Aşkım Başımdan Aşkın
Hangi kışın karını Haziran’a sakladın? Hangi beyazlıkla yüreğini akladın? Ben veremezken seninle yaşananların hesabını kendime, sen kendini kendi gözünde nasıl bağışladın? Zamanın sihirli silgisini hangi elinle yokladın? Sahi hep parmaklarımın arasındaydı parmakların... Hangi vakit becerdin de iki ayrı yüzü, iki yüzlülüğü avuçladın?Kanırta kanırta öğrettim yüreğime sensizliği, dönmek için boş adımlar atarken, ben bu kez kendimdeydim...İmzamı Bıraktım Teninde’ adlı ilk kitabının ardından ikinci Kitabı ’Aşkım Başımdan Aşkın’ın çoğu bölumünü hak vererek okudum.Spiker ve diksiyon uzmanı kariyerinin yanına yazarlığı da başarıyla ekleyen Funda Bilgili, yeni kitabı ’Aşkım Başımdan Aşkın’da zihnimde uzun süre yer alacak bir sürü cümle bıraktı... Sanıyorum ülkenin farklı yerinde farklı hayatlar yaş...
Aşk-ı Semazen
Bir balerin, bir semazene aşık olursa sonsuz ışık olur. Peki ya bir semazen, bir balerinin ateşine düşen pervane olursa ne olur?"Ben bir semazen, hasat sarısı dümdüz topraklarda dünyaya gelen, ömrün değerini iki kıtayı birleştiren bir şehirde fark eden. Ben bir semazen, şu yıldızlı gök kubbede güneşten ve aydan sonra en çok parlayana âşık olan yine ben. İstanbul’da sesleri duymak da, yıldızları görmek kadar zorken, hem Allah’ın sesini duyan, hem de en parlak yıldızıyla nefes alan bir semazenim ben.Bütün içtenliğimle anlattım size hikâyemi. Neden mi? Çünkü söz uçar, yazı kalır. Kalsın istedim Sade, şu hayalden dünyada bir noktaya yadigâr. Dünya son bulana kadar anılsın istedim isimlerimiz yan yana. Âdem ile Havva, Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha hatta Romeo ile Juliet hepsi biziz aslınd...
Aşk’a Yolculuk - Veysel Karani
Sinan Yağmur’dan Beklenen Kitap... "Bana, ‘Sen kimsin?’ diye sormayın. Ömrü azıcık kalmış bir Hiç’im. Ben, hiçbir şeyim, hiçbir şeyim. Yürek vermediğiniz, ta içinize erişemez. İnsanlara baktım ki her biri kendisine bir sevgili edinmiş. Kimi kadın, kimi erkek. Bazısı nefis, bazısı da heva. Kimi mal, kimisi de şöhret. Herkes o sevgiliyle ölüm anına kadar beraber olabilmiş, bazısı da kabrin başına kadar beraber bulunabilmiş, toprağa verilince ona veda etmiş. Herkes sevgilisini karanlık bir kuytuya bırakıp geri dönüyor. Düşündüm. Kendime öyle bir sevgili bulayım ki, hayatımda ve vefatımda benimle beraber olsun. Ömrüm, özüm ve sözüm üç aşk üzerine örüldü: Allah aşkı, Peygamber aşkı ve Annem. Bana kendini üç kelimeyle anlat deseler; yetimlik, yalnızlık ve yolculuk derim... Babasız kalmanın acısı...
Aşk Varmış Aşk Yokmuş
Oval odadaki sarışın adam, elleriyle fermuarını okşadı. Sonra esmer kızın ellerini tutup fermuarına götürdü. Kızın yüreği hop etti. "Başkan’ım, müdahale gerekiyor," dedi. Titreyen sesiyle: "Nereden anladın?" diye sordu, sarışın adam. Esmer kızın vücudu ayrı, sesi ayrı titriyordu. "Bölgedeki kriz büyüyor. Müdahale olmazsa, patlayıp yayılabilir," diye inledi. Sarışın adam, usulca eğilip, kızın düğmelerini okşadı. Düğmelerin altında, yumuşacık çıkıntılar vardı. "Haklısın galiba. Müdahale kaçınılmaz," dedi. "Ama önce sen müdahale et!" Esmer kız, suya hasret balıklar gibi iştahla açıp kapadı kızıl dudaklı kocaman ağzını. Dilini şapırdattı. Fermuarın ucunu tuttu, titreyen parmaklarıyla indirmeye çalıştı, zorlandı. Aynı anda, Başkan da düğmelere saldırmıştı. İlk düğmeye bastı. Açılmadı. İkinci dü...
Aşeka
‘Bazen gün doğumunda, bazen alacakaranlıkta dökülür dizeler Aslında her kelimenin içinde saklıdır kimi zaman en güzeller kimine ise namdır, şan salar, görür 7 düveller... Oysa manzumenin manasında gezerler hep, sözün özünde o erler. Babacan da adı gibi sevecen, özünde sözünde közlenmiş erdemi olmayan ama pırıl pırıl parlayarak manasını süzmeden dilinden sızdıran bir çağdaş ozan. Onu her okuduğumda ve dinlediğimde başka sorular oluşuyor aklımda insana dair hep doğruyu soran... Kimi zaman aşkın, kimi zaman zamansız nefretin sorgularında cümleleri ama aslında içinde gizli tüm keşfedilmeyi bekleyen zamir ve tümceleri. Fiiliyatın külliyat olduğu dönemde, ondan naif diliyle hayatı okuyoruz aslında. Burnumuzla değil, onun lügatında, gönlümüzle soluyoruz ...’’ -Barbaros Şansal- ‘‘Babacan Pesenkurd...
Araz
"Ayrılığı seçtin mi her şeyi götüreceksin yanında. Geriye hiçbir şey kalmayacak. Söylenmemiş sözler kalmamalı bıraktığın yerde ki ben en çok onları duydum. Gittin mi adamakıllı gideceksin. Hiçbir özlem kalmayacak dönüşleri emziren. Demem o ki dönecekmiş gibi gitmeyeceksin. Büyük git gideceksen uçsuz bucaksız, dursuz duraksız git. Telefonun numaraları sesime düşmemeli, yolların yoluma değmemeli. Hiçbir anıya, hiçbir dizeye, hiçbir şarkıya yenilmemeli ayrılık. Şiirler okununca unutulmalı, hasret dokununca uyutulmalı. Gece inmişken ayak parmaklarına kadar, yahut gün doğarken... Yatağının diğer yastığındaki boşluk tecavüz ederken gözlerine, ne bileyim tek başına yiyeceğin sofrana iki kişilik servis açtığında susacaksın, duracaksın... Gitmenin hakkını vereceksin. Ayrılık gurur duymalı seninle. ...
Araz
"Ayrılığı seçtin mi her şeyi götüreceksin yanında. Geriye hiçbir şey kalmayacak. Söylenmemiş sözler kalmamalı bıraktığın yerde ki ben en çok onları duydum. Gittin mi adamakıllı gideceksin. Hiçbir özlem kalmayacak dönüşleri emziren. Demem o ki dönecekmiş gibi gitmeyeceksin. Büyük git gideceksen uçsuz bucaksız, dursuz duraksız git. Telefonun numaraları sesime düşmemeli, yolların yoluma değmemeli. Hiçbir anıya, hiçbir dizeye, hiçbir şarkıya yenilmemeli ayrılık. Şiirler okununca unutulmalı, hasret dokununca uyutulmalı. Gece inmişken ayak parmaklarına kadar, yahut gün doğarken... Yatağının diğer yastığındaki boşluk tecavüz ederken gözlerine, ne bileyim tek başına yiyeceğin sofrana iki kişilik servis açtığında susacaksın, duracaksın... Gitmenin hakkını vereceksin. Ayrılık gurur duymalı seninle. ...
Aklın Yolu Da Bir Değildir...
Bir şey ya öyledir ya da değildir. Gökyüzü ya mavidir ya da mavi değildir. Hem mavi hem de mavi değil olamaz. Doğru düşünme sanatı, iki bin yıldır Hazreti’den soruluyor ama sahici dünya Aristo’nun tanımladığı gibi değil! Bir kere, hiçbir şey sabit değil. Her şey, her an değişiyor. İkincisi, dünya siyah-beyaz değil, gri. Kırçıl. Kesin olan hiçbir şey yok. Dünyanın atmosferini molekül molekül tanımlayabilseniz bile, atmosferi yeryüzünden ayıran kesin çizgiyi bulamıyorsunuz. Şimdi... "Mantık" denilen bilimin bir "Batılı"sı, bir de "Doğulu"su olduğunu öğrenseniz, üstüne üstlük Batı mantığında ısrar eden bilim adamlarının yanlış yaptıklarını öğrenseniz, siz ne yapardınız? Alev Alatlı, "Ben bayıldım!" diyor. Çünkü, sahici dünyada "mantıklı düşünce" diye bir şey varsa, "o" mantık en iyi ihtimalle...
Ağa’nın Akmayan Gözyaşları
Güneydoğu’nun, Urfa’nın kumalar arası mücadelenin, ağalık düzeninin, feodal ilişkilerin, sermaye değişiminin, toplum gelişiminin romanıdır.“Yarabbim! Ben ne suç işledim?... Ne suç işledim de beni bu kadar cezalandırdın?Hayatımda bir kere sevdim onu benden aldın! Baba sevgisi görmeden büyüdüm. Babam gibi gördüğüm ağabeyimi aldın! Bir çocuğum olsun istedim, onu elimden aldın! Bana öyle bir ana verdin ki kin ve nefret dolu! Yaşamıma o son verecek! Neydi günahım Allah’ım!..“Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin gayrı-resmi tarihini içeren “Ağa’nın Akmayan Gözyaşları“nda İzol, 2. Abdülhamit döneminden başlayarak 1980’lere kadar uzanan bir süreçte, aşiret ilişkilerini, kadınlar arası rekabeti, kan davasını ve çıkar çatışmalarını yalın bir dil ve adeta sinematografik bir görüntülemeyle sunuyor.İzol bu ki...
Affedin Beni
Herkesin Yaradan’a giden yolunun farklı olduğuna inandığım için, Sizlerle aynı yolu seçmediğim için, Kendi yolumda yürümeye devam ettiğim için Affedin Beni! Aynalar bizi artık aldatamadığı zaman, oyunun sonuna yaklaştığımızda, perde kapanmadan belki, finali daha dürüstçe ve kalan gücümüzün yettiğince, asıl kimliklerimizle oynamak adına az da olsa değiştik hepimiz. Eğer bu yaşamın oyununda kendime seçtiğim rolü iyi oynayamamışsam veya repliklerinizi karıştırmanıza sebep olmuşsam ve sizin olduğunu zannetiğiniz sahne ışıklarını bazen kendime çevirdiysem... Affedin Beni!
36 Baharı
Batmakta olan sonbahar güneşinin aydınlattığı ağaçlar, dar sokaklar ve renk renk evler, hepsi bana çok güzel göründü... Eğer yaşadığımız günlere değer kazandıran, anlam katan bir ülkümüz varsa, ona ulaşmak için yürüdüğümüz yollar, hatta zahmetli yürüyüşler bile bize bir mutluluk sunarlar. Bu kitap 1936 yılında yaşanmış büyük bir aşkın ve o coşkunun romanıdır. Tüm yurtta umut yüklü, ılık bahar rüzgârları esiyordu. Çalışkan, yurtsever aydınlar, umutlar gerçek olsun diye uğraşıyorlardı.
1243 Kayseri
Moğollardan kaçarak Tanrı Dağları’nın eteklerinden yola çıkan Kam Böybörü, gün batısına gitmek isterken Selçuklunun eski başkenti Kayseri’de yolun sonuna gelir. Ahi Evren’in evlatlığı, güzeller güzeli Tomris, onun için son durak, kaçışın son noktasıdır. Kendisi Göktanrı inancındadır, Tomris Müslüman. Kendisi saygı gören bir Kam, Tomris Ahilerle Bacıların gözdesi. Üstelik kadın ile erkek eşit, yan yanadır. Mafyanın elinden kaçarak İstanbul’dan yola çıkan yatırım danışmanı Diyar, kaybolmak isterken kendini Kayseri’de bulur. Dershane hocası sevgilisi Güler de peşinde. Kayseri’de iki öykü, iki aşk, iki ayrı Yüzyıl... 13. Yüzyıldan 21. Yüzyıla gelindiğinde Argiyos Erciyes’e dönüşmüş, surlar içindeki Kayseri büyük metropol haline gelmiştir. Aşk da ilişkiler de değişmiş ama bir soru baki kalmıştı...
Elveda İzmir
"1900'lerin başında,Batı emperyalizmin öncülerinin gözünü diktiği doğunun en önemli liman kenti İzmir'de, Bornova'nın (Burnova-Bournabat) ilk belediye reislerinden Rüştü Bey'in yakışıklı tiyatrocu oğlu Nail ve İngiliz kökenli varlıklı bir Levanten aileye mensup Meri arasında yaşanan büyük gizli aşk..."Göğsünü açtığı her sevdalısıhaline ağlarken,sessizce gülen.efeler gibi dövüşürkençılgıncasına seven.hatıraları koynunda saklıkadim şehir.kıymetini bileni,sinesine.bilmeyeni,yakamozlu körfezine gömenüzümü gibi kadını güzel şehir.güller sokağındakokudan sarhoş, volta atanınaklına gelir mi gülün dikeni?cefası gibi sefası güzel şehir.
Bil İstedim
“Hayatın her insana bahşettiği yetenekler vardır. Şanslı olanlar bunu keşfedip, hayatlarına buna göre yön verirler. Ali Türkmen’in kalemi size edebiyat dünyamızın bir hediyesi. Bu meşakkatli yolda sana başarılar dilerim sevgili kardeşim...”- Babacan Pesenkurdu“Sağlam bir kalemin yaşı olmaz ancak yüreği olur. Yüreği kadar sağlam kalemi olan sevgili kardeşim Ali Türkmen, çıktığın bu yolda başarı sana eşlik etsin. Yolun açık olsun.”- Cezmi Ersöz“Pek çoğumuz yazabilmeyi bir yetenek zannederiz. Yazamayan için öyledir de, oysa bir de yazana sorun. Yazmadan durabilseydi yazmaya üşenmez miydi? Utanmaz mıydı herkesin içinde yarasını açık etmeye? Ali ne zamandır hem yazıyor hem de yazdıklarını seslendiriyor. Ayrıca da bunu öyle Kafdağı’nın ardından yapmıyor.İçimizden biri Ali, aşkın ve yazının pes e...
Duvar
Mezar taşları gibi yükselen binaların arasında hapsedilmiş ve geçmişinin gölgesinde kaybolmuş yabancı, bir gün eroin bağımlısı bir kızla tanışır ve birbirlerinin özgürlüklerini sorgularken soluğu direnişte alırlar. Yabancı, evini –sıcak ve rahat hapishanesini– direnişçilere açar, ancak ilerleyen günlerde bir polisi yaralayarak şiddetin çıkmaz döngüsünde esir düşer. Geriye hesaplaşması gereken sevdikleri kalır. Ve tırnaklarıyla teker teker kazmaya başlar mezarlarını. Hâlâ hayatta, ancak can çekişmekte olan ağabeyini de gördükten sonra…Aytuğ Akdoğan’ın ağırlıklı olarak bilinç akışıyla kaleme aldığı ve noktalama işaretlerini gönlünce değiştirip kendi şiirsel diliyle birleştirdiği bu psikolojik romanında, her bir parça, olaylar geliştikçe bütündeki yerini bularak anlamlarını kuvvetlendiriyor. ...
Mihr
Arada yaşam, hiç gidemeyeceğini bilerek hep gitmektir...Eylem Tok’tan günlerce etkisinde kalacağınız sarsıcı bir roman. Şiddet, kin, umut, umutsuzluk, aşk, arzu, tatminsizlik, çaresizlik ve yeniden umut... Duyguların okuyucuya aracısız geçtiği "sahici bir dışavurum".Eylem Tok’un romanı Mihr edebiyatımıza yepyeni bir soluk getirecek, bıçak gibi keskin, yakıcı bir metin. Yakın çevresindeki iki erkeğin örselediği bir "erken" kadının öyküsünü anlatan roman, "namus" üzerine kurgulanmış kusursuz bir öç planı aynı zamanda...Mihr’de kadınlığın coğrafyasına, bedenin sınırlarına cesur bir yolculuğa çıkarıyor okurları Eylem Tok. Âdem ve Havvadan bu yana iki cinsi ayıran ve birleştiren aşkı da, arzuyu da daha önce hiç denenmemiş bir kurguda anlatıyor.Mihr, cinsel istismarın travmalarını tüm şiddetiyle...
Yalnızlık Sek İçilir
Küskün değilim sana, kızgınlığım da geçti, ama kırgınlığım geçer mi bilmiyorum.Biz yalancı baharlara inanıp açan iki çiçeğiz, papatya mevsimine aldanıp, fallara kanmışız o kadar. Ne kadar kuru ayaz varsa hepsine dayanmış, hafif bir sonbahar rüzgârıyla solmuşuz.Şimdi faydası olmayan teselliler aldım yüreğime, bir adım sonra nereye gideceğim, onu bile bilmiyorum.Bildiğim tek şey, kelimelere dökemediğim duyguların efendisi olduğun.“Aşkı tanıdım, yaşadım ve yanıldım... Sen de oradaydın”
Rematonia
"İşin aslı ve kısacası; bu güne kadar duymuş olduğunuz bütün efsaneler, mitler, inandığınız ve inanmadığınız bütün dinler, hepsi aynı şeyi anlatıyorlar. Sadece anlatanların algıladığı biçimiyle, birbirinden farklı ifadelerle. Bana güvenin! Var olduğunuzdan beri aranızdayım. Hatta bazılarınız bir tanrı olduğumu bile düşünüyorlar!" Bu güne kadar var olmuş bütün efsaneleri, içinde yaşadığımız dünyaya çağıran bir serinin ilk kitabı elinizdeki. Sayısız etkileyici karakter ve keskin dönüşleri ile, ilk sayfasında aldığınız nefesi son sayfasında bırakacağınız ve henüz Rematonia Evrenine attığınız bu ilk adımda, kendinizi hayal gücünüzün sınırlarında hissedeceğiniz bir kurgu.Gerçek ile Yalanın Savaşına Davetlisiniz!‘Türkiye’den bir Dan Brown çıkıyor.... Elinizden bırakmanızın imkanı yok.’
Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi
yağmurlarla inseydin içime içim senden yanaydı yüzümdeki işgaller senden karaydı seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi sana yazacaklarım sil sil bitmezdi ve ben sende hiçbir şeydim sen bende her şeyken yazdan kalma bir kış ölüsüyüz ikimiz zaman alnımızda bilenen kör bıçak şimdi ve bilir misin ayrılmak vazgeçmek gibidir doğru değildir ama gereklidir çünkü hayat olduğu gibidir olması gerektiği gibi değil