Masalcı
Masallar, anlatıldıkça gerçek olurlar... Gerçeklik nerede başlıyor, masal nerede bitiyor belli değil. Kurguyla hakikatin iç içe geçtiği, şifrelerle dolu bir labirent MASALCI... Paganizm ve ezoterik öğretiler araştırmacısı ve yazarı Erhan Altunay’ın kaleme aldığı eşsiz bir tarihi roman. Dünya sahnesinde yüzlerce yıldır oynanan o büyük oyunun en önemli parçasıdır Türkiye... Özellikle İstanbul. Hatta Ayasofya... Yüzlerce yıl önce yaşamış olan bir Masalcı, bugünün İstanbul’unda Balat semtinde dolaşırken seçtiği bir adama anlattığı masalla yaklaşmakta olan büyük tehlikenin haberini veriyor. Kutsal Emanetler’in peşinde İstanbul sokaklarında şövalyelere karşı başlayan bu amansız mücadelenin sonu ne olacak? Kutsal Emanetler’i Fatih Sultan Mehmet mi sakladı? Şövalyeler Türk topraklarında hâlâ Kutsa...
Kırmızı Köşk'ün Esrarı
"Akıllara hayret verecek derecede harikulade vakalar, dünyada misali görülmemiş inceliklerle dolu, şeytani zekâların bütün kuvvetleriyle birbirleriyle çarpıştığı cinayetlere sahne milli romandır." Anadolu yakasında bir köşk! Güzel, asil ve gizemli: Kırmızı Köşk! İzmirli bir tüccarın eline geçmesiyle birbirini takip eden bir sürü olay patlak veriyor. Cinayetler, hırsızlıklar, işi cinlere, perilere kadar götüren gizemli hadiseler... Bütün bunları aydınlığa kavuşturmak üzere vakayı üzerine alan Müddeiumumi Muavini Hüseyin Macit kendini bambaşka hikâyelerin içinde bulur. Olay giderek karmaşık bir hal alırken hikâyeye tanıdık bir sima dahil olur: Sherlock Holmes! Kırmızı Köşk’ün Esrarı, Harf Devrimi’nden hemen önce, belki de Arap harfleriyle yayımlanmış en son polisiye romanlardan biri. Oldukça...
Çocuklu Hayat
Çocuğuyla düşe kalka büyüyen tüm anne babalara ve çocuklu hayatın bir parçası olan herkese...Bu kitapta, çocuklu hayatın her an yenisini ürettiği sorulara, bilimsel veriler ve deneyimlere dayanarak cevap arayan ve yeni sorular soran yazılar bulacaksınız.Çocuklar sınırlarını zorlayarak öğrenir. Peki ya anne babalar? Anne babalar hangi sınırları kahramanca savunmalıdır?Kendi kaygılarımızın ötesine geçememişken çocuklarımızın hayatlarına nasıl ve neyle dokunacağız?Binlerce yıldır bugüne taşınan ilişki “refleks”leri ve anne babalık “içgüdü”leri ile günümüz biliminin bulgularını nasıl birleştirebiliriz?Çelişkilerin çatışmaya dönüşmeden barışçı biçimde aşıldığı aile ortamlarını nasıl oluşturabiliriz?Cinsiyetçiliğin gelişim özgürlüğünü kısıtlamasının nasıl önüne geçebiliriz?Başkalarıyla beraber v...
Elveda Vatanım
Ergun Hiçyılmaz, Elveda Vatanım - Elveda Esir Kampları'nda, savaşlarda esir düşen askerlerin esir kamplarındaki hayatlarını okurlara aktarıyor. Özellikle Birinci Cihan Harbi'nde esir düşen Osmanlı askerlerinin Sibirya’dan çöllere, Hindistan’dan Birmanya’ya, Burma’dan Guyan’a kadar uzanan tarifi imkânsız hayatlarını, esaretin yaşattıklarını, hatıralara ve belgelere dayanarak anlatıyor.Yabancı dil ve sanat kursları, futbol karşılaşmaları, açlık, hastalık, sefalet, işkence, ihanet ve infazlar... Esir kamplarında hayatta kalmak için direnen ve umudunu yitirmeyen askerler ve orada sönen hayatlar...“Esir düşmüştüm artık, Allah’ım, ya Rabbim acı bizlere... Şimdi bir esirdim ve hürriyetim bitmişti. Ağlamak, yine ağlamak geliyordu içimden, ama ne fayda! Sanki ne vardı kurşunlayıp öldürselerdi, her ...
Savaş Ana
1915... ÇanakkaleTarihin en acımasız savaşlarından birine tanıklık etmeye ve vahşetin orta yerinde en “insani” duygularla tanışmaya hazır olun! Bir tarafta Antepli Memet, diğer tarafta Avustralyalı Henry.İkisi de yirmili yaşlarında, ikisi de gözü kara savaşçıydı. Memet, sevdalısının belalı babasından kaçarken Osmanlı zabitlerine teslim oldu, asker edilip cepheye gönderildi. Henry de, ülkesini “barbarlardan” korumak için cepheye gönüllü yazıldı. Bu iki askerin yolu savaşın ilk günü kesişecekti… Memet ve Henry gibi bütün savaşçılar artık gerçeği öğrenmişti: Ölümsüz olan tek düşman vardır, o da savaş denen illettir!“Gezi ruhunun tarihteki derinlikleri!”
Çığlık
Çocuklar istismar edilirken susan suç ortağıdır.Şehirde sessiz bir çığlık yükseliyordu...Çığlık şehrin karanlıklarından sokaklarına taşmıştı...Görüyorlar ama duymazlıktan geliyorlardı...Ben o çığlığı duydum...Küçük bedenlerin büyük çığlığına koştum...Bu kitap Karaman Ensar Vakfı ve KAİMDER yurtlarında yaşanan çocuklara tecavüz davasının perde arkasını anlatıyor. Okurken tüyleriniz ürperecek ve Türkiye’de şimdiye dek yaşanmış en korkunç kötülükle yüzleşeceksiniz.Kitap bittiğinde herkes şu soruyu soracak: “Çocuklara gözümüzün önünde tecavüz edilirken ben ne yaptım?”Karaman yarım bırakılmış bir davadır.Karaman’da hâlâ sessiz bir çığlık yükseliyor.Ensar ve KAİMDER’den şikâyetçi olan aileler var...Duyun bu çığlığı!
Daha Da Karanlık
Chelsea Hotel şarkısında bahsettiği kadın kimdi? Famous Blue Raincoat’taki adam gerçekten de arkadaşı mıydı? Scientology’e yaptığı gönderme hangi şarkısında? The Future albümünü neden birçok farklı yerde kaydetti? Ten New Songs albümünü yapmadan önce neden 10 sene bekledi?Kimisine göre şiir, kimisine göre birkaç dakikalık bir sahne gösterisi, kimisine göre hikaye, kimisine göre bütün bir ömür fon müziği…Şarkılarının hikayeleriyle, Leonard Cohen…“Bırakın yargıçlar adalete olan umutlarını gizlice yitirsinler, hükümleri daha sağlam olacaktır.Bırakın generaller zafere olan umutlarını gizlice yitirsinler, öldürmenin adı kötüye çıkacaktır.Bırakın rahipler inanca olan umutlarını gizlice yitirsinler, şefkatleri gerçek olacaktır.”- LeonardCohen
Geriye Kalan: Bir Chris Cornell Retrospektifi
“Kaybetmek hiç bu kadar azametli olmamıştı...”Dünyanın bir yerinde kendine kapanmakla lanetlenmiş, yalnız ve fırtınalı bir liman şehri varmış. Dünyanın geri kalanına bağıran çocuklarına da, kendi lanetini bulaştırırmış; Seattle Laneti...Taş gibi lanet, son olarak Grunge'ın en delifişek sesini alıp götürdü.ChrisCornellve onun güneşindeki kara delik, karıştığı ruhlarımızda kaldı.Berk Kuruçay,ChrisCornellve eşrafı müzisyenlerin o liman kentinden çıkıp dünyanın üstüne nasıl yürüdüklerini yazdı; Heavy Metal'in zincirleri arasından geçip, Glam Metal'in süsünü temizleyereķ, kareli banliyö gömleklerinin isyanını anlattı.Grunge diyor ki; kaybetmek hiç bu kadar azametli olmamıştı.
Ağırlıksız
"Seçim, güçlülerle güçsüzler arasında yaratılmış bir illüzyondur." * Bizlerden daha zeki olan bir cansızın yani Yapay Zekâ ve Kuantum Bilgisayar birleşiminin karşısında durabilmek ancak onlardan çok daha etkin bir şekilde yazılım teknolojilerini, büyük veriyi ve enerji kaynaklarını yönetmekten geçiyor. Eksilen ve ele geçirilen her bir kalenin tekrar eski haliyle yerine konabilmesi artık maalesef mümkün olamayacak. Sanal Ok, çoktan olmayan yayından çıktı bile... Ağırlıksız, kurulmak istenen bu yeni oyun düzenini deşifre ederken, yayından çıkan sanal okun kalplerinizi bulmasını hedefliyor. Bu kalpler ne kadar çok yan yana gelebilirse insan olmanın erdeminin götürdüğü içsel yol, bizleri kemirmeye çalışan yeni teknolojiler karşısında görünmeyen zırhlarla –içimizde kalan son iyilik kırıntıları ...
Şeytan Terapiste Gittiğinde
"Şeytanın en büyük hilesi, bizi var olmadığına inandırmasıdır." – Charles Baudelaire * Yeryüzüne sürgün edilen asi bir melekti Azazel. Dünya’ya "düştükten" sonra artık tek bir amacı vardı: Cennetin kötü bir kopyası olarak gördüğü bu mavi gezegeni kötülüğe boğmak. Evinden kovulmasına sebep olan insanı ve ona dair var olan her şeyi yok etmeye ant içen şeytan, yeryüzünde binlerce yıl kötülüğün kaynağı olur. Fakat 20. yüzyılın başında işler tersine döner ve Azazel hâkimiyetini kaybetmeye başlar. Zira insanın kötülük için artık ona ihtiyacı kalmamıştır. Tüm yaratılanların üstünde sayılan insan, kötülükte de şeytanı geçer ve onu işsiz bırakır. Varlığını sorgulamaya başlayan Azazel, çaresiz tarihin gelmiş geçmiş en ünlü terapistlerinin kapısına gider. Freud’dan Jung’a, Frankl’dan Fromm’a birçok e...
Patron
"Pembe bir zarf yanlış bir kişinin eline geçip maksimum kaç kişinin hayatını zincirleme olarak bir Kusturica filmi kadar saçma, eğlenceli ve adrenalin dolu hale getirebilir?" sorusunun kahkaha dolu cevabı. Bu kitapta hayatınızı zehreden patronların en sefil hallerini bulacak, hakkıyla gülecek, serotonin fazlasını kötü günleriniz için yastık altında saklayacaksınız. Tam bir yanlışlıklar komedisi... Hayatımızdaki tüm patronlara adanmıştır.
Yeraltı Kütüphanesi
Rock müzik 90’ların altkültürünü, müzik yayıncılığını, dergilerini, fanzinlerini ve edebiyatını nasıl şekillendirdi? Türkiye’nin ilk fanzini bir üniversitenin çay partisinden mi çıktı? "Esrar İçiyor O Herif" diye Bob Marley yazısını yayımlamayan dergi ve o dergiye kızdığı için yayın tarihini öne çeken diğer dergi hangisi? Orhan Gencebay’la Sex Pistols’ı aynı dergide buluşturmak isterken darbeyle indirilen editör kim? Ahmet Kaya, Bulutsuzluk Özlemi’ni neden övdü? Barış Manço ve Cem Karaca kitaplarındaki Fethullah Gülen detayının anlamı ne? Solcular rockçıları, 68 Kuşağı Beat Kuşağı’nı neden sevmedi? 90’lar gençliği Beat Edebiyatı’nda ne buldu? Bukowski, Fante, Ginsberg, Brautigan’ın Türkçedeki yayım serüveni nasıl seyretti? 90’ların intihar eden yazarları ve "yeraltı edebiyatı" konusu. Doğa...
Bütün Mümkünlerin Kıyısında
İlk romanı Soraya ile Berlin Film Festivali Kitaplığı’na seçilen Meltem Yılmaz’dan yine unutulmayacak bir eser... Bütün Mümkünlerin Kıyısında, mümkünsüzlüklerle çevrili hayatların ayakta kalma mücadelesini, kısa öykülerle iç içe geçmiş röportajlar aracılığıyla okuyucuyla buluşturuyor. Turgut Uyar’ın “Tütünler Islak” kitabının girişindeki bu anlamlı sözden ilhamla hayata geçen bu kitapta okuyacağınız yaşam öykülerinin hepsi gerçek, hepsi hayatın tam kalbinde. Toplam 13 öykü-röportajdan oluşan eserde, içinizdeki “öteki” ile yüzleşecek, birbirinden ilginç ve sarsıcı deneyimlerin hayata tutunma çabalarına eşlik edeceksiniz. Her birinin öyküsünde, kendi mücadelenizle yüzleşeceksiniz.Soraya ve İris adlı iki romanıyla Polonya ve Bulgaristan’da da sayısız okura ulaşan genç yazar Meltem Yılmaz’ın b...
Yazma, Yaratma ve Okuma Cesareti
Yazma nedenini tek bir şeye indirgememiz mümkün değil. Çoklu, parçalı ve bazen de yazarın kendisinin de anlam veremediği şeyler dünyasından ortaya çıkan bu istencin dışavurumu, her seferinde aklın sınırlarıyla açıklanamaz. Yazma serüveninde sezgi, nedensizlik ve bireyde var olan kör noktalar da işin içindedir. Tüm bu karmaşanın içinde bir dil serüveni olan "Yazma Cesareti" özel bir durumdur. Bu duruma tahammülü sağlayansa, bireyin kendini yazınsal olarak gerçekleştirme ve anlamlandırma çabasıdır. Uzun soluklu bir yolculuk olacağını hemen kestirebileceğimiz bu çabanın karşılığı, ancak iyi bir ürünün ortaya çıkmasıyla mümkündür. İyi ürünse daha ilk adımda "Yaratma Cesareti"nin doğal sonucudur. Ortalama bir metin okur için, iyi metinler ise metnin değeri için kurulur ve her iyi metin dilde de...
Çağların Sorumluluğu
Aytunç Altındal bu kez, çeşitli dergilerde yayımlanmış ve kitaplarına girmemiş yazılarıyla geçmişten günümüze sesleniyor. Yıllar öncesinde gördüğü ve bugün hâlâ geçerliliğini koruyan bir gerçeklikle yazdığı yazılarda yine cesurca doğruları anlatmanın sorumluluğunu taşıyor.
O Laf Hemingway İn Değil
Picasso bunu söylemedi. Balzac bunu yazmadı. Edison aslında bunu söyledi. Kafka bunu yazmadı. Bill Gates bunu söylemedi. Martin Luther King bunu tekrarladı. Muhammed Ali bunu kullandı. J.K. Rowling bunu söyledi. Nietzsche bunu da yazmadı. O laf John Lennon’ın değil. O laf Woody Allen’ın. Banksy bunu dedi. Ne Shakespeare ne de Picasso bunu yazdı. Şef Seattle bunu söylemedi. Konfüçyüs bunu söylemedi. Ve hatta bu bir Çin Atasözü de değil. Özdeyiş dedektifi Garson O’Toole; yaygın bir şekilde, farklı isimlere atfedilerek kullanılan özdeyişlerin peşine düşüyor. Birine ait olduğunu sandığımız bir özdeyişin gerçekte bambaşka birine ait olduğunu ya da sözün zannedildiği kadar afili olmadığını, ulaşılabilecek en eski kaynakları referans göstererek belgeliyor. Tüm bunları yaparken popüler kültürden t...
İstanbul'dan Gelen Telefon
"Oksijenle yapılabilecek en güzel şey şarkı söylemektir." Tom Waits İstanbul’dan Gelen Telefon, "Whisky Voices" serisinin üçüncü halkası. Leonard Cohen ile başlayıp Bob Dylan ile devam eden seri, Tom Waits’in şarkı hikayeleriyle devam ediyor.
Kadının Altın Çağı
Kırk yıldır tıbbi seksoloji ile uğraşan Dr. Akif Poroy bu çalışmayla kırklı yaşlardaki kadınlara daha mutlu olabilmeleri için bazı öneriler sunarken, bu yaş grubunda yaşanan kimi sorunların üstesinden gelinebilmesi için bazı hatalarla yüzleşilmesini sağlıyor.Orta yaş kadınının cinselliğe bakışı, eşi ile olan iletişim tarzı, sorun çözme yetisi ve hepsinden önce “farkındalık” bilincinin çok akıcı bir dille anlatıldığı Kadının Altın Çağı’nda kırklı yaşlarda geçmiş-gelecek algısı ve alışkanlıkları ile bu dönemde çağdaş yaşama uyum, aşka bakış, cinsel yaşamdaki mutluluğa giden yolda karşılaşılan sorunlar tespit edilerek çözümleri açık bir şekilde sunuluyor.Kadını bu altın çağında daha iyi anlayabilmek için erkekler de kesinlikle bu kitabı okumalılar. Dr. Akif Poroy’un bu çalışması tüm kadınlar,...
Umutsuz Adalet
"Oğlum öldürüldü. Vurulduğunda on yedi yaşındaydı. Kaza dendi... Morgda cansız bedenini görene dek ben de öyle sandım. Yüzündeki darbe izleri, ağzından sızan kan, kökünden kopmuş dişiyle Umut kaza olmadığını söylüyordu. Yargı süreci olay yerinde yapılan özensiz delil toplama çalışmaları, kaybedilen deliller, sorulmayan sorularla başladı, oturum yapılmadan, tanıklar dinlenmeden hüküm veren yargıçlarca da bitirildi... Adalet aradım. Hukuk sistemi içindeki her yere başvurdum. Her yolu denedim. Adalet yerini bulmadı. Oğlumun acısıyla yaşamayı öğrendim... Bu kitapta onun ölümünden sonraki süreci detayları ve belgeleriyle sunarak, yaşadıklarımı paylaştım. Genç hukukçulara, hukukla ilgili olanlara bir adam öldürme dosyasının nasıl hazırlandığını, duruşmaları, değişik hukukçuların, adli tıp uzmanl...
Telgraftan Tablete
Yirmi birinci yüzyılın ilk yılından bu yana kuşaklar üzerinde çalışıyorum. Bir kuşağı anlamak, bir dönemi anlamaktır. Bir dönemi anladığınızda paradigmanın kıskacına sıkışmaktan kurtulursunuz. Ve sizin gibi olmayanları kendinize ait yargılarla değil, onlara ait gerçeklerle görmeniz mümkün olur. Bu mümkün olduğunda ise dönüşürsünüz. İşte ya da evde… Bir şirket olarak ya da bir birey olarak… Bir kuşağı anlamak, suya atılan taş gibi, etkisi dalga dalga büyüyen, yaşama, geçmişe ve geleceğe dair müthiş bir kavrayış sağlar. Hoşgörü sınırlarınızı genişletir, zamanın ruhuna yaklaştırır ve her adımda yargılayan değil öğrenen olmaya yönlendirir. Çünkü bir Çin atasözünde de söylendiği gibi "Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde öteki kuşaklar serinler."