
Yere Düşen Son Fotoğraf
Tabutu cenaze arabasına yerleştirdik. Evin önü mahşer yeri gibiydi. İmam arabadan indi, helallik alacaktı. Minik bebeğimi kucağıma verdiler. İmam, "Herkes ölümü tadacak…" diye söze girdiğinde Bahar ile birlikte tabutun başında bekliyorduk. "El Fatiha!" deyip bitirdi. O sessizlikte Bahar öne doğru uzandı ve tabuta dokundu. Ağzından tek bir sözcük çıktı: "Anne…" Daha küçücüktü, konuşamıyordu ama "anne" deyişini hepimiz duyduk. İçimde bir acı öylesine kabardı ki gözyaşlarım sel oldu. Sanki annesinin öldüğünü anlamış, hiç olmazsa bir kez olsun ona "anne" diye seslenmek istemişti. O anda tükendiğimi anladım. Bundan sonra yaşamanın anlamı yoktu. Önce Simay’ı toprağa verecek, sonra kendim de onun yanına gidecektim.

Ekşimiş Yazılar
"yazarın bu ilk eseri elime geçtiğinde ilk başta pek okumak istemedim. önümde dağ gibi birikmiş okunacak yüzlerce kitap duruyordu. bir gün bir pipo içimi molasında göz atmaya başladığımda şaşkınlığımı gizleyemedim. o nasıl lirik bir anlatım, o ne eşsiz bir ifade yeteneği, harikulade betimlemeler filan... yazarın yazılarını, ekşisözlük adlı fenomen haline gelen web sitesinde yazdığını öğrenince şaşkınlığım bir kat daha arttı. sanıyorum sanal yazarlar önümüzdeki yıllarda tuğla gibi kitaplar yazan kişilerin fersah fersah önüne geçecek." ordinaryüs prof. kuala lumpır "sen şimdi bunu makara kukara bi kitap zannediyorsun ya, etme! bak ki kitabın son bölümünde ne damardan aşk hikayeleri var..." tuğla yazarı edip en hatip

Sakal
Hisseden Herkese; Bir Adet ‘Sakal’Algıda şeklin önceliğinin ne kadar farkındayız? Sakal der ki - hepimizin dürtülmeye, deneyimlemeye ve değişime ihtiyacı var.‘Hiç kimse yolunda bir kimse’ Sakal’ın yazarı; amacı dürtmek, kalıpların dışında var olmak ve aslında hissettiği gibi yaşamak olan bir algı ve marka profesörü... ‘Yaşamın hakkını vermek bu kadar zor olmamalı’ diyen ve hayatı kalbiyle gören Semih Yalman’ın yepyeni kitabı 18 Mart’ta tüm kitabevlerinde okuyucusuyla buluşuyor. Sayılı sayfalara sayısız düşünce ve duyguyu sığdırmayı başaran Sakal’ın hikayesine gelince...Sakal okuyucuya ayna tutmak için kaleme alınmış: okudukça farkındalıkların artması, farkındalıkların artmasıyla öğrenilmişliklerin açığa çıkması ve böylece aklin ve ruhun hafiflemesi için... Öğrencilerine sorduğumuzda pek ço...

Aktör
Pazar günü tekrar kerhaneye gittim. Bu sefer kararlıydım. Doğru çalıştığı evine. Kapıyı çaldım, açtılar. O, yine aynı sedirde. İki kadının arasında oturan kapkara gözlerin önünde durarak, "kaç numara" dedim. Yüreğim sürgün gibi yerinden gitti gidecek, "dört numara" dedi. Kalktı önüme düştü, odasına çıktık... Kenarda bir sandalyeye eğreti oturdum, heyecanlıyım, onunla ne konuşacağım, düşünemiyorum, kalbim çarpıyor. "Bir kahve içer misin" diye sordu. Düşünmeden "evet" dedim. Sessizce odadan çıktı, birazdan bir fincan kahve ile döndü. Ben de bu arada o yokken odayı taradım, kenarda bir somya, iki sandalye, bir masa, orta halli bir ev odası gibi düzenli. Kahveyi verdi, karşıma oturdu. İkimiz de konuşmuyorduk. Birazdan sessizliği o bozdu, adımı sordu, sonra o da söyledi. "Sevda". İçimden, ‘ne g...

Rahip Cinayetleri
Türkiye’nin son 5 yılına damgasını vuran milliyetçi çıkışlı, din motifli cinayetlerin bu topraklardaki tarihi 200 yılı buluyor. Bu kitap, işte 200 yıllık butarihi arka plandan hareketle Anadolu topraklarındaki misyonerlik faaliyetlerine, onların orta-uzun vadeli planlarınaparalel olarak egemen devlet erkinin meşru-gayrimeşru geliştirdiği karşı önlemleresomut olaylar üzerinden mercek tutuyor.Kitap, misyonerler ve gayrimüslimlere paralel olarakAnadolu Alevilerinin de benzer amaç ve yöntemlerle hedef seçildiklerine, pek çoğu kamuoyuna ilk kez yansıyan detaylarla dikkat çekiyor. Kitabın asıl iddiası, 23 yılık gazetecilik hayatı hep dosya inceleyip, olayları analiz etmekle geçmişyazarın kaleminden Malatya-Trabzon-İskenderun eksenindeki rahip cinayetlerini aynı 200 yıllık perspektif üzerinden, t...

Hayatın Ne Kadarı Rastlantı? Peki Ya ’aşk’ın...
"Yaşam planınız sizin elinizde değilse, varlığınızı rastlantıya bırakmışsınız demektir."-Nietzsche-"...büyü ne kadar gerçekse, gerçek de o kadar büyü... herşey insanın kendi elinde, hayallerinde, tasarladığı kendi yaşam biçiminde ve bunun evrenle olan uyumunda..."Karşılaşmaları bir şans mıydı acaba? Yoksa rastlantı mı?Ya iç dünyalarındaki eksiklikleri birbirlerinde tamamlayabilirler miydi?Yaşam onları nasıl bir akışın içine çekivermişti? Ömer’in aklından geçen onca soyut fikir, sonunda bir karara dönüşmüş müydü?Birbirlerini bütünleyebilirler miydi?Belki."Yeterki ikimiz, biz olmaktan vazgeçmeyelim.." demiş miydi?Hayatın ne kadarı rastlantıydı? Peki ya aşkın?