
Vahşi Aşk Öyküleri (3 Kitap Takım)
Bu öyküleri ya kendim yaşadım ya da gözlerimle gördüm. İşadamlarının sıradan hayatını süren benim gibi birinin, bütün bu serüvenlere katılmış olmasına hayret edeceğinizi biliyorum. Yargıç, savcı, doktor, avukat, polis, fahişe veya mafya mesleklerinden olmadan, öykü kahramanlarımın özel hayat bilgilerine acaba nasıl el koyabildim? Macerayı sevdiğimden ve hayattan korkmadığımdan toplumun bu karanlık bölgelerinde olup bitenlere tanık oldum ve kanunlarla kuralların sınırında dolaşanlarla dostluk kurabildim. Bazen de gizli hayatların ve ölümün esrarını çözebildim. Siz de gözlerinizi yummaz ve kulaklarınızı tıkamazsanız, Vahşet’in, gizlenmeye hiç gerek duymadan, her tarafınızı sarmış olduğunu fark edersiniz. En lezzetli aşk, şehvet ve şefkat yemeklerinin bile şiddet ateşinde pişirildiğini, siz d...

Tuba ve Gecenin Anlamı
Düşlerimiz, rüyalarımızın örtüsüdür. Masallar biraz daha farklıdır. Dileklerimiz, beklentilerimiz, kendimize saklı hayallerimizin üzerine yayılan bir tüldür. Tül, gerçeği görmeye engel değildir. Ne düşlerimiz gibi bizi örter ne de dünyanın gerçekliğinin bize ulaşmasını engeller. Tuba, düşlerinden vazgeçmiştir. İçinde koşturan masalın yuvalandığı tek yer gecedir. Gece, Tuba’nın yaşamına boylu boyunca serdiği masal nedeniyle anlamlıdır. Roman, söz konusu bu anlam doğrultusunda durmaksızın akarken Tuba’nın yaşadıkları pek de masala benzemez. Yurttaşı olduğu ülkenin uzun yıllar boyunca değişen sancılı gerçeği Tuba’nın öyküsünü acımasızca böler."İnsan, en iyi haline gelene dek birkaç kez doğar; bin yıllık şaraplar gibi." Tuba da müzik gibi kimi şeylerin önceki yaşamına ait olduğunu düşünür. Her...

Suç Sarayı
Benimse, neden hiç ağlamadığım bir sırdır.Bu ne fevkalade felsefe?Hayatıma üzülmediğim için kim suçlu?-Sevim Burak-, Yanık Saraylar"Doğduğum yere sonraları yolum hiç düşmedi...Ama Anadolu bir ölünün yüzü gibi hiç çıkmıyor aklımdan. İçimde ezbere bildiğim o köşe, anlatılmayı bekliyor. Anadolu’nun ağzını bıçak açmıyor. Memleketin ortasındaki muazzam çukur: Anadolu."Mesut ve avukat Laçin Anadolulu. Bunun ne demek olduğunu, hangi acılara, göçlere, geleceksizlik ve sahipsizlik duygularına karşılık geldiğini en az bizim kadar iyi biliyor onlar. Memleketi sarsan bir hukuk davasının peşine düşmüş avukat Laçin’in serüvenini izlerken, Gönül Kıvılcım’ın cümleleriyle bozkırın, çocukluğumuzun, yaralarına henüz ilaç bulunmamış sancılı bir coğrafyanın içinden onlarla birlikte boydan boya geçiyoruz.

Noktasızdır Sevmek
Sevinçlerim, hüzünlerim, umutlarım, korkularım, yalnız kalınca dertleştiğim yalnızlıklarım var benim...Kimsenin bilmediği gözyaşlarım, kimsenin şahit olmadığı vazgeçişlerim, herkes üzerime geldikçe sığındığım hayallerim, kendi kendime yenildiğim savaşlarım var benim.Defolup gitmek istediğim gerçekler, aklımı kemiren düşünceler, hesabını tutmadığım yıkılışlarım var benim.Olmayışlara saydırdığım küfürlerim, olmuşlara sevinemediğim öfkelerim, yarınlara intikam besleyen dünlerim var benim.Suskunluklarım, canımı yakan kırgınlıklarım ve bir karış toprağa gömemediğim vedalarım var benim...

Dokuz Oda Cinayetleri
Edebiyat ayrıntılardan oluşur, kimsenin görmediği parçaları kağıda döken kişidir yazar. Seçtiği ayrıntılarla kurduğu dünya o yazarın evrenini oluşturur. Bu hakikat, polisiye roman da çok daha fazla geçerlidir. Çünkü yazar, hakikati gizlemek zorundadır. O nedenle kadınların her zaman iyi polisiye romanlar yazacağını düşünmüşümdür. Ayrıntı okuma yeteneklerinin erkeklere göre daha gelişmiş olduğundan. Ayşe Erbulak bu düşüncemi doğrulayan polisiye yazarlarımızdan."Hafiye Karılar" başlığı altında çıkan "Çok Şekerli Ölüm", "Limoni Ölüm" ve "Ödüllü Ölüm” adlı eserleri buna iyi birer örnek oluşturuyor. Elinizdeki “Dokuz Oda Cinayetleri” de ayrıntılardan yola çıkarak kurulmuş eğlenceli bir polisiye roman. Polisiye meraklılarına farklı ve keyifli okumalar vaat ediyor.Deneyin seveceksiniz…- Ahmet Ümi...

Yarım Kalan
Mucizeler mi? İşte onlar he ansızın gelirler.İnsanı en son umutları terk eder...Şöyle bir bakarsın hayatına ve tam da bitti dediğin anda, her şey yeniden başlayıverir. İçinin karanlık dehlizlerinde yıllarca kapalı tuttuğun gün ışığı, birdenbire yeniden parlamaya başlar. Ufacık bir kıvılcım, mini minnacık bir ateş, bütün umutlarını tekrar yeşertmeye yetiverir. Sonra bütün gayretinle sarılırsın hayata... Kendine yeni uğraşılar bulursun, yeni sevmeler edinir ve oyunun kurallarını değiştirirsin. İşine dört elle sarılırsın mesela... Sonra aniden istediklerinin, gerçekten istediğin şey olmadığını fark edersin, doyuverirsin her şeye, denediğin bütün yollar bu kez sana huzursuzluk vermeye başlar. Pencerende bir boşluk açılır. Uğraşıların, sevmelerin, zevklerin, ilgi alanların ve değiştirmeye çalış...

İki Veda Bir Aşk
Önce bir melodi çarpar kulaklarına. Daha bir tek sözünü bile duymadan takılır kalırsın şarkıya. “Beni anlatıyor” dersin, şarkı değil acı çarpmıştır aslında kulaklarına. Soğuk yanığıdır, yalnızlığın nefesinden sana üflenen. İlk kelimesinde başlar sancın. “Sen” der, senin ağzından. Kendine ait her şeyini yüklediğin, ona doğru giden ilk kelimeyle başlar şarkın.Sadece bir şarkı yaklaştırır bazen iki ayrı ruhu birbirine. Gözlerde yanan alev olur şarkıyla çağrılan her duygu ve bazen hiç tanımadığın başka bir gözde aynı alevi gördüğünde başlar sevdan...Öykü ve Kemal’in aşk ile ölüm arasındaki ince çizgide seyreden tutku dolu, sıra dışı yolculuğunda bazen kaybolacak bazen de aslınızı bulacaksınız...

Erkek Dublajı
Zincirleme tesadüflerin bileşkesidir ömür. Hepimiz farkında olmadan başkalarının hayatını evlat edinmiş, başkalarının acılarını yaşıyor olabiliriz. Hepimiz kendi hikayelerimizin içinde başka insanların hikayelerini saklıyor da olabiliriz. Bazen bir film karesi, bazen bir kitapta geçen tek bir cümle ya da etrafımızdaki insanlardan herhangi birinin ağzından çıkan bir söz özetleyebilir bütün yaşamımızı. Sanki o an bizim hayatımızı seslendiriyordur o film, o kitap ya da o kişi.Dünya birbirinin kopyası kaderler üzerine kurulu bir düzene göre işlemektedir. Bizler benzer mutluluklara dahil oluruz, benzer acılara maruz kalırız. Kadınlar ya da erkekler... Cesaretin ve acının cinsiyeti yoktur. Adem ve Havva'dan bu yana, erkekler; bazen kadınların söylemeye cesaret edemediklerini söylerler açıkça, ye...

Sana Hep Benden Söz Edecekler
Her yara nasıl iz bırakıyorsa vücudumuzda, her aşk da böyle iz bırakıyor her birimizin kalbinde. Kimisi öyle derin açıyor ki o yarayı, kapanması yılları alıyor. Kimiyse dokunup çekiliyor sadece merak ettiği için. Biz o izleri saklamaya çalışırken başkası buluyor orayı. Tam burası diyor, işte tam buradan acıtmışlar senin canını. Sen ne kadar kapatmaya çalışsan da görüyorlar orayı. Boş verin görsünler, görsünler ki anlasınlar. İşte bizi biz yapan bu yaralar.

Ölümün Ayakları Altında Aşk
Okyanusun İnsana hasret yerleri gibi... Onun Kusursuz mavi Gözlerine, bakarken al beni Ölüm... Tensel açlıkları içine çekip Kocaman kocaman olmuş... Diri diri göğüslere Yaslamışken Başımı. Yüzüme düşen Buğday sarısı saçlardan Çekerken içime kadın kokusunu... Al beni ölüm. Kalbimi saran Derin gülücüklerle Sindir beni içine.

Aktör
Pazar günü tekrar kerhaneye gittim. Bu sefer kararlıydım. Doğru çalıştığı evine. Kapıyı çaldım, açtılar. O, yine aynı sedirde. İki kadının arasında oturan kapkara gözlerin önünde durarak, "kaç numara" dedim. Yüreğim sürgün gibi yerinden gitti gidecek, "dört numara" dedi. Kalktı önüme düştü, odasına çıktık... Kenarda bir sandalyeye eğreti oturdum, heyecanlıyım, onunla ne konuşacağım, düşünemiyorum, kalbim çarpıyor. "Bir kahve içer misin" diye sordu. Düşünmeden "evet" dedim. Sessizce odadan çıktı, birazdan bir fincan kahve ile döndü. Ben de bu arada o yokken odayı taradım, kenarda bir somya, iki sandalye, bir masa, orta halli bir ev odası gibi düzenli. Kahveyi verdi, karşıma oturdu. İkimiz de konuşmuyorduk. Birazdan sessizliği o bozdu, adımı sordu, sonra o da söyledi. "Sevda". İçimden, ‘ne g...

Çingeneler
"Osman Cemal’in Çingâneler’i muhakkak bir şaheserdir. Osman Cemal şimdiden sonra bir tek yazı yazmasa, Türk edebiyatına kazandırdığı bu şaheserle gene mahzun ve gene yarı meçhul aramızda dolaşsa, bu, hiçbir zaman değeri birdenbire, bir çığlık halinde meydana çıkarmayı unutmayan edebiyat denilen şey ona bu şaheserinin layık olduğu mevkii vermekte gecikmeyecektir. Okudukça şaşırıyorum. Sayfaları çevirdikçe içim hüzün, sevinç ile dolu karmakarışık bir âleme giriyor. Gâvur Etem kitaptan fırlıyor, karşımda Apokor Çorbacı’nın kim olduğunu izah ediyor. Akman Baba’yı arabasını sürerken, yaz yağmurlarını, çadırı, böğürtlen dolu sepeti, ayaklarını köpekler dalamış tirşe gözlü Gülüzar’ı, Büyükdere köylerine giden musiki ve avantür delisi delikanlıyı, yılanları, Nazlı’yı görüyorum, duyuyorum. Bir reel...

Araz
"Ayrılığı seçtin mi her şeyi götüreceksin yanında. Geriye hiçbir şey kalmayacak. Söylenmemiş sözler kalmamalı bıraktığın yerde ki ben en çok onları duydum. Gittin mi adamakıllı gideceksin. Hiçbir özlem kalmayacak dönüşleri emziren. Demem o ki dönecekmiş gibi gitmeyeceksin. Büyük git gideceksen uçsuz bucaksız, dursuz duraksız git. Telefonun numaraları sesime düşmemeli, yolların yoluma değmemeli. Hiçbir anıya, hiçbir dizeye, hiçbir şarkıya yenilmemeli ayrılık. Şiirler okununca unutulmalı, hasret dokununca uyutulmalı. Gece inmişken ayak parmaklarına kadar, yahut gün doğarken... Yatağının diğer yastığındaki boşluk tecavüz ederken gözlerine, ne bileyim tek başına yiyeceğin sofrana iki kişilik servis açtığında susacaksın, duracaksın... Gitmenin hakkını vereceksin. Ayrılık gurur duymalı seninle. ...

İki Demli Çay
Yaşadıklarımız kendi elimizde mi, yoksa kader mi?Bazen içinde bulunduğumuz koyu karanlık yanıbaşımızda duran bir sevincin gölgesi olabilir mi?İnsanlığın çağlardır değişmeyen bu soruları, romanın kahramanı genç kız için de geçerli. 2001 yılındaki kriz günlerinde, İstanbul’dan Anadolu’ya hiç beklenmedik bir yolculuk yapmak zorunda kalan genç kız için bu aynı zamanda kendi iç dünyasına da bir yolculuk olacak...İyi yetişmiş bir gencin; insani değerlerini yitirmiş kentlilerle, eğitimsiz köylüler arasında yaşadığı sancılı yalnızlık, Anadolu’nun eşsiz atmosferinde karşılaştığı şaşırtıcı olaylar ve beklenmedik biçimde karşısına çıkan aşkın heyecanı bu yolculuk boyunca onunla birlikte okuyucuya da eşlik edecek, düşüncelere sürükleyecek...

İçimdeki Yabancı
57 Hafta Listelerde Kalan “Nüveyre“ ve Adalı“ Romanlarının Yazarından...“... Aslında bu kadar öfkelenmene gerek yok! Ben senin her zaman istediğin, özlediğin bir şeyim aslında. Ve farkında olmayarak kullandığın...“Bilindik bütün zamanların aklımıza düşürdüklerini biliriz.Anlamlandıramasak da çok zaman tanıdık belleriz.Ya bilemediklerimiz, onları kim anlatacak bizlere?“İçimdeki Yabancı“ bunu anlatıyor. İçimizdeki yabancıyı seslendiriyor, sessizce.“İçimdeki Yabancı“ insanın kendisiyle yüzleşmesinin romanı...

Sıcak Ayaz
Ben sana ölümün kıyısında yaşama tutunmuş bir hayattan geliyorum.Son bahar yağmurunda sensiz ıslanacaksam, kahvemin yanında kahvesini yudumlayan sen olmayacaksan,kabustan korkarak uyandığımda sana sarılmayacaksam, beraber hayal kurup birlikte yaşamayacaksam beni sevdiğini söylemenin ne anlamı var ki? Madem bunları seninle yapamayacağım, daha fazla varlığına alıştırmadan git. Hiç olmazsa acıların tat versin bana. Nasıl olsa ben sevmekten vazgeçmeyeceğim. Bir gün olur da bunları benimle yaşamak istersen, ölüme terk ettiğin yerdeyim.

Töz
Ölümlü insanoğlu, ölümsüzlüğüne uyanacaktır bir gün... Unutulmayana ve unutanın zihnindeki kaçışa... Geçmeyene ve geçen her şeyin ardında bıraktığı kasıtlı izlere... Sonsuza ve sonsuzun içindeki hakikate... Gidene, geri dönmeyene ve dönenlerin kalbindeki pişmanlığa... Olmakla olmamak arasındaki dengeye... Yokluğun varlığı inkar edemeyişine... Yarının yazgısını inşa eden şimdiye... Sana, bana, bize ve her şeye... Aklın içinde, Tin’in gizeminde ve Töz’ün üzerindeki iradeye... Nefse, nefese ve sese... Bitimsiz bir nefs sınavı içinde deneyimlenen bir nefeslik yaşamın amacı ölüme varmak olabilir mi hiç? Sence bu kutsal yolculuk, sadece son nefesi vermeye hazırlanmak için mi gerçekleştiriliyor? Hayır! Çünkü insan ölmek için değil, tanrısallaşmak için tekâmül eder. Tanrısallaşmak, tekâmülün amacı...

Dengesiz Bir Aşkın Anatomisi
"Gülümsediğini görür gibiyim. Onu hiç kaybetme olur mu?Gülümsemekten asla vazgeçme...Gözlerimi kapıyorum ve derin bir nefes alıyorum.O güzel gülümsemenin bana hayat veren mucizevi ışığı doluyor içime...Acılar kayboluyor sanki."İki Aşık ve İmkansız Bir Aşk HikâyesiKaderleri onları hiç ummadıkları anda bir araya getirdi ve beklenmeyen bir girdap onları fırtınalı aşk denizinin içine sürükledi.Bir aşk hem bu kadar gerçek hem bu kadar sırlarla dolu olabilir mi?Bir aşk hem bu kadar yakın hem bu kadar mesafeli yaşanabilir mi?Heyecan, mutluluk, karmaşa, bilinmezlik, sessizlik, kahkaha ve gözyaşı...Çünkü bir vardı, bir yoktu aşk ve... Tesadüflerin gizemi onları fırtınasına katarken onlar, korkutucu bir bilinmezliğin içine savruldular!Kalplere iz bırakacak modern bir aşk masalı...Unutulmayacak bir i...

Komşunuz Mehmet
Beni tanıyorsunuz. Hani şu karşıki apartmanda oturan, 33 yaşında, reklamcı olduğunu mahallenin bakkalı Yavuz’dan öğrendiğiniz, arabasını en münasebetsiz yerlere park eden çocuk. Bazı geceler neden hiç evimde ışık olmadığını, bazen de sabah kadar neden sönmediğini merak ediyorsunuz. Nerden biliyorsun derseniz, biliyorum çünkü sizde öyle meraklı bir tip var. Zaten benim amacım, az da olsa sizin merakınızı gidermek. Yoksa ne diye zahmet edip bu kitabı yazmakla uğraşayım?1977 yılında, lüzumsuz sıcak bir Haziran gecesinde doğdu. Ailenin ikinci erkek çocuğu olduğundan mıdır bilinmez, çocukluğu boyunca pek şımartıldı. Gezdi, oynadı, yabancı öğretim aldı derken kadınlara aşık olunabileceğini keşfetti. Gayet safsalakça aşık olduğu kadınlardan hayatının ilk tecrübelerini öğrendi. Belli bir süre hayt...

Aşık Ölüyorum
Sen bu kitabı eline alana kadar ömrümden;kaç yalnız bahar, kaç demlik çay, kaç kupa kahve, kaç saman defteri, kaç ucu kesik kalem ve kaç ihtimal tükendi, bilmiyorum.Ama içimde bir parça umut kalmış, onu da bu sayfaların arasına saklıyorum.Galiba sana aşık ölüyorum...

Günaydın Gece
Birbirimizi ne zaman anlarız biliyor musun? Aynı hüznü sen de yaşadığında, senin de gecelerin acılarla çok uzun geçtiğinde, sözlerinin senin için yazıldığına inandığın duygusal bir şarkıya takılıp kaldığında, göğüs kafesine koca bir ağrı çöktüğünde, mutluluğun senin için gerçekleşmesi imkansızlaşan bir hayal olduğunu düşündüğünde… Etrafındaki onca kalabalığa rağmen, elini tutabilecek birinin olmadığı gerçeğiyle yüzleştiğinde… Birbirimizi en çok nasıl anlarız biliyor musun? Senin için çektiğim acıyı, bir başkası için çektiğinde…“Yanımda olmamandan daha kötü bir şey de var, O da, benim gibi yalnız olmayıp, başkasıyla olman…” diyor Mehmet Ali. Birinci kitabı Yalnızca Yalnızım'la büyük okur kitlesine ulaşan genç yazarımız, şimdi de yeni kitabıyla edebiyat dünyasına daha sağlam adımlarla giriyo...