İhtiyacı Kadar Sev
“ONCA SEVGİYE RAĞMEN KALBİ FİLİZLENMEMİŞSE TOPRAĞI SEN DEĞİLSİNDİR.” – CAHİT ZARİFOĞLU Bu kitap, alarmı kurulmuş bir saat gibidir. Seni senden eksilten ilişkilerin farkına varman, artık uyanıp aynaya bakman ve ilişkilerin bir zafer değil, süreç meselesi olduğunu hatırlaman için çalacaktır. Okuduğunda anlayacaksın ki hayatımıza giren herkes yansımamızdır, kimi içimizdeki iyiyi çıkarır ortaya kimi karanlığımızla yüzleştirir. Kimi fazla olanı alıp törpülemek kimi içimizdeki boşluğu doldurmak için gelir. Her ilişki kendimizle yaşadığımız bir karşılaşmadır. Suçladığımız, kırıldığımız, küstüğümüz, terk ettiğimiz ya da çaresizce tutunduğumuz kişi çoğu zaman o değildir, içimizdeki biridir...
İzmir’de Son Gemi
Savaşın, üstüne gölge düşüremediği kardeşliğin ve aşkın romanı İzmir’de Son Gemi, resmi tarihin dışından seslenen ve tarih bilincine yaslanan bir roman. Suyun iki yakasındaki halkların, egemenlerin kurduğu tuzaklardan arındığında, kardeşçe ve içtenlikle nasıl kucaklaşabileceklerini, aynı kederde ve sevinçte bir bütün olabileceklerini son derece yalın ve lirik bir dille anlatıyor. İzmir’de Son Gemi’nin serüveni her şeye karşın hâlâ suyun iki yanında da sürmekte...
Gelin Kaynana Devrimi
Birbirinin yerini doldurmaları mümkün olmayan bu iki kadının arasındaki rekabeti, onlardan başka hangi akıl fikir sahibi çözebilir? İki güçlü kadın arasındaki mücadelede, egoların ve kıskançlıkların varlığı kaçınılmaz değil mi? Elbette. Ortada paylaşılamayan bir erkek var. Biz bu kitabın yazarları gelin-kayınvalide olarak, iki iddia sahibi kadındık. Farklılıklarımız bizi birbirimizden uzaklaştırıyordu. Bir kriz sonrasında durup düşünme vakti geldiğini anladık. Rekabeti bir kenara bırakıp güç birliği yapmaktan başka bir çıkış yolumuz kalmamıştı. Beraber çözüm üretebildiğimizi fark ettiğimizde, karanlık noktaların aydınlığa yer açtığını görmeye başladık. Binlerce yıldır süren savaş, bizim ailemizde sona ermişti. Ancak problemlerimiz bitmedi. Sadece her konuda uzlaşamayacağımız konusunda bir ...
Bilincin Yeniden İnşası
"Evrenin sırlarını bulmak istiyorsan, enerji, frekans ve titreşimi düşün." - NIkola Tesla Neşe, coşku, mutluluk ve yaratım gücü birer mucize değildir. Sağlıklı ilişkiler, gerçek bir aşk, güvende bir hayat ve bereketli bir para akışı, şansla ya da talihle hiç ilgili değildir. Hepsi birer bilinç meselesidir. Spinoza’nın da dediği gibi: "Neşe, en yüksek bilinç seviyesidir." Çok satan Dünya Okulunda Ruhun Devrimi kitabının yazarı Anıl Şehirlioğlu’nun kaleme aldığı Bilincin Yeniden İnşası, arzulanan hayatı dileyip beklemeyi değil, buna karar verip bilinci baştan programlayarak gerçekleştirmenin en kolay, en pratik ve güçlü yollarını anlatıyor.
Hepimiz Narsistiz
“Patolojik narsisizm, hayattan istediğini alamayanın, alsa da tatmin olamayanın huzursuzluğudur.” Klinik Psikolog Şule Öncü “Çöl büyür; yazık içinde çöller saklayana.” Friedrich Nietzsche Bu kitap, narsist olduğu ilk bakışta anlaşılan büyüklenmeci narsist bireyler kadar; narsist olduğu fark edilmeyen; sadece mağdur, depresif ya da bağımlı sanılan; yaşam akışı tıkanmış, potansiyelini gerçekleştirememiş kırgınlarla, küskünlerle ve kindarlarla, yani örtük narsistlerle ilgili. Belki kendini bildin bileli babandan kurtarmaya çalıştığın annenle, köken ailesinden kurtarmaya çalıştığın babanla, kendisinden kurtarmaya çalıştığın eşinle, sevgilinle ilgili. Ve aslında seninle, hepimizle ilgili. Hepimizin içine az çok sızmış ve sızmakta olan patolojik narsisizme direnebilmen; narsisistik istismarla ta...
Kirlendik
"Kan davası yerine aşk davası olsa da, herkes birbirini öldüresiye sevse." – Özdemir Asaf * "Kirlendik be Mansur. Ne gülüşümüz çocukluk gülüşleri kadar sahici, ne biz, ne de eşimiz dostumuz maskesiz. Çocuk yüreklerimiz kirlendi farkında mısın?" Sahi ne zaman kirlendik tam olarak? Bu topraklarda yersiz yurtsuz ve aidiyetsiz hissedişimiz tam olarak nasıl başladı? Hangi ara kaybettik renklerimizi, sıkı sıkıya bağlı olduğumuz köklerimizden ne zaman koparıldık? Belki de kendimize hatırlatmamız gereken bir şeyler vardır. Ne dersiniz, hafızanızı tazelemeye hazır mısınız? Erdal Bila, hayatın tam ortasından seslendiği öykülerle birey ve toplumun kirli gerçeğini yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Satır aralarında ise farklı yaşamlar yeşertip büyütüyor. Aynı topraklara kök salmış biz insanoğulları ise...
Invincible 1 - Aile Meseleleri
Mark Grayson, tam da yaşıtları gibi. Amerika’da sıradan bir lisenin son sınıf öğrencisi. Okuldan sonra ve hafta sonları berbat bir yarızamanlı işi var. Kızlara fena halde düşkün ama onları tam olarak anlayamıyor. Arkadaşlarıyla takılmayı, cumartesi geceleri de geç yatmayı seviyor (tabii ki iyi çizgi filmler başlayana kadar). Mark’ı diğerlerinden ayıran tek şey, babasının dünyanın en güçlü süper kahramanı olması ve son zamanlarda onun da babasının güçlerini miras alıyormuş gibi görünmesi. “Her zaman uzun soluklu, iyi işlenmiş ve bu saatten sonra yeni bir şey üretilemez denilen bir türün merkezinde gayet sağlam bir şekilde duruyor.” -Kurt Busiek’in önsözünden
Şifacı Günceleri 1
Maomao, ortaçağ döneminde, bir sarayda hizmetkâr olarak çalışmaktadır. Etrafta imparatorun tüm çocuklarının kısa ömürlü olduğuna dair bir söylenti dolaşmaya başladığında, merakı ve bilgi açlığı yüzünden olayın sebebini araştırmaya koyulur. Ve bunun sonucunda haremde şifacı olarak çalışmaya başlar. Peki Maomao'nun başına bundan sonra neler gelecektir?
Leviathan 2
KARANLIĞIN KALBİNDE YATAN NEDİR? İNSAN MI, CANAVAR MI? Leviathan’daki tüm yetişkinler öldü! İki öğrenci ise yardıma kimsenin gelmeyeceğini biliyor. Ortak bir çözüm bulmak adına arkadaşlarına haber verecekler mi? Yoksa yaşamlarını sürdürmek için tek umutları olan hibernasyon cihazını mı bulmaya çalışacaklar? Futaba, Kazuma’yı sessiz kalmaya ikna ediyor. Ancak Kazuma’nın bir gafı yüzünden, herkes üzücü gerçeği öğreniyor! Artık hiçbir şey hayatta kalanların birbirini öldürmesini engelleyemez! Uzay boşluğu her şeyi sarmışken ölüm ve yaşam arasındaki girdapta insanlığımızı nasıl koruyabiliriz? Leviathan bizi dehşetin kol gezdiği bu ortamda cehennemin sonuna doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
Mahrem İçinde Mahrem
FETÖ-MİT Mahrem Yapılanması 15 Temmuz gecesi işlediği suçlar sebebiyle FETÖ’yü “terör örgütü” olarak adlandırmak yeterli olsa da “terör örgütü” tanımı FETÖ’yü tanımlamaya yetmez. FETÖ bir istihbarat ve ihanet yapılanmasıdır. Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) kumpas kuran, cinayet işleyen, soru çalan, sahte belge düzenleyen, yalan söyleyen, iftira atan, darbeye kalkışıp TBMM’yi bombalayan, 252 insanımızı tank ve F-16’larla katleden, devlete ve millete ihanet eden; tüm bunları yaptığı halde inkâr edip işlediği insanlık suçlarını başkalarının üzerine atan, her kılığa giren mankurtlaşmış beyinlilerden oluşan bir şebekedir. FETÖ, hizmet ettiği ABD istihbaratı CIA’in kanatları altında kurulan, onun çıkarları için kullanılan ve halen onun tarafından ABD topraklarında korunan bir istihbarat ve operas...
Yıldız Sarayının İçki Defteri
“OL MAHİLER Kİ DERYA İÇREDÜR DERYAYI BİLMEZLER.” – HAYALÎ Alkollü içeceklerin yapımı ve tüketilmesinin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Alkollü içeceklerin pek çok hükümdarın sofrasında ve işret meclisi denilen eğlence toplantılarında önemli bir yere sahip olduğu kaynaklarda görülmektedir. Alkollü içecekler arasında şüphesiz ki en çok tercih edilen, şarap olmuştur. Şarap, Türk-İslam devletlerinin saraylarında epey ilgi görmüştür. Gazneli Devleti’nden başlayarak Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar Türk saraylarında içkinin yerini ve önemini kaynaklarla anlatan bu kitapta, Sultan Abdülhamid’in içki içip içmediği konusundaki tartışmalara, Yıldız Sarayı’na sipariş edilen içkilerin kayıt defterine ve defterin yeni harflere çevrilmiş tam metnine de yer verilmiştir. Osmanlı Arşivi Yıl...
Kendine Akan Nehir
Herkesin kişisel tarihinde bir hicret hikâyesi vardır. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’nda Campbell buna evden ayrılış der. Bazen Mekke’yi terk ediştir bu, bazen Mısır’dan çöllere uzanan çileli bir yoldur, bazen Hacer’in Yesrib’idir. Bazen de eşten, evden, şehirden ayrılmayla başlayan çetin bir yolculuktur. Miladı hicret olan bu yolculukta; terk edişle birlikte bitti, son denen yerde, küllerinden doğup kendini yeniden var etmenin hikâyesini okuyacaksınız. Zaman bir döngüdür, bitiş noktası da başlangıç. Hayat döngüsünde bitişlerin başlangıçlara nasıl evrildiğini anlatan bu romanda “öl”menin kabul edildiği noktada “ol”manın sevincini göreceksiniz.
Söylenmemiş Son Söz
YALNIZLIK, AYNI ZAMANDA ÖZGÜRLÜĞÜN DE OLDUĞU YERDİR. BAŞKA BİR DEYİŞLE, ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİDİR. Dişilik ve onun yakıcı enerjisi; güzelliği, gücü, ışığı... Ve bu güçle kendi cenaze törenlerinde söz alarak, tutkuyla ve tarihin onları marjinalleştirmesine duydukları öfkeyle, suçlama niteliği taşıyan bir veda konuşması yapan kadınlar... Concita De Gregorio’nun Dora Maar gibi çocukken ya da Amelia Rosselli gibi ergenken yüz yüze geldiği veya büyüdüğünde tanımadan tanıştığı ve daha sonra eserlerinde aradığı kadınlar: Carol Rama, Nise da Silveira, Vivian Maier, Silvina Ocampo, Maria Lai, Lisetta Carmi ve daha birçokları. Hepsi böyle tanınmış değiller, hatta çoğu zaman çıkmaz sokaklarda kaldılar, yasaklandılar, dışlandılar, geride bırakıldılar. Zamana, geleneklere, topluma göre önde oldukları için, ...
Kehanet 1
Tokyo Siber Suçlarla Mücadele Birimi gergin durumda. Gazete maskesi takan bir kişi, tehdit, yangın çıkarma, saldırı ve tecavüz gibi suçları işleyen kişilerin bilgilerini internette yayıp, onları cezalandırıyor. Kimdir, nasıl çalışmaktadır, amacı nedir? Deliller, zamana karşı yarışan Siber Suçlarla Mücadele Birimi’ni, Tokyo’nun banliyölerindeki terk edilmiş bir internet kafeye götürüyor. Ancak soruşturma devam ederken kitleler üzerinde bu gizemli kişinin popülaritesi artıyor. Marjinaller, hiyerarşi tarafından baskı görenler ve sosyal medya kullanıcıları...Hepsi bu gizemli olaya dahil oluyor. Sosyal adaletsizlik, istismar ve yeni teknolojilerin hayatımızdaki etkisinin işlendiği “Kehanet” ile Tetsuya Tsutsui büyük bir dönüş yapıyor.
Dışarı'daki Kız 1
BİR ZAMANLAR UZAK BİR DİYARDA... İki ülke varmış: Dokunursanız sizi lanetleyebilecek tuhaf yaratıkların yaşadığı Dışarısı ve insanların yaşadığı İçerisi. Bir araya gelmemesi gereken iki kişi karşılaştığında bir masal gerçeğe dönüşmeye başlamış. Bu, gece ve gündüzü birbirinden ayıran o belirsiz anda ortaya çıkan ikilinin destansı hikâyesi.
Cadıların Cenneti 3
Doğanın terk ettiği bir dünyada insanlığın tüm umudu cadılardır! Amurların seslerini takip eden Pilly ve Oak, dağlarda cadıların saklı bir yerini bulmuştur. Ancak orada yaşayan kadınlar, "Cennet" hakkında bilgiye sahip değillerdir. Pilly ve Oak, yola çıkmaya hazırlanırken babasını arayan Hina, onları takip etmek ister. Ama korkunç bir gerçeği öğrenir. O esnada Oak, uzaktan ayak sesleri duyar. Askerler sığınağa doğru geliyordur. Fakat Pilly’nin bir planı vardır. Herkes kaçana kadar kendini bir yem gibi sunacaktır. Acaba buradan sağ çıkabilecek midir? İnce ve narin çizgisiyle Yumeji, kara fantastik dünyasına şiirsel bir imza atıyor! Felakete uğramış bir dünyada Pilly, insanlar ve bitkiler arasındaki mücadelenin tam ortasında bir maceraya atılıyor.
Gerçekliğin Bütününe Ancak Sezgi Yoluyla Ulaşırız - Henri Bergson
"Yaratılış bir gizem değildir, özgür eylemlerimiz sırasında duyumsadığımız şeydir." Analiz ederek kavrayan zekânın dışında bir bilme biçimi mümkün müdür? İçinde yaşadığımız kesintisiz değişimi, kavramlarla hareketsiz hale getirmeden, parçası olduğumuz bütünsel yaratımı kucaklayan bir bilme biçimi... Hatta kolumuzdaki saatlerle ölçtüğümüz anların, aslında bir ezginin notaları kadar bütünsel olduğunu fark eden ve zamanı mekâna dönüştürmeyen bütünsel bir kavrayış... Öyle bir kavrayış ki tabiatı gereği geriye doğru bakmaya zorlanmış aklın tersine, yönü yaşama doğru olan bir düşünme biçimi... 20. yüzyılın en önemli filozoflarından Henri Bergson’a göre, dünyayı gerçekten olduğu gibi kavramak ancak "sezgi" sayesinde mümkündür. Sezgi, analiz eden aklın tersine, kendini nesnesinin yerine koyarak, o...
Küçük Pastacı Lila
Lila, cevabını bulamadığı her soru, hayalini kuramadığı her oyun için, bir yol bulmuş. Şimdi bu hikâyede hepimiz, derin bir nefes alıp yeni bir maceraya hazırlanıyoruz. Bitmiyor ve daha yeni başlıyoruz...
Ayışığında Kadınlar
Ay ışığı; resimde, edebiyatta, müzikte, kadim hikâye anlatıcılığında, yani sanatın her dalında bilinmezliği ve bilinmezliğin getirdiği gizemi, bilinmezliğe bağlı gelen tedirginliği ve ürkekliği temsil eder. Ay ışığı ayrıca yüzlerce yıl kadınlarla, daha doğrusu cadılarla ilişkilendirilmiş, cadıların büyülerini gecenin karanlığında, ay ışığının kılavuzluğunda yaptığı düşünülmüştür. Ay ışığı kadınlara hem yasak kılınmış, geceleri evlerinden çıkmamaları beklenmiş, hem de sırf bu yasak yüzünden fethedilmesi meşru ve hak halini almıştır. Her sene ay ışığında gece yürüyüşü yapıyorsak ve hâlâ geceleri fethetmenin peşindeysek bir bildiğimiz var demektir… Bu kitapta Ezgi Aksoy’un kalemi ve Betül Yılmaz’ın çizgileriyle hayat bulan bütün kadın hikâyeleri; gecenin karanlığında yolunu bulamamaktan çekin...
Şamanın Kadın Çemberi
"Davula vuran şaman olan değildir, davula vuran eşiği geçendir." Kadın çemberi, parçalarını bir araya getirmeye niyetlenmiş bir kadının muazzam bir metaforudur. Çemberde yerinizi aldığınız andan itibaren çemberin alanı çalışmaya başlar. Görünmez ilmekler atılır, gizli düğümler çözülür... Çemberler, doğumun ve ölümün, başlangıcın ve bitişin, yaralara bakmanın ve dönüşümün, kutsal olanla birleşip onu yüceltmenin yeridir. Orada tüm kadınlar toplanır, birbirini destekler ve en zayıf olanı yüreklendirmek için gücü çağırır. Kutsal öykülerde anlatılan ana tanrıçanın çeşitli formları eşliğinde yürünecek bu gizli yolda amaç kendi potansiyelinizi açığa çıkarmak, uyum yaratmak ve şifadır. Dişil enerjinin gücünü keşfedeceğiniz bu kitap, sadece bir kitap olmanın ötesine geçerek, aktif uygulamalar, ritü...
Harabe ve Labirent
YILANIN ÇATAL DİLİ,HERKESİ KANDIRIYORDU! KANDIRAMADIĞI İNSANLARA İSE KADİM LİSAN’I ÖĞRETİYORDU! ÇÜNKÜ; RÜYALARI, MİTOLOJİLERİ VE MASALLARI ANLAYABİLMEMİZ İÇİNKADİM LİSAN’IBİLMEMİZ GEREKİYORDU!
Gölgesiz Rüyalar
Bir istanbul yaşantısıdır benim için şiir, üniversite yıllarında başlayan şiire yolculuğum dönem dönem duraksasa da iklim ve şartların müsait olduğu her duygu dünyasında başak vermeye devam etmiştir. Okul yolculuğumda Boğaz’ın sularında süzülen şehir hatları vapurlarında geçen günlerimin en derin hatırasıdır şiir. Kelimelere can ve duygu vermenin sanata dönen hali olan şiiri anlamak, yaşamın ruhuna dokunmak demektir. Şiiri salt duygusal bir çığlık olarak görmek onu edebiyatın dar duvarlarına sıkıştırmak olacaktır. Hayatı somut alanların şartlarında yaşamayı yeterli görmeyen özgür ruhların, kelimelere can veren ikliminde yaşamı resmetmesi olan şiir, benim için kelimelerin rengine sığındığım bir kaçış hikâyesidir. Kimi zaman coşkulu kalabalık içinde bir yalnızlık, kimi zaman yalnızlık içinde...