
Yere Düşen Son Fotoğraf
Tabutu cenaze arabasına yerleştirdik. Evin önü mahşer yeri gibiydi. İmam arabadan indi, helallik alacaktı. Minik bebeğimi kucağıma verdiler. İmam, "Herkes ölümü tadacak…" diye söze girdiğinde Bahar ile birlikte tabutun başında bekliyorduk. "El Fatiha!" deyip bitirdi. O sessizlikte Bahar öne doğru uzandı ve tabuta dokundu. Ağzından tek bir sözcük çıktı: "Anne…" Daha küçücüktü, konuşamıyordu ama "anne" deyişini hepimiz duyduk. İçimde bir acı öylesine kabardı ki gözyaşlarım sel oldu. Sanki annesinin öldüğünü anlamış, hiç olmazsa bir kez olsun ona "anne" diye seslenmek istemişti. O anda tükendiğimi anladım. Bundan sonra yaşamanın anlamı yoktu. Önce Simay’ı toprağa verecek, sonra kendim de onun yanına gidecektim.

Başka Dünyalarda Canlı Mahlukat Var Mıdır?
Türkiye’nin ilk bilim-kurgu eseri, bir asır sonra ilk defa Latin harfleriyle okuyucuyla buluşuyor. *** "Bu dünyalarda canlı yaratık var mıdır? Şüphesiz böyle bir sorunun cevabı lazımdır, dediğimiz sürece hayat neden sadece dünyamızda oluşmuş olsun? Bu âlemlerin ortasında, bu dünyaların hepsi birdir. Toz kadar olan Dünya’mızda hayat, canlı yaratık olsun da, onlarda olmasın? Onlar bu dünyadan küçük müdür? Onlar bu dünyadan ilerleme bazında farklı mıdır? Hayır, bu bahsedilen dünyamız gibi hep birbirinden doğmuştur. Hepsi birbirinin anası, babası, hepsi birbirinin kardeşidir. İşte bu soruya karşı bugün kesin cevap verilmiş: Her âlemin kendine özgü, kendi doğal şartlarına göre oluşmuş canlısı, canlı yaratığı vardır." *** Bakteriyoloji ve kimya alanlarında uzmanlaşan Osman Nuri Eralp’in bilimsel...

Çingeneler
"Osman Cemal’in Çingâneler’i muhakkak bir şaheserdir. Osman Cemal şimdiden sonra bir tek yazı yazmasa, Türk edebiyatına kazandırdığı bu şaheserle gene mahzun ve gene yarı meçhul aramızda dolaşsa, bu, hiçbir zaman değeri birdenbire, bir çığlık halinde meydana çıkarmayı unutmayan edebiyat denilen şey ona bu şaheserinin layık olduğu mevkii vermekte gecikmeyecektir. Okudukça şaşırıyorum. Sayfaları çevirdikçe içim hüzün, sevinç ile dolu karmakarışık bir âleme giriyor. Gâvur Etem kitaptan fırlıyor, karşımda Apokor Çorbacı’nın kim olduğunu izah ediyor. Akman Baba’yı arabasını sürerken, yaz yağmurlarını, çadırı, böğürtlen dolu sepeti, ayaklarını köpekler dalamış tirşe gözlü Gülüzar’ı, Büyükdere köylerine giden musiki ve avantür delisi delikanlıyı, yılanları, Nazlı’yı görüyorum, duyuyorum. Bir reel...

Balkanlar’dan Anadolu’ya Evvel Zaman Hikayeleri
Bu kitapta okuyacağınız öyküler benim evvel zamanımın hikâyesi. Çocukken dedem benim için çok önemli bir figürdü. Hayranlıkla izlediğim, sohbetine doyamadığım, çok şey öğrendiğim, özendiğim, rol modelim ve çok sevdiğim biriydi. Pek çok şeyi ondan öğrendim. Küçüktüm, dünyanın farkında değildim henüz, her gün yeni bir şey öğreniyordum. Dedemle beraber zaman çok güzel geçiyordu. Bana kitaplarını, coğrafya atlasını gösteriyor, ülkeleri, dağları, denizleri, nehirleri anlatıyordu. Dedem anlattıkça, büyüyünce oralara gitmenin hayallerini kuruyordum. Sonra yıllar geçti. Çok uzak yerlere gittim, yakın yerlerde dolaştım. Yeni şehirler, nehirler, denizler, ülkeler, kıtalar gördüm. Yeni insanlar tanıdım. Büyüdüm, geliştim, değiştim. Hikâyeler yaşadım, duydum, anlattım, biriktirdim, yazdım. Başlangıç v...

Aşiret
“Aşiret kurallarını kim olursan ol, nerede eğitim görürsen gör, nerede yaşarsan yaşa, çiğneyemiyordun. Aşiretin töresine uymayan önemsizleşiyor, ciddiye alınmıyor, adeta görmezden geliniyordu. Belki o nedenle hayatımın hiçbir döneminde, aşiret kurallarını benimsemesem de, onları bir kenara koyamadım. O kurallarla yaşamayı öğrendim.“Bu kitap;Bin yıllık feodal ilişkilerin girdabında boğulmamak, töre çıkmazına sessiz kalmamak için atılmış bir çığlıktır. Bildiklerinizi baştan öğrenecek, bilmediklerinizi hayret ve isyanla okuyacaksınız.Aşiretin acımasız kurallarının tam ortasında büyüyen Hamit İzol’dan...

Araz
"Ayrılığı seçtin mi her şeyi götüreceksin yanında. Geriye hiçbir şey kalmayacak. Söylenmemiş sözler kalmamalı bıraktığın yerde ki ben en çok onları duydum. Gittin mi adamakıllı gideceksin. Hiçbir özlem kalmayacak dönüşleri emziren. Demem o ki dönecekmiş gibi gitmeyeceksin. Büyük git gideceksen uçsuz bucaksız, dursuz duraksız git. Telefonun numaraları sesime düşmemeli, yolların yoluma değmemeli. Hiçbir anıya, hiçbir dizeye, hiçbir şarkıya yenilmemeli ayrılık. Şiirler okununca unutulmalı, hasret dokununca uyutulmalı. Gece inmişken ayak parmaklarına kadar, yahut gün doğarken... Yatağının diğer yastığındaki boşluk tecavüz ederken gözlerine, ne bileyim tek başına yiyeceğin sofrana iki kişilik servis açtığında susacaksın, duracaksın... Gitmenin hakkını vereceksin. Ayrılık gurur duymalı seninle. ...

İki Demli Çay
Yaşadıklarımız kendi elimizde mi, yoksa kader mi?Bazen içinde bulunduğumuz koyu karanlık yanıbaşımızda duran bir sevincin gölgesi olabilir mi?İnsanlığın çağlardır değişmeyen bu soruları, romanın kahramanı genç kız için de geçerli. 2001 yılındaki kriz günlerinde, İstanbul’dan Anadolu’ya hiç beklenmedik bir yolculuk yapmak zorunda kalan genç kız için bu aynı zamanda kendi iç dünyasına da bir yolculuk olacak...İyi yetişmiş bir gencin; insani değerlerini yitirmiş kentlilerle, eğitimsiz köylüler arasında yaşadığı sancılı yalnızlık, Anadolu’nun eşsiz atmosferinde karşılaştığı şaşırtıcı olaylar ve beklenmedik biçimde karşısına çıkan aşkın heyecanı bu yolculuk boyunca onunla birlikte okuyucuya da eşlik edecek, düşüncelere sürükleyecek...

İçimdeki Yabancı
57 Hafta Listelerde Kalan “Nüveyre“ ve Adalı“ Romanlarının Yazarından...“... Aslında bu kadar öfkelenmene gerek yok! Ben senin her zaman istediğin, özlediğin bir şeyim aslında. Ve farkında olmayarak kullandığın...“Bilindik bütün zamanların aklımıza düşürdüklerini biliriz.Anlamlandıramasak da çok zaman tanıdık belleriz.Ya bilemediklerimiz, onları kim anlatacak bizlere?“İçimdeki Yabancı“ bunu anlatıyor. İçimizdeki yabancıyı seslendiriyor, sessizce.“İçimdeki Yabancı“ insanın kendisiyle yüzleşmesinin romanı...

Tepeden Tırnağa Nazım Hikmet
epeden Tırnağa Nazım Hikmet’te;Marxizm’le yani komünist fikirlerle ilk tanıştığı İnebolu Nazım’ın “vatan hainliğine“ (!) başladığı yer mi?“Nazım Hikmet’in Aşkları“ yüzünden 1995’te kopan polemiğin bütün dökümü...Şiirlerindeki “Devrimci Militan Tipi“,Kemal Tahir’e yazdığı mektuplarının yorumu,Şiirlerindeki “Hapisane“ olgusu,Ressam Balaban’ın, hakkındaki inatçı ve ısrarlı yanlışları,Babıali Basını’ndaki “köşe yazarlığı“,Aydın Aydemir’in “Nazım“ındaki tüm saçmalıkları,Mustafa Şerif Onaran’ın tümüyle Kemalistleştirdiği Nazım’ıÜç firarı... anlatılıyor.Ülkemizin “Nazım Hikmet Uzmanı“, Araştırmacı-Yazar Emin Karaca, “Tepeden Tırnağa Nazım Hikmet“te; Nazım’ın tüm gerçekliğini gözlerönüne seriyor, iddiaları cevaplandırıyor, kimden ve nereden gelirse gelsin hakkındaki en küçük bir yanlışın, yalanın ...

Sıcak Ayaz
Ben sana ölümün kıyısında yaşama tutunmuş bir hayattan geliyorum.Son bahar yağmurunda sensiz ıslanacaksam, kahvemin yanında kahvesini yudumlayan sen olmayacaksan,kabustan korkarak uyandığımda sana sarılmayacaksam, beraber hayal kurup birlikte yaşamayacaksam beni sevdiğini söylemenin ne anlamı var ki? Madem bunları seninle yapamayacağım, daha fazla varlığına alıştırmadan git. Hiç olmazsa acıların tat versin bana. Nasıl olsa ben sevmekten vazgeçmeyeceğim. Bir gün olur da bunları benimle yaşamak istersen, ölüme terk ettiğin yerdeyim.

Ece - 1
Güzel, cevval, asi, zeki, komik, enerjik... Basın koridorlarında ve sokaklarda; erkek kalabalığıyla kuşatılmış bir dünyada yaşayan bir kadın gazeteci. Hürriyet gazetesinde her pazar yayımlanan maceralarıyla çizgi roman ve basın dünyamızda kendine özel bir yer edinen Ece, bütün maceralarının yer aldığı serinin ilk kitabıyla huzurlarınızda.

Sakıncalı Çökelek
Ortayı bulamıyorum: Tarlada çalıştım ve Berlin’de konser verdim! Normal olamıyorum: İşportacılık yaptım ve Londra’da eğitim gördüm! Ölçüyü tutturamıyorum: Dünyanın en rüküş kostümüyle ekrana çıktım ve kendimi New York Film Akademisi’nde buldum! Denge kuramıyorum: Komik şarkılar söyledim ve 400 günden fazla hapis yattım! Durumu ayarlayamıyorum: Sosyal medyada 1 milyon 750 bin takipçim vardı ve 1 kişi bile ziyaretime gelmedi! Hayatım bir uzuneşek şakası gibi!“Müthiş bir kara mizah fırtınası! Felsefi bir Jackie Chan filmi gibi, aksiyon dolu ve komik! ‘Boğazına dursun ham çökelek’ten, Dostoyevski’ye selam duran Sakıncalı Çökelek’e geçiş umut ve sevinç veriyor.”- Murat Menteş“Taş, yerinde ağır. Atilla Taş, yeni yerinde daha da ağır.”- Vedat Özdemiroğlu“Atilla Taş’la Spinoza konusunda görüş ayrı...

Tendeki İsyan
Dövme sanatçısı Nimet Arıkan, mahkûm kadınların cezaevlerinde yaptırdıkları dövmeleri inceledi. Kadınların sağlıksız koşullarda, tehlikeli yöntemlerle, hem teknik hem de estetik açıdan acemice görüntü veren bu dövmeleri neden yaptırdıklarını araştırdı. Bunu da cezaeevinin zorlu koşullarında bir mahkûm olarak asıl sahada, "içerideyken" yaptı. Kimsenin taşımak istemeyeceği kadar kötü ve kalıcı izlerin altından, kadının unutamadığı ve unutturmak istemediği gerçek hikayeler bütününe ulaştı. Cezaevinde geçirdiği süre boyunca mahkûm kadınlarla yürüttüğü çalışmayı yıllar sonra kitaplaştırdı.İlk çağlardan beri insan, bedenini muhtelif nedenlerle süsledi. Kalıcı bir emare olarak dövme, muhtelif inanışlara göre bu bedeni kimi zaman kötülükten korudu, kimi zaman kötülüğe sundu. Hem bir güzelleme hem ...

Töz
Ölümlü insanoğlu, ölümsüzlüğüne uyanacaktır bir gün... Unutulmayana ve unutanın zihnindeki kaçışa... Geçmeyene ve geçen her şeyin ardında bıraktığı kasıtlı izlere... Sonsuza ve sonsuzun içindeki hakikate... Gidene, geri dönmeyene ve dönenlerin kalbindeki pişmanlığa... Olmakla olmamak arasındaki dengeye... Yokluğun varlığı inkar edemeyişine... Yarının yazgısını inşa eden şimdiye... Sana, bana, bize ve her şeye... Aklın içinde, Tin’in gizeminde ve Töz’ün üzerindeki iradeye... Nefse, nefese ve sese... Bitimsiz bir nefs sınavı içinde deneyimlenen bir nefeslik yaşamın amacı ölüme varmak olabilir mi hiç? Sence bu kutsal yolculuk, sadece son nefesi vermeye hazırlanmak için mi gerçekleştiriliyor? Hayır! Çünkü insan ölmek için değil, tanrısallaşmak için tekâmül eder. Tanrısallaşmak, tekâmülün amacı...

Söz Sokakta
Güldüm, ağlattın. Yalandı, inandım.Çağırmadın, geldim.Gittin, takip ettim. Söz verdin, unuttun.Dayanabileceğim kadarını göze aldım.Fazlası beni öldürürdü. Belki bunu da isterdin.Çünkü seni bir tek ben böyle sevdim.Kimsede görmedin aynısını.Hatta başkaları itmişken seni, ben çektim aldım.Güvenmezken kimseye, hiçbir zaman kandırmadım.Sadece siyahtın, başka renkler kattım.Çaresizdi bakışların, şimdi korkusuz.Yani benimleyken güzeldin.Artık tek başınasın.Neden mi? Ben türettim, sen tükettin.Hala gözlerimin içine bakarak“Sana inanıyorum” deme, inanmam...

Hep Sonradan
Ortak bir acıya sahip iki kişi varsa, acı eşit bölünmez; biri diğerinden daha güçlü olmak ve acının büyük payını üstlenmek zorundadır.Dilediği gibi ağlayamaz, korkamaz, öfkelenemez... Hayatındaki herkes onu güçlü sanır da kimse bilmez, savrulmasının ufacık bir rüzgâra baktığını.Ben güçlü olan taraftım.Annem, saçlarını kaybedene kadar...

Bir İstanbul Vardı
Ben, İstanbul’da doğdum. İstanbul’da büyüdüm. Seksen sekiz yılı aşan ömrüm hep İstanbul’da geçti. Çocukluğumun, delikanlılığımın, gençliğimin geçtiği bu şehirde arkamda bıraktım yaşlarımı. Ömrümün ihtiyarlık çağındayım şimdi. İstanbul’u yazarak tadını çıkarıyorum İstanbullu olmanın. Bir kez daha... Azrail’le randevum nerededir, bilinmez. Fakat yine de bu şehirde olmasını isterim kabrimin. Mezar taşımda İstanbullu yazmasını isterim. Bu şehirde diyorum. Çünkü benim yaşlandığım, toprağında yatmayı arzuladığım şehir, doğup büyüdüğüm o güzel İstanbul asla değil şimdi. İstanbul’um diyemeyeceğim bir garip diyar oldu burası. Tarihin tanıdığı en büyük iki imparatorluğa; Bizans’a 1058 yıl, Osmanlı’ya 469 yıl olmak üzere tam 1527 yıl payitaht olan ve tam 123 hükümdarın hükmettiği bu kent, şimdi olduğ...

Bağdat’ın Sirenleri
2006 Yılında Avrupa’da Basılan En İyi Kitap“Oyun başladı, yazgı yazıldı. Babam sırtüstü düştü, yoksul fanilası yüzüne kapanmıştı; zayıf karnı, ölü balık karnı gibi griydi... Ailenin onuru yerlerde sürünürken, görmemem gereken şeyi, onurlu, saygıdeğer bir oğlun, eski bir Bedevi’nin asla görmemesi gereken şeyi gördüm. O gevşemiş, pörsümüş, alçaltıcı şeyi gördüm; yasak, tabu alanı: Babamın penisi... Söylenecek söz kalmadı artık! Gerisi hiçlik, sonsuz bir boşluk, bitmeyen bir düşüş, yokluk...“Eserleri 14 dile çevrilen ve 25 ayrı ülkede yayınlanan Yasmina Khadra, usanmadan insanlığın zaferi için çağdaş militan tarihi araştırıyor. Kabil Kırlangıçları ve Saldırı’dan sonra Bağdat’ın Sirenleri, yazarın, Doğu ile Batı arasındaki sağır diyaloguna kutsadığı üç perdelik oyunun son bölümü.“...Komşunun Ç...