
Pinocchio
"A conscience is that still small voice that people won’t listen to." Did you know that in the original story of Pinocchio, set in Tuscany, Italy, Pinocchio ended up dying in a horrible way? Or that the ending was changed to make the book more suitable for children? Written by the Italian writer Carlo Collodi, Pinocchio is an adventurous and provoking fairy tale with moral values. In the story, Pinocchio begins life as a talking piece of pine that refuses to be a table’s leg. The poor carpenter Geppetto turns this pine into a mischievous puppet boy named Pinocchio. Pinocchio has only one dream, to become a real child. Nonetheless, his unbridled curiosity, deceit and selfishness put him in constant danger. Throughout the book, Pinocchio encounters many distracting obstacles preventing him f...

Soyang-ri'nin Kitap Mutfağı
Kore’nin Çok Satan İyileştirme Kitabı Temiz hava, huzurlu bir istirahat ve leziz kitap önerileri için Soyang-ri’nin Kitap Mutfağı’nda kısa bir mola verin. Seullü Yujin şans eseri, konaklama ve kitap kafeyi birleştiren “Soyang-ri’nin Kitap Mutfağı”nı açar. Kendi acıları ve zorluklarıyla boğuşan insanlar, Soyang-ri’nin Kitap Mutfağı’nda zaman geçirerek dertlerinden arınır ve hayatlarında yeni bir sayfa açarlar. Dört mevsim boyunca, kendi hikâyelerini taşıyan konuklar buraya gelir; kitap sayfalarına kapılıp vakit geçirir, huzur bulur ve yanlarında güzel anılarla ayrılırlar. Burası, zaman zaman yorgun düştüğünüzde kalbinizin huzur bulduğu bir liman... Aynı zamanda sevdiklerinizden sakladığınız duyguları ortaya çıkardığınız, teselli bulup cesaret kazandığınız bir sığınak. Dahası “Kitap Mutfağı”...

Uçurumda Son Çay
Kosei-San, emeklilik günlerini Kaliforniya’daki Rocky Dağları’nın kayalıklarında bir uçurumun kenarında, mütevazı ve ıssız bir kulübede geçirmektedir. Ancak ihtiyar Japon hiç dinlenmez; gözü hep rüzgârın süpürdüğü o kayaların üzerindedir. Çünkü orası aynı zamanda hayatla bağını kesmek ve başka bir dünyaya geçmek isteyenlerin tercih ettiği yerlerdendir. Ne zaman birini elinde fotoğraf makinesi ya da yanında bir rehber olmadan uçurumun kıyısına doğru melankolik bir halde yürürken görse hemen karşısına çıkar, onunla konuşur. Hatta kulübesinde bir fincan çay içmeye ikna eder. Bir seremoniye dönüşen bu davet vasıtasıyla içtikleri çay, misafirinin içini ısıtmakla kalmaz, ona kendisini yaşamla barıştıran bir çıkış yolu da sunar. Kosei-San, varoluşun ikinci ve üçüncü fırsatlar ...

Mahalle
"Her şey Aysel’in bir gün ansızın ortadan kaybolmasıyla başladı. Daha yakın zamanda bir pazar sabahı erkenden gelmiş, her zaman olduğu gibi sokağa bakan camın kenarındaki iki kişilik küçük masaya oturmuş, tek kişilik kahvaltı tabağı sipariş etmişti. Huyunu –belki de huysuzluğunu demek lazım– bildiğimden, hiç ilişmeden dükkânın açık bar gibi restore ettirdiğimiz, konuklarımızın mutfağımızda çalışırken bizi, bizim de mutfaktan onları görebildiğimiz bölümünden gözucuyla izlemiştim onu. Henüz o kadar erkendi ki dükkânda izleyecek başka hiçbir şey ya da hiç kimse yoktu zaten." İstanbul’un en kendine özgü semtlerinden biri Kuzguncuk... Burada, en güzel lezzetlerin insanların derdine şifa olduğu "Mahalle" isimli bir mekân... Bu tatların ustası, insanların dertlerinin dinleyicisi ve mekânın sahibi...

Selam Söyle O Günlere
"Minnettar ol her gelene kim gelirse gelsin. Çünkü bunların her birisi öte taraftan bir kılavuz olarak gönderildi." – Mevlana "Bir günde ne kadar şey kaybedebilirsiniz? Kariyeriniz, sağlığınız, servetiniz... Peki size bir günde ailenizi bile kaybedebilirsiniz desem ne derdiniz? İnanamazdınız değil mi? Ben de öyle ama hayat böylesi sadece filmlerde olur dediğimiz olayları bize yaşatıyormuş meğer... Ben annemi, kardeşimi ve babamı aynı gün kaybettim. Her şey bir günde, size anlatacağım o gecede oldu." Selam Söyle O Günlere 60’lı yıllardan bugüne uzanan varlıklı bir ailenin trajedilerle dolu güçlü ve dokunaklı bir anlatısı. Zeki Müren’li yemek masalarında başlayan ve dünyanın her köşesine uğrayarak görkemli anılarla örülen iki kardeşin büyüme hikâyesiyle kader, zenginlik, ölüm, kadın erkek il...

Ona Ne Oldu?
Tehlikelerle, kuşkularla ve sırlarla dolu, tekinsiz bir aşk hikâyesi... Amerikan ulusal kitap ödüllerinden "National Book Award" finalisti, "Washington Devlet Kitap Ödülü" ve "PNBA En İyi Kitap Ödülü" sahibi yazar Deb Caletti’nin her sayfasında okuru yeni bir tahmine sürüklediği gerilim yüklü romanı Ona Ne Oldu bir kurgu şaheseri olarak dünyada referans gösteriliyor. Isabelle Austen, annesinin ölümünden sonra mirasını devralmak için Pasifik’te doğup büyüdüğü küçük adaya geri döner. Ancak bu dönüş aynı zamanda sevmesi hayli zor bir kadın olan annesinin duygusal mirasına da geri dönmesidir. Yeni boşanan Isabelle, burada kendini oldukça boşlukta hissederken adaya esrarengiz bir adam gelir: Henry North... Isabelle’in hayatı böylece ebediyen değişir. Bu ateşli ve gergin ilişki birtakım tehlikel...

Mira’nın Kırmızı Defteri
Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır. Zeynep evliliğinin en zor kararını vermeye çalıştığı sırada onu büyüten anneannesi Şahika’nın felç geçirdiği ve durumunun kritik olduğu haberini alır ve apar topar New York’tan Türkiye’ye gelir. Hastaneye vardığında ise Şahika’nın, torunundan son bir isteği vardır: “Anahtar”ı bulması.

İyileşme
Modern insan hem egosu güçlü hem de rahatsızdır. Modern yaşamın getirdiği nimetlerden yararlanırken, külfetleri de çekmek zorunda kalır. Hem egosu ile mücadele eden hem de gürültü kirliliği, frekans kirliliği gibi sorunlar yaşayan medrese öğrencisi Jiyan bir cinayete tanıklık eder. Hem cinayeti çözecek, hem Niyaz’ın aşkını kazanmaya çalışacak, hem de Abdurrahman Hoca’nın yol göstericiliğinde kendi nefsini terbiye edecektir…

Hayvan Çiftliği
"Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir." Gerçek ismi Eric Blair olan George Orwell, Burma’daki polislik görevinden istifa ettikten sonra, ülkeyi terk edip düşük ücretli işlerde çalışan yoksul insanların arasında yaşamaya karar verdi. Halkın arasına karışabilmek için yırtık kıyafetler giydi, Paris’te gecekondu mahallelerinde yaşadı, dilencilerle ve sokak çocuklarıyla köprü altlarında uyuduğu oldu. Ailesinin, iyi eğitimli oğullarının bulaşıkçılık yapıp dilencilerle birlikte uyuduğunu hoş karşılamayacağını düşündüğü için eserlerini George Orwell ismiyle yayımladı. Hayvan Çiftliği adlı politik taşlamalarla dolu bu kitabı, 1917 Rus Devrimi’ne ve Sovyetler Birliği’nin Stalinci dönemine kadar uzanan sürecin bir kritiği... Yayımlandığı günden bu yana, 20. yüzyılın e...

Yedinin Nabzı Kutulu Set
Herkes için iki kelimeydi ancak onlar için yalnızca iki kelime olamayacak kadar büyük bir anlama sahipti. “Kâğıthelva?” Spor medyası şirketinde sosyal medya editörü olarak çalışmaya başlayan Lara Güneş Yazgan’ın tek amacı, geçmişin izlerini silerek kendi ayakları üzerinde dimdik durmaktır. Eski defterleri kapadığını sanmaktadır ancak o geçmişte hatırlanmayı bekleyen bir ışığı tekrar bulmasıyla hayatı tamamen değişecektir. Doğduğu andan itibaren kendisini futbol sevdalısı bir ailenin içinde bulan ve her daim hedefi bir gün çok başarılı bir futbolcu olmak olan Utku Deniz Has, tek başına tırmanmıştır kariyer basamaklarını. Yeni sezonda Galatasaray’a transfer olmasıyla o güne dek yaşadığı tüm zorluklardan daha fazlasını görecektir fakat o, tüm zorluklara tek başına göğüs gerip vazgeçmeyen bir ...

Kısacık Hikâyeler Kocaman Hayatlar
“Karanlık geceyi kan kırmızı bir renk ile yırtan güneş kendini belli ediyordu. Hızla yürüdüm çamurlu yoldan ve mahallemizin meydanındaki kahvenin önünde beklemeye başladım. Ciğerimi cayır cayır yakan o ürperti gitmiş, yerini ağır bir vicdan azabı almıştı. Yaşım daha on altı bile değildi. Başımı kaldırıp baktım geride bıraktığım gecekondumuza. Annem, babam, kardeşim… Burnumu çektim yutkundum. Köşeden görünen taksiye el kaldırdım. Sabahın beşinde gürül gürül Müslüm çalıyordu arabanın içerisinde. Bitirim taksici abi beni süzdü. Gaza yüklendi. Başımı kaldırmadan mırıldandım: ‘Otogara abi…’ Taksici abi cevap vermedi. Birkaç dakika sonra Adana otobüsüne binip yıllar sürecek olan yolculuğuma başlıyorum. Onlarca ülke geziyorum, sokaklarda yatıyorum. Çenemde üç kırık, kolumda sekiz santimlik falçat...

İnsanların Dünyası
"SADECE MAL MÜLK İÇİN ÇALIŞARAK, KENDİ HAPİSHANELERİMİZİ İNŞA EDİYORUZ." Başka dünyaların mümkün olduğu inancını hayli derinden hisseden bir yazar ve pilottur Antoine de Saint-Exupéry... Yazarın dünya çapında çok satan kült eseri Küçük Prens’in minik kahramanı, bilinmeyene duyduğu merakla başka gezegenlerin keşfine nasıl cesaret ettiyse bu kez İnsanların Dünyası’nda aynı şeyi kendisi yapıyor Exupéry... Farklı şehirler, farklı insanlar, farklı kültürler, hayatlar, hikâyeler ve ihtimaller üzerine gerçekleştirilen bir yolculuğun derinlikli sorgulamasıdır da bu kitap aynı zamanda. Yazarın en felsefi eseri olduğunu söylemek de mümkün. Bilinmezliğin korkusunu aşmak, bilinirliğin güveninden kaçmak isteyenler için eşsiz bir hikâye...

Ve Kızın Adı Gece
Bir erkek için en güzel hediye Güzel, zeki ve cesur bir kadın tarafından sevilmektir. * * * Sadece ne olduğumuzla değil, neye dönüşebileceğimizle de ilgili derin sorgulamalarla dolu, lezzetli bir politik drama... VE KIZIN ADI GECE... Birey-toplum ilişkisi ve birey-birey ilişkisi merkezine oturan, çok yönlü, aynı zamanda çok boyutlu bir roman... Yaşamın akışından duyulan rahatsızlık ve huzursuzluk sarmalında karşı karşıya gelen iki adamın hikâyesi üzerine örülü akıcı bir kurgu... Tarık ve Doruk... Atipik bir kahraman olarak okurun karşısına çıkan Tarık, aynı zamanda romanın politik kimliğidir de. Doruk ise anlamsızlığa doğru koşar adım yaklaşan, yolunu şaşırmış, potansiyeline yabancılaşmış bir genç... Hızla yok oluşa sürüklenen Doruk’u yavaşlatan ve durup düşünmek için ona zaman kazandıran ...

Kafamdaki Karıncalar
"YA ÖLECEK YA YANACAKTI, O YANMAYI TERCİH ETTİ..." Bir tarafta geçmişe saplanan, geleceği mahvetmeye meyilli, sahip olduğu obsesif kompulsif bozuklukla mücadele etmeye çalışan bir kadın: Ceyla. Diğer tarafta kendini çevresinden soyutlayan, yaşadığı kayıplarla kafasındaki karıncalar arasında sıkışmış, yalnız bir erkek: Egemen. Ve Egemen’in tercihlerine yön veren dedesi Mustafa Bey tarafından yazılmış kırmızı kaplı eski bir günlük... Egemen’le Ceyla’nın yolu Beşiktaş-Kadıköy vapurunda kesişir ve karşılaştıkları tesadüfler onları suçlulukla masumiyet, doğru ile yanlış, aşk ve nefret, yaşam ve ölüm arasında bir muhasebe yapmaya sürükler... Onur Akhan KAFAMDAKİ KARINCALAR isimli eserinde insan hayatına yön veren karşıtlıkları, tuzaklarla örülü bir aşk hikâyesi üzerinden anlatıyor. "Bir olayı, m...

Masum Cinayetler
İz bırakmayan bir seri katil... Cinayet... Suçların en büyüğü, günahların en affedilmez olanı. En büyük günah ve suç dense de cinayet ilk insandan beri var olmuş. Habil ve Kabil’i düşünün, üstelik ikisi kardeş ama kadın meselesi birinin diğerini öldürmesini engelleyememiş... İstanbul’un olağanüstü güzel yalılarında, malikânelerinde vahşi cinayetler işleniyor. Şöyle böyle değil korkunç cinayetler, cinayetlere aşina emniyet mensupları bile "Bu bir kâbus!" sözlerini fısıldıyor geceler boyu. En lüks semtlerde, onlarca korumanın arasında bir seri katil dolaşıyor, geride oluk oluk akan kandan başka iz bırakmayarak. Ve yaşlı komiser işin içine girdiğinde, cinayetleri işleyen kişiyle burun buruna geldiğinde onu bırakıyor, yoluna gitsin diye... Cinayetin masumu olabilir mi?

Gaf Ola Beri Gele
Söz her zaman uçmaz, bazen gider koca bir çamı devirir. Bir yaklaşıma göre: “Konuşmak, insanın en büyük cezalarındandır!” Hadi canım! E peki madem öyle, biz insanlar konuşma yeteneğimizle lanetlendik, dibini bulalım o zaman. “Gaf yapmak, pot kırmak” temalı öykülerde buluştuk bu sefer. Kimimiz yaptığı gaftan sonra başını önüne eğdi, kuyruğunu kıstırdı; kimimiz gayet pişkin bir şekilde sırıtmaya devam etti. Örnekleri her gün medyada, haberlerde, gazetelerde... Bazısı da bu kitapta.

Melez - Cehennemin İlk Günü Kutulu Set - İmzalı
Kadere inanır mısınız? Hayata 1-0 yenik başlayan birine sorulacak en son soru bu olsa gerek. Safkan ırk protokolünün hüküm sürdüğü ve istenmedikleri bir dünyada doğan yüzlerce melez çocuk için kader, beraberinde getirdiği ölümden ibaretti. Gözlerini dahi açamadan mezarı boylayan bu günahsız ruhlar, yaşayanların vicdanlarını her geçen gün daha fazla sızlatmaya başlamıştı ve bu sızı küçük bir kıvılcımdan devasa bir yangına dönüşmüştü. Bu adaletsiz dünyayı değiştirebilecek tek şey bir çift cesur yürekti. Bu yüzyılın payına düşen kahramanlar ise asi bir prens ve dengesiz bir prenses oldu. Kaderin çizdiği yoldan habersiz, arkalarına bakmadan kaçsalar da onlara en çok ihtiyaç duyulduğunda, tıpkı filmlerde olduğu gibi ortaya çıkacak ve tarihi baştan yazacaklardı. Şimdi tekrar...

Öbürküler
Öbürküler, gecenin olur olmaz saatlerinde uykuları kaçıran, basamakları gıcırdata gıcırdata tırmanan, tel dolapları karıştıran misafirlerin romanı. Mahir Ünsal Eriş, 57 Numero’da gerçekleşen ürkütücü olayları anlatırken, bizi Menderes’in makadam yollarda sarsıla sarsıla giden otobüsünden indirip, asfaltta yaylanan damalı Impala’ya bindiriyor. Hasan Dağı’nı solumuza aldırıp, Haydarpaşa’da denizin laciverdiyle tanıştırıyor. Öbürküler, bize 60’lı yılları, komşuluğu, darbeleri, göçleri, hevesleri, yolları; daha da çok, bir daha asla dönemeyen Ötekileri geri getiren, hem hüzünlü hem de gülümseten bir roman.

Günde Bir Doz Kedi
20’den fazla dile çevrilen Japonya’nın çok satan kitabı Kyoto’nun karmakarışık caddelerinde bir dedikodu kulaktan kulağa yayılıyor. Sorunlarına çözüm bulamayanlar, hayat mücadelesinde yorgun düşenler, sevgilisiyle sıkıntı yaşayanlar hatta ebeveynlerinden şikâyetçi olan ergenler bile... Hepsi “birinin tanıdığı birinden, birinin duyup başka birine söylediğini duyduğu birinden” duyarak bu kliniğe geliyor. Her şeyin ilacı bir doz kedi olabilir mi? Gerçek şu ki kediler sandığınızdan çok farklı hayvanlar olabilir. Siz onları unutsanız da sizi unutmayabilirler ve siz unutmak istemeseniz de onların sizin unutmanızı isteme hakları vardır. Kedilerle insanların ilişkisi, hiç bu kadar çarpıcı ve masalsı dile getirilmemişti... Çağdaş Japon edebiyatının güçlü kalemi Syou Ishida, Günde Bir Doz Kedi’de ge...

Metal Fırtına 7
İsimsiz kahraman olmayı tercih edenlerin isimleri bilinmez… Onların mücadelesi şöhret için değil, devlet ve millet içindir. Nihayet, dönüm noktasına gelindi. Küresel güçler şah çekiyor ve biri mat olacak. Kahramanlar, gerçekten var mı? İsimsiz kahramanlar neden isimsiz? Uyanış nasıl gerçekleşir? Kapana kısılmadan uyanmak mümkün mü? Vatan haini kahraman, kahraman vatan haini sanılabilir mi? Kaos, sıradan bir insanı neye dönüştürür?

Altın Kanatlar
TANRILARIN KÜTÜPHANESİNİN GİZLİ KAPILARI AÇILIYOR Bir telefonla hayatım sonsuza dek değişti. Kütüphanedeki işim ve en yakın arkadaşımla yaşadığımız ev benim sığınağımdı. Ta ki çılgın geçen bir gecenin ardından telefonum çalana ve hattın diğer ucundaki adam, “Kitaplardan biri kayıp,” diyene kadar. Her şeyimi kaybetmek üzereydim ve bunu göze alamazdım. Hemen Dragerfield Kütüphanesi’ne koşup o kitabı bulmak zorundaydım. “Sabahı beklemeliydin, insan.” Sürekli fantastik kitaplar okuyan bir kadının hayal gücü sınır tanımaz sanırdınız. Ama hiçbir şey beni çalıştığım yerin fae âlemine açılan bir geçit oluşuna ve karşımda bir Ejderha Tanrı bulmaya hazırlayamazdı. Drager, benim yeni gardiyanım. Kaybolan kitap artık dertlerimin en küçüğüydü. Bilmediğim bir diyara sürüklenmek üzereydim. Üstelik bu yol...

Kralların Adaleti
HİÇ KİMSE ADALETTEN ÜSTÜN DEĞİLDİR. “Muhteşem detaylı bir dünyada, çok farklı bir bakış açısından, düşündürücü bir macera.” —K. LLOSO, OREN-YARO’NUN KURDU’NUN YAZARI “Bir yazarın muazzam çıkışı.” —PETER McLEAN, KEMİKLERİN RAHİBİ’NİN YAZARI

Chıcago
Oscar adaylı senarist ve Pulitzer Ödüllü oyun yazarı David Mamet’tan 1920’lerin Chicago’sunda geçen bir mafya hikâyesi. Keyifle okunacak bir dönem romanı. *** Karakterler arasındaki diyaloglar tüm güncelliği, doğallığı ve rahatlığıyla akarken okurun kendisini birdenbire gerilimin tam ortasında bulması işten bile değil. Birinci Dünya Savaşı’nda savaşmış, şimdi ise Chicago Tribune gazetesinin en iyi muhabirlerinden biri olan Mike Hodge, Annie Walsh’a aşık olmasaydı iyi ederdi. Ama belki de Annie Walsh’u öldüren her kimse Mike Hodge’a bulaşmaması gerektiğini bilse daha iyi ederdi. Basit bir iz sürme işinin bütün bir Chicago mafyasını hallaç pamuğu atar gibi atacağını kim nereden bilebilirdi? Ama işte Mamet’ın mahareti burada; ufak, bireysel hikâyeleri bir anda büyüterek bir insanlık meselesi ...