
Siyah Nefes
Hem fantastik hem gerçek bir kasaba ve umut dolu bir aşk... Yolu esrarengiz bir şekilde lanetli bir kasabaya düşen Nil, kendini açmazlarla dolu bir mücadelenin içinde bulur. Bir yandan geri dönmeye çalışırken, bir yandan da karşısına çıkan engelleri aşıp kasabanın kötü kaderini sona erdirmek için uğraşır. Hayatının aşkı Kayra’yı bulmasıyla bu kötülükler diyarı bir masala dönüşmeye başlar... Aşk lanetli kasaba için kurtuluş mudur yoksa yeni bir kaosun habercisi mi? Hiç beklenmedik bir anda, anlaşılmaz bir kazayla kendini lanetli bir kasabada bulan Nil, buradan bir çıkış yolu bulabilecek midir yoksa hayatının aşkına sahip çıkmak için gerçek dünyasından vazgeçip kasaba için mücadele mi edecektir? Gülşah Elikbank bu kitabında yepyeni bir dünya aralıyor ve okurunu aşk, nefret, sevgi, dostluk, a...

Fil Saati
Her şey tek bir sorudan evrilir, gelişir ve değişir: "Bu dünyadaki yerim nedir?" Elmasın kömürde, ipliğin pamukta gizli olduğu dünya burası. Sır hem gözünün önünde hem de gören gözün sindiremeyeceği kadar derinde. Aldığı nefesi kendi içinde kaybettiğini bilmeyen insan, kendi dışında arasa da neyi bulacak sanki? Hareket ediyoruz. Karşılaşıyoruz. Hatırlıyoruz. Unutuyoruz. Görünmeyeni arayan hareket hali içinde, yalnızca kendimizden kendimize doğru ilerliyoruz. Kâinat kocaman bir ayna. Hakikati aramak, kendini bulmak... Sevginin nefrete dönüşmesi de bunun yokluğundandır. Yeşeremeyen kararır. "Çok iyi, çok başarılı ve doğrudan yazılmış, büyük bir takdirle okuduğum sarsıcı bir roman." Prof. Dr. Uğur Batı "Her sayfası bir bulmacanın parçası. Çözerken kaybolup gidiyor ve mut

Karşı Penceredeki Kadın
Terk edildiler! "Arzulanan" değil "katlanılan" olduklarını kabullenmeleri zaman aldı. Her şey yolunda olmasa da "sevgi" var sanıyorlardı. Ve sevgi her şeyin üstesinden gelir... Böyle biliyorlardı. Ezberleri bozuldu. Acılarıyla baş edemediler. Bocaladılar. Değersizlik hissi yaşamdan tat alamaz hale getirdi onları, kendilerine olan güvenleri tükendi. Yanlışlar yaptılar. Yardım istediler. Ve bir gün: Karşı Penceredeki Kadın felsefesi ile tanıştılar. *** "Bu kitap bir kadının, bir erkek uğruna başladığı yolculukta içindeki gerçek ve sağlam kadını bulmasının öyküsü... Bir erkek için değil, kendisi için bir ilişkide kalmayı öğrendiği... Kendisiyle ilişki kurunca dünyanın nasıl da farklılaştığını anlatan, sadece bir romandan öte sağlam bir kız arkadaş elinizde tuttuğunuz... B

Karanlıkta Yürüyen Yabancı
Kimi insan rahatlıkla ahkâm keserken yapılmamalı dediği şeyi gizlice kendisi yapar. Kendisine dürüst değildir, sanır ki onu "Gören" olmaz. Sana gözlerini "Veren" seni "Görmez" mi sanırsın? Kendi hata ve günahıyla saklambaç oynayıp başkasınınkiyle yakar top oynayanlardan sakın kendini! Bir sabah uyanıp insanların suratlarına baktığında, karşındaki kişinin yüzünde, onların içinde gizli duran cimrilik, kibir, kıskançlık, hırsızlık gibi olumsuz karakter özelliklerinin belli bir renkle ortaya çıktığını görebilseydin, bu hayatında neyi değiştirirdi bir düşün. Aynaya koşup baktığında kendi suratında veya bedeninde hiçbir renkli leke olmadığını gördüğünde bu ne anlama gelirdi? Sen gerçekten tertemiz misin yoksa kendine en uzak kişi yine sen misin? Kendi hayatının filminde yönetmen olacaksan kimler...

Sen Gittin Ya Ben Çok Güzelleştim
Sadece hayatta değil, ayakta da kalarak, mutlu olarak, kahkaha atarak yeneriz düşmanlarımızı. En büyük intikam, intikamı bile düşünmemektir. En büyük intikam, bizsizliktir. En büyük intikam, senin aynada gördüğünü onun artık görememesidir... Nilgün Bodur Bir sene kadar önce eşyalarımı toplayıp sessiz sedasız giderken biliyordum terk ettiğimin terk edenim olduğunu. Gürültü çıkarmadığım, ağlamadığım, kapıları çarpmadığım, eşyaları kırmadığım için hissediyordum bu gidişin dönüşü olmadığını. Bazı gitmeler, beceriksizce teşebbüs edilmiş intihar gibidir. Not bırakırsın, anlatırsın, ağlarsın... Geride kalanları acıtmaya çalışırsın. Hâlâ bir umudun olduğunu gösterir bu haber veriş, kendini özetleyiş. İşte böyle ölemezsin. Bağın varsa gidemezsin. Ben not bırakmadım giderken, çıt çıkarmadım. Çıkarac...

Karaova
Cehalete ve zulme karşı onurlu bir direniş... Keman çalıp berberlik yaparak hayatını kazanan Kerimoğlu Ali’nin, uğradığı bir iftira yüzünden dağa çıkması, ağalık sistemi altında ezilen köylüyü hak aramak yolunda harekete geçirir. Düzenden yana şikâyeti olanlar birer birer katılırlar Kerimoğlu’na. Ezilenin yanında duran Kerimoğlu Ali, bir zaman sonra adaletin temsilcisine dönüşür. Garibanı ezenin düşmanıdır artık o... Namı günden güne yayılan bir efedir. Mücadelesi sırasında üst üste yaşadığı acı kayıplar, Kerimoğlu Ali’yi derin bir içsel sorgulamaya da sürükler. Birkaç kez hapse bile girip çıktığı halde içindeki mahkeme sonlanmak nedir bilmez. Sonunda kendini bile isteye Fizan’a bile sürdürür. Amacı, kendi itibarını yerle bir ederek peşinden sürüklenip gelen halkı kendinden uzaklaştırmaktı...

Maç
Amatör bir boksör olan Jack London’ın kaleminden aşka ve boksa dair küçük ama etkileyici bir roman! İşçiliğinin yanı sıra akşamları paralı dövüşlere çıkan, tüm kasabanın sevgilisi genç Joe ve küçük yaşta anne-babasız kalmış, güzelliği ve içine kapanıklığıyla herkesin hem merak ettiği hem de hayranlıkla baktığı Genevieve’nin ilk görüşte başlayan aşkının arasına sadece bir "maç" girebilmektedir. Joe, sevdiği kadın için bundan vazgeçmeye ve son bir maça çıkmaya karar verir... Döneminin sınıfsal ve ahlaki yapısını bir resim gibi yansıtan bu roman, Olaylar Boksörün Pazı Sarmasını Yemesiyle Başladı kitabıyla bilinen Giray Kemer’in çevirisi ve keyifli önsözüyle Karakarga Yayınları’nda.

Uyusak Geçer Mi?
Her birinin hayatı kırgınlıklarla, yaralarla ve karmaşayla dolu üç çarpıcı karakter... Kader, Can ve Hayat... Farklı hayal kırıklıklarıyla çok zaman düşe kalka devam ettikleri yaşam yolculuğu, ortak bir paydada buluşturacaktır onları. Umut, hepsi için yeşerebilirdi bir gün... Ama nasıl? Seda Eroğlu’nun kaleme aldığı içsel dinamikleri hayli güçlü bu roman, çocukluğa özlemin, umudun, aşkın ve gerçek uyanışın bir destanı... "Tam her şey unutulmaya, tozlu raflara kaldırılmaya yüz tutmuşken, ansızın esen bir rüzgâr çocukluğundan bir parçanı kurumuş yapraklar gibi uçurup pencere kenarına kondurduğunda anlıyorsun ki, içinde bir yerlerde saklanan o küçük çocuk hiç büyümemiş, geç

Karboğaz Zaferi
Mondros Mütarekesi sonrası Mersin’i işgal eden Fransızların Toros tünellerini tutmak için Pozantı’da görevlendirdiği 412. Tabur’u esir alan 44 kahramanın yazdığı Karboğazı Zaferi, vatanseverliğin, fedakârlığın, aşkın ve savaşın destanıdır. 1. Dünya Savaşı’nda "Avrupa’nın Çanakkale’si" olarak adlandırılan 300 bin Fransız ve Alman askerine mezar olan Verdün savunmasında Almanlara karşı büyük başarılar kazanan 412. Tabur’un komutanı Binbaşı Pierre Mesnil’i yalnız bırakmayan eşi Edrige’nin hemşire olarak bölgede görev yapması ve Türklere esir düşmesi sırasında yaşananlar, aşkın ve görev bilincinin zirvesi gibidir. Edrige Mesnil ve diğer esirlere misafir gibi davranan Kuvayı Milliye’nin bu yaklaşımı, Türklerin insani değerlere verdiği önemin bir nişanesi olarak pırıl pırıl parlıyor. Fransızları...

Bunu Biz İstedik İstanbul
Zeytinburnu’na uzaylılar teşrif ettiğinde, birdenbire cinnet geçiren insanlar birbirini parçalıyor, beklenmedik bir kar fırtınası şehri etkisi altına alıyor, insanlar ansızın ortadan kayboluyordu. Uzaydan gelen Haluk’a gönlünü kaptıran dünyalı Merve, kayıp eşyaları bulma gücüne sahip yalnızlar yalnızı Aybüke Hanım, dünya yanarken didişmeye devam eden iki genç Sarp ve Emir, karamsarlığı bahtsızlığıyla başa baş giden Yener, neredeyse hayat orucu tutan çizer Sadi, onun pervasız dostu Leyla ve hepsinin başına geleni bilen müzisyen Derya Deniz… J. Hakan Dedeoğlu ilk romanıyla sizleri, galaktik mevzularla mücadele ederken son derece yerli, süper güçlerine rağmen sıradan, karanlık yanlarına karşın muzip karakterlerin dünyasına davet ediyor. Sinem Sal

Son Yolculuk
İki şey vardır ki muhakkak değiştirir insanı... Biri aşk, diğeri ağır bir hastalık... İkisinden birisi başına gelince artık o eski sen olamazsın bir daha: Kaderin yeniden yazılır çünkü... Genç kuşağın parlayan kalemlerinden Berker Okan’ın Son Yolculuk adlı bu uzun hikâyesi, insanın kontrol edemediği acı deneyimler karşısında ister istemez nasıl değişmek ve başkalaşmak zorunda kaldığını gerçekçi ve şeffaf bir vizyonla irdeliyor. "Planlanan ameliyat uzadı önce, sonra biraz daha uzadı. Sonra daha ne kadar uzadı bilmiyorum. Mekân ile zamanın bağlantısı kesildi. Bunu ancak ameliyathanenin önünde birini bekleyenler bilir. Beklemek insanın kimliğine eklenir bir yerden sonra ve dünyan ameliyathanenin önü oluverir. Bu yüzden yeni dünyan, gerçek dünyanın dönüş hızından bağımsız döner ve zaman, saatt...

Uykusuzlar
Bu kitabı okuduktan sonra rüyalarınıza bir daha eskisi gibi bakamayacaksınız. Gülşah Elikbank bakışını, gönlünü gerçeğin görünmez yanlarını da içinde taşıyan fantezinin, uçsuz bucaksız, bereketli topraklarına çevirmiş yetenekli bir yazar. Bizde pek gelişememiş olan fantastik edebiyatın göz dolduran, hızla parlayan yıldızlarından. Elikbank, yeni romanı Uykusuzlar’da rüyalara eğiliyor. Gerçek ya da düşsel roman kahramanlarını aşkları, çelişkileri, açmazları, olağan ya da olağandışı rüyaları, rüyasızlıkları ve insanlığı tehdit eden sorunlara çare arama çabaları temelinde anlatıyor. Romanın özeti ve sorduğu evrensel değerdeki soru ise şu: Hepimiz aynı rüyayı görebilsek, dünya daha güzel bir yer olabilir mi? -İnci

Karanlıktan Yağan Kar
"Bir yazarın, yazdığı edebiyat eseri üzerine, örneğin romanı, kısa öyküsü, şiiri üzerine konuşması, o eseri yıpratmaktan başka bir işe yaramaz. Bir yazar, felsefe, sosyal bilim, doğabilimi gibi alanlarda yazdığı kuramsal eserler üzerine konuşabilir, o eserde anlatılmak istenen şeyi özetleyip, açıklayıp, gerekçelendirebilir. Kuramsallık zaten bunu gerektiren bir şeydir. Öte yanda, bu eserde söz konusu olduğu gibi, bir edebiyat eseri felsefi düşünceleri içerse bile, bu eser üzerine konuşmak anlamsızdır. Bu konuda söylenebilecek tek şey vardır, o da 20. yüzyılın en önemli filozoflarından biri olan Ludwig Wittgenstein’ın söylediği bir sözdür: Üzerine konuşulamayan şey konusunda susmak gerekir." Örsan K. Öymen Prof. Dr. Örsan K. Öymen, Lisans ve Doktora derecelerini Orta Doğu Teknik Üniversites...

Soraya
Aşk bütün savaşlardan güçlüdür çünkü daha yıkıcıdır… Henüz yirmi yaşındaki güzeller güzeli Soraya, şehirleri öfke ve kan kokan Suriye'deki acımasız savaştan kaçıp kendisine yepyeni bir gelecek yazmak umuduyla sığınmıştı Türkiye'ye… Kaderinin kalemi başkalarının elinde olan Soraya, kendisinden otuz yaş büyük evli bir adamla evlenmeye razı olduğunda onu savaştan çok daha ölümcül bir gelecek bekliyordu aslında: AŞK… Savaş, kamp, esaret ve kumalık… Aşkın barınamayacağı bu sıkıntılı hayat çıkmazlarında kendi mucizesini yaşayan Soraya'nın nefes kesen duygu dolu hikâyesini gazeteci-yazar Meltem Yılmaz kaleme aldı. Suriye'deki içsavaştan kaçıp hayatta kalma mücadelesini Türkiye'de sürdürmeye çalışan sığınmacıların dramını tarafsızca ve tüm çıplaklığıyla anlatan Meltem Yılmaz, gerçek bir hayat hikâ...

İntikam
Ölümü hak etmeyen masum ve temiz insanların ruhları, şüphesiz ki bir gün aynı kaderi yaşayan masum insanların bedeninde can bulacaktır. İlahi adaletin çarkları işte o vakit dönmeye başlayacaktır. Tabiattaki hiçbir varlığın gücü o çarkı durdurmaya yetmeyecektir. Çünkü kader, görünmez bir el tarafından yeniden yazılacaktır. Ve iyilerin intikamı, kötülerin günahından daha acımasız olacaktır. Bedel yoksa hak yerini bulmaz.

Seni Sana Geri Verecegim
"Kendine, sana zarar verenlerden uzaklaşacak kadar saygı duy." Ne korkularımızı ne de çözümleyemediklerimizi dile getirebiliriz... Taklit mi ediyoruz yoksa yaşıyor muyuz onu da bilemeyiz... Kimdir aynada bize bakan, inancımız nedir, her şey miyiz hiçbir şey mi bir türlü çözemeyiz... Boşanmak mı, terk etmek mi, ayrılmak mı zor gelir bize cevabını veremeyiz... Hayat yanılarak, yanlış yaparak öğrendiğin bir yoldu. Belki tenin teni konuşmadan anlayabileceği ilişkilereydi hasretin. Gittin. Seksi bulmak kolaylaştıkça, aşkı bulmak zorlaşıyordu. Pes ettin. Belki saygı ve sevgiyeydi özlemin. Vazgeçtin. Affedemedin. Hayat işte. Üstesinden gelemedin. Her ölüm birer ayrılıktı. Sen önce ölümü anlamayı es geçtin. Halbuki ölmeyi öğrenirsen, yaşamayı öğrenirdin. Fark edemedin. Fark edemezsen özgür değilsi...

Yalnız Hatta Yapayalnız
Sevilmemişlerin ve çok üzülmüşlerin tedirginliği vardı onda. "Ah be Sait..." dedi Mina Urgan. "Kendini yalnızlığa mahkûm etmişsin sen. Sevdiğin kadınlar bile seni daha fazla yalnızlaştırmak için hayatındalar. Paylaşmak için değil, savaşmak için seviyorsun onları. Kendinden alamadığın intikamı, onlar alsın istiyorsun. Bu sevmek değil ki..." İçi de, dışı da yaralıydı Sait’in. Havanın değdiği her yeri zonk zonk atıyordu. Ayağa kalkmayacağını düşündü bir an. Fena halde başı dönüyordu. "Haklısın..." dedi. "Sevmekten anladığım şey bambaşka..." Yalnız hatta yapayalnız büyük hikâyeci Sait Faik Abasıyanık’ın sıkıyönetim mahkemeleriyle, sivil polislerle, ucuz Rum kızlarıyla, büyük aşklarla, derin yalnızlıklarla, meyhane masalarıyla, kıraathanelerle, arka sokaklarla, denizle, martılarla, balıkçılarla...

Hadimi
Bir berat bestesiydi. Titreten, terleten, bürdesini çıkartıp attıran sual... Yılların ilmi birikim ve tecrübesine yaslanarak icazetname vermiş olduğu talebelerini, anlık bir hafıza taramasından geçirdi. Zihnindeki ilk isim belliydi aslında... Hıristiyan bir müsteşrikin karşısına çıkacak olan İslam âlimi aynı zamanda Hıristiyanlığı da çok iyi bilen; kıvrak, kuşatıcı bir zekâya sahip olmalıydı... Sultan III. Ahmet’in gözlerinin ta derinlerine baktı... "Evet sultanım!" dedi. "Üç buçuk talebem vardı ki gözbebeğim oldular. ‘Buçuk’ dediğim talebem ilmine ilim ekleyerek büyük bir âlim olma yolundadır." III. Ahmet’in gözleri bir berika gibi parıldadı. "Kimdir bu âlim Kazabadi?" dedi. "Ebu Said El Hadimi... ‘Hadimli Mehmet Efendi’ diye anılır. Konya’nın Hadim kazasındandır." "Kazabadi! Kazabadi! Ko...

Güle Güle Kötü Kız
"Ölülerin de yarım kalmış işleri olabilir..." On altı yaşındaki Echo Stone, karanlık bir odada soğuk terler içinde uyanır. Nerede olduğu ya da oraya nasıl geldiği hakkında hiçbir fikre sahip değildir. Fakat çok geçmeden, sorunlu çocuklarla dolu bir yetimhane olan Aradaki Ev’de olduğunu öğrenir. Oysa o bir yetim değildir ve ailesi hayattadır... Echo, bunu herkese açıklasa da onu kimse dinlemez. Korku ve gerilim dolu bu yolculuk sizi bir girdaba sokarken tüyleriniz ürperecek.

Kız Babası ve Kedi
Küçük bir kızın gözünden olağanüstü bir yaz tatili macerası... Altı yaşındaki Elfin’in harika bir hayal dünyası vardır. Yaşadığı gerçekler ile hayallerini birbirine bağlayarak kendi dünyasını her gün yeniden kurmaktadır. Anaokulunu bitiren Elfin bundan sonra abla olması gerektiğini bilmektedir, bu yüzden peri kızı olmayı geride bırakmalıdır. Hayatın zorlu aşamalarından birini gerçekleştirmek için küçük dünyasındaki herkese meydan okumak ve bir zafer kazanmak zorunda hissetmektedir. Yaz tatiline çıkarlarken bulduğu yavru kedi ile baş döndürücü bir maceraya atılır. • • • Bin bir çeşit çiçek var. Farkının nedeni tohumda saklı, açılması ise çevresel koşullara bağlı. Çocuklarımız da böyle. Erol Hızarcı bu romanında altı yaşındaki bir kızın hayal dünyasını çok güzel dile getiriyor. Doğuştan fark...

Başka Bir Gökyüzüne İnanmak
Sevgilim... Gözlerin hangi şehrin sabahına açılırsa açılsın her sabah aynı kişiye uyanabilmektir aşk... Ben her sabah solumdaki o ağrıyla sadece sana uyanıyorum. Bu daha ne kadar sürecek hiçbir fikrim yok. Ama bir süre sonra sıradan bir pazar sabahına, aklımda başka bir telaşla uyanacağıma inanıyorum. Sen de inan buna. Bir zamanlar iliklerine kadar seni seven birinin, bir gün hatıralarında bile yer tutmayacağına inan. Seninle mutsuz yaşamaya bile razı olan birinin sensiz çok daha mutlu yaşlanacağına inan... Ve bir gün olur da denk olursa acılarımız; yani en az benim kadar yaralanırsa gururun, incinirse duyguların beni hatırla... İşte o zaman gerçek sevginin birinin varlığıyla mutlu olmak değil, yokluğuyla mutsuz yaşamaya alışmak olduğunu anlayacaksın. Ben sana hak ettiğinden fazlasını verd...