Tüm dünyada, COVID-19 pandemisinde vaka sayılarında artışın önüne geçilemiyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri de aşılanma oranının ve hızının henüz istenen düzeye gelememiş olması. Delta varyantının baskın hale gelmesiyle hızlı bir şekilde artan vakalarda hastane yatışı ve ölümlerde aşısızların oranının belirgin olarak yüksek olduğu da biliniyor.

Son günlerde “Bilim Bizi Kandırıyor Mu?” adlı kitabıyla da adından söz ettiren İç Hastalıkları ve Hematoloji uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Aşı virüsün bulaşma riskini de azaltıyor

Hem yeni vakalarda hem de vefat sayılarında aşısızların oranının yüksek olmasının aşının koruyuculuğunun kanıtı olduğu ifade eden İç Hastalıkları ve Hematoloji uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner aşının virüsün bulaşma riskini de azalttığını belirtti. Bu konuda son günlerde yayımlanan Singapur çalışmasına göre, COVID-19’a yakalanan aşılanmış kişilerde viral yükün ilk 5 gün yüksek olduğunu; 6. günden itibaren ise aşı sayesinde oluşan antikorlar ile hızla viral yükün temizlendiğini belirtti.

Prof. Dr. Çetiner, aşılanmayanlarda ise viral yükün yaklaşık 15 gün yüksek seyrettiğini ve bulaştırma risklerinin devam ettiğini vurguladı. Özetle, aşılanan kişilerin bulaştırma potansiyeli ve süresinin aşılanmayanlara göre oldukça düşük olduğunun ve bu bulaşı önlemede oldukça kritik olduğunun altını çizdi. Amerika, Kanada ve İtalya’dan gelen verilere göre son 6 aydaki COVID-19’a bağlı hastane yatışlarının %97’sinin ve ölümlerin %99’ının ise aşılanmayanlar arasında görüldüğünü vurguladı.

Toplum bağışıklığı için aşılanma şart

Bu virüse karşı elimizdeki en değerli silahın aşı olduğu söyleyen Prof. Dr. Çetiner, aşının etkilerini net olarak görebilmemiz için toplumun en az yüzde 70-80’inin virüse karşı bağışıklık kazanması gerektiğini belirtti. Hatta Delta varyantında bir kişiden kaç kişiye bulaştırdığını gösteren R0 kat sayısının 5-8’e yükselmesinin ardından, toplum bağışıklığı için %90 oranında aşılamanın gerekebileceği konusunda uyardı.

Ülkemizde aşılamada henüz istenen oranlara ulaşılamaması ve 18 yaş üstü aşı hakkı olduğu halde yaklaşık 17 milyon kişinin hala ilk dozu yaptırmamasının temelinde aşı karşıtlığından çok aşı kararsızlığı/tedirginliğinin bulunduğunu söyleyen Prof. Dr. Mustafa Çetiner; “Türkiye’de diğer ülkelerdeki gibi militan bir aşı karşıtlığı olmadığını düşünüyorum. Daha çok özellikle mRNA aşılarına karşı tedirginlik var. Bunda özellikle sosyal medyada yer alan bilgi kirliliği çok büyük rol oynuyor. Aşılamada çok sert zorunluluk ve yaptırım yerine, hem aşılılara pozitif ayrımcılık (restoran, sinema gibi kapalı mekanlarda aşı zorunluluğu) hem de ikna yöntemi tercih edilmeli. Unutmayalım ki tarihte aşı karşıtlığının temelinde Çiçek aşısının 1850’li yıllarda İngiltere ve Amerika’da zorunlu hale getirilmesi yatıyor” dedi.

Prof. Dr. Çetiner, “Sosyal medyada aşılanan kişilerin de COVID-19’a yakalandığı ve aşıların korumadığı yönünde birçok bilgi kirliliği var. Hiçbir aşı %100 koruyucu değil, bunu zaten baştan beri vurguluyoruz. Aşılanan kişiler arasında da COVID-19 vakaları son günlerde artmaya başladı, ama aşılananların oranı arttıkça bu aslında beklediğimiz bir şey ve hala vaka görülme sıklığı aşılanmayalara göre çok daha nadir. Bir de Delta varyantı etkisini unutmayalım. En önemlisi aşıların hastalığın ağır seyri ve ölümler açısından riski yaklaşık 10 kat azalttığını unutmayalım” diyerek aşıların etkisiz olduğuna dair çıkan haberler konusunda uyarıda bulundu.

Tedbirlere uymaya devam etmemiz gerek

Prof. Dr. Çetiner, son olarak “Amerika’da Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) son olarak Delta varyantıyla birlikte hastalıkla savaşta kuralların değiştiğini, kişilerin aşılanmış olsalar bile maske takmaya devam etmeleri gerektiği konusunda uyardı. Yani virüs mücadelesinde salgının ilk günlerindeki kurallara uymaya devam etmemiz son derece önemli” diye konuştu.

Prof. Dr. Mustafa Çetiner

Prof. Dr. Çetiner bilimselliğin ve bilimdışılığın ayrımını anlatıyor

Prof. Dr. Mustafa Çetiner yeni kitabı Bilim Bizi Kandırıyor mu? ile yalnızca neden bilimsel düşünceden uzaklaşmamamız gerektiğini anlatmıyor, aynı zamanda okurlarına bilimin yapılış biçiminde günümüz üretim ilişkilerinin ve medyanın rolünü tartışıyor, bilimin doğasında olan nesnellik sorununun özünü aktarıyor ve nihayetinde okurlarını bilimden başka çıkar yol olmadığına ikna ediyor.

“Bu kitap, irrasyonalizme ve güdümlü bilim çağına bir tepki olarak kaleme alındı.”

Arka Kapak Yazısı:

“İnsanlara doğrunun doğru olduğunu anlatmaya çalışmak, bir yalana inandırmaktan daha zor olabilir.”

İnsanoğlu var olduğu günden beri bilim ve tıbba ihtiyaç duymuştur, salgınlar, ölümcül hastalıklar avcı insandan bugüne insanlığın gelişimini ve tarihini etkilemiştir. Modern dünyada pek çok şey gibi bilim de post-truth çağından payını almış, hem safsata ve hurafelerin oyuncağı olmuş hem de güç odaklarının bir aracı haline gelmiştir. Dünya kapitalizminin manipülasyonları ve bilimi dışlayanların arasında bugün bilim nerededir? Elinizdeki bu kitap, irrasyonalizme ve güdümlü bilim çağına bir tepkidir.

Uzun yıllar bilimsel konularda makaleler yazan ve programlar yapan Prof. Dr. Mustafa Çetiner bu kitapta okurlarına bilimselliğin ve bilimdışılığın ayrımını anlatıyor. Nesnel ve kuşkucu yaklaşımıyla bilimin yapılış biçimindeki günümüz üretim ilişkilerini, medyanın rolünü tartışırken, bilimin doğasında olan ve asla tam olarak ortadan kaldırılamayan nesnellik sorununun özüne iniyor ve bilim toplumu olmak için bilimden başka çıkar bir yolun olmadığının altını çiziyor.

Bilim ne kadar özgürdür? İlaçlar ve aşılar temel hak ve özgürlükleri kontrol altına alabilir mi? Bilimsel gerçekler ve yalanlar nasıl ayırt edilir? Modern tıp hep kusursuz ve masum mudur? Bilimde “çakal yayıncılık” nasıl yapılır? Türkiye bilimselliğin neresindedir?