
Agorada Bir Delikanlı
"Saçlarımı koklarken ne mırıldanıyorsun öyle?" dedi kadın. "Eskiler gülü koklarken, kelimeyi şahadet getirirlermiş" dedi adam. Başrollerde... Bir kadın, iki erkek... Ve aşk. Siz kaderinizi yaşadığınızı zannederken, hayatınızın yarısının birinin kontrolü altında olduğunu düşünün. İpler başkasının elinde... Ve kukla da, sizsiniz! Ekmek aldığınız bakkalın, aslında bakkal olmadığını... Hamile eşinizi teslim ettiğiniz doktorun, sandığınız doktor olmadığını... Çocuğunuzun öğretmeninin, gerçekte o olmadığını... Ve belki de en önemlisi, "kardeşim" dediğiniz dostunuzun, aslında kim olduğunu hiç bilmediğinizi düşünün... Ürktünüz mü? Ensenizde bilinmeyen soğuk bir nefes mi hissettiniz? Peki, size bir soru:

Mutlu Sonlar Başka Kitapta Bebeğim
Moldovalı bir bakıcı kız, yaşlı ve hasta bir emekli spiker aracılığıyla gelecekten haberler alıyor. Yaşı geçmiş bir ev kızı, internette hayatının aşkını buluyor. Ancak, adam fazla mı mükemmel ne? Genç bir işadamının gardırobu bir hayalet tarafından ele geçiriliyor. Yıl 2087. Sevgililer Günü. Bir kadın terörist, hayatının en büyük sınavını veriyor. Ülkenin en medyatik yıldızları, bir psikopat tarafından esir tutularak hayatları pahasına sanal medyada yarıştırılıyor. İntihara meyilli genç bir yazar, bir şans hapı alıyor, hapı yutuyor! Pek çoğumuz, bize ait olmayan, çalıntı hayatlar yaşıyor gibiyiz... Sanki bize tamamen yabancı bir evrene doğmuş gibiyiz. Bu kitapta hiçbir öykü, göründüğü gibi değil... Bu kitapta hiçbir hayat, arzulandığı gibi değil. Bazen kendinizin bile sandığınız kişi olmay...

Bulimik Sanat Manifestosu
"Turkuvaz rengi zemine basılmış siyah harfler içinde ilk dikkatimi çeken kocaman puntolarla yazılmış kustuklarımızı görmek ister misiniz? cümlesi olmuştu. Üzerinde gri güvercinler uçuşan broşürün her iki sayfasında da bu ifade vardı. Onu okur okumaz midemin bulandığını hissettim. Nasıl bir cümleydi bu Tanrı aşkına, ne idi kustukları Bulimik ressamların? Furat öfke demişti galiba, uğradıkları haksızlıklara karşı içlerinde biriken öfke! Merakım artmaya başlamıştı. Omzuma astığım çantamı çıkarıp yere bıraktım ve oturduğum koltuğa iyice yerleştim. Ardından odanın mistik sessizliği içinde, Bulimik Sanat Manifestosu'nu pür dikkat okumaya başladım." Nagihan Ös'ün okuru eşsiz ve zengin bir sanat yolculuğuna çıkardığı ilk romanı Bulimik Sanat Manifestosu sürükleyici öyküsüyle olduğu kadar rüyaların...

Şifa Orucu
Zaza tahminlerimde beni yanıltmadı ve yine çok keyifli bir kitapla karşımıza çıktı! Bir solukta bitirdim ve büyük bir keyif aldım. Benim şansım kitap daha basılmadan herkesten önce okumak oldu. Bildiklerinizi unutun ve bu eseri mutlaka okuyun. -Doç. Dr. Yunus Yavuz Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı- "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır" hadisi şerifi bu kitapta hayat bulmuş. Kişilere hastalanmadan, sağlıklarını muhafaza etmelerinin yolunu bu kadar masrafsız ve kolay öğretmek için yazılmış bu kitabın birçok kişiye ulaşmasını gönülden diliyor ve sevgili Zaza Yurtsever'e bu faydalı eseri için bir kez daha teşekkür ediyorum. -Gül Kaynak Detoks ve Sağlıklı Yaşam Danışmanı- Zaza Yurtsever kitabında şifa orucunu teorisinden başlayarak pratik uygulaması ve sonrasında atılacak adım...

Yargı Cemaat ve Bir Darbe Kurgusunun İç Yüzü
Balyoz davasının sahte dijital belgeler üzerine kurgulanmış olduğu artık yaygınca biliniyor. Davadaki envai çeşit hukuksuzluk, Birleşmiş Milletler’in Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu tarafından da tasdik edilmiş durumda. AKP yetkilileri dahi davadan bir "kumpas" olarak bahsetmeye başladılar. Ama bu davanın sanıkları dört sene boyunca medyada suçlu ilan edildiler, yargılandılar, hüküm giydiler, cezaları Yargıtay’da onandı. Ülkenin seçkin aydınları davayı, askeri vesayetten kurtulma ve demokrasi hamlesi olarak alkışladılar. Bu ve Ergenekon gibi benzer davalar vasıtasıyla Türkiye’de yeni bir siyasi rejim inşa edildi. Türkiye, algılar ile gerçeklerin bu kadar ayrıştığı bir dönemi yakın tarihinde belki başka hiçbir zaman yaşamadı. Bu histeri-fantazm karışımı süreci iyi anlamak, ancak davanın de...

Fatih Sultan Mehmed'e Nasihatler
"Ey oğlum! Bir an bile olsa adaleti elinden bırakma!" *** Çok genç yaşında Konstantiniyye’yi fethetmeden önce Şehzade Mehmet’in, babası Sultan 2. Murad’a yaşlılık üzerine sorduğu bir soruyla başlayan sohbet, dönemin Venedik Büyükelçisi Andrea Coscolo tarafından kaleme alınmış. Coscolo’nun, torunu Mario de Cavali tarafından saray tercümanlarından Murad Bey’e tercüme ettirilen ve Kanuni Sultan Süleyman’a takdim edilen notları, bir padişahın şehzadesine verdiği siyasi önerilerden ziyade, bir babanın oğluna verdiği özel ve hayati nasihatleri içeriyor. Sorular ve yanıtlar, iki hükümdarın soğuk görüşmelerini değil de, bir genç ile bir ihtiyarın hoşsohbetini çevreliyor.

Şeytanın Hatırası
"Ruhun acısı bu derece sarsıcı bir fiziksel acıya sebep olabilir miydi? Öyle ki tüm organları ateş almış gibi sarsılıyor, kendisine ne kadar hâkim olmaya çalışsa da istemsiz bir şekilde tir tir titriyordu. Karanlık, acı ve umutsuzluk... Ölüm... Tüm bu acılardan, umutsuzluktan ve ona, bak göreceksin daha neler gelecek başına der gibi gözdağı verir bir edayla parmağını sallayan buz gibi geleceğinden kurtuluş... Huzura kavuşması çok uzun sürer miydi? Ölümün sıcak kavrayışına kavuşmadan önce şu anda çektiklerinden daha büyük acılar yaşaması mümkün müydü? Hiç sanmıyordu." Ölümü kurtuluş olarak görmeye yakışmayacak kadar genç, nahif ve savunmasız bir kız... Ancak bir ejderhanın ağzına yaraşacak alevlerle, yıllar boyu içinde büyüttüğü intikamını bir genç kızın saf varlığını kavurarak almaya yemin...