Savaş Pilotu
"Savaş macera değildir, hastalıktır. Tıpkı tifüs gibi." Dünyanın en çok satan ve okunan kitaplarından biri olan Küçük Prens’in yazarı Antoine de Saint-Exupéry’den savaşın anlamsızlığı, yıkıcılığı ve bedeli üzerine etkileyici ve gerçekçi bir roman... Kendisi de savaş pilotu olan ve hayatını bir uçuşta kaybeden ünlü Fransız yazar Antoine de Saint-Exupéry, II. Dünya Savaşı’nda Almanlarla çarpışmaya devam eden bir avuç Fransız pilotun hikâyesini kendinden de çok izler katarak anlattığı bu kitabında cesareti, korkuyu, ölümü, hayatı, umudu ve umutsuzluğu sorguluyor. Yaşamın yüceliğine ve sevmenin gücüne kıymetli anlamlar katıyor. Exupéry’nin bu otobiyografik eseri, savaşın insanlık tarihinde açtığı yaraları içeriden bir gözle en gerçekçi haliyle aktarmaktadır.
Sadece Toplumsal Baskıya Başkaldırdığı İçin Aşıklarını Perişan Eden Kadın - Lou Salomé
"Hayatta her şeyin bir bedeli var, en fazla da mutluluğun..." – Lou Salomé... Rus asıllı bir psikanalist ve yazar. Teoloji, felsefe ve sanat üzerine eğitim almış bir düşünür. Dönemin en dikkat çeken filozoflarından Nietzsche’yle, büyük Alman şairi Rilke’yle, Rus yazar Tolstoy’la ve ünlü psikanalist Sigmund Freud’la büyük aşklar yaşamış, kıymetli dostluklar kurmuş bir kadın... "Eril tarihi baştan çıkaran kadın" olarak anılıyor olsa da tarihte, o kimseyi baştan çıkarmaya kalkmadı aslında. Salomé’deki başkaldırıyı gören erkekler, onu elde etmeyi hayata bir meydan okuma gibi gördüler ve başarısız oldular. Oysa onunla kalmak, onun sevgisini ve takdirini kazanabilmek için yapabilecekleri tek bir şey vardı...
Bize Sözlerimizden Çok Yüreğimizden Anlayan Gerek - Cahit Zarifoğlu
"İnsan sevmeli; Bazen bir insanı Yahut da bir ağacı Ya da kanadı kırık bir kuşu. Zaten sevmezse insan İnsan mı olur?" – Cahit Zarifoğlu O sadece bir şair değil... O aynı zamanda bir yazar, bir yayıncı, pilot, güreşçi, seyyah, öğretmen ve muhabir. Erken biten çocukluğuna rağmen içindeki çocuğu hiç yitirmemiş bir adam. Yedi güzel adamdan biri... Babasının ölümüyle birlikte çocuk kalbinde sızlayan acılardan kurtulmak için girdiği arayışta şiire tutunmuş, hayatı boyunca aşkı arayıp durmuş bir yolcudur o. Aşkı sadece sevgilide değil, bazen bir kuşun kanadında, bazen yaşlı bir ağacın dallarında ama en çok da Hak yolunda bulmuş bir âşıktır aynı zamanda... İnandığı fikrin ve hayalin arkasından azim ve kararlılıkla ilerleyerek ulaşılmaz sanılan doruklara nasıl konulabileceğini gösteren bir kartaldı...
Kendi Masalımın Kahramanıyım
"Gücümün kaynağı başarılarım değil, her düştüğümde tekrar ayağa kalkabileceğime olan mutlak inancımdır." Çocukluğundan beri türlü kronik hastalıklarla mücadele eden ve hayatı hastane odalarının penceresinden yakalamaya çalışan bir kadının güç, cesaret ve umut dolu yaşamı... TOÇEV’in kurucusu Ebru Uygun’dan pes etmemeye, şartlar ne olursa olsun üretmenin önemine ve karabulutların üstümüzde dolandığı zamanlarda elimizi tutacak bir ailenin bize katacağı güce dair farkındalık yaratacak ruh ve zekâ dolu bir kitap. *** "Hastane odaları beni iyileştirdi, o odalar beni büyüttü ve bu hiç de kolay bir süreç olmadı. Dahası bu odalar hiç bitmedi, bitecek gibi de değil..."
Ben Bu Dünyadayım Ama Bu Dünyadan Değilim - J. D. Salinger
"Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava için soylu bir şekilde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliğiyse bu dava için gösterişsizce yaşamak istemesidir." – J. D. Salinger * Sürdürdüğü münzevi yaşamı boyunca dünyanın en çok okunan yazarlarından biri olan J. D. Salinger’ın hayatı en az yazdıkları kadar çarpıcı ve düşündürücü... Kitaplarının kapağının gösterişsiz olmasını isteyen, insanlardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışan ve tüm hayatını yazmaya adayan bir yazar o. Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın yayımlamasının ardından gösterilen ilgiyi hep bir tuzak gibi gördü. Uzun yıllar kitaplarını yayımlamadı. Önemli olan yayımlamak değil, yazmaktı ona göre... Mahremiyetini korumak isterken başına gelmeyen kalmadı. Hayat, en yakınındakilere bile güvenmemesi gerektiğini öğretti ona. II. Dünya ...
Siyonizmin Doğuşu
Yıl 1882. Rusya’dan pogromlarla kovulmuş vatansız ve yetim bir Yahudi olan Ilya Brodsky, ablası Olga’yla Avrupa’yı katetmektedir. Viyana’da yolları, edebiyat dünyasında kendini yeni yeni göstermeye başlayan bir genç olan Theodor Herzl’le kesişir. Birkaç yıl sonra geleceğin İsrail Devleti’nin hayalini kuracak olan bu adamla olan bir anlık karşılaşma Ilya’nın hayatını değiştirecektir. Önce Londra’da anarşist çevrelerle yakınlaşır, sonraysa Paris’te Herzl hakkında araştırma yapmaya koyulur. Habsburg Viyanası’na tamamen entegre olmuş bu monden Yahudi, neden birden bire aslında utanç duyduğu vatansız kardeşlerini savunmaya başlamıştı? Hangi hayaller, hangi özel nedenler Herzl’i ‘Gelecekteki Ülke’ için, yeni bir ulus için çalışmaya sürüklemişti? 20. yüzyılın başında, yıkıma sürüklenen Avrupa’dak...
Mehmet'in Babası Nâzım
Mehmet’in Babası Nâzım, bir ilk kitap. Hem Nâzım Hikmet’in hayatını her yaştan kişinin okuyabileceği hem de oğlu Mehmet’le aynı sayfalarda buluştuğu bir ilk kitap. Gündüz Vassaf’ın şiirsel dili ve M.K. Perker’in çizimlerinin buluştuğu bu kitapla sizleri baba Nâzım ve oğul Memo’nun çocukluklarıyla tanışıp anne Münevver’i de yanımıza alıp her yaştan okuyucuyu birleştirecek ortak bir okumaya davet ediyoruz. Bu kitaptaki şiirler ve çizimlerle Nâzım’ın hayatına bir yolculuğa çıkacak, oğlu ressam Mehmet’in hikâyesini ilk kez okuyacak, Mehmet’in babası Nâzım’la tanışacaksınız. Nâzım Hikmet, "Yazdıklarım 30-40 dilde basılır Türkiyem’de yasak" Dediğinden beri. Ne mutlu Türkçeye! Bugün şiirleri Hepimizin dilinde. Oğlu Memo? Ressam oldu büyüyünce, Yolculuklara çıktı Renklerin hayallerin derinliğinde.
Salı Ertesi
Ben Bircan... Biraz arıza, biraz kırık, biraz aklı kıt, biraz hafakanlı, çokça kâbuslu, sıkça havaleli Bircan. Alkolik, sigarakolik, hapkolik, patronkolik Bircan. Yere yakın boyunu umursamaksızın inatla takım elbise giyen Bircan. Kafasını hep sıfıra vurduran, saçlarının yarım santimden daha fazla uzamasına katlanamayan Bircan. Patronunun haricinde kimseyle samimi dostluklar kuramayan yalnız can, Bircan... *** Hatice Dökmen’in kaleminden yine uykularınızı kaçıracak, sarsıcı bir roman... Konuşulamayan, yüzleşilemeyen, paylaşılamayan ve kimselere anlatılamayan acılara içeriden bakmak için yeterince cesaretli misiniz?
Polyanna - Life Must Be Filed Not Only With Happiness, But Also With Useful Work And Success
The moments we really lIve In are tImes when we can do whatever we want. Pollyanna, which has sold millions in many languages since its publication in 1913 and has been adapted to the cinema many times, once again confronts the reader with the concept of happiness, which is getting more and more difficult to describe. It is time to take a closer look at the "glad game", which is an integral part of Pollyanna's life which is full of grief... The glad game is not just the skill of finding something to make you feel happy in every negative experience. It is also about being aware that happiness can only be possible with work and effort. Happiness is not unconditional and effortless. Happiness is an action. It is not belong to the one who expects it, but the one who can reinvent it for the ben...
Polyanna - İnsan Sadece Mutlu Olmak İçin Değil Yararlı İşler ve Başarılarla Dolu Bir Hayat İçin De Yaşamalıdır
Yaşadığımız zamanlar, istediğimizi yapabildiğimiz zamanlardır. 1913 yılında yayımlandığından beri pek çok dilde milyonlar satan ve defalarca sinemaya da uyarlanan Pollyanna, tarifi giderek güçleşen mutluluk kavramıyla bir kez daha yüzleştiriyor okuru. Pollyanna’nın kederle dolu yaşamının ayrılmaz bir parçası olan Mutluluk Oyunu’na daha yakından bakmanın tam zamanı... Mutluluk Oyunu, her olumsuz deneyimin içinde mutlu hissettirecek bir şeyler bulabilme becerisi değildir sadece. Mutluluğun emekle ve çabayla mümkün olabileceğinin farkında olmaktır aynı zamanda... Mutluluk, koşulsuz ve çabasız olan değildir. Mutluluk bir eylemdir. Bekleyenin değil, onu başkalarının da faydasını gözeterek yeniden icat edebilenindir. Bencilce değil, kardeşçedir.
Sıradan Zaferler
"Gerçekçi edebiyat ve çizgi romanın mükemmel bir birleşimi." Booklist "En iyi 5 grafik romandan biri. Psikolojik olarak yıpranmış, dünyayla ve aşık olduğu kadınla iletişim kurmaya çalışan bir fotoğrafçının, duygu dolu hikayesi. Çizimler çok etkileyici. Larcenet’in, sevecen karakterle dolu bu kitabı, insanda başka bir ülkeye seyahat etmiş hissi yaratıyor." Time "Çok katmanlı bir kitap. Diyaloglar, fazlasıyla içe dönük ve bazen rahatsız edici derecede gerçekçi. Karmaşık karakterleri ve geniş bakış açısı, bu hikayeyi daha da dikkat çekici kılıyor." Publishers Weekly "Bir erkeğin bağlanma korkusunu zekice işleyen çok fazla kitap yoktur. Ergenlikten çıkış ve olgunluğa geçiş sürecini aynı şekilde anlatan kitap sayısı da oldukça azdır. Larcenet, her iki konuyu da çok güzel işlemiş."
Kızılderili Masalları
Büyük Ayı takımyıldızının gözleri dolduracak kadar sevimli, çocuksu hikâyesini dinlemiş miydiniz? Toprağın, gökyüzünün, suyun ve fırtınanın ruhuyla konuşan Kızılderili, doğaya karşı yaşam mücadelesi vermiyor, doğanın bir parçası olarak, halkadaki yerini minnetle, hürmetle, neşeyle alıyordu. Avlanmadan ekip biçmeye, beslenmeden süslenmeye, tartışmaktan dans etmeye kadar en sıradan edimleri bile ayinleştirerek hayatı kutlayan Kızılderili’nin hikâyeleri de işte öyle yaşamcıl, neşeli, ritmik ve çocuksu.
İran Masalları
İran Masalları, çeşitliliğiyle zengin, karmaşık ve büyülü bir kültürel yapıyı binlerce yıl boyunca korumayı başarmış topraklardan doğdu. Kaynağını Budizm, Hinduizm, İslam ve Zerdüştlük’ten alan bu masallar; İran’daki değişik inanç ve kültürlerin bin yıllar içinde nasıl iç içe geçtiğini ve ortaya biricik, özgün bir yaşayış çıkardığını gösteriyor. İran masalları, yeniden yorumlanmış ya da bambaşka kurgulara adapte edilmiş halleriyle, zamanla bütün yeryüzünü dolaştı. Çağdaş edebiyatın fantastik unsurları bile varlığını büyük ölçüde bu yalın anlatımlara borçlu.
İran Masalları 2
İran Masalları 2, oldukça ilgi gören ilk kitaptan farklı olarak özel bir kültürün; Zağros Dağları’nda göçebe bir hayat süren Bahtiyari aşiretinin masallarını anlatıyor. Bahtiyariler toprağı işleyerek geçinen, sıcak ve soğuk mevsimlerde yer değiştiren; içe dönük, dış dünyadan kopuk ve gelenekçi bir topluluktu. Uzun yıllar gizli kalan masalları da sert koşulların ve ortak geleneksel yaşayışın etkisiyle cesareti, yiğitliği, azmi, dindarlığı ve kanaatkârlığı vurguluyordu. 1900’lü yılların başında İran kültürüne ilgi duyan bir İngiliz asker, bölgenin yaşlı ve namlı kimseleriyle oturup notlar almış. Ortaya da cesareti, özveriyi ve sadeliği anlatan bu büyülü masallar çıkmış.
Tepedelenli Ali Paşa İsyanı
"YANYA ASLANI'NIN KANLI TARİHİ!" Tepedelenli Ali Paşa bir Osmanlı paşasıydı. Arnavutların o dönemdeki en büyük şehri sayılan Yanya’nın tek hâkimi... Seksen yıla yakın süren ömrü boyunca annesi ve çocukları da dahil binlerce insanın kanını döktü. Şeytana pabucunu ters giydiren bir adam olarak bilindi her zaman. Sonunda artık herkes onun ölmesini ister hale geldi ama Tepedelenli Ali Paşa’yı öldürmek kolay bir iş değil. Padişah II. Mahmut bile "Taş taş üstünde kalmaz!" dedi. Macar yazar Maurus Jokai’nin kaleme aldığı bu yarı masalsı roman, sadece Tepedelenli Ali Paşa’nın hikâyesi değil, aynı zamanda reform yapma çabasıyla sancılar yaşayan Osmanlı’nın yıkılış döneminin de hikâyesidir.
Kore Masalları
Falcılar, âlimler, iblisler, huzursuz ruhlar, şekil değiştiren marifetli büyücüler, dansçı kızlar, dilekler, gizemler, tesadüfler, bahşedilenler, ödenmesi gereken bedeller… Her zaman mutlu sonla bitmeyen hatta mutlak sonlara pek yer vermeyen Kore masallarıyla kendinizi sonsuz bir döngünün içinde bulacak, yapılan her hareketin, söylenen her sözün evrenle olan büyülü temasının bilgece işlenişine şahit olacaksınız. Konfüçyüslük, Taoizm ve Budizm’in öğretileriyle şekillenmiş ortak bir bilincin ürünü olan bu halk masalları anlatının öğreticiliğinin göstergesi olmaya devam ediyor.
Önemsiz Gün ve Haftalar
Akıp giden su gibi güzeldi işte geçip giden zaman da. Akması, geçmesiydi önemli olan ve bizim de onlarla akmamız, geçmemiz, esmemiz, uçmamız, yüzmemiz, yürümemiz, koşmamız, durmamız, bakmamız, susmamız ve yazmamız... Sonra günlerimiz vardı, olup olacağı yedi gündü, iki avcumuza sığardı, "hayırlı cumalar" kadar "mavi cumartesiler", "uykulu pazarlar", "güneşli pazartesiler", "sakin salılar", "iyimser çarşambalar", "uğurlu perşembeler" de demek iyiydi. Haydar Ergülen, Önemsiz Günler ve Haftalar’da zamanı peşi sıra akan aynılıklar bütünü olmaktan kurtarıyor, her bir haftaya "önemsiz" bir anlam atfediyor ve bize o hep özlediğimiz geçmişin tatlı-ekşi atmosferini yeniden canlandırabileceğimiz bir ruh atlası sunuyor.
Seçilmişler
Başka bir dünya daha vardı hayatımızın tam ortasında; karanlık ve bilinmeyenlerle dolu... Oda boştu, telaşla açık bırakılmış dış kapıdan bahçeye doğru koştu. Küçük kızı bahçe duvarının kenarında hareketsiz duruyordu. Bu kadarı fazlaydı, kızının yanına yaklaşıp omzundan hafifçe sarstı: "Gizem ne yapıyorsun gecenin bu vaktinde dışarıda?" Küçük kız aniden sıçradı. Tuhaf, donuk bir bakış vardı gözlerinde. "Sakın..." diye fısıldadı. "Onunla konuşurken bana dokunma." Korkmuştu, neler oluyordu küçük kızına? "Neye üzüldün, hadi anlat annene?" diye sordu, korkuyla dolu bir ses tonuyla. "Benim annem değilsin. Taşıyıcımsın." Beş yaşındaki Gizem de diğer benzerleri gibi aynı yanıtı vermişti. Gerçekte seçilmiş kristal çocuklardı onlar: Ve bir gün aniden ortadan yok oldular. 19
Hiçbir Şey Silemez Aşkı - Mayakovski
"Aşk her şeyin kalbi. Bu kalp ölünce, her şey ölüp gider, anlamsızlaşır." – Mayakovski Vladimir Vladimiroviç Mayakovski, Rus şair ve oyun yazarıdır. Halkların asi çocuğu, devrimin kıymetli şairi... Otuz altı yıllık kısacık hayatına hem ölümsüz eserler sığdırmış hem de Rusya’da yaşanan Ekim Devrimi’nde çara karşı ateşli gençliğinin de etkisiyle takındığı dik tavrıyla, sayısız devrimciye ilham olmuştur. Mayakovski’nin yerleşik olana başkaldıran dili, onun çok genç yaşta büyük kitleler tarafından tanınmasına yol açmıştı. Hatta Rus şiirinin geleneksel ve güçlü şairlerinin etkisini öylesine kuvvetli kırmıştı ki devrimin çocukları, Mayakovski’yi devrimin ateşli ruhu olarak görmüşlerdi. O artık bir bakıma, devrimin ortaya çıkardığı bir şairdi. Bu kitapta devrimci, genç bir şairin hayatını değil, ...
İrlanda Masalları
Periler olmasa İrlanda köylüleri şiire ve öykülere bu kadar düşkün olur muydu? Denizi ve karayı sevmeyi efsanelerinden öğrenmemiş olsalar, Donagal’ın köylü kızları ülkenin başka yerlerinde çalışırken eğilip de denizi öperler miydi? İrlanda masallarının temelinde, topluluklar halinde ya da yalnız yaşayan kara ve su perileri var. Eski zamanlarda olduğu kadar olmasa da, bu perilerin varlığına olan inanç hâlâ yok olmuş değil. Nobel Edebiyat Ödüllü İrlandalı şair W. B. Yeats, bu masalları hikâye anlatıcılarından dinleyip derleyerek aktarıyor ve İrlanda’nın meşhur perileri hakkında ayrıntılı bilgi veriyor.
Japon Masalları
Barışçıl Budizm kök salmadan "çok, çok uzun zaman önce" Japonya’da dini inanışlar, insanı tanrısallığın bir parçası yapıyor ve kişi kendi kutsallığını uçlarda dolaşarak, sınırlarını zorlayarak masal gibi yaşamayı başarabiliyordu. Japonya’da bugün bile, nezaketle ve sevimli çekingenlikle süslenen şey, tanrı ataların soyundan gelmiş olmanın gizli ya da açık gururu. Şans, hile, cüce cinler ve tılsımlı mücevherler, canavarlar ve kahramanlar, denizin dibindeki krallıklar, Güneş’e ve Ay’a uzanan sütunlar… Japon Masalları, geçmiş ortak yaşayıştan bugüne kalan efsaneler değil de, hâlâ masalsı ve kısmen de ayrıksı bir hayatı yaşamaya eğilimli Japonların geçmişine birer referans metin niteliğinde.
Şarap Koyusu
Tanrıların içeceği, yüce kralların sofralarının eksilmez iksiri. Şarap... Mitolojiden edebiyata, ziyafet sofralarından günlük sofralara uzanan kadim bir yolcu. Anadolu topraklarının şarapla 7 bin yıldır süren dansı, günümüzde Ege’nin, Trakya’nın ve Anadolu’nun butik şarap üreticilerinin, büyük içki gruplarının özverili çalışmalarında can buluyor. Şarap, varoluşu itibarıyla sanatla, müzikle, gastronomiyle girift bir yaşam sürerken, şarapseverler de bu eşsiz varoluşa tanıklık etmenin keyfini sürüyorlar. Zeynep Çolakoğlu, kimya yüksek mühendisi ve şarap tadımcısı kimliği ile edebiyatçı kimliğini birleştiriyor; şarabın Dionysos’la literatüre giren serüvenini, üretimine dair incelikleri, şarabın kendine has jargonu ve lügatiyle anlatıyor ve bu anlatıyı küçük bir şarap sözlüğü ile taçlandırıyor....
Büyük Atlas Küçük Canlılar
Geçmişin insanları zamanın trafiğini değiştiriyor; yakalanan anlarla birlikte her şey arayışların ve kaçışların, ertelemelerin ve kavuşmaların tesadüfi dizilimiyle Berlin’de, gece sessiz olunması gereken bir balkona taşınıyor. Barış Pirhasan, zihin çekmecesini karıştırırken yoksulluklara kendi giden aşıklardan hastane odalarındaki arkadaşlara kadar hayatının tüm insanlarını kendi gölgeleri gibi uzatıp kısaltıyor. Kıpırtısını ve heyecanını muhafaza eden şiirler, bu kez biraz daha yüksek bir sesle okunuyor.
El Ele - Manus İn Mano
Hakikat Görünmeyen, Bilinemeyendir. "Olacağın gibi oldun mu?" Şayet olmadıysan, şimdiye kadar bir başkasının hayatını yaşadın demektir. Hayat oyununda her şey anlamsız da olabilir, yüklediğin kadar da anlamlı. İş oyuncuda biter... Bir keşiş... Bir şifacı... Bir yargıç... Bir uşak... Bir adamla iki kadın... Kader ile karar arasında gidip gelen adam gerçek aşkı bulduğunda tadını çıkaracak mı? Hayatına giren o özel kadın onu ya adam edecek ya da darmaduman... Tutunacak bir insan kalmadığında, Bir’inin zaten seni tutmakta olduğunu hissettiğinde her tür zorluğu yenmek elbette mümkündür. El ele birlikte aşılamayacak engel yoktur.