çok yaygın. Ancak İbni Haldun’un böyle bir anlayışı olmadığı gibi İslam dininde, ahlakında ve felsefesinde böyle bir anlayış kesinlikle yoktur. “Coğrafya Kaderdir” hem İbni Haldun’a hem de Napolyon’a atfedilse de, benim bu kitapta bu anlayış üzerinden ilerlememin sebebi İbni Haldun’un coğrafya ve insan üzerine ciddi bir şekilde eğilmesinden ve üzerinde çok ciddi çalışmalar yapmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü insanı şekillendiren yaşadığı coğrafyanın havası, suyu, toprağı, kültürü, dili, dini olurken aynı zamanda insanın da şekillendirdiği bir coğrafya var. Siyaset, ekonomi, tarih, mimari, teknoloji gibi meselelerde de insan yaşadığı coğrafyayı şekillendirmektedir. İnsanların tercihleri bir bakıma kaderlerini şekillendirmektedir. Devlet yöneticiliğine seçilen insanların olumlu ya da olumsuz yaptıkları her şey yaşanılan coğrafyanın o gün ve gelecekteki kaderini belirler.

Mesud Topal
  • Kitapta İbni Haldun’u farklı yönleriyle ele almışsınız, gerçekten de çok yönlü bir insan aslında, tıpkı dönemindeki ve öncülü olan diğer aydınlar gibi belki… Sizin için en etkileyici yönü neydi İbni Haldun’un?

İbni Haldun benim için İslam medeniyetinin en büyük aydınıdır. Aynı zamanda tarih ve sosyoloji ilimlerinin kurucusu, öncülü olmasından dolayı sadece benim için değil tüm dünya için aslında bir değerdir. Tabi bizim değerlerimize sahip çıkamama gibi bir huyumuz var. Önce kendi değerlerimizi bizim anlamamız lazım ki başkalarına da bunu anlatabilelim. Biz kendi değerlerimizi anlamıyoruz, zaten İbni Haldun’u anlamış olsak şu anda Türkiye bu durumda olmazdı. Yöneticilerin har vurup harman savurması, kendi yandaşlarını zenginleştirmesi, zorbalık ve zulmü kendilerine düstur edinip yaptıkları zulmün farkına varmamaları bu ve bunun gibi durumları bugün yaşamıyor olurduk.

İbni Haldun devlet idarecilerinin nasıl olması gerektiğini anlatırken, nasıl yozlaştıklarını da anlatır. Ülkemizde İbni Haldun’u okuyan bir insanın söyleyeceği şey direkt şudur “Resmen Türkiye’yi anlatmış!” Gerçekten o kadar çok örnekler var ki günümüzde muhalif bir aydının söylemleri gibi onun tespitleri ve fikirleri. İbni Haldun bugün yaşasaydı kesinlikle mahkemelerde yargılanırdı bunu açıkça söylüyorum. Buradan çıkardığımız da şu ki, yöneticiler bugün ne ise geçmişte de oymuş aslında. Çünkü güç ve zenginliğe dalan yönetimler eninde sonunda yozlaşır. İbni Haldun’un “Adaletsizlik medeniyeti çökertir.” demesi boş bir söylem değildir.

‘İbni Haldun sanki bugünleri anlatıyor’

  • İbni Haldun’u günümüzde de, yani yaşadığı dönemden asırlar sonra hâlâ anlatılmaya değer kılan özellikleri neler size göre?

İleri görüşlülüğü ve sorunlara dair getirmiş olduğu çözümler. İbni Haldun’un sadece kendi dönemi içinde değerlendirmemiz büyük bir yanılgı olur. Onun gözlemciliği ve araştırmacılığı kendisinden önce gelen bütün düşünürlerden ve araştırmacılardan farklıdır. Toplumları çok iyi analiz eden bir gözlemciydi. Toplumun ekonomik sorunlarının sebeplerini ortaya koyup bunların çözümünün ne olacağını da söyleyen birisiydi. Özellikle işçi ve emek kavramları ciddi olarak ilk İbni Haldun’la ortaya çıkmıştır diyebiliriz. Toplumun içerisinde bulunan yetenekli kişiler yaptıkları işin karşılığını alamayınca, üretimin azalacağını ve bundan devletin ve toplumun zarar göreceğini söylemektedir.

Sadece bunlar da değil vergi meselesi, sanat, toplumların kültürel yapıları. Bir toplumun ekonomisi nasıl büyütülür ve güçlendirilir bunlarla ilgili uzun ve ciddi araştırmaları var. Bugün Türkiye’de gıda fiyatlarının çılgın bir şekilde yükselmesi çok ciddi yönetim beceriksizliği sonucunda ortaya çıkan bir şeydir. İbni Haldun açık ve net bir şekilde “Gıda fiyatlarının yükselmesi yönetimi çökertir.” demektedir. Sadece bu meselelerde değil. Devlet idarecilerinin zenginleşmesi ve çevresindekileri kayırması onları da zenginleştirmesi ve bunun sonucunda zevk ve mala olan hırsları yüzünden toplumların nasıl felakete sürüklendiklerinden de bahsetmektedir. Sanki İbni Haldun bugünleri anlatmaktadır.

  • İbni Haldun tarihçilik kavramını kökünden değiştirmiş bir isim, bunu nasıl yaptı peki? Neler değişti İbni Haldun’dan sonra?

İbni Haldun’a kadar süregelen tarih anlayışı askerlerin ve gezginlerin kâğıtlara yazdığı anlamsız alıntılardan ibarettir. İbni Haldun’a kadar ciddi bir şekilde tarih ilmi diye bir ilimden bahsedemiyoruz. Çünkü o dönemlerde tarihçilik dediğimiz şey abartılı bir şekilde süslenen efsaneleştirilmiş hikâye ve anlatımlarından ibaret. Diğer bir tabirle kulaktan kulağa aktarılan bir masallardan bahsediyoruz. İbni Haldun’u rahatsız eden de aslında bu durum oluyor. Ve İbni Haldun ilk olarak Arapların tarihini araştırıp anlatmak için çalışmaya başlıyor.

Bu çalışmaya başladığı zaman sadece Arapların tarihini anlatarak bir yere varılamayacağını ve her şeyin eksik kalacağını fark ederek Yunanlar, Türkler, Rumlar gibi başka milletleri de araştırmaya başlıyor. Ardında da tarihin sağlıklı bir aktarımı için toplumları en ince detaylarına kadar araştırmaya başlıyor. Bu noktada toplumbilim, sosyoloji ortaya çıkıyor.  İbni Haldun için, tarih ve sosyoloji birbirinden ayrılması mümkün olmayan şeylerdir. Çünkü tam manasıyla tarihçilik, tarih ilmi, sosyolojik tarihçilik İbni Haldun ile doğmuştur.

Batı’nın 1900’lü yıllarda İbni Haldun’u sosyolojinin kurucusu olarak kabul etmesi İbni Haldun’un ne kadar önemli olduğunun da bir göstergesidir. İbni Haldun’un “Tarihçi gerçek tarihçilik yapmak istiyorsa toplumları tanımak zorundadır” sözünden hareketle toplumbilimin ne kadar önemli olduğunu anlayabilir ve sosyoloji ile tarih iç içedir diyebiliriz.

  • Kitapta İbni Haldun’un pek çok tarihçiyi ya da toplumbilimciyi etkilediğinden söz ediyorsunuz. Özellikle Marx ile olan benzerlikler çok ilgi çekici, bunu biraz açıklar mısınız?

İbni Haldun Marx’tan tam dört buçuk asır önce yaşamış olmasına rağmen onun birçok görüş ve tespitleri modern olarak kabul edilmektedir. Marx’ın toplumsal değişim ve ekonomi politiği, İbni Haldun’un toplumsal ve ekonomi görüşlerine çok fazla benzer. Örneklendirmek gerekirse Marx’ın bireyin topluma ihtiyacı olduğunu söylemesi ve tek başına var olamayacağını belirtmesi İbni Haldun’un toplum ve birey arasındaki ilişki tanımının aynısıdır. Yine Marx’ın bahsettiği refahın arttıkça toplumun güçlenmesi, sanatın gelişmesi gibi meseleler de İbni Haldun’un görüşlerinin bir benzeridir. Karl Marx’ın emek anlayışı tıpatıp İbni Haldun’un emek anlayışıdır. Ben İbni Haldun’u Karl Marx’ın öncülü olarak görüyorum.

İbni Haldun’un etki alanı sadece Karl Marx ile de sınırlı değil. Machiavelli’nin 1500’lü yıllarda yazdığı Prens adlı kitabında Mukaddime’den birçok izler görülmektedir. Farklı alanlardan İbni Haldun’dan direkt etkilenen isimleri saymak gerekirse bunlardan en bilinenleri Niccoló Machievelli, Vico, Gibbon, Montesquieu, Abbe De Mabby, Ferguson, Bodin, Comte, Rousseau, Tarde, Karl Marx gibi isimlerdir. Hatta Dünyaca ünlü Fransız jeopolitik uzmanı Yves Lacoste, İbni Haldun’un tarihçilik anlayışının eşsiz bir değer olduğunu söyleyerek hiçbir tarihçinin tarihi insan üzerinden bu şekilde kapsamlı ve derinlemesine açıklayamadığını söylemektedir. İbni Haldun bilinmesi, öğrenilmesi gereken çok büyük bir değerdir.

‘Bu karanlık düzenin içinden okuyarak
ve anlayarak çıkacağız’

  • Kitapta İbni Haldun’un Mukaddime eserinden çokça bahsediyorsunuz, hatta çoğunlukla bu eser referans alınmış diyebiliriz. Peki, Mukaddime nedir, neden önemlidir?

Tek bir kitap seçme hakkım olsa seçeceğim kitap kesinlikle Mukaddime olur. Neden kısmına gelirsek İbni Haldun’un toplumu, devleti bütün yönleriyle en ince ayrıntısına kadar ele alması ve bunu yaparken gerçekleri cesur bir şekilde söyleyebilmesi, okuyan kişinin günümüzün modern dünyası ile de ilişki kurabilmesini sağlayabilmesi benim için önemli etkenlerdir. Okurken eski bir metin değil, bugün yazılmış ve bugünün meselelerini ele almış yeni bir metinle karşı karşıya kaldığınızı hissediyorsunuz. 

Mukaddime eseri aynı zamanda dünyada hiçbir eserin başaramadığı bir başarıyı elde etmiştir ki o da şudur: Mukaddime kelime anlamı olarak önsöz demektir. İbni Haldun’un EL İBER isimli 7 ciltlik eserinin önsözüdür. Yani Mukaddime’nin El-İber’in sadece giriş bölümü olduğunu göz önüne alırsak, bu giriş bölümünün kazandığı ünün, eserin bütününün tanınmışlığını geçmesinin dünyada ilk ve tek örneğidir. Mukaddime İslam Tarihi’nin ilk sosyolojik eseridir.

Aynı zamanda sadece İslam coğrafyasında değil, hemen hemen tüm dünya dillerine çevrilerek üniversitelere ders kitabı olarak girmeyi başarabilmiş de bir eserdir. Mukaddime gibi çağlar boyu okunup ders çıkarılacak bir eserdir. Bize düşen okumak, anlamak ve anlatmaktır. Bu karanlık düzenin içinden okuyarak ve anlayarak çıkacağız, bunun başka yolu yok.

Kitabı satın almak için: https://destekdukkan.com/magaza/urun/ibni-haldun-cografya-kaderdir