
M4Y4 - Nesil
Tam da bu topraklarda bilimkurgudan umut kesmeye başlamışken ortaya çıkıveren bir hazinedir Yüksel Yılmaz... Kitaplarını okurken kendinizi yüksek bütçeli bir Hollywood filminin sahnelerinde bulursunuz ve patlamış mısır için bile filmin ara vermesini istemezsiniz. Yılmaz, saplantılı denebilecek detaycı dehasıyla, sadece çok boyutlu karakterler yaratmakla kalmıyor; kurgunun yanında bolca bilim sunuyor. Fanteziler aleminde gezerken usta bir satıcı gibi bilimsel gerçeklerle sardığı hayali size tam da istediği fiyata satmayı başarıyor: Sadık okuyucu...M4Y4’te bilimkurgu ve aksiyon soslu bir komplo teorisiyle okuyucusunun zihninde yer eden yazar, M4Y4 Nesil ile hem açık bıraktığı sorulara yanıt veriyor hem de öyküyü bir adım ileriye taşıyarak komployu evrenselleştiriyor. Kitap bittiğinde, “Acaba...

Uzun Bir Gece
Hukuk fakültesinden sınıf ve ev arkadaşı iki avukatın hayatlarının yirmi beş yıllık kesiti, aynı yurt odasında kalan iki hemşireyle yaptıkları evlilikler, çocukları ve işlenen ilk cinayetin tamamlayıcısı bir ikinci girişim...Acımasız bir tefeci ve çarpıcı güzelliğe sahip karısı, özel araştırma büroları, yanlı karar alan ve adam kayıran hukuk, kumpaslarla karşılanan karşı kumpaslar, kuralsız cinsellik, kirli para, oya gibi işlenen bir kurgu ve inanılması güç sürprizlerle dolu beklenmedik bir son...Uzun Bir Gece boyunca var olmak için kıvranan ve herkesin tanıyabileceği karakterler: Non sunt terminationes somniorum (Rüyalarda sınır yoktur).

Bulimik Sanat Manifestosu
"Turkuvaz rengi zemine basılmış siyah harfler içinde ilk dikkatimi çeken kocaman puntolarla yazılmış kustuklarımızı görmek ister misiniz? cümlesi olmuştu. Üzerinde gri güvercinler uçuşan broşürün her iki sayfasında da bu ifade vardı. Onu okur okumaz midemin bulandığını hissettim. Nasıl bir cümleydi bu Tanrı aşkına, ne idi kustukları Bulimik ressamların? Furat öfke demişti galiba, uğradıkları haksızlıklara karşı içlerinde biriken öfke! Merakım artmaya başlamıştı. Omzuma astığım çantamı çıkarıp yere bıraktım ve oturduğum koltuğa iyice yerleştim. Ardından odanın mistik sessizliği içinde, Bulimik Sanat Manifestosu'nu pür dikkat okumaya başladım." Nagihan Ös'ün okuru eşsiz ve zengin bir sanat yolculuğuna çıkardığı ilk romanı Bulimik Sanat Manifestosu sürükleyici öyküsüyle olduğu kadar rüyaların...

Saldırı
Ya o intihar bombacısı karınızsa?Tel Aviv’in insan kaynayan restoranlarından birinde bir kadın, hamile elbisesinin altına gizlediği bombayı patlatır. Arap asıllı İsrailli Doktor Emin gün boyunca bu korkunç saldırının sayısız kurbanını ameliyat eder ve geç bir vakitte bitkin bir halde evinin yolunu tutar. Ancak gece yarısı onu acilen hastaneye çağırarak saldırıda paramparça olan bir cesedin karısına ait olup olmadığını teşhis etmesini isterler. Emin korkunç bir gerçekle yüz yüze gelir: Karşısındaki beden on beş yıllık karısı Sihem’e aittir ve bundan daha acısı ise, eylemi gerçekleştirip onlarca insanın ölümüne neden olan intihar bombacısı da Sihem’dir...“Posta kutumda mektuplar vardı. Faturalar arasında küçük bir zarf dikkatimi çekti. Okumaya başladım:‘Mutluluk paylaşılmadıkça neye yarar Em...

Kırmızı Rujlu Kız
Biz gerçekleştiremediğimiz hayallerimizden dolayı hayatı suçlayıp dururken, o sıkıca tutunmuş bırakmıyordu yakasını, çünkü âşıktı...Hem de öyle böyle değil... Doludizgin tutkundu hayata. Yaşamaktan güzel şey mi var, tıpkı Nâzım Hikmet’in de dediği gibi, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine...Ama kader bu ya hayat onu kanserle sınamaya kalktı. Üstelik parasızlık da diz boyu. İki bavulu, bir kedisi ve annesi dışında tek serveti cep telefonuydu.Dördüncü evre kanser hastası olmasına rağmen, Instagram’ında paylaştığı hayat dolu fotoğraflarla, kırmızı rujuyla, ele avuca sığmaz haliyle ve içten gülüşüyle sosyal medyada fenomen olmuştu. Binlerce takipçisi vardı. Yataktan kalkamaz hale gelinceye dek her sabah uyandığında kırmızı rujunu sürüp selamladı aynadaki yaşam sevincini. Ha...

Kan İftirası
“Yaklaşık bin iki yüz elli yıl önce, İslamiyet doğuya, Şam kentine bayrağını dikti. Bu uzun yüzyıllar boyunca, Yahudiler böyle aptalca bir iftirayla karşılaşmadılar. Fakat ne zaman ki Hıristiyanlar bu ülkede etkilerini hissettirmeye başladılar, işte o zaman Batı’nın önyargıları Doğu’da uyanmaya başladı! Ne kadar üzücü bir durum ve onun acı yansıması.”– Adolphe Crémieux, 7 Nisan 1840“İsrail halkından ya da aralarında yaşayan yabancılardan kim eti yenen bir hayvan veya kuş avlarsa, kanını akıtıp toprakla örtecektir. Çünkü canlılara yaşam veren kandır. Bundan dolayı İsrail halkına, ‘Hiçbir etin kanını yemeyeceksiniz’ dedim. Çünkü her canlıya yaşam veren kandır. Onu yiyen halkın arasından atılacaktır.”– Eski Ahit, Levililer, 17:13, 14

Töz
Ölümlü insanoğlu, ölümsüzlüğüne uyanacaktır bir gün... Unutulmayana ve unutanın zihnindeki kaçışa... Geçmeyene ve geçen her şeyin ardında bıraktığı kasıtlı izlere... Sonsuza ve sonsuzun içindeki hakikate... Gidene, geri dönmeyene ve dönenlerin kalbindeki pişmanlığa... Olmakla olmamak arasındaki dengeye... Yokluğun varlığı inkar edemeyişine... Yarının yazgısını inşa eden şimdiye... Sana, bana, bize ve her şeye... Aklın içinde, Tin’in gizeminde ve Töz’ün üzerindeki iradeye... Nefse, nefese ve sese... Bitimsiz bir nefs sınavı içinde deneyimlenen bir nefeslik yaşamın amacı ölüme varmak olabilir mi hiç? Sence bu kutsal yolculuk, sadece son nefesi vermeye hazırlanmak için mi gerçekleştiriliyor? Hayır! Çünkü insan ölmek için değil, tanrısallaşmak için tekâmül eder. Tanrısallaşmak, tekâmülün amacı...

Yalnızlık Sek İçilir
Küskün değilim sana, kızgınlığım da geçti, ama kırgınlığım geçer mi bilmiyorum.Biz yalancı baharlara inanıp açan iki çiçeğiz, papatya mevsimine aldanıp, fallara kanmışız o kadar. Ne kadar kuru ayaz varsa hepsine dayanmış, hafif bir sonbahar rüzgârıyla solmuşuz.Şimdi faydası olmayan teselliler aldım yüreğime, bir adım sonra nereye gideceğim, onu bile bilmiyorum.Bildiğim tek şey, kelimelere dökemediğim duyguların efendisi olduğun.“Aşkı tanıdım, yaşadım ve yanıldım... Sen de oradaydın”

Babamın Emaneti
Zaman herkesten eşit çalmıyor hayatı, kiminden az alıyor kiminden çok. Herkes aynı büyümüyor ve herkes aynı yaşlanmıyor bu yüzden...“Babamın Emaneti” sahici ve içtenlikli bir ilk roman.Sağlam bir iç hesaplaşma...Tarihçi olmak idealiyle üniversite okumuş ancak babasının ona emanet ettiği pastaneye sahip çıkabilmek için kendini geçmişe hapsetmiş genç bir adamın aşk, intikam, oyunbozanlık, hainlik ve korkuyla yüzleşmesi, onu hazır olmadığı yeni bir hayata sürüklüyor.Geniş bir karanlık, dipsiz bir yalnızlık içindedir Poyraz. Geçmiş ona sıkıcı, baskıcı ve boğucu gelse de güvenlidir, çünkü tanıdıktır. Oysa gelecek öyle değil.Bir gün, çalıştığı pastaneye müşteri olarak gelen Rüya, Poyraz’ı giderek geçmişinden uzaklaştırır. Mizacına yapışmış çocuksu iyiliğini gittikçe kaybettiğinin farkında bile o...

Dokuz Oda Cinayetleri
Edebiyat ayrıntılardan oluşur, kimsenin görmediği parçaları kağıda döken kişidir yazar. Seçtiği ayrıntılarla kurduğu dünya o yazarın evrenini oluşturur. Bu hakikat, polisiye roman da çok daha fazla geçerlidir. Çünkü yazar, hakikati gizlemek zorundadır. O nedenle kadınların her zaman iyi polisiye romanlar yazacağını düşünmüşümdür. Ayrıntı okuma yeteneklerinin erkeklere göre daha gelişmiş olduğundan. Ayşe Erbulak bu düşüncemi doğrulayan polisiye yazarlarımızdan."Hafiye Karılar" başlığı altında çıkan "Çok Şekerli Ölüm", "Limoni Ölüm" ve "Ödüllü Ölüm” adlı eserleri buna iyi birer örnek oluşturuyor. Elinizdeki “Dokuz Oda Cinayetleri” de ayrıntılardan yola çıkarak kurulmuş eğlenceli bir polisiye roman. Polisiye meraklılarına farklı ve keyifli okumalar vaat ediyor.Deneyin seveceksiniz…- Ahmet Ümi...

İki Veda Bir Aşk
Önce bir melodi çarpar kulaklarına. Daha bir tek sözünü bile duymadan takılır kalırsın şarkıya. “Beni anlatıyor” dersin, şarkı değil acı çarpmıştır aslında kulaklarına. Soğuk yanığıdır, yalnızlığın nefesinden sana üflenen. İlk kelimesinde başlar sancın. “Sen” der, senin ağzından. Kendine ait her şeyini yüklediğin, ona doğru giden ilk kelimeyle başlar şarkın.Sadece bir şarkı yaklaştırır bazen iki ayrı ruhu birbirine. Gözlerde yanan alev olur şarkıyla çağrılan her duygu ve bazen hiç tanımadığın başka bir gözde aynı alevi gördüğünde başlar sevdan...Öykü ve Kemal’in aşk ile ölüm arasındaki ince çizgide seyreden tutku dolu, sıra dışı yolculuğunda bazen kaybolacak bazen de aslınızı bulacaksınız...