İdam Edilen Filozoflardan Tesellisiz Felsefeye
Toplumsal değerler yerini bireyselliğe bırakırken doğal olarak da filozoflar tahtlarını gurulara, kişisel gelişim uzmanlarına hatta çok da acı olarak tarikat şeyhlerine devrettiler...
Toplumsal değerler yerini bireyselliğe bırakırken doğal olarak da filozoflar tahtlarını gurulara, kişisel gelişim uzmanlarına hatta çok da acı olarak tarikat şeyhlerine devrettiler...
MÖ 350’li yıllarda “Bütün insanlar doğaları gereği bilmek isterler” derken bilginlerin öğretmeni Aristoteles ve nasıl bildiğimiz konusunda tüm felsefe tarihi boyunca akıl mı, algı mı, duyu mu, sezgi mi, hatırlama mı tartışmaları sürerken günümüz insanının kendinden bu kadar uzaklaşabileceği öngörülemezdi. Giderek artan teknolojik imkânlara sahip olan yeni dünya insanı dünyayı, evreni, hücrenin yapısını vs. bilim adına anlamaya çalışırken, dünyevi ve kapitalist hazların tuzağında maalesef özünü bilmeyi unuttu ve doğaya karşı geldi. Yeni dünya insanı artık büyük şirketlerin dayattığı gündemle gerçekte ne istediğini, ne olduğunu bilmeden kırmızı çizmeye, glütensiz ekmeğe, o gün mutlaka seyretmesi gereken filme, hissetmesi söylenen duyguya, yapması gereken diyetlere mahkûm oldu. Giderek mutsuzlaşan ve duygularını bile tanımlayamayan, kalbi yağ bağlamış insanoğlu teselliyi şarkıların acıklı sözlerinde, alışverişte, anti-depresanlarda hatta vitaminlerde aramaya başladı. Toplumsal değerler yerini bireyselliğe bırakırken doğal olarak da filozoflar tahtlarını gurulara, kişisel gelişim uzmanlarına hatta çok da acı olarak tarikat şeyhlerine devrettiler.
Düşüncelerinden dolayı idama mahkûm olan veya linç edilen onlarca filozoftan Sokrates, Seneca, Cicero, Boethius, Bruno, Hypatia, Thomas More gibi isimler canları pahasına düşündüler, düşündürdüler. Düşünceleri, felsefeleri, inançları, inançsızlıkları sadece sözde değil özdeydi.
“İyi insanlara neden kötü şeyler olur?” sorusunu, inanç ile aklı, kader ile özgür iradeyi Felsefenin Tesellisi adlı kitabında sorgulayan Romalı filozof Boethius, vatan haini suçlamasıyla zindanda idamını beklerken teselliyi felsefede bulmuştu. İhanetle suçlandı, yargılanmadan idam edildi.
Ahlak felsefesinin kurucusu, sürekli soru sorarak hakikate ulaşma yöntemini bulan ilk büyük Yunan filozofu Sokrates gençleri kışkırttığı, onların aklına saçma sapan şeyler soktuğu vs. suçlamalarına karşın “Kendine karşı doğru ol!” düşüncesinin arkasında durdu ve felsefe uğruna baldıran zehri ile canını vermeye razı oldu.
Astronom, matematikçi ve dünyanın elips şeklinde olduğunu söyleyen kadın filozof Hypatia’nın çalışmalarından ve düşüncelerinden ötürü dinsizlik ve şeytanlık suçundan öldürülmesine karar verildi. Deniz kabuklarıyla etleri kesildi, parçalanarak linç edildi.
Rönesans felsefesini biçimlendiren filozof, rahip, gökbilimci Bruno sekiz yıl zindanda Tanrı’ya saygısızlık, ahlaksızlık ve dine karşı geliş suçlarından yargılandı ve engizisyon tarafından düşüncelerinden vazgeçmesi ve din sapkını olduğunu kabul etmesi durumunda bağışlanacağını söylemelerine rağmen canı pahasına onurunu korudu. Kanı akıtılmadan eziyet edilerek öldürülmesine karar verildi.
Hayatı boyunca bağnazlığa karşı duran, aklını düşüncelerinin merkezine koyan stoacı filozof, devlet adamı, oyun yazarı Seneca gerçek erdemin insanın içinde olduğunu, dışarıdaki zenginliğin insana mutluluk getirmeyeceğini savunmuş, Neron’a düzenlenen bir suikast girişiminden sorumlu tutularak imparatorluğun emriyle intihar ederek ölümüne karar verilmiştir. Sokrates gibi bütün yaşamı boyunca ölümün hiçe sayılması gerektiğini savunan Seneca da idamını metanetle kendi elleriyle gerçekleştirmiştir.
Latin dilinin felsefenin dili olarak gelişmesine katkıda bulunan, agnostik, Romalı büyük hatip, bilgin, devlet adamı ve yazar Cicero da devlet düşmanlığından dolayı başı kesilerek idam edilenlerdendi.
Ütopya kitabının yazarı, aşırı dindar İngiliz filozofu Thomas More, Act of Supremacy’nin Tanrı’nın yasalarına aykırı olduğunu ve parlamentonun kimseyi Kilise’nin başı olarak ilan edemeyeceğini söylemesi ile vatan hainliği suçlamasıyla, düşüncelerinden ve fikirlerinden dolayı kafası kesilerek idam edildi.
Tüm bu filozofların ortak yanları yaşadıkları çağa düşünceleri ile aykırı olmaları ve idamları ile değişim sağlamalarıydı. Felsefe onları kanatlandırmadı, belki uçurumdan aşağıya düşmelerini engelleyemedi ama kendinden sonra gelenleri etkiledi.
Günümüzde ise durum oldukça garip. Düşünce suçlusu insanlar hâlâ hapisteler. Felsefe de artık teselli etmiyor. Özde düşünceler sadece sözde kaldı ve filozofların sözleri kopyala-yapıştır metoduyla sosyal medya paylaşımlarında dönmeye başladı. Konferanslarda, arkadaş ortamlarında, televizyon programlarında konuk konuşmacıların bir bölümü yine özü, tarihi, kuramı, kısacası hiçbir şeyi bilmeyerek filozofların sözlerini umarsızca kullanıyorlar. Sokrates’in bir sözü vardır, Nietzsche’nin dediği gibi, Descartes ne demişti gibi malumatfuruş bir halde kullanılan felsefe böylelikle tesellisiz kaldı. Oysa felsefenin anlamı “bilgiyi sevmek”tir, bilgiye âşık olmaktır, bilginin eksikliğini duymaktır.
Nerede o eski canhıraş bilgiler!