
Kehanetteki Çocuk
Yaşlı kayın ağacının köklerinden baloncuklar yükselmeye başladığında hepsinin hikâyesi değişti. Suzan, doğmadan önce Cehennem’de buldu kendini. Annesinin masallarıyla büyüdü ama hiç ummadığı bir anda masal zannettiği her şey, gerçeğe dönüşmeye başladı. Bilinmez bir hastalık iki dünyaya da bulaştığında Suzan ait olduğu yere, Ortoköy’e döndü. Burada onu bekleyen tehlikelerle ve bulmayı umduğu kayıplarıyla yüzleşmeye ne kadar hazır olduğundan emin değildi. Yıllardır beklenen On Bir Kehaneti sonunda gerçekleşecek miydi? Suzan’ın heyecan verici, büyülü macerası başlıyor!

Avcıların Üç Günü
TARİHİN KIRILDIĞI ÜÇ GÜN... Türkiye, geleceğinin belirsiz olduğu bir alacakaranlık kuşağına nasıl geldi? Batı’yı yakalayan bir ülke, nasıl oldu da yeniden ortaçağ karanlığına sürüklenmeye başladı? Cumhuriyet, ilk olarak nasıl ve ne zaman kırıldı? Harbiye ve Mülkiye, medreseye nasıl yenildi? Bugün, her şey farklı olabilir miydi? Türkiye’nin bugününü belirleyen dönüşüm, yakın tarihin kısa ve dramatik kader kesitine, o üç güne sığdırılabilir mi? Sevim Kahraman elinizdeki belgesel romanında bunu başarıyor.. "Yön" hareketinin kurucu lideri, yaman entelektüel Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, sosyalist hareketin tarihsel önderleri Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, devrimci-cumhuriyetçi askerler Cemal Madanoğlu, Celil Gürkan... Dönenler: Muhsin Batur, Faruk Gürler... Karşıdakiler: Cevdet Sunay, Memduh ...

Fena Şeyler Mutlu Sonlar
FAKAT MÜZEYYEN BU DERİN BİR TUTKU, KIYIDAKİLER ve KÖK filmlerinin senaristi olarak tanıdığımız CEYDA AŞAR’dan içten ve etkileyici bir roman… Güneyde bir sahil kasabası olan Fidanlı, bir hikâye avcısıydı. Bizden beklediği de buydu. Herkesin kötülüğünü ifşa ediyor, gölgeleriyle yüzleştiriyor, çarpıştırıyor, melek yüzlü âdemoğlundan cani mahlukat yaratıyordu. Buradaki herkes kusurluydu, az biraz tuhaftı ve kötülüklerle doluydu. Tüm hayatımız boyunca bu yolculuğa hazırlanmıştık, zamanın dışındaydık artık. Hafızanın bulanık ve berrak sularındaydık. Hiç acelemiz de yoktu. Bu kasabada, üç gün içinde, tüm ömrümüz boyunca ve bir anda olacaktı her şey. Fena şeyler, çok fena şeyler...

Sherlock Holmes - The Hound of The Baskervilles
“EVIL INDEED IS THE MAN WHO HAS NOT ONE WOMAN TO MOURN HIM.” The Hound of Baskervilles is a third of the four crime novels featuring detective Sherlock Holmes, written by Sir Arthur Conan Doyle. The book tells the story of a murder inspired by the legend of a terrifying, evil hound of a supernatural origin. No one with a compass of logic would typically take a story like this seriously, but now Sir Charles Baskerville is dead - and the footprints of an enormous hound have been found near his body. As Sherlock Holmes and his faithful friend, Dr. John Watson, continue to investigate, they will learn that nothing is as it seems... This book, which will make you hold your breath while reading, takes you to the strange world of crimes and murders that challenge the human mind while making you f...

Melek, Terörist, Fahişe
DEVLET, MAFYA, GENELEV PATRONİÇESİ ÜÇGENİNDE, SOLUK SOLUĞA BİR DÖNEM ROMANI Holly, Lili ve Iris gibi ünlü film karakterlerini şaşırtıcı biçimde canlandıran güzel kadın melek mi, terörist mi yoksa fahişe mi? Ünlü gazeteciyi ağına nasıl düşürdü? Amaçlarına neden alet etti? Matilt Manukyan nasıl Türkiye’nin en zengin iş insanlarından biri oldu? Dünyanın bir numaralı genelev patroniçesi Madam Manukyan’ın otomobilini havaya kim uçurdu? Ermeni terör örgütleri mi, milliyetçiler mi, muhafazakârlar mı yoksa mafya mı? 70’li yıllara damgasını vuran Ermeni terör örgütü ASALA’nın arkasında kim vardı? Lideri Agop Agopyan nasıl öldürüldü? Londra’da başlayan, İstanbul’u birbirine katan ve Atina’da sona eren büyük macera için hazır olun! Dönem romanlarının büyük ustası Osman Balc

Haykırış
"Haykır, affet, öğren, devam et... Bırak gözyaşların gelecekteki mutluluklarını sulasın." – Steve Maraboli Yazarlarımız, değişen ve puslanan bir dünyanın aykırı hallerini dile getirirken dünden bugüne ulaşan çizgide ikili ilişkilerin hüzünlü yönlerini geçişlerle, bağlantılarla sergiliyor, tükenen sevgiyi, unutulmayan anları dile getiriyorlar. Öykülerin coğrafyası geniş, kurgular olağanüstünü olağan kılmayı başarıyor. – İnci Aral * Bellek, bazen de karanlığıyla engeldir görmeye. Dayatılmış rollerden, kurgulanmış ideallerden, konfordan vazgeçmek karanlığın içine bakma cesaretini gerektirir. Bu kitabın yazarları kendi içlerine doğru çığlık atanları konu edindiler; yazılarıyla haykırarak. – Hakan Akdoğan * Sıra dışı için önceden hazırlanmı

Sherlock Holmes - The Sign Of The Four
"I NEVER MAKE EXCEPTIONS. AN EXCEPTION DISPROVES THE RULE." Ten years ago, Mary Morstan’s father went missing and every year after this incident, packages containing a precious pearl began to arrive. Sherlock and Watson’s help is needed to unravel the mystery behind those packages. The Sign of the Four is Sir Arthur Conan Doyle’s second Sherlock Holmes novel, published in the magazine as a story before turning into a book. The adventure stretching from India to London draws attention to Sherlock’s human characteristics at the forefront. As he always does, Doyle takes the readers’ breath away in this novel.

Yarım
Boğazımız, o günkü Kazancı Yokuşu kadar tıkanıktı. Başka şeylerden konuştuk. 1977 yılı 365 gün değil de, 364 günmüş gibi davranmaya çalıştık. O yirmi dört saati yok saymayı tercih ettik ve içimize içimize sustuk. O gün bilmiyordum, susmanın da bir bedeli olduğunu. Yıllar sonra öğrenecektim o meşhur sözü: "İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur.’’ Bilsem, susmazdım. Kıyameti yaşadık biz. Bildiğim hiçbir kelime, içinde bulunduğumuz durumu ve yaşadığımız acıyı anlatmaya yetmiyor. Dünyanın sonunu yaşadık biz. En karanlık günü gördük biz. Aklımızı yitirdik biz. Ruhumuzu kaybettik biz. Annesinin izini süren Eylül, izi sürülen Aylin... İstanbul-Ankara-Viyana üçgeninde yaşanmış hayatlar, büyük bir aşk, siyasi olaylar, şimdiki zamanlar. "Yarım’’ kalan bir hikâyenin "tam...

Kafamdaki Karıncalar
"YA ÖLECEK YA YANACAKTI, O YANMAYI TERCİH ETTİ..." Bir tarafta geçmişe saplanan, geleceği mahvetmeye meyilli, sahip olduğu obsesif kompulsif bozuklukla mücadele etmeye çalışan bir kadın: Ceyla. Diğer tarafta kendini çevresinden soyutlayan, yaşadığı kayıplarla kafasındaki karıncalar arasında sıkışmış, yalnız bir erkek: Egemen. Ve Egemen’in tercihlerine yön veren dedesi Mustafa Bey tarafından yazılmış kırmızı kaplı eski bir günlük... Egemen’le Ceyla’nın yolu Beşiktaş-Kadıköy vapurunda kesişir ve karşılaştıkları tesadüfler onları suçlulukla masumiyet, doğru ile yanlış, aşk ve nefret, yaşam ve ölüm arasında bir muhasebe yapmaya sürükler... Onur Akhan KAFAMDAKİ KARINCALAR isimli eserinde insan hayatına yön veren karşıtlıkları, tuzaklarla örülü bir aşk hikâyesi üzerinden anlatıyor. "Bir olayı, m...

Masum Cinayetler
İz bırakmayan bir seri katil... Cinayet... Suçların en büyüğü, günahların en affedilmez olanı. En büyük günah ve suç dense de cinayet ilk insandan beri var olmuş. Habil ve Kabil’i düşünün, üstelik ikisi kardeş ama kadın meselesi birinin diğerini öldürmesini engelleyememiş... İstanbul’un olağanüstü güzel yalılarında, malikânelerinde vahşi cinayetler işleniyor. Şöyle böyle değil korkunç cinayetler, cinayetlere aşina emniyet mensupları bile "Bu bir kâbus!" sözlerini fısıldıyor geceler boyu. En lüks semtlerde, onlarca korumanın arasında bir seri katil dolaşıyor, geride oluk oluk akan kandan başka iz bırakmayarak. Ve yaşlı komiser işin içine girdiğinde, cinayetleri işleyen kişiyle burun buruna geldiğinde onu bırakıyor, yoluna gitsin diye... Cinayetin masumu olabilir mi?

İki Cihanın Bekçisi
"Benim efendim iki cihanın bekçisidir; kâh o âlemde kâh bu âlemde dolanır. Dilediği vakit dilediği kılığa girendir o; kâh hancı kâh yolcu olarak görünür." Birinci Dünya Savaşı... Osmanlı İmparatorluğu Yemen cephesinde ağır bir yenilgi almıştır, Yemen’de açlık, sefalet, zulüm ve yıkım vardır. Savaşın dehşetiyle cayır cayır yanan çöllerde yiğitliği ve boyun eğmezliğiyle nam salmış olan Osmanlı subayı Tevfik, ihanetin en acısını tadar ve kayıpların en ağırını yaşar. Ancak her şeyini kaybeden Tevfik ihanetin ortasında gerçek aşka kavuşur. "Dedim, efendim ben ıssız çöllerin ortasında bir başıma kaldım. Benim cefamdan kimin haberi vardır? Dedi, oğul sen garip değilsin, elbet senin de bir sahibin vardır. Kor gibi yanınca kavuşursun O’na, O, senin gönlünün tahtında oturan yârdir. Dedim, efendim be...

Karşı Kaldırımdaki Adam
En büyük hayalini gurura, vicdanını aşka yenik düşürme! Gidemezsin! Aşkın seni elleri ceplerinde, karşı kaldırımda beklerken, sen binlerce kilometre öteye uçamazsın. Seni ona sarılmaktan alıkoyan çok daha başka, büyük bir şey yoksa eğer... Vazgeçemezsin! Hayatının en büyük hayaline kavuşma ümidin varsa, o yoldan geri dönemezsin. Gururun seni ele geçirmediyse eğer... O hatayı yapamazsın! Karşı Penceredeki Kadın’san, sadece başkasının hayatını yaşamaz, gönüllü köleliğe evet demez, seni sen olmaktan alıkoyan şeylere izin vermezsin. Bu senin kaçışın değilse eğer... O riski göze alamazsın! Çok istesen de otoriteye karşı duramazsın. Delirmemişsen eğer... Bu romanda Meyra, "Yapılamaz!" denen her şeyi yapar ve kendi doğrularının peşinden gider. Ancak ayağına kadar gelmiş en büyük hayalinin yanında...

Çözülme
"EN KUSURSUZ CİNAYET ÇARESİZ BİRİNE SIRT ÇEVİRMEKLE İŞLENİR." Halktan gelen tüm itirazlara rağmen ülkenin en güzel arazileri dünyanın en hızlı büyüyen şirketlerinden biri olan KRAYONİK’e satılmıştı. Ne kendisini ağaçlara zincirleyen aktivistler ne de ruhunu henüz şeytana satmamış siyasetçiler 10 futbol sahası büyüklüğünde dünyanın en büyük yeraltı deposunun kurulmasını engelleyebildi. Yerin üstünde, İstanbul’un en büyük gökdelenine sahip olan KRAYONİK, artık yerin altına da hâkim olmak istiyordu. KRAYONİK, zamanı durdurup kendini geleceğe aktarmak isteyen "zengin züppelerin" hayallerini gerçekleştirme aracı olduğu kadar, dermansız hastalıklarla boğuşan insanların da son sığınağıydı. En azından parası yetenlerin... Fakat umudu zamanın sırtına yükleyenler, yıllar sonra hiç bek...

İnsan İnsana
YAŞAMAK, HALEN DİK DURABİLECEK HAFİFLİKTE OLANLARIN İŞİDİR. Hayatımızda karşılaştığımız hiçbir olay kaynağını dışarıdan almaz. İçimizde karşılık gelen yanlarımız olduğu için yolumuzda görünür olurlar. Her birini bizim bir parçamız kabul edip bütünümüzün o parçaların toplamından farklı olduğunu görmek, ancak içeriden dışarıya doğru bir geçiş sürecine teslim olmakla mümkün olabilir. Elinizdeki kitap da işte bu teslimiyetin sonunda bulunacak o değerli hazineye kavuşma umuduyla yazılmıştır. İNSAN İNSANA, okuyucunun zihninde bir kapı aralamak amacıyla, satırların ardında gizlenen "Ben kimim?" sorusunun etrafında şekillenmiş, avangard beş ayrı hikâyenin bir araya getirdiği bir bütündür. Ölümle başlayıp, doğumla biten bir yolculuğa var mısınız? Fakat yolun sonuna vardığınızda bulduğunuz şeyin yok...

Roza
Hayat gailesinin Şanlıurfa’dan Hatay’a göç ettirdiği bir aile...Yanlarında götürdükleri birkaç parça eşyadan başka ihmal etmedikleri elbette ki ölüm töreleri...Ailenin büyük kızının aşiretinin onaylamadığı bir adama âşık olup onunla uzaklara kaçarak bir yuva kuruşu ve...Ölüm fermanını kendi elleriyle imzalayışı...Kurduğumuz ya da bize dayatılan o minicik varoluşumuzu korumak adına ülkemizin de dünyanın da gerçekleriyle yüzleşmekten kaçınıyor, burnumuzun dibinde gerçekleşen facialarla bile kendimizin yara alıp almadığı ölçeğinde ilgileniyor, eğer ortada ders alınması gereken bir durum varsa başkalarının alması gerektiğine inanıyor, kaçıyor, korkuyor, saklanıyoruz... Hamit İzol bu yüreksiz zümreye dahil değil elbette. O, ağzı kapatılan, üzerine kilit vurulan, aşağılanan, şiddete maruz kalan,...

Sakın Günlüğümü Okuma
Zekâsı ve çalışkanlığı sayesinde kendi kaderini yazdığına inanan genç bir adam, Bora. Bora’nın kariyerine destek ve kusursuz bir eş olmayı kendine iş edinmiş bir genç kadın, Eda. Hayatın kontrolünün ellerinde olmadığını gösteren bir felaket. Sorduğu sorularla şüphelinin sadece verdiği bilgileri değil, tüm kişiliğini sorgulayan tecrübeli bir başkomiser. Eda, bilge kayınbiraderi, despot kayınvalidesi, yetersiz psikiyatrı, sessiz annesi, patavatsız arkadaşları, umutsuzca dost olmaya çalıştığı komşuları ve zayıflığından faydalanmak isteyen beklenmedik düşmanlar arasında geçen birkaç ay boyunca yaşadıklarını günlüğüne kaydetti. Bora’nın hayatını tekrar düzene sokacak cevaplar Eda’nın gizemli bir şekilde kaybolan günlüğünde gizli. Ayça Warner’dan heyecan dolu bir polisiye.

İnsanların Dünyası
"SADECE MAL MÜLK İÇİN ÇALIŞARAK, KENDİ HAPİSHANELERİMİZİ İNŞA EDİYORUZ." Başka dünyaların mümkün olduğu inancını hayli derinden hisseden bir yazar ve pilottur Antoine de Saint-Exupéry... Yazarın dünya çapında çok satan kült eseri Küçük Prens’in minik kahramanı, bilinmeyene duyduğu merakla başka gezegenlerin keşfine nasıl cesaret ettiyse bu kez İnsanların Dünyası’nda aynı şeyi kendisi yapıyor Exupéry... Farklı şehirler, farklı insanlar, farklı kültürler, hayatlar, hikâyeler ve ihtimaller üzerine gerçekleştirilen bir yolculuğun derinlikli sorgulamasıdır da bu kitap aynı zamanda. Yazarın en felsefi eseri olduğunu söylemek de mümkün. Bilinmezliğin korkusunu aşmak, bilinirliğin güveninden kaçmak isteyenler için eşsiz bir hikâye...

İnsan Tenhaları
Artık iyice eminim; insanı açlık veya çaresizlik değil, anlamsızlık yıkıyor. Zihinsel esneklik, çevik bir akıl sonucu teşkil olan bir birey, farklı ve çatışan fikirleri hoş gören bireysel basiretin ve erdemin temel koşuludur. Bunun sonucunda da bizi arındıran şey sınamadır ve sınavı bize ters gelen verir. Yani ne yapıyoruz? Arka bahçemizi temiz tutuyoruz! – Uğur Batı Edebiyata gönül vermiş genç kalemler insan ruhunun en tenha yerlerine gitti. Çünkü derinliklerin gösterecekleri ve uyandıracakları vardı. Sahici hikâyeler başka türlü nasıl yazılabilirdi? Bu çabanın kıymetini bilmek gerek. – Mario Levi Tersi zannedilmekle birlikte, nefes alan ve aldıran tenhalardır. Kalabalıklar sanılanın aksine, dibine kadar ıssızdır. Beyinler ve ruhlar kalabalıklarda değil ıssızlarda büyür. Cümbür cemaat düş...

Dinle Sebastian! - İnsan Anadilinde Mi Sever?
Kâmile bir gün, bir Alman kadın arkadaşı ile spor yaptıktan sonra, erkek ve kadınların birlikte girebildikleri bir saunaya gitmiş. Uzanmış tahta banklara sere serpe. Siyah uzun saçları, hafif tombul oluşu ve esmer teninden yola çıkmış olsa gerek bir Alman erkek, Kâmile’nin Türkiyeli, daha doğrusu Müslüman olduğunu düşünmüş. Kısa bir süre sonra kendisiyle ufak ve terletici bir sohbete koyulmuş. Pek gecikmeden de asıl terleten soru gelmiş: "Başörtünüz nerede?" Anadili gibi Almanca konuşan arkadaşım da arkadaşı da şaşırmış ve soran gözlerle bakınca, Alman bir hata yaptığını anlamış, düzeltmeye çalışırken ise kelimenin tam anlamıyla kaş yaparken göz çıkarmış. "Şey! Yani dışarıda başörtüsü takıyor musunuz demek istedim..." Gazeteci Fulya Canşen’in birdenbire başlayan Almanya macerasını ve iki ü...

Uyanış Masalları
"Ben bir yol âşığıyım" diyen Arbil Çelen Yuca, dokuz masaldan oluşan bu kitapta, her biri biricik olan masallarının eşsiz kahramanlarının yolculuğuna sizleri de ortak ediyor. Masalların genişledikçe düğümlenen, düğümlendikçe efsunlanan evreninde kaybolmaya, kaybolduğunuz yerden yeniden doğmaya, daimi arayışınıza şifa bulmaya davetlisiniz.

Dünya Döner Renkler Kalır
Düşlerini ve renklerini kaybetmeyenlere... İnsanın düşlerini yitirmesinin kederi hiçbir şeye benzemez. Çanakkale’ye köprü yapılacağı söylentisiyle birlikte arsa simsarları ortalıkta fink atmaya başlayıp da orada yaşayanların bile varlığından haberdar olmadığı büyük dedelerden ve ninelerden kalan araziler ortaya çıkmaya başladığında bir ailenin de kaderi yeniden yazılacaktır... Dünya Döner Renkler Kalır, aileyi, dostluğu, insanlığı, aşkı sorgularken, bir yandan bir avuç insanın doğanın katline karşı verdiği mücadelenin, bir yandan da geçmişten gelen acılar ve sırlarla nasıl baş etmeye çalıştıklarının hikâyesidir. *** "Herkes değişir, her şey değişir, geriye renkler kalır. Aşkın her girdiği ruhta farklı bir şekle büründüğünü anlarsın artık. Kendinden kaçmak isterken yolunu kaybedersin sonund...

Ne İçin Varsan Onun İçin Yaşa
"Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir." Tolstoy Demirden keskin bir düdük sesi yükseldi o sırada. Ayrılığın ciddiyeti buz gibi sardı bedenimi. Kapılar kapandı sonra... Çantam sağımda, yalnızlık karşımda... Gidiyorum! Hayır bir saniye! Filmlerde böyle olmazdı ki... Son anda muhakkak bir kalma sebebi yazardı senarist. Tam hareket etmek üzereyken trenden atlayıverirdi esas adam. Oysa şimdi rayların üzerinde kaymaya başlamıştı bile tren... Ayrılığın göğsüme oturan ağırlığıyla camdan dışarı bakıp el sallayan insanlarla dolu peronu izledim. Beni uğurlamaya gelmeyen herkese teşekkür eder gibi bir damla gözyaşı bıraktım oraya.