Aşka Layla
“Biz seninle...aynı Tanrı’nın yazdığı iki ayrı gerçeğiz.Tıpkı verilen bir hediye gibi...Ya ben sahipleneceğim seniya da sen...Tanrı ise...bize sunduğu hediyeyigeriye almaz sevgilim…Öyle değil mi?”Aşk, bir kaderin önüne geçebilir mi?Birlikte sonsuzluğu göze alanlarhiç birbirinden ayrılabilir mi?İnsanın alnına yazılanı, kalbi silipkendi yazgısını yeniden yazabilir mi?Ozanın da dediği gibi,“Aşıklar ölmez...”öyle değil mi?
Bukre
Güzellik, bakmayı bilen gözdedir sevgilim. Artık kendime layık olanı seçebiliyorum sayende. Bir insanın gözlerine bakıp, kalbini görebiliyorum her seferinde. Eskisi gibi değilim. Neden mi senden çok daha öndeyim? Herkesin dünyası kendi gördüğü kadardır sevgilim. Sen önüne bakarken, ben uzakları ezberledim. Sen olup bitenlerle ilgilenirken, ben olmayanın izindeydim. Çivi çiviyi sökermiş, yalnızlığı kanatan hüzünlü şarkılar, yalnızlığa iyi gelirmiş. İşte ben bu şekilde hayata karşı direndim. Keşke bana akıl vereceğine, aklımı alacak kadar beni sevseydin. Ben, bir çocukluk edip büyüdüm işte! Sen büyümüşsün ama doğmamışsın bile. Ben, senin doğrundum sevgili. Ötekiler gelip geçerdi. Sen doğru olanı değil, geçerli olanı seçtin. Terk etmek kazanan olmaya yeter zannettin. Bana, bir veba busesi bır...
Vazgeçtim
İnsan Sebepsiz Yere Terk Eder mi Sevdiğini? Aklı ve mantığı ele geçiren, aynı zamanda akla ve mantığa sığmayan bir duygunun içindeyim. Geriye bakarak gitmeye çalışıyorum. Kırık bir umut taşıyorum. Aklım sende kala kala senden gidiyorum. İnsan yarısında terk ettiği filmin sonunu merak eder mi? Ediyorum. Tüm yelkenlerim yırtılmış ama ben hâlâ rüzgârdan medet umuyorum…
Aşkla Kal
İnsan olmaktan yorulur bazen insan. Hayat yorar, aşk yorar, yalnızlık yorar, kalabalık yorar, gelen yorar, giden yorar... Sana sunulan hiçbir şeye alışma bu yüzden. Terk edenler yorar... Daha az güvenmeye, daha az sevmeye ve daha az inanmaya tecrübe diyorlar. Ama bu tecrübe değil, tecrübeyi doğru kullanamamaktır. Daha az güvenmek, güven sorunu yaratır. Gerektiği kadar güvenmelisin. Daha az sevmek yalnızlığı getirir. Hak ettiği kadar sevmelisin. Daha az inanmak inancını zedeler. Neye ne kadar inanman gerek, onu bilmelisin. İnsanlar terk edilerek terk etmeyi, aldanarak aldatmayı öğreniyorlar. Oysa terk edilen sadakati, aldatılan dürüstlüğü öğrenmelidir. Hayatın getirdiği sevinç ve mutlulukları nasıl kabul ediyorsak, onun sunacağı kederleri de aynı olgunlukla kabul etmeliyiz. Bu dünya bir imt...
Mor
Zordur sadakat; gerçekten sevmeyince insan... Kimi seviyorsan kalbinin ülkesi orası oluyor. Sonra bir gün gözlerine bir bakıyorsun; orada yoksun! Onunla kaybettiğini onsuz nasıl bulacağını bile öğretmeden gidiyor. "Aşkın sağ olsun" diyemiyorsun. Koca bir orman yanıyor içinde ama bir tek sen kül oluyorsun. Sadece bir insanı değil kirpiklerinden hayata tutunduğun bir aşkı kaybediyorsun. Ağlıyorsun. Kimi gözyaşları yanağını ıslatırken geçmişini temizler. Temizleniyorsun. Kendini, doğuma iki canla girip yapayalnız çıkan bir anne gibi hissediyorsun. Sana ait olanı doğururken kaybediyorsun. Ama hiçbir zaman onu içinde öldüremiyorsun. Kalbinden çıkaramadığını kabrine kadar götürüyorsun. Zaten o içimizde öldüremediklerimiz değil midir bizi sevmediklerimizle yaşamaya mahkûm eden? İnsan yalnızca mut...
Topşik
Topşik, pofuduk varlıklara duyduğum sempatiyi ürküntüye döndüren fakat içimdeki çizgi roman ve macera aşkını ziyadesiyle arttırarak güçlendiren süpersonik bir eser.-Memo Tembelçizer Türkiye’de çizgi roman kültürü, mizah dergilerindeki çizerlerin çabalarıyla varlığını sürdürüyor. Nisan Hakan, jenerasyonunun öncülerinden birisi olarak, bu zamanın ruhunu yaratan ve bize aktaran en önemli çizerlerimizden.-M.K. Perker
Kelepçe
En iyi kelepçe bileğinizde olmayandır. Ya da hiç kimsenin bileğinde. En iyi koğuş sizin içinde olmadığınız koğuştur. Jandarmalar, gardiyanlar ve diğer mahpuslar. Diğer dediğim: esrarcılar, katiller, hırsızlar, tecavüzcüler ve benzerleri... Genel kültürünüz zenginleşiyor. Daha birçok detay. Çoğu bu kitapta. Tutuklu olarak yaşadığım günler. Öncesi ve sonrası. Tabii ki hastane günleri. Neden tutuklandım, ne dedim? Şimdi ve sonrasında ne olacak? Ana çizgileriyle özetledim. Hepsi bu kitapta. Dağınık düşüncelerle... Hep doğruları söyleyerek. İma etmeden! Kelepçeyi yeniden takmadan. Meslek onuru adına. İnsan on
Yaralı
Artık hatırlanmaya değecek kadar bile kalmadın. Seni unutmak hakkım! Unutkan biri değilimdir ama sen bende hatırlanacak hiçbir şey bırakmadın. Benim unutulmuşum olmak bile güzeldir, bil. Aşk mı? Aramızda kaldı; içimizde değil… Yanlış aşkta doğru aranmaz. Ama yine de oku istiyorum. Cümlelerimde gizlenmiş duygudan ne anladığını benim nasıl yazdığım değil, senin nasıl okuduğun belirler. "Kör müydü gözlerin, nasıl göremedin" diye sordular senden sonra. Kör değildim. Ve hayatımda en çok iki kere parlamıştı gözlerim. Birincisi seni ilk gördüğüm, ikincisi giderken ardından baktığım gün. İlkinde aşkın ışığından, ikincisinde gözyaşlarımdan… O iki anın arasındaysa hep kapalıydı gözlerim. Aşkına inandığımdan. Kör değildim, sadece güvenmiştim! Not: Bugün seni düşünmeden yaşayabilmeyi başardığım ilk gü...
İki Söz
Aşkta özgürce uçabilmesi için sedeften kanatlar taktım ona. Ama o, benim verdiğim kanatlarla benden gitti. Düşünüyorum da… Kanat takmak yerine gitmesin diye bir ağaç gibi kökleriyle bağlasa mıydım kendime? Ama ne fayda… Gitmeyecek olan kanadı olsa da kalır. Gidecek olana zincir vursan da kanatlanır. O şimdi ne mi yapıyor? Benden sakladığı ellerini başkalarına uzatıyor. Benimse ellerim buz tutarken kalbim cayır cayır yanıyor. Peki sonunda ne mi oldu?… Ben onun için zaman kaybı, o benim için aşk ayıbı. Hayat bana neleri öğretti biliyor musun? Sen onu insan yerine koyarken o seni aptal yerine koyuyorsa yapacağın tek şey onu hayatından def etmektir. Eğer bunu yapamamışsan o haklı demektir. Sizi sevmeyenleri ve size değer vermeyenleri geçmişte bırakın. Asla geriye dönüp bakmayın. İnanın gelecek...
İçimdeki
Nefes, hızla dönüşmekteydi. Taşıdığı genler, onu gerçekle acımasızca yüzleştirirken bugüne kadar inandığı tüm gerçekler yıkılıyordu. Nefes yeniden doğuşunun şafağında, en büyük karanlığını yaşıyordu... Ezberlerle zihnini yöneten bir insan kopyasının, gerçek bir yaşam yaratma şansı var mıydı? Sorgulamadan var olmanın bedelini, kendini unutarak mı ödüyordu insan? Ve insan, kendi yüceliğini idrak etmedikçe gerçek bir yaşam yaratamayacaktı. Evrim... Her varlık mutlak potansiyeline doğru evrilirken bu aslında değişimden öte düzeltmedir. Dışarıdan tahmin edilemeyen bu mutasyonun alacağı son hal, varlık içinde tam krokisiyle kayıtlıdır. İnsanın evriminin düzlemi öngörülemese de DNA’sına kayıtlı olan öz program ile ulaşacağı mutlak potansiyeli tanrısallıktır. Çünkü insan bunun için kodlanmıştır. E...
Yeni Bir Ben
Hayat mucizelerle doludur. Onları görmezden gelmek, güvenli alanlarınızda ufacık bir dünyada içten içe arzu etmediğiniz bir kısırdöngünün içinde olmak da sizin kendi seçiminizdir; mucizelerin gerçekleşebileceğine inanıp yeni hayallere yelken açmaya cesaret edip onlara adım adım yaklaşmak da. Kabukları atmak, değişip dönüşmek, büyümek sancılıdır. Ama taptaze, yepyeni bir sen çıkar ortaya. Potansiyelini keşfetmek ve kendi versiyonunun en iyisi olabilmek için atman gereken adımların ne olduğunu bilmek ister misin? Hayal ettiğin yaşama nasıl kavuşacağını? Evren herkese sunabileceği kadar bolluk ve bereketle doludur. Onları elde edebilme gücü ise insanın kendisindedir. Sana yol gösterecek bu başarı hikâyesini okurken, içindeki egzersizleri üşenmeden yaparsan, son sayfaya geldiğinde zihninde his...
Simru
Nereden çıktın yine karşıma? Tamamlayamadığın hangi vicdansızlığın için döndün? Geçmişim olamamıştın, şimdi geleceğimde olmak için mi geldin? Artık benim için sen bir "fark etmez"sin. Fırtınada kaybolmuş bir yelkenli için rüzgârın nereden estiği önemli değildir. Geçti artık o günler… Mezarıma çiçekle gelmen, beni öldürmüş olman gerçeğini değiştirmiyor. Sessiz çığlıkları vardır kırılan kalbimizin ve onları yalnızca Allah duyar. Senin duymadığın ve hiçbir zaman duyamayacaklarından bahsediyorum. Umarım beni anlıyorsundur. Keşke biraz düşünebilseydin. Düşünmediğin için şimdi kalbin acıyor biliyor musun? Beynin düşünemediği her şeyin cezasını kalp çeker. Düşünmek beyni acıtmaz ama düşünmemek kalbi yorar. Şu hayatın bize en büyük darbesi beklediklerimizin hiçbir zaman gelmemesi, gelenlerin ise b...
Yaratmanın İcadın ve Keşfin Gizli Tarihi - Bir Atı Kanatlandırma Sanatı
İcatlar ve keşiflerin nasıl ortaya çıktığına dair efsaneler vardır. Şiirler rüyalarda yazılır. Senfoniler bir anda bestelenir. Bilim "Buldum!" nidalarıyla doludur. Sorunlar bir anlık sihirli dokunuşlarla çözülür. Başta bir şey yoktur, sonra bir anda oluşur. Büyük buluşların bizlere dehalar tarafından çeşitli mucizelerle getirilmiş olduğunu düşünmek son derece çekici gelir. Oysa biz hiçbir şey olma halinden "yeni"ye gelen yolu görmeyiz, görmek de istemeyiz. Sanatkârlık puslu bir sihirdir adeta, alınteri dökülmez. Her üstün denklemin, güzel resmin, büyük bir aklın ürünü olan makinenin çaba ve yanlışlıklar, kötü başlangıçlar ve başarısızlıklar sonucu doğduğunu, her bir mucidin bizler kadar kusurlu, küçük ve ölümlü olduğunu düşünmek biz tutkulu romantikleri sıkar.
Umutsuz Adalet
"Oğlum öldürüldü. Vurulduğunda on yedi yaşındaydı. Kaza dendi... Morgda cansız bedenini görene dek ben de öyle sandım. Yüzündeki darbe izleri, ağzından sızan kan, kökünden kopmuş dişiyle Umut kaza olmadığını söylüyordu. Yargı süreci olay yerinde yapılan özensiz delil toplama çalışmaları, kaybedilen deliller, sorulmayan sorularla başladı, oturum yapılmadan, tanıklar dinlenmeden hüküm veren yargıçlarca da bitirildi... Adalet aradım. Hukuk sistemi içindeki her yere başvurdum. Her yolu denedim. Adalet yerini bulmadı. Oğlumun acısıyla yaşamayı öğrendim... Bu kitapta onun ölümünden sonraki süreci detayları ve belgeleriyle sunarak, yaşadıklarımı paylaştım. Genç hukukçulara, hukukla ilgili olanlara bir adam öldürme dosyasının nasıl hazırlandığını, duruşmaları, değişik hukukçuların, adli tıp uzmanl...
Telgraftan Tablete
Yirmi birinci yüzyılın ilk yılından bu yana kuşaklar üzerinde çalışıyorum. Bir kuşağı anlamak, bir dönemi anlamaktır. Bir dönemi anladığınızda paradigmanın kıskacına sıkışmaktan kurtulursunuz. Ve sizin gibi olmayanları kendinize ait yargılarla değil, onlara ait gerçeklerle görmeniz mümkün olur. Bu mümkün olduğunda ise dönüşürsünüz. İşte ya da evde… Bir şirket olarak ya da bir birey olarak… Bir kuşağı anlamak, suya atılan taş gibi, etkisi dalga dalga büyüyen, yaşama, geçmişe ve geleceğe dair müthiş bir kavrayış sağlar. Hoşgörü sınırlarınızı genişletir, zamanın ruhuna yaklaştırır ve her adımda yargılayan değil öğrenen olmaya yönlendirir. Çünkü bir Çin atasözünde de söylendiği gibi "Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde öteki kuşaklar serinler."