
Ucube
Cumhuriyet, Diyanet İşleri aracılığıyla bir devlet dini oluşturmaya girişmişti. Olmadı, yönetmek için devlette dinin dozunu arttırmak bir ihtiyaç oldu. Türkiye Cumhuriyeti, şimdi, hızla bir din devletine dönüşmektedir. "Din-İmam Düzeni" işte bu ihtiyaçtan kaynaklanmakta. "Devrimci Cumhuriyet"in "ölü ele geçirilmesi"nin tarihi budur; Cumhuriyet dini kullanmak istiyordu ve din cumhuriyeti kullanmıştır. Marx, Hıristiyan reformatör Martin Luther için "Bütün papazları laik yapmak istiyordu ama sonunda bütün laikleri papaz yaptı" diyor. Cumhuriyet de bütün imamları laik yapmak için yola çıkmıştı, sonunda bütün laikleri imam yapmıştır. Ucube, "çok acayip, şaşılacak kadar çirkin olan şey" demek. Mehmet Aksoy’un Kars’taki "insanlık heykeli" ve Karacaahmet’teki Cemevi’nden biliyoruz, "ucube" denilmi...

Türklerin İşkencede Bir Yılı
1957 yılında gazetecilik hayatına başlayan Taylan Sorgun, o yıl sonunda başyazarlığını Ahmet Emin Yalman’ın yaptığı, dönemin en etkin gazetelerinden biri olan Vatan Gazetesi’ne geçti. Vatan Gazetesi’nde çeşitli konularda yazan Sorgun, daha sonra siyasi dalda kariyer yapmaya başladı. 27 Mayıs’ı yaşadı. Gazetesi adına Yassıada duruşmalarını ilk gününde kapanışına kadar izledi. Aynı dönemde Akis ile birlikte Hür Vatan Gazetesi girişimine katıldı. Gazetecilik mesleğine Falih Rıfkı Atay’ın başyazarlığını yaptığı Dünya Gazetesi’nde devam eden Sorgun, gazetenin üst düzey yönetiminde bulundu. Bir gazeteyi bağımsız olarak yayına sokmak için buradan ayrılan Sorgun, daha sonra 7 Gün Dergisi hareketine katılarak derginin İstanbul Temsilciliği görevinde bulundu. 1980 yılı Haziran ayından itibaren Tercü...

Türkiye’de Töre ve Namus Cinayetleri
Hayatını çocuklarına adamış, yaşamı boyunca elde edemediği emellerini gerçekleştirme çabası ile huzurlu bir yaşam için her şeyi hazırlayan bir adamı tüm geçmişini ve geleceğini alt üst ettiğine inandığı ve düşündüğü bir felaketi başka bir felaketle(!) bertaraf etmeye sevk eden nedir? Kız kardeşini ağır yaralayan gencin karakolda polisin kendisine "Dua et ki ölmemiş olsun!" sözünü duyduğunda kendi kendisinden nefret ettiren, beceriksiz görmesine neden olan duyguyu besleyen nedir? Eşini neden öldürdüğünü anlatırken, bir yandan namusumu temizlediğini söyleyip, diğer yandan öldürdüğü eşinin fotoğrafını itina ile sakladığı cebinden çıkararak "Rahmetli..." diye ifade etmesini bir kişiye söyleten nedir? Bir insan, eşini, kızını, kardeşini, yengesini ya da başka birisini nasıl bir duygu ile bu kad...

Türkiye’de Ruhlar ve Ruhçular
Bu kitap, çoğumuzun merak ettiği ancak merakını dışa vurursa bilimsel olmadığı önyargısı ile karşılaşacağı kaygısını taşıdığı bir konuda. Üstelik yaşadığımız ülkede olanları ele alıyor. Ata Nirun, Türk Ruhçuluğu’nun anatomisini bir belgesel tadında sunuyor. Politikacıların, sanatçıların, bilim adamlarının ve özellikle de sosyetenin “Ruh“larla olan ilişkileri ise okuyanları hayrete düşürüyor.Ancak önemli olan kimin neye inandığı ya da neyi inanç olarak seçtiği değil. Kim ne düşünüyor, düşüncesinin peşinden nasıl koşuyor, aslolan bu.Aslında konu evrensel. Tıkandığı nokta da evrensel! Sonuç; Türk Ruhçuluğu kaçırılan bir fırsat. En azından uzaklaşan kimlikler yönünden... Yazar, Ruhçuluğun başarısızlığının, insan ruhunun susadığı manevi doyumu bir türlü gideremediği için özellikle ülkemizde rad...

Türkiye’de Ölmeden Önce Açmanız Gereken Gizemli 78 Kapı
"Bu kitapta, dünyaca ünlü mitlerin ve inançların bizdeki koordinatlarını okuyacak ve şaşıracaksınız. " Gizem tur sizi bekliyor. Eğer gerçekten yaşamınızın en azından bir bölümünü Indiana Jones gibi yaşamak istiyorsanız ve şu veya bu şekilde dünyanın bir yerlerini gezebilme fırsatını elde edebilirseniz, görmenizin şart olduğu yerler vardır: Mısır’da Giza Piramitleri, İngiltere’de Stonehenge, Paskalya Adası, bir İnka antik kenti olan Macchu Picchu gibi bilinen ünlü ve kutsal gizem merkezleri gibi... Ama böylesine popüler örneklerin karşısında onlardan hiç aşağı kalmayan bir de Türkiye gizemleri vardır ki, saymakla bitirilemez. Ve çok kişi de bu gizemleri bilmez... Bu kitapta, belki de Bodrum gibi birçok kez gittiğiniz yerlerde neleri atladığınızı, fark etmediğinizi görecek ve öğreneceksiniz;...

Türkiye’de İstihbarat Savaşları ve MİT
Birçok konuda olduğu gibi, istihbaratın neşet ettiği yer de Doğu’dur. Dünyada ilk organize istihbarat, yazılı kayıtlara göre M.Ö. 5000 yılında Mısır’da görülürken ilk organize istihbarat örgütünün, Çinliler tarafından Göktürklere karşı 570’li yıllarda kurulmuştur. Tarih kaynakları, diğer alanlarda olduğu gibi istihbarat sanatında da Türklerle Çinlilerin hâlâ göz kamaştıran çatışmalar yaşadıklarını gösterir.Orta Asya’nın büyüyen Türk devletlerine dar gelmesinden dolayı Batı’ya yapılan göçler, istihbarat teşkilatının daha güçlü kılınmasını zaruri hale getirmiştir. Selçuklu ve Osmanlı’da da istihbarat, devletin olmazsa olmazlarından olup, kurumsal kimliğini ve devamlılığını korumuştur.Oğuz, Göktürk, Karahanlı, Selçuklu ve Osmanlı’dan yapısal hiçbir değişikliğe uğramadan Cumhuriyete devredilen...

Türk İmparatorluğu’nun Yıkılışına Dair Kehanetler Kitabı
Kitapta yer alan 17 Kehanet ile kişiler ve kimliklerden oluşan 28 Osmanlı tablosu, bakır üzerine işlenmiş ve özgün baskı buradan yapılmıştır. Tam metindir. Fransızca özgün yorum ve tablolar eşliğinde Türkçe çevirileri eklenmiştir."Kehanetler" bölümünde inanılması zor bilgiler iletilmiştir. Hiç kuşkusuz geleceği hiç kimse bilemez ve müminler için geleceği bilebilmek sadece Tanrı'ya mahsustur. Ancak bu "Kehanetleri" birer prognoz/öngörü olarak değerlendirirsek, kitabın yazıldığı dönemden yüzyıllarca sonra neredeyse bire bir gerçekleşen bu öngörüleri dikkatle incelemek gerektiği açıktır.Chalcondyles, belki de canlı tanığı olduğu olaylar nedeniyle öylesine ince ayrıntılara dikkat etmiştir ki, bu dikkati ve gözlemleri günümüzün tarihçilerini şaşırtmaktadır. Örneğin; bir dilencinin veya bir İran...

Tuba ve Gecenin Anlamı
Düşlerimiz, rüyalarımızın örtüsüdür. Masallar biraz daha farklıdır. Dileklerimiz, beklentilerimiz, kendimize saklı hayallerimizin üzerine yayılan bir tüldür. Tül, gerçeği görmeye engel değildir. Ne düşlerimiz gibi bizi örter ne de dünyanın gerçekliğinin bize ulaşmasını engeller. Tuba, düşlerinden vazgeçmiştir. İçinde koşturan masalın yuvalandığı tek yer gecedir. Gece, Tuba’nın yaşamına boylu boyunca serdiği masal nedeniyle anlamlıdır. Roman, söz konusu bu anlam doğrultusunda durmaksızın akarken Tuba’nın yaşadıkları pek de masala benzemez. Yurttaşı olduğu ülkenin uzun yıllar boyunca değişen sancılı gerçeği Tuba’nın öyküsünü acımasızca böler."İnsan, en iyi haline gelene dek birkaç kez doğar; bin yıllık şaraplar gibi." Tuba da müzik gibi kimi şeylerin önceki yaşamına ait olduğunu düşünür. Her...

Terkedemeyenler
"Sen şimdi ben âşık oldum diyorsun. Yani.. "Ben âşık oldum." "Kocan? Çocuklar? Duyan bilen var mı?" "Kimse bilmiyor. Kocamı sevmiyorum demedim. Çocuklarıma da toz kondurmam." "Eee?" "Kocamı seviyorum. Ama Tur..."Selda sözünü keserek, "Adını söyleme. Bilmek istemiyorum." Alexandre Dumas Fils, "Evlilik çok ağır bir yüktür. Taşıyabilmek için bazen bir üçüncüye ihtiyaç vardır" der. Dediği, tek başına bir öyküyü anlatacak kadar kapsamlı. Öyle değil mi? İşte bu kitapta Ruh Hekimi, Prof. Dr. Yıldırım B. Doğan evliliklerdeki 3. kişi ilişkilerini gerçek olaylardan yola çıkarak öyküleştirdi.

Tepeden Tırnağa Nazım Hikmet
epeden Tırnağa Nazım Hikmet’te;Marxizm’le yani komünist fikirlerle ilk tanıştığı İnebolu Nazım’ın “vatan hainliğine“ (!) başladığı yer mi?“Nazım Hikmet’in Aşkları“ yüzünden 1995’te kopan polemiğin bütün dökümü...Şiirlerindeki “Devrimci Militan Tipi“,Kemal Tahir’e yazdığı mektuplarının yorumu,Şiirlerindeki “Hapisane“ olgusu,Ressam Balaban’ın, hakkındaki inatçı ve ısrarlı yanlışları,Babıali Basını’ndaki “köşe yazarlığı“,Aydın Aydemir’in “Nazım“ındaki tüm saçmalıkları,Mustafa Şerif Onaran’ın tümüyle Kemalistleştirdiği Nazım’ıÜç firarı... anlatılıyor.Ülkemizin “Nazım Hikmet Uzmanı“, Araştırmacı-Yazar Emin Karaca, “Tepeden Tırnağa Nazım Hikmet“te; Nazım’ın tüm gerçekliğini gözlerönüne seriyor, iddiaları cevaplandırıyor, kimden ve nereden gelirse gelsin hakkındaki en küçük bir yanlışın, yalanın ...

Tarladan Şanghay’a
Herkes gibi fakirdi. Hafta sonu inşaatlarda harçlığını çıkaran öğrenciler arasındaydı. Türkiye’nin en iyi üniversitesine gitti. Boğaziçi’ne... O orada öğrenciyken ben de gazetede çalışmaya başlamıştım. Arkadaşlığımız İstanbul’da dostluğa dönüştü. Ve bugünlere geldik.-Mustafa Ünal-Kenardan merkeze seyahat yorar, yıpratır, hayatın tadını kaçırır. En azından ekşitir. Ali Rıza dostumda böyle olmamış. Evet, elinizdeki kitap bir isyan öyküsüdür ama topluma değil kadere... O yüzden çatışmacı değil ve fakat imanlı... Ağlatan değil, "Ben de yapabilirim!" umudunu aşılayan bir isyandır. Ezcümle bu kitap Ali Rıza Koç’a benzer... Ama içinde hepimizden bir parça vardır.-Enis Berberoğlu-Ali Rıza, içindeki girişkenlik ruhunu Boğaziçi Üniversitesi’nin atmosferinde çok başarılı bir girişimcilik ruhuna çevir...

Tarihsel Marksizm
Bugün anladığımız anlamıyla iktisat ve felsefe, burjuvaziyle birlikte doğdu. Bu yeni sınıf, doğa ile insan arasındaki ilişkide yepyeni bir pozisyon almıştı. Burjuva, insan-doğa ilişkisini aracısız kuruyordu, çünkü ortaçağın tersine tanrıya ihtiyacı yoktu ve kuşkusuz bu devrimci bir durumdu. İktisat ve felsefe işte yeni sınıfın bu yeni pozisyonun ifadesidir. Çıkış noktası "insandır" ve "insan", kökeni itibariyle de burjuvanın ta kendisidir. Onun için Marksizm, canlı, yaşayan, somut insandan yola çıkmayı önerdi. Somut insan, genel, belirsiz insan kimliği altında toplanamaz bir şeydi çünkü. Onun doğa karşısındaki konumu birbirinden farklıydı. Genel olarak burjuvalar ve proleterler olarak tanımlanmışlardı ve bir proleter, gerçekte, hiçbir şekilde felsefenin ve iktisadının insanı ile örtüşmüyor...

Şike Şike Futbol
Şike, hep konuşulan ama hiç ispatlanmayan bir vakıa. Rüşvetin olduğu gibi şikenin de belgesi olmuyor genellikle. Belgesi olmadığından varlığı hissediliyor ama ispatlanamıyor. Hâlbuki şike "endüstriyel futbolun" doğal bir uzantısı. Spora kâr hırsı karıştı mı, sportmenliğin yerini şikenin alması da kaçınılmaz.Parayla, rüşvetle, tehditle veya hatırla spor müsabakalarının sonucunu belirleme demek şike. Böylece sahadaki yarışın yerini ceplerdeki yarış almış oluyor. Buna karşın yaratılan illüzyon müthiş; seyirci yarışın sahada, kas kuvvetine dayanarak yapıldığını sanıyor. Buna karşın "sahada kazanmanın yetmeyeceği", "masada da kazanmak gerektiği" de genel bir kanı. Bu çelişki, "kazanmak için her yol mübah" zihniyetinin de yaygınlığının bir kanıtı...Son yıllarda söylentiler o kadar yaygınlaştı ki...

Şeytan Evliyaları
Bu kitabı okurken, din adına bildiğiniz her şeyi unutun. Kuran’daki Gerçek İslam ışığında; dinin bütün gerçekleri, tüm çıplaklığı ile sunuldu. Bugüne kadar sizden gizlenen, anlatılmayan, saklanan gerçekleri bu kitapta okuyacaksınız. Ve büyük oyunun farkına bir kez daha varacaksınız... Mücahitlikten Müteahitliğe transfer olan Şeytan Evliyalarına güçlü bir meydan okuma... İşte Kitaptan Bazı Notlar; - Adem ilk insan değildir! - Kuran’a göre Şeytan/Halk Düşmanı kimdir ? - Dinsel Uydurmalar ve Hurafeler - Hz.Yusuf Rüya görmemiş ve tabir etmemiştir. - Halife Osman’ın Cenaze namazı kılınmamıştır ? - Peygamber kimseyi cennetle müjdelememiştir. - Peygamber’in Veda Haccı "uydurmadır." - Kuran’daki Gerçek Namaz. - Adem ilk insan değildir! - Cennet bir yeryüzü idealidir. - Bedir Savaşında ki "müşrikle...

Şan, Şöhret ve Paranın Bedeli
"Kaygıları yaşamlarının en önemli parçasıdır. Her şeyi kontrol etme arzuları müthiştir; Sekreterleri, şoförleri, korumaları, aşçıları, menajerleri bazen eşlerinden daha önemlidir. Anlamları olmayan ayrıntılarla uğraşmaktan zevk alırlar. Dünyaları karmaşık değil, sadece farklıdır. Psikiyatrik görüşmeniz aniden Rusya’daki doğal gaz rezervlerine ya da gidilmesi gereken yeme-içme mekânlarına kayabilir. Herkes onlardan bir şeyler ister; Okul, çiftlik, zam, albüm, konser, para, iş ya da imkânsız istekler! Basın sürekli peşlerindedir ve haklarında olur olmaz yazılar yazılır. -Özkan Pektaş- Onlar "sıradan" insanlar değiller. VIP olarak adlandırılan bu insanlar için yaşam çoğu zaman sıradan insanlardan çok daha zorluklarla dolu olabiliyor. Haliyle onların sorunlarına çözüm bulabilmek de o denli zor...

Aşkın Hünkarı Hacı Bektaş Veli Şahdiz
Aşktı aranılan. Aşktı içimizi dumansız yakan.Aşktı suları terleten, ateşi üşüten.Dört Kapı’yı, Kırk Makam’ı arıtandı aşk.Aşktı Kırklar Cemi’ne giderken gönülleri Kerbela kılan.Horasan’dan Anadolu’ya sevgi iklimini estirendi aşk.Aşktı yüreğimizi dostun ayak değdirdiği yere post diye serdiğimiz.Turnaların çorak topraklara “Ya Hakk“ diye süzülüşüydü aşk.Aşktı “Hünkâr’ım senin bir tatlı tebessümün için bin can veririm“ dedirten. Sinemizi dağlayandı aşk. Aşk iman dayanağımızdır. Aşk ağlatandır. Aşk ağlar mıydı pekâlâ? Söz Hacı Bektaş Veli’de pişerse aşk da ağlardı. Aşkın Hünkârı kitabını okuduğunuzda aşkın ağlayışına gönül gözyaşlarınızla eşlik ederken akan her damlanın sessiz harflerle şöyle seslendiğini işiteceksiniz:Ey Aşk, sana da Aşk Ola!

Süleymanı Nasıl Bilirdiniz
“Kendimizden sakladıklarımız, en çok benzediklerimizdir kendimize.“Bir gün bir kaza olmuştur... Her şeyi değiştiren bir kaza. 4 farklı kişiyi sonsuza dek birbirine bağlayan; Süleyman’a kendini unutturan birkaza. Şimdi Süleyman, İsa, Melda ve Perran tekrar bir araya geliyor ve gerçek olan’ı keşfe çıkıyorlar.Bilinçaltlarından yansıyanlarla unutulmuş olanları hatırlamak ve geçmişle yüzleşmek üzere!

Suç Sarayı
Benimse, neden hiç ağlamadığım bir sırdır.Bu ne fevkalade felsefe?Hayatıma üzülmediğim için kim suçlu?-Sevim Burak-, Yanık Saraylar"Doğduğum yere sonraları yolum hiç düşmedi...Ama Anadolu bir ölünün yüzü gibi hiç çıkmıyor aklımdan. İçimde ezbere bildiğim o köşe, anlatılmayı bekliyor. Anadolu’nun ağzını bıçak açmıyor. Memleketin ortasındaki muazzam çukur: Anadolu."Mesut ve avukat Laçin Anadolulu. Bunun ne demek olduğunu, hangi acılara, göçlere, geleceksizlik ve sahipsizlik duygularına karşılık geldiğini en az bizim kadar iyi biliyor onlar. Memleketi sarsan bir hukuk davasının peşine düşmüş avukat Laçin’in serüvenini izlerken, Gönül Kıvılcım’ın cümleleriyle bozkırın, çocukluğumuzun, yaralarına henüz ilaç bulunmamış sancılı bir coğrafyanın içinden onlarla birlikte boydan boya geçiyoruz.

Söz
Altını çize çize okuduğunuz kitaplar vardır. Çok sayfalı kalın kitaplardır bazen bunlar. Günler, haftalar, hatta aylar sürer okuyup bitirmek. Bitirdiğinizde belki size hiçbir şey vermez o kitaplar ve harcadığınız zamana üzülürsünüz... Ama bir bakarsınız ki aklınıza bir çivi gibi mıhlanan altını çizdiğiniz o cümleler hayatınızı değiştirmiş, koca bir romandan kalan altı çizili üç-beş satır size hayatın anlamını öğretmiştir. Kahraman Tazeoğlu, bu kitabında, yukarıda bahsettiğim altı çizili satırları hayatınızı değiştirecek o cümlelelere dönüştürerek, sayfalar dolusu kitaba gerek bırakmadan okumanın rahatlığını sunuyor. Tazeoğlu, bu kitabında yalnızca yayınlanmış eserlerinden değil, yeni yazmış olduğu aforizmalarından da faydalanıyor. Her biri birer ‘Özlü söz’ olan bu cümleler, kiminizin not d...

Son İstanbullu
Elektrik süpürgesi çıkmamıştı henüz, analar saçlarını süpürge yapıyorlardı evlatlarına. Kazak ve çorap örüyorlardı onlar için. Kilitli hatıra defterlerinde saklıyorlardı en mahrem anılarını. Sırdaş hesapların değil, "Emekli Maaşına Mahsuben" yapılan alışverişlerin çetelesinin tutulduğu bakkal defterlerinin devriydi. "Gitti de Gelmeyiverdi" şarkısı çaldığında Hamiyet’in sesinden, işlemeli bir mendile düşüverirdi gözyaşları. Ağlamak da gülmek kadar doğaldı. Elleri kınalıydı kadınların ama tırnakları ojesiz... Sanki biraz pembeydi bakışları. Yoksullardı evet ama yine de sokaklarımızı sevgi ışıltıları ile aydınlatır, kandillerin titreşen pırıltısında bir umut ışığı gibi süzülürlerdi.Ve taş plaklar bir kenara atılmıştı ansızın, ‘kırık ve ezik’tiler yenildikleri için kaset ve CD’lere.İstanbul’da...

Sevgiliye
Yüreğim Yüreğinin Üzerinde...Bir saniye iste benden sensiz geçirdiğim; veremem.Sensiz geçecekse geçmesin zaman; istemem!Seninle yeniden doğdum, yeniden doğuşun kanıtıyım ben.Senden önce geçen zamanı, sana ulaşmak için yürüyerek geçirmişim;kimmişim bilememişim!Sen ol, hep ol, benimle ol, bende ol...Sendeyim ben, yüreğimi koydum yüreğinin üzerine.Aşk bu, başka isim arama. Hem de en koyu, en deli, en tutkulu...

Seni İçimden Terk Ediyorum
siz hiç başkasını öldürerek intihar ettiniz mi? hemen yarın birini sevin; çok sevin. onu canınızın öbür tarafı yapın. mesela, sevdiğiniz geceye ağladığında karanlık üstünüze yapışacak olsun ıslak ıslak. iki kişilik doyun acıktığınızda... ve bir zaman sonra içinizdeki "o", size acı vermeye başlasın ve ne zaman onu içinizden söküp atmak için bir hamle yapsanız, kendinizi parçalıyormuş gibi olun. daha sonra yenilin ve canınızın öbür yarısı olan bu varlığı, içinizde öldürmeye karar verin. şunu da sakın unutmayın, onu öldürmek kendinizi de öldürmeniz demektir. insanın kendisini öldürmesine intihar diyorlar. ama siz bunu, o’nu öldürmek adına yapın ve "seni intihar ettim" diye haykırın... o zaman hem katil, hem ceset, hem de şair olur, "seni içimden terk ediyorum" adlı bir kitap yazarsınız.

Sen ve Ben
"Eğer kalabalıktaysan ama yalnızsan, herkese çok yakınsan ama bir o kadar da uzak, gülümsüyorsan içinde derin buruk bir boşluk varken. Yapacak çok şeyin varsa fakat hepsini yapacak kadar vaktin olmadığını düşündüğünden herşeyi yarım bırakıyorsan... Ben de senin gibiyim, belki de seninle duruyorum, yanında ya da yanında hissedeceğin bir yerde. Şimdi sana beni anlatacağım ya da bendeki seni. Şimdi ben buradayım. İki elinin arasında tuttuğun kitapta degil, kafandayım, orada yarattığında... O her nasılsa ve ne yapıyorsa ben oradayım. Bu bir tesadüf değil, anlayacaksın. Benden alabileceklerini, sonrasında aldıklarını sadece sen bileceksin. Bu bir başlangıç... Yüreğinin sesini duyuyorum, arayışını biliyorum. Bedenimi, ruhumu sonuna kadar açtım. Ruhum benim liderim. Yaşamın hesap defterini kapatı...

Selman-ı Pak
Selman, benim ailemdendir... (Hz. Muhammed) O’nun hayatı hiç yazılmadı. Çünkü gücün, iktidarın ve statükonun asırlardır korktuğu bir isimdi... Selman, mistik bir derviş gibi tanıtıldı. Din dışı gelenekleri meşrulaştırmak için kullanıldı. Kimine göre bir molla, kimine göre sufi bir derviş, kimine göre büyük bir devrimci... İşte Selman’ın yasaklanan hikâyesi! Yoksulluğun ilahi kader görüldüğü o beldede, mal-mülk düşmanı bir kâfir olarak tanımladıkları Hz. Muhammed’in yol arkadaşı Selman, bir devrim manifestosudur... Aşk’ı kâinatın sırrınca, hakikat bahçelerinde salınmış bir zahit ve bir bağımsızlık savaşçısı... Statükonun, uşaklığın, idare-i maslahatçılığın ve sömürünün cahiliye karanlığında Selman, tüm oyunların bozucusudur... Selman-ı Farisi, bütün tarikatların, tasavvuf gruplarının ortak ...