
Tin
ALTIN KİTABIN SIRLARI kitabının yazarı Nevşah Karamehmet’ten üzerinde çok konuşulacak sarsıcı bir roman... Dünle bugünün, sevgiyle sevgisizliğin, kurtuluşla yenilginin, kazanmakla kaybetmenin, insanlıkla insanlık dışının iç içe geçtiği yaşamsal şifrelerle dolu TİN, çoktan yaşanmış bitmiş bir dünya hikâyesinin tekrarlanıp duran sanrısından uyandırıyor okuru. "Tin, Töz, Nefs" üçlemesinin ilki olan bu kitap, aşkla, bağımlılıkla, ahlakla, değersizlikle ve çürümüşlükle sınanan birbirinden renkli kadın ve erkek kahramanların emsalsiz deneyimlerini ustalıkla kurgulanmış bir olaylar zinciri içerisinde anlatıyor. *** Muhafazakâr bir ailenin mazbut kızı olarak yetişen Fatma sevdiği adamla evlendiğinde onu lüks, konfor, günah ve ihtirasla dolu yeni bir hayat bekliyordur. Uğruna eski hayatını ve ailes...

Töz
Ölümlü insanoğlu, ölümsüzlüğüne uyanacaktır bir gün... Unutulmayana ve unutanın zihnindeki kaçışa... Geçmeyene ve geçen her şeyin ardında bıraktığı kasıtlı izlere... Sonsuza ve sonsuzun içindeki hakikate... Gidene, geri dönmeyene ve dönenlerin kalbindeki pişmanlığa... Olmakla olmamak arasındaki dengeye... Yokluğun varlığı inkar edemeyişine... Yarının yazgısını inşa eden şimdiye... Sana, bana, bize ve her şeye... Aklın içinde, Tin’in gizeminde ve Töz’ün üzerindeki iradeye... Nefse, nefese ve sese... Bitimsiz bir nefs sınavı içinde deneyimlenen bir nefeslik yaşamın amacı ölüme varmak olabilir mi hiç? Sence bu kutsal yolculuk, sadece son nefesi vermeye hazırlanmak için mi gerçekleştiriliyor? Hayır! Çünkü insan ölmek için değil, tanrısallaşmak için tekâmül eder. Tanrısallaşmak, tekâmülün amacı...

Koza Oteli
Gizem, Koza Oteli'ne geldiğinde tek bir amacı vardır, bir kitap yazmak ve öğrendiklerini aktarmak. O artık kendi cehenneminden çıkmayı ve hayallerini gerçekleştirerek, mucizeler yaratmayı öğrenmiştir. Ancak, yalnız kalmak için geldiği bu küçük Ege kasabasındaki otelde işler umduğu gibi gitmez. Kader, Umut, Duygu ve niceleri... Sırlar, hayaller ve aşklar. Gizem kendini sıra dışı hayat hikâyelerinin içinde bulurken, öte yandan tüm bildiklerine meydan okuyan sefil ve meczup bir "hayalet" ile karşılaşır. Acaba bu hayaleti hayata döndürebilecek midir? Koza Oteli'nin tüm sakinlerinin hayatı değişirken, Gizem aynı kişi olarak kalabilecek midir?

Hançer
Türkiye’nin gizli dehlizlerinde saklanan Müslüman Naziler, ilk kez gün ışığına çıkıyor. Bir ellerinde Gamalı Haç, diğer ellerinde Kuran taşıyorlardı. Onlara Müslüman Nazi deniyordu. Hitler’in hançeri olmaya ant içmişlerdi. Hitler yenilince Amerikan İslamcılığının fedaisi oldular. Kayıp bir kızı arayan gazeteci Zafer, ülke yönetimini ele geçiren karanlık bir suç örgütüyle karşı karşıya geliyor. "Allah’a şükür. İyiyiz. Allah ve Adolf Efendi bizi korursa, bir yıl değil on yıl savaşa dayanırız. Allah, Adolf Efendi’ye ve Alman ordusuna kuvvet versin ki, muzaffer olalım. Biz Führer’in hançeriyiz. No mister no mösyö. Artık yeter. Gökte Allah, yerde Hitler. Allahüekber!" Bu kitapta anlatılanların hepsi gerçek, hepsi kurgu. Tıpkı Neo-Türkiye gibi.

Türk Kızının 50 Tonu
"Benim gibi bencil, çıkarcı, hatta çoğu zaman yalancı, yüzeysel ilişkiler uzmanı birini ancak Ali gibi biri sever diye düşündüm. Benim kadar kusurlu birini ancak onun kadar kusurlusu severdi. İyi bir insanın beni sevemeyeceğini, sevmeyeceğini düşündüğümden Ali’yi tüm hataları ve kötülüğüyle kabul ediyordum. Hak ettiğim şeyin, bu olduğuna inandırmıştım kendimi. Ona olan aşkım bir şekilde kendimi cezalandırma yöntemimdi." Birbirine taban tabana zıt iki karakter Pelin ve Ali’nin olmayanı oldurmaya çalışmasını Pinkfreud’un eğlenceli kaleminden okuyacağız.

Agorada Bir Delikanlı
"Saçlarımı koklarken ne mırıldanıyorsun öyle?" dedi kadın. "Eskiler gülü koklarken, kelimeyi şahadet getirirlermiş" dedi adam. Başrollerde... Bir kadın, iki erkek... Ve aşk. Siz kaderinizi yaşadığınızı zannederken, hayatınızın yarısının birinin kontrolü altında olduğunu düşünün. İpler başkasının elinde... Ve kukla da, sizsiniz! Ekmek aldığınız bakkalın, aslında bakkal olmadığını... Hamile eşinizi teslim ettiğiniz doktorun, sandığınız doktor olmadığını... Çocuğunuzun öğretmeninin, gerçekte o olmadığını... Ve belki de en önemlisi, "kardeşim" dediğiniz dostunuzun, aslında kim olduğunu hiç bilmediğinizi düşünün... Ürktünüz mü? Ensenizde bilinmeyen soğuk bir nefes mi hissettiniz? Peki, size bir soru:

Mutlu Sonlar Başka Kitapta Bebeğim
Moldovalı bir bakıcı kız, yaşlı ve hasta bir emekli spiker aracılığıyla gelecekten haberler alıyor. Yaşı geçmiş bir ev kızı, internette hayatının aşkını buluyor. Ancak, adam fazla mı mükemmel ne? Genç bir işadamının gardırobu bir hayalet tarafından ele geçiriliyor. Yıl 2087. Sevgililer Günü. Bir kadın terörist, hayatının en büyük sınavını veriyor. Ülkenin en medyatik yıldızları, bir psikopat tarafından esir tutularak hayatları pahasına sanal medyada yarıştırılıyor. İntihara meyilli genç bir yazar, bir şans hapı alıyor, hapı yutuyor! Pek çoğumuz, bize ait olmayan, çalıntı hayatlar yaşıyor gibiyiz... Sanki bize tamamen yabancı bir evrene doğmuş gibiyiz. Bu kitapta hiçbir öykü, göründüğü gibi değil... Bu kitapta hiçbir hayat, arzulandığı gibi değil. Bazen kendinizin bile sandığınız kişi olmay...

Ufaklık
Söylenenlerin yalan, yaşananların gerçek olduğu bir hikâye... Dostluk, intikam, aşk ve entrikalarla dolu bu gençlik hikâyesinde yetişkinlerin boyunu aşan, nefes kesici bir dünya bulacaksınız. Wattpad dünyasının fenomen yazarlarından Irmak Kaplan'ın cesurca kaleme aldığı Ufaklık, henüz kitap olarak basılmadan önce internette tam 2,5 milyon kez okunmayı başarmış bir roman... Okulun kavgacı, hırçın, güzel ve ulaşılmaz kızının aşk, intikam ve entrika çemberinin içinde verdiği heyecan dolu ve romantik macerasında hiçbir şey tahmin edildiği gibi gelişmiyor. Aşkı ve hayatı henüz tanımayan Gece, düşmanlarıyla daha erken tanışıyor... Çünkü onlar her ne kadar çocuksu da olsalar, masum değiller... Günahların en iyi saklandığı yer masumiyetin kalbidir…

Bulimik Sanat Manifestosu
"Turkuvaz rengi zemine basılmış siyah harfler içinde ilk dikkatimi çeken kocaman puntolarla yazılmış kustuklarımızı görmek ister misiniz? cümlesi olmuştu. Üzerinde gri güvercinler uçuşan broşürün her iki sayfasında da bu ifade vardı. Onu okur okumaz midemin bulandığını hissettim. Nasıl bir cümleydi bu Tanrı aşkına, ne idi kustukları Bulimik ressamların? Furat öfke demişti galiba, uğradıkları haksızlıklara karşı içlerinde biriken öfke! Merakım artmaya başlamıştı. Omzuma astığım çantamı çıkarıp yere bıraktım ve oturduğum koltuğa iyice yerleştim. Ardından odanın mistik sessizliği içinde, Bulimik Sanat Manifestosu'nu pür dikkat okumaya başladım." Nagihan Ös'ün okuru eşsiz ve zengin bir sanat yolculuğuna çıkardığı ilk romanı Bulimik Sanat Manifestosu sürükleyici öyküsüyle olduğu kadar rüyaların...