
Felsefeden Doğan Yaşam
Mutsuzluk ahlaksızlıktır. Düşünen, acı çeken ve arayan insan için zor bir çağdayız. Bir kesim içinse yaşamak sadece yaşayıp gitmekten ibaret. Yaşam, sadece geçimimizi, sağlığımızı, varlığımızı sürdürmek için çabaladığımız süreçlerden ibaret olduğunda ne kadar da dar, basık ve boğucu... Peki öyleyse nasıl yaşamalı? İnsan sadece zihniyle yaşamaz, bedeniyle, duygusuyla ve çevresiyle yaşayan bir bütündür. Bu bütün insana can denir, insan canıyla yaşar, canıyla düşünür. Mutlu olmak, can olmaktır. İçimizdeki daimonun, o insanüstü gücün iyi olmasıdır. Mutluluk bir karakterdir, gelip geçici bir hal değildir. Felsefenin doğduğu topraklarda bütünlüğe saygı vardı, felsefe kutsal olana duyulan saygıdan doğdu, her şeyden önce varolan o ezeli güçten… Bu felsefi söyleşide felsefeci, akademisyen, şair ve ...

Kaygı
Savaşarak değil, barışarak kazanın! Ya hata yaparsam! Ya sevdiklerime bir şey olursa! Ya işimi kaybedersem! Ya deprem olursa! Ya beni sevmezse! Ya başarısız olursam! Ya beni terk ederse! Bunlar size tanıdık geldi mi? Peki ya bu soruların getirdiği duygular? Hepimiz kaygılarımızdan kurtulmak isteriz. Ne var ki bu çabayla debelenirken adeta o bataklığa gömülürüz. Kaygının kaçınılmaz olduğu bu dünyada, kazanamayacağımız bir savaşa girmektense ona "doğru ayarı" verebilmek daha mantıklı bir seçenektir. Hayatımızı zorlaştıran hiçbir şeyi sevmek zorunda değiliz. Kaygıyı da... Fakat onunla barış içinde yaşamayı öğrenmeden geçecek bir ömür, canlılıktan ve doyumdan uzak olacaktır. Yazar, klinik psikolog ve psikoterapist Şenay Kahraman bu kitabıyla kaygıyı başka bir gözle anlayıp sakinlikle karşılama...

Beden İmgesi
Arka Kapak Yazısı: Algınızı değiştirin, yaşam kalitenizi artırın! Aynaya baktığınızda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Görünüşümüz, kişiliğimizi ne kadar yansıtıyor? Medyanın ve toplumun dayattığı güzellik standartları algımızı nasıl etkiliyor? Kadınlar ve erkekler olarak bedenimizi gerçekten olduğu gibi kabul edebiliyor muyuz? Dış dünyaya yansıttığımız görüntümüz ile içdünyamızda hissettiğimiz beden arasındaki fark, modern toplumun en büyük ikilemlerinden biri haline geldi. Anjelika Şimşek'in kaleme aldığı Beden İmgesi bu soruları ve daha fazlasını mercek altına alarak beden algısının derinliklerine iniyor. Bireylerin kendi bedenlerine dair algılarını nasıl şekillendirdiklerini ve bu algıların ruh sağlığı üzerindeki etkilerini detaylandırıyor. Özellikle son yıllarda artan beden imgesi...

Yalnızca Umutsuzların Hatrı İçin Bize Umut Verilmiştir-Walter Benjamin
“Düşman kazanacak olursa, ölüler bile payını alacak bundan.” Yirminci yüzyılın en etkili düşünürlerinden biri olan Walter Benjamin, sanat, kültür ve siyaset teorilerine getirdiği devrimci bakışla Batı dünyasının düşünce yapısını temelinden sarsmıştır. Nazizm’in karanlık günlerinde yaşamış, entelektüel mücadelesini ölümüne kadar sürdürmüş bu büyük filozof, modern toplumun kültürel ve politik yapısını sorgulayan eserleriyle zamanını aşan bir vizyonerdi. Benjamin’in hayatı, eserleri, düşünsel mirası ve onun kültür teorisi üzerine yaptığı en önemli katkılar ekseninde ele alınan bu çalışma sanat ve siyaset arasındaki ilişkiyi yeniden düşünenler için bir başucu kitabı.

Güçlü Kişi Gürültü Çıkaran Değil, Sessizce Konuşup Sorunları Tanımlayarak Çözebilen Kişidir
“RUHSAL SORUNLARIN ALTINDA BİLİNÇTE YA DA BİLİNCE ÇOK YAKIN KEŞFEDİLMEYİ BEKLEYEN ÇOK SAYIDA DÜŞÜNCE SORUNU VARDIR.” Yaşama ve kendimize ilişkin kurallarımızın işe yaraması için, bunlar daha gerçekçi ve doğru, daha az benmerkezci ve daha esnek olacak şekilde yeniden şekillendirilmelidir. Kuralların yanlış, zararlı ya da uygulanabilir olmadığı keşfedildiğinde, repertuvardan çıkarılmaları gerekir. Benmerkezcilik abartıldığında ve muhtemelen genomumuzda da temsil edilen sevgi, empati ve fedakârlık gibi sosyal özelliklerle dengelenmediğinde bir sorun teşkil eder. İlginç olan, başkalarında görünce hemen fark ettiğimiz benmerkezciliği kendimizde olduğunda çok azımız fark ederiz. Türün hayatta kalmasının bedeli ömür boyu sürecek bir rahatsızlık olabilir.

Ellerinle Bana Baharlar Getir
Büyük zaferler cesur mücadelelerin ardında gizlidir. Zorluklarla dolu bir dünyada hayata gözlerini açan Yılmaz Yiğit, askerlik mesleğine gönül verdi. Vatanını savunurken iki kolunu, bir bacağını ve bir gözünü kaybetti. Doktorlar ona bir daha yürüyemeyeceğini söylese de imkânsızı başardı. Hayata tutunuşu, azmi ve vatan sevgisiyle herkese örnek oldu. Cesaretin, direncin sembolü haline geldi. Bu kitap, acısını umut ve zaferle taçlandırıp tüm zorluklara rağmen ayağa kalkmayı başaran bir yiğidin ve onun çabasına, vatan sevdasına âşık olup onunla evlenen bir kadının yolculuğunu anlatıyor. Onların hikâyesi pes etmemenin ve gerçek aşkın gücünün kanıtı.

Moda Psikolojisi
Türkiye’nin ilk moda psikoloğu Mutlu Barış, yine Türkiye’de yazılmış kurgu olmayan, ilk Moda Psikolojisi kitabına imzasını atıyor ve insan-kıyafet ilişkisini, giyim ve ruh hali arasındaki ilişkiyi, giyim terapisini ve kıyafetlerin üzerimizdeki gücünü okurlarına sunuyor. Mutlu Barış, İtalya’da moda eğitimi almış bir psikolog ve terapisttir. İlk kitabı “Giyim Terapisti” bir moda psikoloğunun hikayesini anlatıyordu ve bir moda psikoloğunun yaptığı işe dair bir içgörü sunuyordu. İkinci kitabı ise, kıyafetlerin gücü, giyim terapisi ve gardrobunuzun size anlattıkları gibi konuları ele alan, moda psikolojisine bir giriş niteliğinde. Eğlenceli, ilgi çekici ve okumaya değer bir kitap. Sayfalarını açın ve Uzman Mutlu Barış’ın ellerinden, moda psikolojisi dünyasına adım atın.Prof. Jamie Hacker Hughes...

En Çok Anlamak Yoruyor Bizi
ANLAMAYA ÇALIŞMAK, ARTIK HAYLİ YORUCU BİR ÇABA, ANLAŞILAMAMAKSA KIRICI... İnsanları anlamaya çalışarak kendimizden birçok şeyi feda ediyoruz. Bunun sonunda ise yıpranan, hayal kırıklığına uğrayan hep biz oluyoruz. Çünkü en çok anlamak yoruyor bizi... Bu kısacık hayata başkalarını memnun etmeye gelmedik. Peki ne yapmalıyız? Kendi özel alanımızın etrafını güçlendirmeli ve en yakınlarımız bile olsa o alana kimseyi sokmamalıyız. Her insanın kendi içinde kendine ait bir sığınağı olması gerekli. Çünkü bu hayatta ne yaşarsak yaşayalım yine en sonunda kendimizden başka kaçacak yerimiz yok. Bu bencillik değil tam tersine kişinin kendi özsaygısının farkında olup, hayatına kendisinin yön vermesi demektir. Bu kitap ne başkasını anlamanın yollarını sunuyor ne de anlaşılmak için nasıl bir mücadeleye gir...

Marie Louise Von Franz Kendi Üzerinde Samimiyetle Çalışanlar Yeni Bir Mabet İnşa Eder
“BİREYLEŞMENİN AMACI, KENDİ YAŞAMININ FARKINDA VE BUNDAN SORUMLU OLAN, TAM BİR İNSAN İNŞA ETMEKTİR.” – MARIE-LOUISE VON FRANZ Carl Gustav Jung’un yakın çalışma arkadaşlarından biri olan Marie-Louise von Franz’ın zengin entelektüel mirasını mercek altına alan bu kitap, derinlikli bir keşif sunuyor. “Kendini bilmek” ile başlayan bu keşif, bilinçdışı sembollerin rehberliğinde rüyalardan geçerek masallarda gizli evrensel hakikatlere, eski simyacıların fırınlarından kolektif bilinçdışının arketiplerine uzanıyor. Von Franz’ın temel fikirlerini tanıtmayı amaçlayan bu kitapta arketipler, gölge, anima gibi kavramların karmaşık dinamikleri incelenerek insanın psişesine dair derin bir kavrayışın ipuçları sunuluyor. Ayrıca, kadim bir sanat olan simyanın kişisel veya ruhsal dönüşüm sürecindeki önemi in...

Telaşsız Mavi
Şiir, her zaman kıymetliydi bende. Edebiyatın en samimi çocuğu diye nitelendiriyorum kendimce şiiri. İçinden geldiği gibi çünkü! Bir kelimeyle oynasan; düşürüyor yüzünü, büzüyor kifayetini. Şu sıralar, sosyal medyanın ilgisinden kaynaklı başlı başına bir çığır yaşanırken; etrafımdaki herkes, özellikle kendiyle alakalı, dizelere kulak kabartıyor. Öyleyse “şiir” hep olsun hayatımızda, çünkü duygusal insanların matemidir! İNSA-NİYET Sevmek değil Söylemek zor Bakmak değil Görmek zor Duymak değil Hissetmek zor İnsan olmak değil İnsanca yaşayıp Ölmek zor...

Var Olmanın ve Sevginin Kritiği - Rollo May
“ÖZGÜR OLAN, İNSAN VARLIĞININ BÜTÜNÜDÜR, İRADE GİBİ BİR PARÇASI DEĞİL.” – ROLLO MAY İnsanın kendisine bir varoluş deneyimi edinebilmesinin ve bu deneyimi evrenin kısıtlı ama tam da bu kısıtlılıktan ileri gelecek biçimde özgür bir parçası olarak ortaya serebilmesinin çağımız açısından ne denli dehşetli ama bir o kadar da mucizevi olduğu açıktır. Rollo May, insanın özgürlüğünü yazgısı çerçevesinde ararken; bu yazgıyı deneyimleme cesaretiyle varoluşumuzun temel dinamiği olan kaygının tıpkı doğduğumuz anda olduğu gibi tekrar teklifsizce birbirine sarılmasını, bir “çağ reçetesi” olarak yazıyor. May’in insana ve varoluşa dair bu kavrayışından ileri gelen varoluşçu psikoterapi yöntemiyse, iki gerçek kendilik durumunun özgür biçimde karşı karşıya gelmesinin yaratıcı gücünden ve bu iki soyunuk özne...

İlk İşimiz İnsan Olmak
SADECE EĞİTİM ALARAK YA DA ÇOK ÇALIŞARAK YÖNETİCİ OLMAZSINIZ! EN ÖNEMLİ KRİTER KARAKTERİNİZDİR. Çalıştığınız yerde gülümsemek, espri yapmak, hiyerarşiden biraz uzaklaşmak sizi ciddiyetsiz yapmaz. Aksine insan olduğunuzu gösterir. Ne yazık ki bazen bunu unutuyoruz. Takdir etmeyi, eline sağlık demeyi hatta hatır sormayı bile ihmal ediyoruz. Anlayışlı olmayı zayıflık olarak görüyoruz. Sırf işimize yaradıkları için toksik insanları kendimize yakın tutup güzelliklerin zehirlenmesine izin veriyoruz. Koltuğumuzu, unvanımızı o kadar çok seviyoruz ki adaletsizlikleri görmezden gelebiliyoruz. Başarmak için kalp kırmaktan, hak yemekten geri durmuyoruz. Halbuki iş hayatında huzurun anahtarı vicdanlı olabilmekte. İşte bu yüzden ilk işimiz insan olmak.

Romantik Kıskançlık
“Kıskançlık asla tekil, sürekli ve bölünmez bir tutku değildir. Her biri geçici olan, birbirini izleyen sonsuz sayıda farklı kıskançlıktan oluşur.” – Marcel Proust Aşkın olduğu yerde kuşku, kuşkunun olduğu yerde kaygı ve tüm bunların olduğu yerde kıskançlık vardır. Kıskandığınız şeyin ne olduğunu anlamak içinse daha önce başınıza ne geldiğini bulmanız gerekir. Duygularınızın nereden geldiğini bilmek, ilişkinizde neyin düzeltilmesi gerektiğini ve bunun nasıl yapılacağını anlamak için sahip olduğunuz tek umuttur. Psikiyatr Cengiz Arca’nın teorik bilgi ve klinik deneyimi bir araya getirdiği bu kitap, kıskançlık nedeniyle zorluk yaşayan ve romantik ilişkilerinde başını belaya sokan kişiler için yazıldı. Bu etkili rehberde kıskançlığın neye benzediğini, nasıl deneyimlendiğini, bazı ilginç çeşit...

Mutlu Bir Yaşam Akış Yaşantısından Doğar
“MUTLU İNSAN, YAŞAMININ BİR AMACI OLDUĞU ALGISINI TAŞIMASININ YANI SIRA OLUMLU DUYGULAR YAŞAMANIN DA TADINI ÇIKARTAN İNSANDIR.” Akış yaşantısı, insanların yaptıkları işi, yalnızca o işi yapma adına yapmayı sürdürdükleri zaman eriştikleri zihinsel bir durumdur. Akış yaşantısı sırasında zaman algısı kaybolur, zevk ve doyum ortaya çıkar. Tüm varoluşu bir akış yaşantısına dönüştürmek için, bilincin yalnızca anlık durumlarını denetlemeyi öğrenmek yeterli değildir. Günlük yaşamdaki olayların anlam kazanması için hedeflerin genel bir bağlamı da olmalıdır. Yaşamın bütününü, birleşik amaçlarla tek bir akış yaşantısına dönüştürmek gerekir. Mutluluk budur!...

Hayatı Bir Şölen Sofrası Gibi Bırakmalı, Ne Susuz Ne De Sarhoş - Aristoteles
Mutluluk, erdem ve ciddi çabanın ürünüdür çünkü hayat şakaya gelmez. Bunca acıyla ve sorunla dolu bir dünyada mutlu olmak mümkün mü? Binlerce yıl önce anlatılmış felsefi fikirler, bugünün dünyasındaki mutsuzluğumuza çare olabilir mi? Kendimizi içimizdeki kaostan kurtarabilir miyiz? Felsefe tarihinin en önemli filozoflarından, bilim ve düşünce dünyasında büyük izler bırakan ve değişimlere yol açan Aristoteles, tüm çağları etkileyen fikirleriyle günümüz insanına daha iyi bir yaşam sürmesi için antikçağın derinlerinden sesleniyor. Aklın ve erdemin rehberliğinde bilgece ve mutlu bir yaşam felsefesi ile bize yol gösteriyor. Kendi yolunu bulmaya çalışanlara, koşulların ve yaşamın bambaşka olduğu kendi çağından sesleniyor olsa da hayata ve insana dair anlattıklarıyla kendi zamanını aşarak insanlı...

Edebiyat ve Sinemada Kaos, Karmaşıklık ve Zuhur
“Fiziksel gerçeklikte, bir etkiyi yalnız bir sebep doğurmaz, birbirinden farklı birçok sebep onun doğuşuna katkıda bulunur ve içlerinden her birinin payını ayırt etmek için elimizde hiçbir vasıta yoktur.” – Henri Poincaré Kaos Kuramı, bilgilenmeyi kendi iktidarına göre programlayan mekanikçi aklın hegemonyasına 1960’lı yıllarda son vermesinin yanı sıra, bilim dünyasında simülasyon kuramları, karmaşıklık bilimi ve kendiliğinden örgütlenme alanlarını ortaya çıkardı. Bazılarının “postmodernizm” veya “yapısöküm” olarak tanımladığı, bazılarının Üçüncü Kültür dediği bilimdeki bu değişimin metaforları edebiyat ve sinema dünyasını da etkiledi. Prof. Dr. Gediz Akdeniz, bu kitapta bu metaforik etkilerin edebiyat ve sinema dünyasında birer paradigma olarak ortaya çıkışlarını ele alıyor. Bu paradigmal...

El Âlem Ne Der?
Ben onları, cinsiyetleri ne olursa olsun çok seviyorum, onlar da birbirlerini ve beni... Yani annem ve babam onlar benim. Birbirlerine bağlılar, bana her zaman sevgi ve sıcak bir yuva verdiler. Gerçi şimdi onlara ne şekilde hitap edeceğimi bilmiyorum. Bana hep annelik yapmış olan babama, anne; bana hep babalık yapmış olan anneme, baba mı desem? Yoksa şu cinsiyet ayrımına göre süregelmiş rol paylaşımı konusunu külliyen aklımdan silip direkt isimleriyle mi hitap etsem, bilemedim... Sizce ne yapmalıyım? Bir gün kartlar yeniden dağıtılır ve ezberiniz bozulursa yadırgamayın, hayat hep yapar bunu... Siz asıl olanın “sevgi” olduğunu unutmayın yeter!

Bi’ Kahve İçmeye Yukarı Gelir misin?
Arka Kapak Yazısı: Onu, “Bi’ kahve içmeye gelir misin?” diye yukarı davet ettiğimde, ikimiz de biliyorduk bu davetin kahve ile alakalı olmadığını. Malum, bugün dünya flörtünün en popüler tetikleyici cümlesidir bu: “Bi’ kahve içmeye gelir misin?...” “Sevişelim mi?” diyemediği için, olayın adını “kahve” koymuş dünyalılar. Selda Terek’in metaforik anlatım tekniği ile günümüz insanının içsesleriyle birleştirip usta üslubuyla kaleme aldığı, mizah öğeleri de içeren bu hikâyesinde kendinizden çok fazla parça bulacaksınız. Ve soruyor yazar: “Yeryüzündeki hangi hazzı ‘aşk’ ile takas edebilirsiniz?”

Bekâret Engeli
Cidden öfkelenmiştim ama o anda kalkıp gitsem, bu savaş alanını yenilgiyle terk etmiş olacaktım. Onun yerine her aşırı stres anında yaptığım gibi başımı özgüvenle kaldırdım, saçlarımı arkaya attım ve “Tamam kabul!” dedim. “Bir an önce halledelim şu işi de siz de bu kibrinizden vazgeçin. Sergileyin tüm hünerinizi, siz beni bekâretimden kurtarın, ben de sizi bu aşırı küstahlık ve özgüveninizden...” Hayatı boyunca “bekâretinin” önüne bir engelmiş gibi koyulduğu bir dünyada, bir genç kıza özgürleşme yolunun “ondan kurtulmak” olduğunu düşündüren zihniyet nedir? Usta bir kalemden okuyacaksınız!

Ses Kaydı
Çok şükür, şu aralar mükemmel bir terk ediliş ıstırabım var da şarkılar daha anlamlı geliyor kulağıma. Sanki “Ayrılık Acısına Kadın Arkadaş Desteği Derneği” kurmuşlar, üyeleri de toplanıp cümbür cemaat bana taziye ziyaretine gelmişler. Sorun ne, neyi kaybetmişim? Sevgilimi... Sevgili bile değildi, bildiğin mahrem gölge: “fuckbuddy...” O halde neden herkes bana karşı bu kadar hassas ve neden bu kadar üzgünüm? İçimde bir gedik var ve bunu o açmadı, biliyorum. Yazar diyor ki: “Gerçek, varsayılandan farklıdır çoğu zaman... Varsayımlarımıza, düşünce kalıplarımıza kurban verdiğimiz bir ömür yaşıyoruz belki de.” Gerçeği bilseydik, farklı davranabilir miydik? Yine bir metaforik anlatım ve yine ustalıkla işlenmiş gerçek yaşamdan alınmış bir öykü...

Affedebilecek misin?
Doğum günüme gelecek misafirlere hazırlık yapıyordum. Banyodan gelen korkunç sesi duyduğumda duş kabininin camı patladı sandım. Aklıma ilk gelen bu oldu nedense. Mikseri çırpmakta olduğum yumurtanın tabağına bıraktığım gibi banyoya koştum. Bu hikâyenin gerçek hayatta yaşandığına inanmak o kadar zor ki. Ama maalesef gerçek bu! Kendini banyoda tabancasıyla vuran bir genç... Geriye ıstıraptan başka ne kalıyor bir bakalım mı? Yazar soruyor: “Kendini yok ederek seni de öldürenler var; onları affetmen mümkün mü?” Hayat öyle ya da böyle devam ediyor; yükleri, travmaları, düğümleriyle... Ama her beladan güçlenerek çıkmak mümkün... Başkalarını canına kıyarak cezalandırma! Senden sonra da gülümsemeyi başaracaklar.

Metamorphosis
“I’m alone in my room for days, it doesn’t hurt. Wasn’t I alone in the world for years anyway?” Franz Kafka’s work, The Metamorphosis, published in 1915, is the peak of the author’s narrative art. It is among the most read books in the world. It is a disturbing and exciting story that leaves the reader with questions. It is about Gregor Samsa, who wakes up one day and realizes that he has turned into a giant insect. It expresses the corrupt family relations in petty bourgeois circles and the tragedy of the individual who rebels against the stereotypes. It depicts loneliness and metamorphosis in a unique style. “He is the greatest German writer of our time…” -Vladimir Nabokov.

Türk Sanatı
Türk Sanatı, Orta Asya bozkırlarında yaşamını sürdüren Türklerin doğayla, Şamanizm’le, göçebe kültürleriyle, savaşçı yapılarıyla, Gök Tanrı diniyle paralel hayatlarının bir yansımasıdır. Avrasya Hayvan Üslubu nasıl oluştu? Kurganlardan neler çıkarıldı? Türk heykel sanatının ilk örnekleri hangileriydi? Türklüğü tüm dünyaya tanıtan Türk epigrafisi, duvar yazıları ve anıtlarıyla günümüz modern Türk sanatının ilk tohumları Orta Asya’da nasıl atıldı?

Kanatlı Güneş
“Bir Hitit Masalı” serisinin ilk kitabı Kanatlı Güneş, okurlarını zamanlar arasında heyecanlı ve fantastik bir maceraya davet ediyor. Annesiyle birlikte Hititlerin kutsal saydığı Yazılıkaya’yı ziyaret eden Aruna, zamanda yolculuk yapıp Hitit Çağı’na gider. Çok geçmeden Hititlerle bir bağı olduğunu ve Hattuşa’da tamamlaması gereken görevleri bulunduğunu öğrenir. Karanlığa gömülen Hitit diyarında Güneş’in yeniden doğması Aruna’ya bağlıdır. Aruna büyücülerle ve canavarlarla savaşırken Hititleri de yakından tanır. Kanatlı Güneş sadece tarihi ve fantastik bir macera değil, bir kız çocuğunun kendi gücünü keşfedişinin de öyküsü.