
Simru
Nereden çıktın yine karşıma? Tamamlayamadığın hangi vicdansızlığın için döndün? Geçmişim olamamıştın, şimdi geleceğimde olmak için mi geldin? Artık benim için sen bir "fark etmez"sin. Fırtınada kaybolmuş bir yelkenli için rüzgârın nereden estiği önemli değildir. Geçti artık o günler… Mezarıma çiçekle gelmen, beni öldürmüş olman gerçeğini değiştirmiyor. Sessiz çığlıkları vardır kırılan kalbimizin ve onları yalnızca Allah duyar. Senin duymadığın ve hiçbir zaman duyamayacaklarından bahsediyorum. Umarım beni anlıyorsundur. Keşke biraz düşünebilseydin. Düşünmediğin için şimdi kalbin acıyor biliyor musun? Beynin düşünemediği her şeyin cezasını kalp çeker. Düşünmek beyni acıtmaz ama düşünmemek kalbi yorar. Şu hayatın bize en büyük darbesi beklediklerimizin hiçbir zaman gelmemesi, gelenlerin ise b...

Bukre (sert Kapak)
Güzellik, bakmayı bilen gözdedir sevgilim. Artık kendime layık olanı seçebiliyorum sayende. Bir insanın gözlerine bakıp, kalbini görebiliyorum her seferinde. Eskisi gibi değilim. Neden mi senden çok daha öndeyim? Herkesin dünyası kendi gördüğü kadardır sevgilim. Sen önüne bakarken, ben uzakları ezberledim. Sen olup bitenlerle ilgilenirken, ben olmayanın izindeydim. Çivi çiviyi sökermiş, yalnızlığı kanatan hüzünlü şarkılar, yalnızlığa iyi gelirmiş. İşte ben bu şekilde hayata karşı direndim. Keşke bana akıl vereceğine, aklımı alacak kadar beni sevseydin. Ben, bir çocukluk edip büyüdüm işte! Sen büyümüşsün ama doğmamışsın bile. Ben, senin doğrundum sevgili. Ötekiler gelip geçerdi. Sen doğru olanı değil, geçerli olanı seçtin. Terk etmek kazanan olmaya yeter zannettin. Bana, bir veba busesi bır...

Yahudi Casus Jozef Nasi
"On altıncı asrın ikinci yarısı ve Muhteşem Süleyman’ın oğlu II. Selim tahtta; imparatorluğumuza sığınan ünlü banker ve tüccar aile Dona Gracia ve yeğeni Jozef Nasi Osmanlı sarayının gözdesi. Avrupa ile bütün bağları ve istihbaratı çok uzun yıllardan beri onlar sağlıyorlardı. Jozef Nasi’yi II. Selim Naksos Adası’nın dükü tayin ediyor. Batı’daki Hıristiyan bir imparatorun yapamayacağı bir tayini Osmanlı padişahı yapıyor. Tayin edilen de bir Yahudi. Bu manzara bile o zamanki dünyayı dehşete düşürmeye yeter ama arkasında da bir akıl var. İmparatorluğun en önemli sadrazamlarının, kaptanıderyalarının yaşadığı bir çağda ünlü bir Yahudi bankerin hayatı ve padişah sarayıyla iç içeliği bu ciltte akıcı bir şekilde tasvir ediliyor." İlber Ortaylı

Tin
ALTIN KİTABIN SIRLARI kitabının yazarı Nevşah Karamehmet’ten üzerinde çok konuşulacak sarsıcı bir roman... Dünle bugünün, sevgiyle sevgisizliğin, kurtuluşla yenilginin, kazanmakla kaybetmenin, insanlıkla insanlık dışının iç içe geçtiği yaşamsal şifrelerle dolu TİN, çoktan yaşanmış bitmiş bir dünya hikâyesinin tekrarlanıp duran sanrısından uyandırıyor okuru. "Tin, Töz, Nefs" üçlemesinin ilki olan bu kitap, aşkla, bağımlılıkla, ahlakla, değersizlikle ve çürümüşlükle sınanan birbirinden renkli kadın ve erkek kahramanların emsalsiz deneyimlerini ustalıkla kurgulanmış bir olaylar zinciri içerisinde anlatıyor. *** Muhafazakâr bir ailenin mazbut kızı olarak yetişen Fatma sevdiği adamla evlendiğinde onu lüks, konfor, günah ve ihtirasla dolu yeni bir hayat bekliyordur. Uğruna eski hayatını ve ailes...

Töz
Ölümlü insanoğlu, ölümsüzlüğüne uyanacaktır bir gün... Unutulmayana ve unutanın zihnindeki kaçışa... Geçmeyene ve geçen her şeyin ardında bıraktığı kasıtlı izlere... Sonsuza ve sonsuzun içindeki hakikate... Gidene, geri dönmeyene ve dönenlerin kalbindeki pişmanlığa... Olmakla olmamak arasındaki dengeye... Yokluğun varlığı inkar edemeyişine... Yarının yazgısını inşa eden şimdiye... Sana, bana, bize ve her şeye... Aklın içinde, Tin’in gizeminde ve Töz’ün üzerindeki iradeye... Nefse, nefese ve sese... Bitimsiz bir nefs sınavı içinde deneyimlenen bir nefeslik yaşamın amacı ölüme varmak olabilir mi hiç? Sence bu kutsal yolculuk, sadece son nefesi vermeye hazırlanmak için mi gerçekleştiriliyor? Hayır! Çünkü insan ölmek için değil, tanrısallaşmak için tekâmül eder. Tanrısallaşmak, tekâmülün amacı...

Agorada Bir Delikanlı
"Saçlarımı koklarken ne mırıldanıyorsun öyle?" dedi kadın. "Eskiler gülü koklarken, kelimeyi şahadet getirirlermiş" dedi adam. Başrollerde... Bir kadın, iki erkek... Ve aşk. Siz kaderinizi yaşadığınızı zannederken, hayatınızın yarısının birinin kontrolü altında olduğunu düşünün. İpler başkasının elinde... Ve kukla da, sizsiniz! Ekmek aldığınız bakkalın, aslında bakkal olmadığını... Hamile eşinizi teslim ettiğiniz doktorun, sandığınız doktor olmadığını... Çocuğunuzun öğretmeninin, gerçekte o olmadığını... Ve belki de en önemlisi, "kardeşim" dediğiniz dostunuzun, aslında kim olduğunu hiç bilmediğinizi düşünün... Ürktünüz mü? Ensenizde bilinmeyen soğuk bir nefes mi hissettiniz? Peki, size bir soru:

Mutlu Sonlar Başka Kitapta Bebeğim
Moldovalı bir bakıcı kız, yaşlı ve hasta bir emekli spiker aracılığıyla gelecekten haberler alıyor. Yaşı geçmiş bir ev kızı, internette hayatının aşkını buluyor. Ancak, adam fazla mı mükemmel ne? Genç bir işadamının gardırobu bir hayalet tarafından ele geçiriliyor. Yıl 2087. Sevgililer Günü. Bir kadın terörist, hayatının en büyük sınavını veriyor. Ülkenin en medyatik yıldızları, bir psikopat tarafından esir tutularak hayatları pahasına sanal medyada yarıştırılıyor. İntihara meyilli genç bir yazar, bir şans hapı alıyor, hapı yutuyor! Pek çoğumuz, bize ait olmayan, çalıntı hayatlar yaşıyor gibiyiz... Sanki bize tamamen yabancı bir evrene doğmuş gibiyiz. Bu kitapta hiçbir öykü, göründüğü gibi değil... Bu kitapta hiçbir hayat, arzulandığı gibi değil. Bazen kendinizin bile sandığınız kişi olmay...

Bulimik Sanat Manifestosu
"Turkuvaz rengi zemine basılmış siyah harfler içinde ilk dikkatimi çeken kocaman puntolarla yazılmış kustuklarımızı görmek ister misiniz? cümlesi olmuştu. Üzerinde gri güvercinler uçuşan broşürün her iki sayfasında da bu ifade vardı. Onu okur okumaz midemin bulandığını hissettim. Nasıl bir cümleydi bu Tanrı aşkına, ne idi kustukları Bulimik ressamların? Furat öfke demişti galiba, uğradıkları haksızlıklara karşı içlerinde biriken öfke! Merakım artmaya başlamıştı. Omzuma astığım çantamı çıkarıp yere bıraktım ve oturduğum koltuğa iyice yerleştim. Ardından odanın mistik sessizliği içinde, Bulimik Sanat Manifestosu'nu pür dikkat okumaya başladım." Nagihan Ös'ün okuru eşsiz ve zengin bir sanat yolculuğuna çıkardığı ilk romanı Bulimik Sanat Manifestosu sürükleyici öyküsüyle olduğu kadar rüyaların...

Şeytanın Hatırası
"Ruhun acısı bu derece sarsıcı bir fiziksel acıya sebep olabilir miydi? Öyle ki tüm organları ateş almış gibi sarsılıyor, kendisine ne kadar hâkim olmaya çalışsa da istemsiz bir şekilde tir tir titriyordu. Karanlık, acı ve umutsuzluk... Ölüm... Tüm bu acılardan, umutsuzluktan ve ona, bak göreceksin daha neler gelecek başına der gibi gözdağı verir bir edayla parmağını sallayan buz gibi geleceğinden kurtuluş... Huzura kavuşması çok uzun sürer miydi? Ölümün sıcak kavrayışına kavuşmadan önce şu anda çektiklerinden daha büyük acılar yaşaması mümkün müydü? Hiç sanmıyordu." Ölümü kurtuluş olarak görmeye yakışmayacak kadar genç, nahif ve savunmasız bir kız... Ancak bir ejderhanın ağzına yaraşacak alevlerle, yıllar boyu içinde büyüttüğü intikamını bir genç kızın saf varlığını kavurarak almaya yemin...

Madanayuyu
0 YORUM YAZ Bir sabah uyandığında sesler, harfler ve sözler bambaşkaydı... Bir gün sizden başka herkesin hiç anlamadığınız bir dilde konuştuğunu, kimseyle iletişim kuramadığınızı düşünün. Çocukluğunuzdan itibaren öğrendiğiniz harflerin, rakamların yerini daha önce hiç görmediğiniz semboller almış. Duyduğunuz her ses kulağınıza yabancı. Dünyada yapayalnızsınız. Hayatınız boyunca kurduğunuz her şey bir bir çöküyor. İletişim kırılmasının derin kaosunun sembolik bir hikâyeyle anlatıldığı bu kitapla, bir aynanın karşısına geçip, kendinize tekrar bakmaya var mısınız?