İz Bırak
“Her kim olursa bu sırra mazhar, Dünyaya bırakır ölmez bir eser…” Aşık Veysel İster bir dâhi ister plazadaki bir beyaz yakalı ister tarladaki çiftçi olsun… Herkesin amacı hayatta bir iz bırakabilmektir. Bu nedenle her şeyin monotonlaştığı günümüzde fark yaratabilmek için çırpınıyoruz. Halbuki kendi bireysel ve toplumsal maceramızın biricikliğinin farkına varmak en güzeli… ‘İz Bırak’, kendini arayanlar ve toplumsal dinamikler arasında sıkışıp kalsa da kendi yolunu çizmeye çalışanlar için… Dante’den Jack London’a, Carl Gustav Jung’dan Jean-Paul Sartre’a kadar birçok düşünürün cümleleriyle zenginleştirilen bu kitap hem bireysel hem de toplumsal sorumluluklarımıza değiniyor. Herkesin farklı bir hayat hikâyesi olduğunu ve bu hikâyelerin yaşama katkısını anlatarak okurlarını zorluklara farklı bi...
Bırakmak Kendini Bulmaktır
Canınızı acıtan ipleri bırakmanın zamanı gelmiş olamaz mı? Bizim de hayatımızda farkında olmasak da tuttuğumuz ipler var. Kendimizden taviz verdiğimiz, kendimizi arka plana aldığımız, aman buna bir şey olmasın, aman bu incinmesin dediğimiz insanlar var iplerin ucunda. Bu şekilde hiçbir yere varamadığımızı bilmemize rağmen düzenimiz altüst olmasın diye durumumuzdan memnunmuşuz gibi davranıyoruz. Size çok basit bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Siz yokken, siz ipleri yeni yeni elinize alırken, ipin ucundakiler sizden önce nasıl yaşıyorlardıysa siz olmadan da yaşayabilirler değil mi? Onları sizsiz yapamayacağınıza inandıran yine sizdiniz. Bu yüzden ipleri bırakmaktan korkmayın. İpin diğer ucundakiler siz olmadan da hayatlarına devam edebilirler tıpkı daha önce devam ettikleri gibi. İpleri bır...
Elifin Yolculuğu
elif, alif, alaph, aleph Tüm harflerin başlangıcı Allah’ın Zatı Birlik Teklik İnsan-ı Kâmil Âdem Ateş Tüm harfler elif 'in şekil almış halidir... O, tüm söylemlere anlamını verir. Tüm yaratılış, elif 'in şekil almış halidir... O, tüm evrene anlamını verir. İnsan elbisesine üflenen ruhun elif 'in yolculuğudur kâinata vesile olan...
Pi Cemiyeti ve Yalnız Bir Radyo Hikayesi
Kimine göre günler, gün doğumu ile başlar. Ancak bazı insanlar için gün, gece olduğunda yaşar. Gece olunca yaşananlar, hayatı alıntılar. Kalabalığın içinde var olanlar değil... Yalnızlığı göze almışlar, gece olunca yalnız kalanları karşılar. Ve unutmayın: Gündüz kendini göstermeyen yıldızlar, yalnızca geceleri parlar. Burası Pişman İnsanlar Mahallesi, Umut Sokağı, No. 23.59. Son yıldız parlamaya devam edene dek, biz buralardayız. Bazen pişmanlıklarla, ama en çok umutla… Hepiniz Cemiyet’e hoş geldiniz.
Ofistike Şeyler
İçinde kıvrandığımız bilinç krizi daha çok ofis milletini ilgilendiriyor. Çıkarlarını en iyi savunacağını düşüneceğiniz, sözde bireyselleşmede en önde gidenlerimiz, en eğitimli gibi duranlarımız, en çok eğleniyor gibi görünenlerimiz onlar... Ama göründüğü gibi değil. Türk gazetecilik ve televizyonculuğunun başarılı ismi Aysun Öz sanattan, edebiyattan, bilimden, Türkiye’yi Türkiye yapanlar ve dünyaca ünlü isimlerle yaptığı sohbetlerden de faydalanarak oluşturduğu bu kitabında, hepimizin karşı karşıya olduğu anlatılması güç durumları kendi tecrübeleri ve gözlemlerinin filtresinden geçirerek ustalıkla bize sunuyor. Bu kitapta "umutlu şeyler" de var, "güzel şeyler" de. "Lüks şeyler" de var, "şansın matematiği" de. "Nadir şeyler" de var, "ender tüyler" de. "Dijital şeyler" de var, "erkekçe ve k...
İyi Denemeydi
"İlk yapılan yanlışa kaza, ikincisine hata, üçüncüsüne ise tercih denir." --Dostoyevski "Bir hareketi bir kere yapan yine yapacaktır. Ve sen bir kere affettiysen yine affedeceksindir nasılsa. Ne yap ne et bu rehaveti verme ona. Ona da günah sana da..." Onur Gülmek’in kaleme aldığı İyi Denemeydi yaşamı, anları, kararları, duyguları, farklı ülkelerdeki yaşanmışlıkları, kimi zaman hikâye kimi zaman şiirlerle anlatıyor.
Seyyar Hikaye Satıcısı
"Oğuz Atay’ın okurunu çepeçevre sardığı yerler hep oyun oynadığı yerler. Önyargısız ve ilk kez görür gibi saf; riyadan uzak, şen..." Oğuz Atay tüm yazarlık yaşamında peş peşe yayımladığı çalışmalarına rağmen okura ulaşacak bir kanal bulamamış, "Demiryolu Hikâyecileri-Bir Rüya" öyküsünün sonunda "Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?" demek zorunda kalmıştır. Peki onu 1970’lerde eleştirenlerin 1984’te birden hatırlamaları ve Türk edebiyatının tepelerine taşımaları rastlantı mıdır?Kitapta ayrıntılarıyla ele alınarak gösterilen bu kişiler, politikanın ve konuşmanın rafa kaldırıldığı, bütün düşünen insanların yanlış yaptıklarını söylemeye zorlandıkları bir dönemde, Oğuz Atay’ı, apolitik, her şeyle alay eden, çizgisi belirsiz, yaşam dışı, sinik bir aydın tipi olarak sundular.Tutu...
Kara Karga Soruyor Sunay Akın Cevaplıyor
KOLEKTİF HAFIZAMIZIN BÜYÜK USTASI SUNAY AKIN ve YAZAR BAŞAK ÇALIŞKAN’DAN OYUN DOLU BİR KİTAP Bir gün tuhaf bir şey oldu. Kara Karga ceviz ağacında bir dala tünemiş, dalların arasından süzülüp gelen ışığın keyfini çıkarırken birden bir karaltı fark etti. Merakla karaltıya doğru uçtu. Hemen gagasıyla uçurtmayı takıldığı daldan ayırdı. Uçurtma havalandı, uçtu gitti. Bir düşünce sardı Kara Karga’yı. Bu uçurtma nereye gidecek? Belki de tüm dünyayı gezecek? Yolculuğu boyunca kim bilir ne maceralar yaşayacak... MACERA!... "Nerede duruyorum burada, güzel uçurtma, beni de al yanına..." İşte böyle başladı Kara Karga’nın hikâyesi. Çok gezdi, çok gördü, sonunda yolu Oyuncak Müzesi’ne düştü. Sunay Akın ile dost oldu. Onunla oyuncakların arasında türlü maceralar yaşadı. Sen de katılmak istersen onlara b...
Günaydın Deme Sanatı
Günaydın’ı yalnızca bir sözcük sanmayın! Sabahın ışığıyla yıkanmış bir dil pırıltısıdır o. Sekiz harfli bir anahtardır, yalnızlığın çıkış kapısını aralar. Günaydın diyen, yalnız bırakmayı ve bırakılmayı reddetmiş demektir. Gönül çelendir günaydın, buzkıran gemisidir. Ağzımızın içindeki deniz feneridir. Öylesine güzeldir, "Bu sabah ışığın elinden birlikte tutalım mı?" cümlesinin kısaltılmışıdır. Günaydın, kardeşidir merhaba’nın. Kolay gelsin’in, teşekkür ederim’in yakınıdır. İyi geceler’i soracak olursanız, o da günaydın’ın pijama giymiş halidir! Akgün Akova bu paha biçilmez sözcüğü söylemeyi bir sanata dönüştürüyor. Çektiği fotoğrafların eşliğinde hem gözünüze hem de gönlünüze günaydın diyerek. Günaydın Deme Sanatı bir çift kanat sesiyle size söylenen benzersiz bir gün doğumu kitabı.
Önemsiz Gün ve Haftalar
Akıp giden su gibi güzeldi işte geçip giden zaman da. Akması, geçmesiydi önemli olan ve bizim de onlarla akmamız, geçmemiz, esmemiz, uçmamız, yüzmemiz, yürümemiz, koşmamız, durmamız, bakmamız, susmamız ve yazmamız... Sonra günlerimiz vardı, olup olacağı yedi gündü, iki avcumuza sığardı, "hayırlı cumalar" kadar "mavi cumartesiler", "uykulu pazarlar", "güneşli pazartesiler", "sakin salılar", "iyimser çarşambalar", "uğurlu perşembeler" de demek iyiydi. Haydar Ergülen, Önemsiz Günler ve Haftalar’da zamanı peşi sıra akan aynılıklar bütünü olmaktan kurtarıyor, her bir haftaya "önemsiz" bir anlam atfediyor ve bize o hep özlediğimiz geçmişin tatlı-ekşi atmosferini yeniden canlandırabileceğimiz bir ruh atlası sunuyor.
El Ele - Manus İn Mano
Hakikat Görünmeyen, Bilinemeyendir. "Olacağın gibi oldun mu?" Şayet olmadıysan, şimdiye kadar bir başkasının hayatını yaşadın demektir. Hayat oyununda her şey anlamsız da olabilir, yüklediğin kadar da anlamlı. İş oyuncuda biter... Bir keşiş... Bir şifacı... Bir yargıç... Bir uşak... Bir adamla iki kadın... Kader ile karar arasında gidip gelen adam gerçek aşkı bulduğunda tadını çıkaracak mı? Hayatına giren o özel kadın onu ya adam edecek ya da darmaduman... Tutunacak bir insan kalmadığında, Bir’inin zaten seni tutmakta olduğunu hissettiğinde her tür zorluğu yenmek elbette mümkündür. El ele birlikte aşılamayacak engel yoktur.
Bazı Yollar Yalnız Yürünür
Kitapsız, çiçeksiz, hayvansız, vicdansız, doğrusuz insandan uzak dur. Umudu öldürüp, nefreti toprağa dikmek isteyenlerden uzak dur. Hayatı sadece ideoloji ve düşünce olarak görenden uzak dur. Mutlu olmanı, sorgulamanı, düşünebilmeni kendilerine yapılmış bir tehdit olarak görenlerden uzak dur. Kendilerine duydukları yabancılık yüzünden karşısındakini kötü bilenlerden uzak dur. Nefreti evinin kapısına koyan, artık her dışarı çıktığında avucunda nefret taşıyanlardan uzak dur. İnsan hayatına olan saygısızlığı bir övünç madalyası gibi, gurur mekanizması gibi görenlerden uzak dur. Kelimeleri özenle seçmeyen, her cümlesi biat olan, her sözcüğü toz olandan uzak dur. Sesinin tonu kalbinin tonundan çok olanlardan uzak dur. Çünkü neye çok yaklaşırsan, neyi çok biriktirirsen, ona dönüşürsün.
Gerçeği Söylemek
Gerçeğe karşı neden bu kadar tutkululardı? Vazgeçilmez olan neydi? Vazgeçenler bizlere hangi mesajı bıraktı? Hayalleri için ne yaptılar? Nelerden korktular, neye tutundular? Onları farklı kılan neydi? Farklı olmak neler getirdi? Orhan Tüleylioğlu, farklı alanlarda tanınmış isimlerin hayat hikâyelerinden kesitler sunduğu kitabında gerçeği söylemenin tek bir yolunun olmadığını, gerçek üzerine ısrarcı olmanın ise dünyanın hemen her yerinde ortak bir kader yaşattığını anlatıyor. Gerçeği Söylemek, kimi zaman sırf merakları için, kimi zaman yüksek idealleri uğruna, kimi zaman ise sadece daha mutlu olabilmek için harekete geçenlerin ve değişim yaratanların yol haritasını çıkarıyor.
Uçurumu Koruyan Korkuluk
Ne yazı ne şiir, ikisi de edebiyat değil. İnsanın yazısı, elyazısı, alınyazısı, olyazısı, yolyazısı. Bazen büyük okyanuslar gibi gözüken, hem içimizi hem aklımızı kavuran, yakan, susuzluktan boğulduğumuz bu çölden çıkmak için gereken yolluğumuz bizim. Yazı da yolluk şiir de. Uçurumdan da, azgın nehirlerden de, çölden de onlarla çıkıyor insan ve onlara çıkıyor. Tarhan Gürhan’ın Uçurumu Koruyan Korkuluk kitabı, Cemal Süreya’nın Uçurumda Açan kitabının adını hatırlattı, ‘uçurumda açan çiçek’ oldu. Uçurumda açıyor ama zehirli değil, yakıcı. Zehri atmak için kaçınılmaz olarak yakıcı. Haydar Ergülen Yıllar önce Alkoliçe - Kendini Kundaklama Dersleri ile aşkın ve ayrılığın haritasını çizen Tarhan Gürhan, Uçurumu Koruyan Korkuluk’ta ayrılıkla ve özlemle başa çık(ama)ma günlerini anlatıyor. Ayrılık...
Her Kalbe Bahar Gelir Ama Bazıları Çiçek Açar
İçime attığım kar taneleri kadar küçük şeylerin zamanla önünde durulmaz bir çığa dönüşebileceğini öğrendim. Oysa bir dağın zirvesine düşen ufacık kar taneleri gibiydi hepsi... Zamanla yuvarlanıp döndüler içimde, büyüdüler ve kocaman bir çığa dönüştüler. Meğer her şeyi içine atmak bir felaketmiş... Çünkü içine attıklarının altında ezilir, yorulurmuş insan. Sen benim içime attığım her şeysin. Çocukluğum, gençliğim, alınganlığım, pişmanlığım, umudum... Sen benim hissettiklerimsin... Sen, bir daha hissedemeyeceğim tek şeysin... Ne olurdu karşımda dursaydın şimdi? Sımsıkı sarılabilseydim boynuna, kokunu içime çekerek ağlayabilseydim omzun
Har ve Kül
Kalbimi alçıya aldırmak istiyorum bugünlerde... Sahi alçı tutar mı kalp kırığını? Kemik bile aynı yerden tekrar kırılmazken nasıl olur da bir kalp aynı yerden defalarca kırılabilir anlamıyorum... Ama olsun... Sevdada yanıp har olmak da var, sönüp kül olmak da... Ama bazı yaraları gizleyebilecek kadar büyük bir sargı yok ne yazık ki ve bazı acıların dinmesine yetecek kadar da uzun bir ömür... Yani kaderinde iyileşmek yoksa bir yaranın, kan revan içinde kalsan da onu taşımak zorundasın. İşte sen kaderinde iyileşmek olmayan en derin yaramsın. Ve ne yaparsam yapayım seni gizleyemiyorum...
Senden Sonra
En son ne zaman bir kadını sevdin? Ama öyle öptün, sarıldın, uyudun falan değil; en son ne zaman bir kadını gerçekten sevdin? Kaybetmekten korkarak, yanındayken bile özleyerek, deli gibi kıskanarak, koruyup kollayarak... Delikanlı adam korkmaz diye bir şey yok. Korkacaksın! Sevdiğin kadını kaybetmekten korkacaksın, kıskanacaksın da… Sokakta elinden tutacaksın, tanıdığın herkesle onu tanıştıracaksın. "İşte benim hayatım bu!" der gibi tanıştıracaksın. Güzel bir kadın sevmek istiyorsan onu gülümseteceksin. Çünkü dünyanın en güzel kadını mutlu bir kadındır, onu mutlu edeceksin… Bu yüzden kirpiklerini sev bir kadının… Avuç içlerini… Makyajsız yüzünü… Uyku sersemliğini… Saçlarını kesen bir kadının çektiği acıyı anlayabilecek kadar sev bir kadını. Ve asla bir kadının saçlarını kesmesine sebep olm...
Hare
Özüne kazımak istediğin duyguları yaşamaktan korkma. Her duygu, antrenmanıdır ruhunun. Duygularının rengini söyleyebilir misin mesela? Görünür olsalardı ne renk olurlardı acaba? Ona baktığında hissettiğin duyguyla, onun sende hissettikleri aynı mı? Belki de değil... Hatta muhtemelen değil... Üzülme, çünkü "anlam" herkes için farklı... Beklentiler de öyle... Bir düşün bakalım, belki sevdiğin o değil, ona karşı beslediğin duygulardır, olamaz mı? Olur... Ondaki duygunu o sanıyorsundur belki kim bilir... Halbuki gerçek olan duygundur, o değil... İkisiyle de tanışmaya hazır mısın?
Ya Hep Beraber Ya Da Hiç Birimiz - Bertolt Brecht
Çağdaş tiyatronun dehasıdır Bertolt Brecht... 20. yüzyılda tiyatronun geleneksel kalıplarını yıkarak yerine koyduğu yepyeni, özgün, deneysel metotlarla sadece tiyatronun asi ve cesur çocuğu olarak kalmadı, oyun, şiir, hikâye, düzyazı, roman, deneme, inceleme, eleştiri alanında on bin sayfalık bir külliyat bıraktı geriye. Bir dönemin kültür tarihini derinden etkilemiş olmasının yanı sıra iki dünya savaşı sığdırdığı hayatı boyunca eserlerinin yakılıp uzun yıllar sürgünlerde yaşamasına karşılık savaş karşıtı sert ve kararlı tutumundan da hiçbir zaman ödün vermedi. Genç bir nihilist olarak adımlarını attığı mücadele dolu hayatına karakterli bir komünist olarak devam etti. Kirli siyasete hiç bulaşmadan varlık gösterebildi dünya sahnesinde. Hayatı fikirlerle olduğu kadar kadınlarla da doluydu. S...
Güzel Atlar Ülkesi
Bu kitabın adına bakıp yanılmayın sakın! Bu bir Kapadokya kitabı değil! İçinde kabuğu kırılan kaplumbağalar, deliliğin saçları, Tahtakuşlar adında bir çete, hamama giden bir pelikan, ucu Çatalhöyük’e çıkan yer altı yolları ve "bir hançerin paslanırken çıkardığı gürültü" falan var. Kedinin biri, bir kuşun cenazesinin ardından yürüyor. Eline ne geçerse oyuncak yapıyor bir çocuk. Bir baba güvercin ayakları resmettiriyor oğluna. Üstelik Şiir ile Felsefe’nin düğün davetiyesi de sayfaların birinde sizi bekliyor. Akgün Akova’nın bilgi ve şiirin bütün olanaklarını kullanarak yazdığı bu ilk deneme kitabı yıllar sonra güncellenmiş haliyle yeniden okurlarıyla buluşuyor. Güzel Atlar Ülkesi edebiyatın dolambaçlarında kaybolmaktan korkmayanlar için...
Deli Çocuğun Güncesi
"Bazen insanlar kadar paragraflar da anlamsızlaşır. Hiçbir sözcük seni anlamaz, anlatamaz, yazdıramaz. Çaresiz bırakırlar seni, suskunluğa terk edersin kendini. Sonra biraz daha acı çekersin, hüzün çuvalına eklersin bir şeyler, tekrar yazmaya kalkarsın ve sonra fazlasıyla yazarsın.’’ "Büyümemde, delirmemde, yalnızlığımda emeği geçen herkesin gözlerinden öperim"
Mutsuz Çocuklar Ülkesi
Süper Baba'nın müziğini flütle çaldığımız günlerde çok enteresan çocuklardık, Tsubasa izlerken çarpan kalbimiz, banyo sonrası Bizimkiler dizisi... Hayatın seyrinde güzel bir yolculuktaydık, önce hüpleten sonra gümleten felsefemiz, can sıkıntısının artan yoğunluğunda uhuyla geçirdiğimiz zamanlar, amacımız basitti yani: Masumluk... Amma velakin çok masumduk!