
Madanayuyu
0 YORUM YAZ Bir sabah uyandığında sesler, harfler ve sözler bambaşkaydı... Bir gün sizden başka herkesin hiç anlamadığınız bir dilde konuştuğunu, kimseyle iletişim kuramadığınızı düşünün. Çocukluğunuzdan itibaren öğrendiğiniz harflerin, rakamların yerini daha önce hiç görmediğiniz semboller almış. Duyduğunuz her ses kulağınıza yabancı. Dünyada yapayalnızsınız. Hayatınız boyunca kurduğunuz her şey bir bir çöküyor. İletişim kırılmasının derin kaosunun sembolik bir hikâyeyle anlatıldığı bu kitapla, bir aynanın karşısına geçip, kendinize tekrar bakmaya var mısınız?

Ölümün Ayakları Altında Aşk
Okyanusun İnsana hasret yerleri gibi... Onun Kusursuz mavi Gözlerine, bakarken al beni Ölüm... Tensel açlıkları içine çekip Kocaman kocaman olmuş... Diri diri göğüslere Yaslamışken Başımı. Yüzüme düşen Buğday sarısı saçlardan Çekerken içime kadın kokusunu... Al beni ölüm. Kalbimi saran Derin gülücüklerle Sindir beni içine.

Kadın Tamircisi
Siyasetimiz erotik, tarihimiz pornografiktir, ablalar abiler.Âşık olmak ayıp, üremek şereftir!Bu, Vatanperver Zürriyet Efendi'nin soyunun özelliğiydi Oğullar taşakları üç torbalı ve iki yumurtalı doğuyor, içlerinden yalnızca birinde üçüncü yumurta bitiyor, biter bitmez beyne zürriyet sinyalleri yolluyor, ilk sinyalde adamı esir edip, ele geçiriyordu. Asabi Efendi her hafta karısının üstüne yeni kuma getirmeye başladı İrade yerine üçüncü yumurta kodluydu genlerin seçtiği kişide ve tek bir davranış sinyali gönderiyordu merkeze: Hücum!Kadın Tamircisi, seks ve iktidar penceresinden bakarak, erkek egemen toplum hayatı ve siyasetiyle alay ediyor. Burnumuzun dibindeki gerçekliği kıvrak bir mizahla apaçık ortaya sererek ezber bozuyor!

Aktör
Pazar günü tekrar kerhaneye gittim. Bu sefer kararlıydım. Doğru çalıştığı evine. Kapıyı çaldım, açtılar. O, yine aynı sedirde. İki kadının arasında oturan kapkara gözlerin önünde durarak, "kaç numara" dedim. Yüreğim sürgün gibi yerinden gitti gidecek, "dört numara" dedi. Kalktı önüme düştü, odasına çıktık... Kenarda bir sandalyeye eğreti oturdum, heyecanlıyım, onunla ne konuşacağım, düşünemiyorum, kalbim çarpıyor. "Bir kahve içer misin" diye sordu. Düşünmeden "evet" dedim. Sessizce odadan çıktı, birazdan bir fincan kahve ile döndü. Ben de bu arada o yokken odayı taradım, kenarda bir somya, iki sandalye, bir masa, orta halli bir ev odası gibi düzenli. Kahveyi verdi, karşıma oturdu. İkimiz de konuşmuyorduk. Birazdan sessizliği o bozdu, adımı sordu, sonra o da söyledi. "Sevda". İçimden, ‘ne g...

Validebağ Köşkü
Gece hayatının en havalı, en para saçan kızı, maddi olarak son demlerinde. Paha biçilmez tablolar gitti, mücevherler bitti bitiyor. Zengin koca şart. Atçılık yatçılık kulüplerine üyeliğini devam ettirmez, en lüks restoranlarda fink atmazsa nerede yakalayacak avını? İflas gizlenecek, yangından mal niyetine adam kaçırılacak, karar kesin. Geçen sene, park yeri için tartıştığı zengin züppe Nizamettin ilk hedef... İleri!Benzersiz üslubuyla dikkatleri üzerine çeken, öyküleriyle ses getirip, kalem gücünü konuşturan yazar Ali Boz, otuz sekiz dev sanatçının seslendirdiği “Büyük Resim” adlı öykü albümünden sonra ilk mizah romanıyla da samimiyette tavan yapıyor. Anlatım sıcak, esprili, akıcı ve çok komik.

Aşk-ı Semazen
Bir balerin, bir semazene aşık olursa sonsuz ışık olur. Peki ya bir semazen, bir balerinin ateşine düşen pervane olursa ne olur?"Ben bir semazen, hasat sarısı dümdüz topraklarda dünyaya gelen, ömrün değerini iki kıtayı birleştiren bir şehirde fark eden. Ben bir semazen, şu yıldızlı gök kubbede güneşten ve aydan sonra en çok parlayana âşık olan yine ben. İstanbul’da sesleri duymak da, yıldızları görmek kadar zorken, hem Allah’ın sesini duyan, hem de en parlak yıldızıyla nefes alan bir semazenim ben.Bütün içtenliğimle anlattım size hikâyemi. Neden mi? Çünkü söz uçar, yazı kalır. Kalsın istedim Sade, şu hayalden dünyada bir noktaya yadigâr. Dünya son bulana kadar anılsın istedim isimlerimiz yan yana. Âdem ile Havva, Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha hatta Romeo ile Juliet hepsi biziz aslınd...

İçindeki Bana Dokun
Aslolan yola çıkmaktır. Arkanda gölgen kan ter içinde kalıyorsa sana yetişmek için, sen yolunu çoktan bulmuşsun demektir. Ertelemek, erken ölümdür biraz da. Ya akıntının yönünü değiştireceksin ya da akıntıya kapılacaksın. Bir şey yapmalısın, bir şey, tam da şimdi, şu anda, adı ne olursa...

Umay
Tanrı’nın yeryüzüne bahşettiği en güzel kadındı ve lanetlenmiş gizemli bir ruhtu Umay...Tesadüfen gibi görünen bir şekilde eline geçen kadim lisanlarla yazılmış arkaik bir elyazmasının kendisini götürdüğü yere gitmekten yana hiçbir tereddüt göstermeyen akademisyen Kemal, evrenin yaratılış sebebini ve varoluşun kırılgan amacını belki de içinde barındıran o kitabın neyi simgelediğinin ilk başlarda farkına varmasa da, cesaretinin ve kararlılığının ödülünü gerçek aşkın mümkün olabileceğini en azından ümit etmekle alır ve elyazmasının okuduğu her satırında zamanda aralıklı yolculuklara çıkarken okuyucuyu da insanoğlunun şimdiye dek peşine düştüğü en büyük arayışın öznesi haline dönüştürür: Bizim aslında ne olduğumuzun ve neyi bulmaya çalıştığımızın...Çok az roman vardır uykunuz gelse de kapağın...

Boş Tarlalarda Ölü Bedenler : Bonzai
Bonzai Türkiye’de çığ gibi büyüyor; kendine her geçen gün her kesimden yeni kurbanlar seçiyor. Gazeteci Meltem Yılmaz'ın kaleminden çıkan Boş Tarlalarda Ölü Bedenler: Bonzai, bu uyuşturucu maddenin bireysel olduğu kadar toplumsal, kültürel ve ekonomik boyutlarını da okurlara sunuyor.Türkiye’de ilk kez 2002’de kullanılan maddenin 2010’a kadar neden tespit edilemediği, her kesimden kullanıcı sayısı yüzde 800 oranında artan maddenin neden ve nasıl uyuşturucu âleminin “kralı” haline geldiği, son 1 yılda madde kaynaklı 400 ölüm vakasının yanı sıra; bonzainin günlük yaşama sızma biçimleri, muhafazakâr kesimin konuyu ele alış şekli, aile içi şiddette gelişen bonzai faktörü, Türkiye’de birey devlet ilişkisinde yarattığı kırılma, kentsel dönüşüm projelerinin bonzai ile ilişkisi, yasalardaki boşluk ...

Denizin Hikayesi
İz bırakmadan kaybolabileceğim tek yer deniz. Beni her seferinde aldığı yere bırakan hayatı da peşimden sürükleyip masmavi olmak istiyorum. Doğmamış sayılamayacak kadar kibirliyim. Hiç olamayacak kadar var, var olamayacak kadar kırgınım. İçimde bir yerlerde ikinci bir beden var. Onun sürekli yanılmasından, âşık olup dağılmasından çok sıkıldım. Yorgunum…Hatalarını benim kadar seven birini görmek umuduyla ufuk çizgisine bakıyorum. Bir gün mutlaka bir fırtınanın ortasında kavuşacağız. Ama önce bir ayna lazım bana. Karanlık gecelerde sularına ay düşmüş deniz kadar parlak ve dürüst bir ayna. Kendimle tanışmalıyım, kendimle buluşmalıyım…Yalnız yürümek, sokakta sadece kendi ayak sesini duymak, sofrada yalnız olmak, yalnız uyumak, bir çocuğu yalnız büyütmek… Her kadından bir parça aşk, çokça kırgı...

Cam Kenarı
Gidecek hiç kimsesi olmayan insanlar, sessizce içlerinden giderler...Cam kenarında unutulur bazı hayatlar. Ne zaman yağmur yağsa, cama çarpar durur, en acı hatıralar...İki şehir arasındaki mesafe ne kadar uzaktır? Ya da iki kalp arası iki dudak ile kaç dakikada birbirine ulaşır?Ne yüreğime ne de dudaklarıma laf dinletebiliyorum işte! Biri içerisinde seni yaşatırken bir diğeri ismini sayıklıyor...Seni düşlüyorumSeni özlüyorumKahrolası bir zaman işte! Ne yaparsam yapayım, gelmiyorsun...“Olur da bir gün geri gelmeye karar verirsen, avuçlarıma umudu, omuzlarıma ise sensizliği bıraktığın yerdeyim...”- Mesud Topal"Hayatı anlamak aşkı anlamaktır. Mesud Topal bu kitap da aşkı öyle güzel anlatıyor ki, her cümlesi bir nefes gibi hayata sıkıca sarılmanızı sağlıyor..."- Ertürk Akşun

Ebenin Dantelli Donu
Sevgili dostum Linda Fraim, yazın hayatına adım attığı bu ilk eserinde, aslında Türkiye’de kadın olmak, aile kurmak, toplumsal ilişkileri saygılı bir şekilde yürütmek, insanlar arasında kontrollü bir mesafe koruyabilmek gibi temel insani gereksinimler ekseninde şekillenen kendi deneyimleri ışığında bizi geçmiş yaşantılarımızı sorgulamaya yöneltiyor. Kitabın ilk taslağını bitirdiğimde yüzümde kocaman bir tebessüm, ruhumda ise büyük bir güç hissetmiştim. Demek ki gelenekselleşmiş, o yüzden de sorgulanmayan, ancak bizim toplumda insan ilişkilerini adeta kangrenleştirmiş vıcık vıcık tavırlar, düzeysizlikler sadece benim gözüme batmıyormuş; yalnız değilmişim diye düşünmüştüm. Kitap sadece oğullarıyla göbek bağını koparma gücü bulamayan annelerle ilgili değil; aynı zamanda bu toplumda güçlü bir ...

Genç Milyarder - Mark Zuckerberg
Önce ondan nefret ettik. Arkadaşlarını sırtından vuran, işverenlerini yarı yolda bırakan, sadece ve sadece kendisini düşünen, bütün parasına rağmen bir kız arkadaş edinemeyecek kadar mesafeli bir adam gördük. Sonra şaşırdık. Çünkü o sevgisiz adam evlendi, çocuk sahibi oldu ve 2015 yılında karısıyla beraber Facebook hisselerinin yüzde 99’unu eğitim ve sağlığa destek için kurdukları vakfa bağışladı. Peki gerçekten kimdir Mark Zuckerberg? Başarısının anahtarı nedir? Bu kitap bugüne kadar onu en detaylı ve en gerçek şekilde mercek altına alan tek kitaptır. Editörü George Beahm ise bize daha önce Steve Jobs’ı kendi sözlerinden anlatmış ve haftalarca "New York Times Çok Satanlar" listesinde kalmıştı. Time dergisi en son 1927 yılında bu kadar genç bir adamı "Yılın Kişisi" seçmişti. Sizi Zuckerber...

Seni Yine Severdim
Kadınlar; Hiçbir erkeğin cesaret edemeyeceği kadar âşık olurlar… Karşı koymaya çalıştıkça ya da direndikçe daha da büyük bir muhtaçlık duygusuyla sarılıyorum Bora'ya. İşin açıkçası ve dürüstçesi ona muhtacım ben. Varlığına, güler yüzüne, şakalarına, kalbimi yerinden oynatan heyecanına, hatta dengesizliklerine, muzırlığına, güvenilmezliğine bile ihtiyacım var. Hata bile olsa, hayatımın en bana ait olan hatası o… Kendi seçtiğim ve içine bile isteye düştüğüm bir karanlık kuyu. Cehennem bile olsa kendi özgür irademle razı olduğum bir yangın o... Ne mecburiyetten, ne baskıdan ne de mevcut koşullardan dolayı içine çekildiğim bir kader değil Bora'yla ilgili hislerim. O benim seçimim, benim düşüm, benim gerçeğim… Kimseden izin istemediğim, kimsenin onayına ihtiyaç duymadığım özgürlüğüm… O benim ka...

Meğer Annem Haklıymış
–– Seni doğuracağıma taş doğursaydım! – Senin çocukların da aynısını sana yapsın inşallah! – Hep babanın tarafını tut sen. – Benim günahım neydi de… – Bana anne deme! – Kanser ettiniz beni. – Kızdım mı adım kızdı oluyor! – Öleyim de kurtulun benden! – Gün yüzü göstermediniz bana. – Kime çektin sen bilmem ki? – Seni alan üç gün sonra geri getirir. – Yaptığın banaysa, öğrendiğin sana. – Sen dururken ben mi gideyim ekmek almaya?! – Seni dokuz ay karnımda taşıdım ben! – Sana da iyilik yaramıyor. – Doğru, ben kimim ki zaten?! Bu ve benzeri serzenişlere maruz kalmış… Kola almak için para istediğinde ne kolası karpuz var dolapta cevabını duymuş… Hava kararmadan evde olması gereken… Bereketi kaçıyor diye; misafire hazırlanan sıcak köftelerin, böreğin yanından kovulmuş… Aynısından evde var veyahut ...

Aşk Coğrafyasında Konuşmalar
Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi hikâyelerimiz var. Bugün bile yüzlerce türkümüz, bu hikâyelerden alınmadır. Bu aşıklar, çok acı çekerler ama buluşamazlar. Hikâyenin sonu ise çok enteresandır. Aslı, gerdeğe girmek için düğmelerini çözerken elbisesi alev alır, yanar. Kerem de yanar. Aşkla yanarlar ve yine buluşamazlar. Fakat hikâye burada da bitmez. Kerem ile Aslı’nın külleri kalır ve küller birbirine karışır...İşte Anadolu toprakları: Kayseri, Erzurum, Bursa, İskenderun... Kerem ile Aslı’nın külü. Bu topraklarda anneannelerimiz, dedelerimiz, birbirinin küllerine karıştı. Biz burada insanlığın külüne karıştık. En çok ziyaret edilen, tarihin en çok mezar adları taşıyan, sandukaların, kral mezarlarının, evliya türbelerinin en çok olduğu topraklardayız. Bu topraklar, Kerem ile Aslı’nın ...

Bir Tutam Aşk
Gelme artık hiç kurusu!Yollarının bittiği yer, benim çoktan defolup gittiğim yer çünkü…Evet, evet en iyisi bu ve …ben çok daha iyilerine layığım.Hı hı aklın bende kalır ve muhakkak, kendime çok iyi bakarım; yoo üzülecek falan değilim, ah tabii ki biliyorum kim böyle olsun ister ki?Oldu o zaman, hadi severek ayrıldık diyelim, öyle olsun. Çok öpüyorum geçmişimizin en can alıcı yerlerinden.

Melek Yapıcı
Geçmişi tarafından rehin alınan Doktor Victor Hoppe, yirmi yıl uzak kaldığı köyüne geri döner. Dar görüşlü köylüler, onun dönüşüne şüpheyle bakarlar. Köylüler, Doktor’un yanında getirdiği üçüzleri gördüklerinde, çocukları özürlü zannederler, Üçüzlerin, altı aylıkken üç dil konuşabilmeleri ise köylülerin, Doktor Hoppe’ya karşı şüphelerini daha da arttırır, Ancak her şey bununla bitmez. Kendisine ölümsüzlük kazandıracak bir karar alan Doktor Hoppe’da çözülemeyen bir gizem vardır.Bu kitap, din ve bilim, gerçek ve hayal, güç ve güçsüzlük, anlam ve anlamsızlık hakkında bir hikâye, Herkesin gerçeği arayacağı ama sonunda kendi gerçeğini bulup inanacağı bir roman...Unutmayın:“Bazen imkânsız görünen şey, sadece zordur,“

Hayyamlar ve Yamyamlar
Öteki Mahallenin Aykırı Çocuğundan Aykırı bir kitap Onurlu bir yaratılış ve onursuz bir yüz çeviriş. İçine benim de dahil olduğum rezil bir kirlenme çağı. "Kral çıplak!" diye bağıran erdemli, güzel çocukları birer birer yok ettiler. Krallar giyinik, insanlık ise çırılçıplak artık. Öyle ise. Yeryüzünü gündüzleri bir kerhane ve kârhaneye çevirenler, geceleri uykularını bir pezevenk tedirginliği ve yalnızlığı içinde uyuyacaklar. Sevdiği kadının topuğunu avuçlarına doldurarak uyuyan erkekler ve sevdiği adamı göğsünde bir bebek gibi uyutan kadınlar ise, şehvetli bir sadakatle karılmış aşklarını tuzlu tenlerine örtü kılacaklar. Ve... Bunlardan hangisi olmak istediğine, sen karar vereceksin. Aşkı kendine örtü kılan bir Hayyam. Ya da. Kazanmak için her şeyi mubah gören bir yamyam.

Darağacında Bir Kadın Şalcı Bacı
İsminden değil ördüğü şalların güzelliğinden geliyordu şöhreti. Hayatındaki tek derdi öksüz üç çocuğunu büyütebilmekti. Bir gün bir şapka hadisesinin içinde buluverdi kendini. Olaylar zinciri öyle bir gelişti ki kader bile şaştı kaldı!Olağanca saflığıyla savundu kendini: "Kadın şapka giye ki asıla?" Şalcı Bacı’yı idama götüren neydi? Kadın olduğu belli olmasın diye un çuvalına konularak asılan bir annenin gözyaşları içinde okuyacağınız gerçek hikâyesi... "Dedem Hasan Paşa çok sert bir askerdi. İsmet Paşa topçu okulunda öğrenci iken, Hasan Paşa okul müdürüydü. Sonrası ünlü komutanlar olan o dönemin öğrencileri, anlatıp dururlar Hasan Paşa’nın sertliğini. Bir şapka isyanını bastırmakla görevlendirildiği bir kentte, hızını alamayıp bir de kadın asmıştı. Sanırsam siyasal suçtan ilk asılan kadı...

Saldırı
Tel Aviv’in insan kaynayan restoranlarından birinde, bir kadın, hamile elbisesinin altına gizlediği bombayı patlatır. Arap asıllı İsrailli Doktor Emin, gün boyunca bu korkunç saldırının sayısız kurbanını ameliyat eder. Gecenin bir yerinde, onu acilen hastaneye çağırarak, saldırıda paramparça olan bir cesedin karısına ait olup olmadığını teşhis etmesini isterler. Emin, acı gerçekle yüz yüze gelir. Karşısındaki beden, karısına aittir. Daha da acısı, onlarca insanın ölümüne neden olan ve intihar saldırısını gerçekleştiren, 15 senelik karısıdır. "Posta kutumda mektuplar vardı. Faturalar arasında küçük bir zarf dikkatimi çekti. Okumaya başladım: ‘Mutluluk paylaşamadıkça neye yarar Emin, aşkım? Senin sevinçlerinin olmadığı yerde benim sevinçlerim sönüyordu. Sen çocuklarımız olsun istiyordun, ben...

Yirmi5
Babam gitti. Ben hiç büyüyemedim. Babası giden her kız gibi yarım kaldım. Babasız kalan her çocuk gibi hep bir yanım çok daha fazla kırılgan, çok daha eksik, çok daha çocuk kaldı. Hep onu başkalarında aradım. Bulamadıkça sabırsız biri oldum. Büyüdükçe ona benzedim. Ona benzeyen yanlarımı hiç sevmedim.Kocaman kız oldum sanıyor. Hala içinde baba geçen şarkılarda gözleri dolu dolu olan bir kız çocuğuyum.Ben bu kitabı yazarken, orta dereceli depresyon şüphesiyle tedavi olmaya başladım. Doğal seleksiyonun gerektirdiği muhtaçlık duygusu beslenemediğinde, böyle sonuçlar doğuruyormuş işte.Her zaman her durumda güçlü olmaya çalıştım ve elbette bunu da atlatmak istiyorum. Birilerine “yalnız değilsin” hissiyatını yaşattıysam ne âlâ. Bana bunu yaşatan tek bir kişi bile olmadı çünkü hayatım boyunca.Bu ...