
Herkes İhanet Eder Sevdiğine
İHANET YÜZÜNDEN AYRILANLARI, BAZEN İNTİKAM BİRLEŞTİRİR... Onlarınki bir peri masalıydı adeta... Tertemiz ve masum... Birbirlerine delicesine tutkundular. Onları ölüm bile ayıramazmış gibi görünse de hayatın gerçekleri bir tokat gibi inecektir yüzlerine. Tarık’ın güç tutkusu ve çevresindekilerin üzerinde kurduğu baskılar, Ülkü’yle yaşadığı o büyük aşkı bile sarsmaya başlayacaktır. Kırgınlıklar, küsmeler, araya girenlerin barıştırmaları, ayrılıp birleşmeler derken, işin rengi de değişecektir. Canı en çok yanan, elindeki son iki kozu da kullanmak zorunda hissedecektir: intikam ve ihanet... Bu iki duygu kontrol edilemez düzeyde ele geçirecektir bir âşığı... Cinayet işlemek bile soğutmaya yetmeyecektir, alev alev yanmakta olan bir yüreği...

Benim Olan Tek Şey Günahlarımdır - Malcolm X
"Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır." – Malcolm X Hitap becerisi yüksek, cesur, etkileyici, mücadeleci ve inatçı bir adam değildi o sadece... Malcolm X, bir azınlık mensubu olarak haklarının peşinden koşma cesareti gösteren ve bu yolda geri adım atmadan, insani değerlere sahip çıkmak uğruna hayatını gözden çıkarabilen ilham dolu bir siyahiydi. İnsanca yaşamak için yaşamını tehlikeye atabilecek kadar davasına bağlı biri... Benim Olan Tek Şey Günahlarımdır, Malcolm X’in mücadeleyle dolu kısacık hayatının hikâyesi değildir sadece. İnsani hakların ve değerlerin kıymeti, bu yolda verilecek mücadelenin önemi ve gerekliliği üzerine "ötekileştirilme" tehdidine karşı takınılabilecek en büyük ve en tesirli tavrın ne olabileceğinin çok katmanlı bir sorgulanmasıdır...

Aşağı Bakarsanız Asla Gökkuşağı Bulamazsınız - Charlie Chaplin
"Benim geçmişteki ve halen sürmekte olan en müthiş günahım; geçerli görüşlere uymayan bir kişi olmaktır." – Charlie Chaplin Siyah beyaz ve sessiz filmlerin unutulmaz kahramanı, komedyen, oyuncu, yazar, bestekâr, senarist ve film yönetmenidir Charlie Chaplin... Sinema dünyasında kendine özgü bir üslup yaratarak, komediyle hüznü, neşeyle dramı ustaca harmanlarken, yaşadığı dönemin sosyal ve ekonomik durumunu, haksızlıkları ve savaşı eleştirmekten de çekinmedi. Yarattığı "Şarlo" karakteri, toplumun kanıksanmış düzenine başkaldıran, güçsüzün ve yoksulun yanında yer alan aykırı bir figür olarak tarihteki yerini aldı. Sınıf ayrımcılığına, dönemin ekonomik zorluklarına, adaletsizliklerine, siyasi düzenine ve diktatörlere karşı koyacak kadar büyük bir haykırışı tek kelime dahi etmeden sessizce ifa...

Şeytan Terapiste Gittiğinde
"Şeytanın en büyük hilesi, bizi var olmadığına inandırmasıdır." – Charles Baudelaire * Yeryüzüne sürgün edilen asi bir melekti Azazel. Dünya’ya "düştükten" sonra artık tek bir amacı vardı: Cennetin kötü bir kopyası olarak gördüğü bu mavi gezegeni kötülüğe boğmak. Evinden kovulmasına sebep olan insanı ve ona dair var olan her şeyi yok etmeye ant içen şeytan, yeryüzünde binlerce yıl kötülüğün kaynağı olur. Fakat 20. yüzyılın başında işler tersine döner ve Azazel hâkimiyetini kaybetmeye başlar. Zira insanın kötülük için artık ona ihtiyacı kalmamıştır. Tüm yaratılanların üstünde sayılan insan, kötülükte de şeytanı geçer ve onu işsiz bırakır. Varlığını sorgulamaya başlayan Azazel, çaresiz tarihin gelmiş geçmiş en ünlü terapistlerinin kapısına gider. Freud’dan Jung’a, Frankl’dan Fromm’a birçok e...

Hocalı Katliamı Günlerinde Aşk
"Daha, çok anlatacaklarım var. Daha çok bilinmesi gerekenler var." "Bir katliamın ortasındaki aşkı unutmamam lazım. Aygül’ü unutmamam lazım. Hocalı katliamını unutmamam lazım. Aslında gördüklerimi, işittiklerimi, yaşadıklarımı hiç ama hiç unutmamam lazım."

Buğra
YA OLURSUN YA ÖLÜRSÜN!“Albız alacak değil ya, elbet uçmağa varacağım.” Son bir gayretle sol bacağını uzattı, kocaman eliyle kasığından bacağını sıkıp kanamayı kesti, elini sabitledi. “İyi ihtimalle on dakikam var, hadi bakalım.” Sakinleşti, kalp atışlarını yavaşlattı. Çocukluğunu düşünerek ölüm uykusuna daldı. İlk değildi, son olmayacaktı. O sadece sırası gelmiş kişi, kadim yazgının devamıydı... “…Devlet ebet müddet, seçilmiş seçilmemiş fark etmez. Biz sadece o yolda birer çakıltaşıyız…”Bir bedende dört hayat, üç farklı ülke… Her zerresini vatanı için bin parçaya bölmüş bir çocuk… Onun adı Buğra!Efsaneye göre Türkler ne zaman zora düşse içlerinden bir kahraman çıkar. Buğra-Biz Bu Vatanın “Adsız”larıyız, Türk mitolojisinden esinlenerek kurgulanmış bu topraklara ait “gerçeküstü” bir karakter...

Bir Psikopatın Peşinde
Hiçbir şey göründüğünden ibaret değildir. Gördüklerinizin ya da işittiklerinizin çok katmanlı başka anlamları da vardır. Vahşice katledilen genç kızın davası, memleket gündemini hayli karıştırınca, cinayet masası dedektifleri zaman kaybetmeden katilin peşine düşerler. Ancak dava öylesine şifrelerle doludur ki kimsenin işi kolay değildir. Parapsikoloji meselesinin enine boyuna masaya yatırıldığı bu gerilimli hikâyede, duyular dışı algı, sezgi, hissi kablelvuku gibi metafizik konular romanı bilimsel bir zemine de çekiyor ister istemez. Nörolog Dr. Sultan Tarlacı’nın kaleme aldığı Bir Psikopatın Peşinde 197 Gün her bölümde kendi içinde bir şifre barındıran farklı bir asal sayının gölgesine yerleştirilmiş olaylar örgüsüyle tam anlamıyla "kafa yakan" bir kurgu... Algıyla hakikat arasındaki bağı...

Mutsuz Olan Cennete Gidemez
"Cennet, gidilecek bir yer değil, edinilebilecek bir bilinç durumudur" der Amerikalı yazar Stephen R. Covey. Cennete gitmek yerine, cenneti edinmeyi tercih etmek, insanlık açısından daha değerli bir devrimdir bu yüzden. Cennet bilincinin ne olduğunu bilmek, cennet bilincini edinebilmek için çok önemli... Bu kitap, bir yere varmayı değil, bir hale sahip olmayı nasıl başarabileceğimizin yol haritası... Hatta bir hipnoz... Kitap boyunca ritmik tekrarlar üzerine kurulu anlatım biçimi, okura cennet bilincini edinmesi yolunda zihinsel bir destek de sağlıyor. İyi-kötü, dost-düşman, kurban-fail, suçlu-suçsuz ikileminden arınmayan bir zihnin cennet bilincini edinmesi imkânsız... Kuvvetli bir yargılama becerisine sahip zihinlerin cenneti inşa edebilmesinin tek yolu, düşünce sisteminde köklü bir devr...

Hiçbir Şey İmkansız Değildir İmkansızlığın İçinde Bile Bir İmkan Vardır - Audrey Hepburn
"Eğer güzel gözlerin olmasını istiyorsan, insanlara iyilikle bak. Eğer saçların güzel olsun istiyorsan, bırak çocuklar ellerini geçirsin saçlarından. İnce bir bedense isteğin, ekmeğini açlarla bölüş. Ve güzel dudaklara sahip olmak için, sadece güzel sözler söyle." Güzelliği ve zarafetiyle bir dönem Hollywood tarihine imzasını atan dünya sinemasının gelmiş geçmiş en güzel yüzlerinden biri kabul edilen Audrey Hepburn, Oscar ödüllü bir aktris değildi sadece. Abartıdan uzak şık giyimiyle, duruşuyla, bakışıyla, tavırlarıyla, kısa saçları, kalın kaşları ve ahu gözlü makyajıyla ama en önemlisi sıcacık gülümsemesi ve samimiyetiyle moda dünyasında da bir ikondu. Audrey Look imajının yaratıcısıydı... İnkâr edilemeyecek en değerli güzelliğin zarafet olduğunun farkındaydı. Yokluk içinde geçen çocukluğ...

Cyberpunk 2077
Cyberpunk 2077 dünyasının ilk romanı, Night City’deki tehlikelerin fazlasıyla gerçek olduğunu keşfeden bir grup yabancıyı anlatıyor. Neon ışıklarıyla kaplı Night City’de bir grup yabancı, gizemli bir konteyner taşıyan Militech konvoyunda cesurca bir soygun gerçekleştirir. Peki gruptakilerin ortak noktası nedir? Bu sadece başarılı, eski moda bir şantaj mıdır? Mecburen yaptıkları bu operasyonda, işverenlerinin ne kadar ileri gidebileceği ya da konteynerin sırrı hakkında hiçbir fikirleri yoktur. Yaşlı bir hain, eski bir Militech casusu, amatör bir ağgezer, bir kurumsal müzakereci, bir siberkasap ve bir teknisyenden oluşan yeni çete, sıradaki ölümcül soygundan önce sırlarının açığa çıkmaması için farklılıklarının üstesinden gelip işbirliği yapmalıdır.

Kötü Bir Gün
"İnsanlar, en çirkin gerçeği bilmenin bile güzel olduğunu anlamak istemezler... Hayat; kendisini alt edenindir..." – Nietzsche Biri psikolog, diğeri apartman görevlisi iki adam bir dairenin içinde sıkışıp kalırlar ve birlikte geçirecekleri üç saat boyunca hayatlarının en karanlık ve en garip gerçekleriyle yüzleşirler. Oyuncu ve yazar Gürgen Öz’ün kaleme aldığı bu çok katmanlı Kafkaesk novella, insan psikolojisinin karanlık dehlizlerine inme cesareti gösteren nefes kesici bir kurgu... Baba oğul ilişkisi, geçmişin sırları, sınıf çatışması, otorite ve güç savaşları, yalanlar, gerçekler, yüzleşilemeyenler ve içsel özgürlük arayışının gölgesinde oynanan, üstelik gerilim dozu giderek artan&nbs

Mecburi İstikamet
Türkiye’nin tek kişilik ilk mizah dergisi Türk Mucizesi’ne imza atan M.K. Perker’den eğlenceli-karanlık, mizahi-edebi, gerçekçi-fantastik, nostaljik-modern, renkli ve siyah-beyaz öyküler... Mecburi İstikamet, Perker’in Leman, Penguen ve OT gibi mizah dergilerden aşina olduğunuz ve daha önce hiç görmediğiniz çizgileriyle bir mizah ansiklopedisi! Tek bir çizerden bu kadar farklı anlatım biçimi görmek, yalnız Türkiye için değil tüm dünya için de nadir bir doğa olayı.

Sınırdakiler
"İntikamı" ancak "vazgeçme" sınırına kadar sürdürebilirsin. Hepimizin içinde birer sadakat, vazgeçmek ve intikam öyküsü olsa da bunu satırlara taşıyabilmek, işte ancak bu kadar sınıra getirebilirdi bizleri: Sınırdakileri... – Uğur Batı Sadakat; zalime, öfkeye, geçmişe ya da acıya duyuluyorsa, yönü "çekene" doğrulmuş bir intikam okuna dönüşebilir. Vazgeçmek, pes etmek değil, "çektiğini" senden uzağa bırakmaktır böyle zamanlarda... Aramızdan 15 okçunun kitabıdır bu. Dilerim ki okunsun. – Sibel Algan Yazmak, kendini yaralama meselesidir. Kendini yaralarken, yaralanan kendin değilmişsin gibi davranma meselesidir. Bu satırlara can veren yazarlar bunu başardılar. Kendi yaralarını karakterlerinde örerek okurun karakterlerle özdeşleşmesini sağladılar. Yazarak kendilerini yaral

Merdivende Üç Şair
Tarih 2 Temmuz 1993. Saat 15.00 sıralarında Sivas’ta Madımak Oteli’nde gazeteci yazar Battal Pehlivan, fotoğraf makinesinin deklanşörüne dokundu. Uğur Kaynar’ın eli çenesinde; Metin Altıok’un elinde saplı bir süpürge, Behçet Aysan’ın elinde ince bir çubuk, önünde yangın tüpü... Üç insan. Üç şair. Üç aydın kişi... Sivas’taki saldırıyla yaşamını yitiren 33 aydının hatırası hiçbir zaman unutulmadı. Merdivende üç şairin o son fotoğrafıysa o günün acı bir simgesine dönüştü. Bu kitapta Orhan Tüleylioğlu, üç şairin dostlarının, kızları Zeynep Altıok, Eren Aysan, Elif Kaynar Yavuz ve Ezgican Kaynar’ın tanıklıklarını, hatıralarını, onlar için yazdıkları satırları bir araya getiriyor. Ölümlerinin ardından geçen on yıllara rağmen üç şairin hatıralarının canlılığı ve bıraktıkları izleri gözleriniz dol...

Vicdanları Sorgulatan Hikaye Struma
Struma, Balkanlarda bir nehrin adı iken, yaşanan olaylar yüzünden insanlığın büyük trajedilerinden birinin simgesine dönüştü. Bu ismi taşıyan gemi, devletler, hükümetler, sonu gelmez siyasi yazışmalar ve anlaşmazlıklar yüzünden Karadeniz’in soğuk sularına gömülürken yedi yüzden fazla sivil kadın, erkek ve çocuğun mezarı haline geldi. Yüzlerce insan, yüzlerce umut, yüzlerce aşk, korku, şefkat, hasret... Hepsi bir anda yok oldu. Bu ölüm gemisinden kurtulan tek kişi David Stoilar adlı genç bir adamdı. Elinizdeki kitapta Aaron Nommaz, David Stoilar’ın Romanya’da ve gemiye bindikten sonra yaşadıklarını incelikle, hüzünle, duyarlılıkla anlatırken bir çağa ve büyük bir trajediye tanıklık ediyor. Ve kitabın sonunda şu soruyu sormadan edemiyoruz: Bu dünyada zulüm ne zaman bitecek, savaşlar ne zaman...

Kuytu
Hayata en zor yerinden başlayan küçük bir çocuk Ediz. On yaşındayken annesi, babası tarafından gözleri önünde öldürülünce yetimhane günleri başlar. Yetimhanede aynı kaderi paylaştığı çocuklarla kendine yeni bir aile kuran Ediz’in ilkokul öğretmeni kendisini evlatlık almak isteyince hayatı değişir. Yirmili yaşlarına geldiğindeyse artık ülke çapında çok ünlü bir isimdir. Ancak her şey rüya gibi giderken hayatın ona oynadığı oyun henüz bitmemiştir ve yaşamı tekrar karanlığa gömülür. Artık eski Ediz yoktur, bir daha da hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Ta ki onun orman yeşili gözlerinde aşkla kaybolana kadar... *** "Ben toprağa ekilen isyan tohumunun bir filiziyim. Her güneş gördüğünde daha da olgunlaşan intikam duygusunun sesiyim. En güzel mevsimde yağan yağmurum, bir sonbahar gecesi esen ...

Hitlerin Çocukları
– Genç Bir Nazi’nin Günlükleri – Henüz 17 yaşındayken Hitler’in gençlik hareketine katılan Franz Albrecht Schall’in günlükleri, gençlerin nasyonal sosyalizm girdabına nasıl kapıldığını çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Bir yandan kitlesel marşlar ve propaganda kampanyaları, diğer yandan Hitler’le ilgili edindiği kişisel izlenimlerini okurken hayretler içerisinde kalıyoruz… Hitler’in Çocukları, gençlerin ideolojik olarak nasıl ayartıldığını anlatan çarpıcı bir eser. Alman şair Hermann Hesse’nin yakın dostu olan babası gözaltına alınırken, oğul Schall’in dikta rejimi içerisindeki konumu hızla yükselecektir. Kendisi, nasyonal sosyalist rejime olan inancını neredeyse savaşın sonlarına kadar muhafaza etmiştir.

Süslü Hatıralar Sahnesi - Ruberu
– Zaman ötesi rüyalarda gezenlerin kitabı – Bir ruha sıkışmış iki cisim, bir paranın iki yüzü gibidir; yazıyla tura, hayalle gerçek. Biri olmadan, diğeri de olamaz. Biri kaybolursa, diğerini de kaybedersin. Erre, aynı rüyayı gören iki kardeşin adıdır ve Nevırmor, hayat denilen, zamandan uzun bir rüyanın hem kahramanı hem de tanığıdır. İsmail Güzelsoy, kardeşliğin dokunulmaz ve mahrem güzelliğindeki yaraları açıyor. Kırgınlıklar, feragatler ve ihanetler arasında asla soğumayan ama hiddetten şefkate sürekli yer değiştiren sevginin gücüyle neşelendirip hüzünlendiriyor.

Merveler ve İnsanlar
Hayasızca partileyen Merveler, orada olmayan bestekâr Tuluğ Bey, ıssız bir koyda unutulmuş düşler, yakamozdaki kız, bir türlü akla gelmeyen o rast şarkı, maymunun rüyası, yel değirmenleri, Simurg, sanal yalnızlıklar, inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme. Bu kitap olmasa asla bir araya gelmeyecek, sınıflandırılmaktan hoşlanmayan, incelikle işlenmiş, sayfada 6 kare hızla akan çizgili hikayeler.

Yarım Kalan Bir Türküdür Sevgi
Fırtına gibi girdi yaşama... Öyle de sürdürdü kısa öyküsünü... Nefes nefese bir serüvendi onunki... Hep asi, hep aykırı, hep âşıktı... Yaşamla yarıştı, çok şey sığdırdı kısa ömrüne... Hapis yattı, acı çekti... Mutlu da oldu... Türk edebiyatının cesur ve güzel kadını Sevgi Soysal’ın sıra dışı kısa yaşamını, belgesel/biyografik roman biçiminde yazan Sevim Kahraman; bize sadece yetkin ve büyük bir yazarı değil, kendisini ülkesine ve topluma karşılıksız adayan bir aydın kuşağının acılarını ve umutlarını da anlatıyor. 12 Mart 1971 faşist darbesine karşı yürütülen o soylu mücadeleye katılmakta bir an bile tereddüt göstermeyen savaşçı bir kadının öyküsü... Ele avuca sığmaz, hınzır, alaycı bir aydının, Sevgi Soysal’ın romanı... Orta sınıf bakışının anlayamayacağı bir tutkuyla yaşama ve aşklarına b...

Bu Yalnızlık Bana Fazla Bölüşelim Mi?
Yaşamak diyorum... Ne kadar değerli değil mi? Uyandığım her yeni günden alacaklıyım çünkü ben her borcumu kolayca içime çekip bir türlü geri veremediğim nefesimle ödüyorum. Bazı günler lime lime eksiliyor, yeni bir yaprak daha düşürüyorum gövdemden. Neye uyanacağını bilememek öyle zor ki... Haksızlık mı yoksa kader mi? Tek bildiğim her geçen gün biraz daha eksiliyorum. Şimdilerde yaşayarak, görerek, insanlığıma insanlık katan her değerimi sorgulayarak yaşadığım ve bir türlü geriye saramadığım günlerimi yaşıyorum. Demem o ki yaşarken kötüleşiyorum, ciddileşiyorum ve hissizleşiyorum. Kendime yabancılaşmama sebep olan kim varsa söyleyin onlara hakkımı helal etmiyorum! Yine de eyvallah ama ben en çok da beni özlüyorum... Murat Tavlı'nın eşsiz kaleminden, gerçek anlamıyla "Bir solukta bitirdim!...