
Ölüm Dağları Bekler
"Dağdan bir ağdır Cudi. İnsana göz eder, el eder, naz eder, gel gel eder. Çağırır. Çekiverir içine. Ve orada insanın, asıl kendisini yenmesini ister. Kimi zaman aydınlık, kimi zaman koyu bir karanlıktır Cudi. Kendine özgü gizemli bir cazibedir. Aydınlığında da, karanlığında da, uzak ufuklara koşmamızı ister. Hafife alınmak istemez Cudi. Kendini hafife alanı, bir rüzgârıyla uçurmuşluğu çoktur. Ağırdır, ağır olunsun ister. Bir yok olmuşluğu anlatır Cudi. Daha doğrusu, yoklukta varlığı bulmuşluğu. Vezirliği de, rezilliği de bilmek ister. Bekler Cudi. Karanlığı, geleceği ve kıyameti. Ardından mahşeri. Kendini ve düşmanını yenenlere dağ gibi şahitlik yapmak ister. İki kapısı vardır Cudi’nin. Birisi benliğinle çıkmayı, diğeri ruhunla inmeyi anlatır. Bu dağ, zamanın layıkıyla arşınlanmasını ister...

Salgının Gölgesinde Güç, Kaos ve Gelecek
Covid-19 salgınının neye mal olacağını ya da neler kazandırıp neleri sonlandıracağını sadece "sağlık", "sosyal yaşam" ve "cari ekonomi" açısından değerlendirmek eksik olur. Olanların ve olacak olanların siyasi, askeri, ekonomik, demografik, bilimsel, teknolojik, coğrafi, psiko-sosyal, kültürel, inanç ve moral değerler/güçler üzerinden de değerlendirilmesi gerekir. Hatta jeopolitik, jeostratejik, teopolitik, teolojik, küresel güç mücadeleleri, vekâlet savaşları, göç, terör ve istihbarat disiplinleri açısından da çok boyutlu irdelenmesi gereken bir tehditle karşı karşıya dünya... Covid-19 salgını, ortaya koyduğu etkiyle çoğunlukla sessiz, derinden ve etkili ama bazen de çok ses getirerek insanlık ve geleceği üzerinde korkunç bir etki üretecektir. Bu uzun soluklu mücadelede: • Güç çöküşleri v...

Toprak Mehmet'e Susamışsa
"Yaş çoraplarımı çıkarttım. Çantamdaki bütün çoraplarımı teker teker giydim. En son da anamın çeyizinden çıkartıp verdiği, tiftik çorapları. Onların üstüne de, botlarımızın üstüne giymediğim buz gibi kar botlarını geçirdim. Şehit Üsteğmen Erdal Kurtoğlu’nun yadigârı incecik matı ve üzerine dikili paraşüt bezini açtım. İçine girdim. Battaniyeye sarındım. Başıma çektim. Kıvrılıp, başımı, ellerimi, dizlerimi, kollarımı karnıma topladım. Anamın karnındaki gibi. Ve ölüm olmayan, ama ölüme yakın olan bir âleme doğru, kendi yolculuğuma çıktım." Çatışmada kendisini vurmak için atılan mermiler karşısında benliğin verdiği tepki, aşılmaya muhtaç aşılamayacak bir dağ gibidir. Bu dürtü, kendini sakınmaya iter insanı. Oysa kendini korumak kadar, bir şeyler yapmak gerektiğini de emreder dağ. Bu anlara de...

Baskın
Ben sizlere, nasıl attığımızı, nasıl hoplayıp zıpladığımızı, ne kadar kahraman olduğumuzu da anlatabilirdim bu kitabımda. Ama yanıltmış olurdum sizi. Dağdaki mücadele ya da dağdaki kahramanlıklar, adına çatışma denilen kısa bir zaman aralığına sıkışmış şeyler değildir çünkü. Askerin kahramanlıkları, mücadelenin fedakârlıklarına gizlenmiştir. Ve bu fedakârlıklar sadece çatışma aralıklarında değil, dağın bütün anlarındadır.Ne kadar güçlü, ne kadar dayanıklı, ne kadar atletik olduğumuzla da süsleyebilirdim sayfaları bir güzel. Ama bu değildir dağlarda yaşam. Güneydoğu’nun bir adımlık anlarında bile, yüz binlerce fedakârlık üretilir. Ve tüm anlattıklarım, anlatmadıklarımın yanında bir yudum bile değildir.Mücadele etmeyen, mücadele edenin halini bilmek zorundadır ama. En azından, bilmek isteyen...