
Aşka Layla
“Biz seninle...aynı Tanrı’nın yazdığı iki ayrı gerçeğiz.Tıpkı verilen bir hediye gibi...Ya ben sahipleneceğim seniya da sen...Tanrı ise...bize sunduğu hediyeyigeriye almaz sevgilim…Öyle değil mi?”Aşk, bir kaderin önüne geçebilir mi?Birlikte sonsuzluğu göze alanlarhiç birbirinden ayrılabilir mi?İnsanın alnına yazılanı, kalbi silipkendi yazgısını yeniden yazabilir mi?Ozanın da dediği gibi,“Aşıklar ölmez...”öyle değil mi?

Maniki Dünya
Hüsnü Mahalli'yi atv Haber yıllarından, yani 20 yıldır tanırım. Bu süre boyunca, Türkiye'nin ve dünyanın nice haline tanıklık ettik. O tanıklıklarla tarihin müsveddesini tuttuk.Bir yandan da sayısız meslektaşımızın, tarihin çöplüğüne gömüldüğünü seyrettik. Gerçek yerine iktidarın, paranın, gücün yanında olmayı seçmişlerdi. Gördüklerini görmemeyi ve susmayı tercih etmişlerdi. İşte böyle bir Türkiye'de, gün geldi, birlikte program yapmaya karar verdik. Ama sadece Türkiye'yi değil, dünyayı konuşacaktık. İyi de hangi dünyayı? Maniki, Çingenecede "kahpe" anlamına geliyor. Yunancada ise "belalı"... Öyle ya da böyle, maniki, dünyanın her köşesindeki yoksulların isyanı gibi. Programımızın adını bu yüzden MANİKİ DÜNYA koyduk. Bu yaşlı gezegenin ve özellikle bu zavallı coğrafyanın insanlarını anlatm...

Tin
ALTIN KİTABIN SIRLARI kitabının yazarı Nevşah Karamehmet’ten üzerinde çok konuşulacak sarsıcı bir roman... Dünle bugünün, sevgiyle sevgisizliğin, kurtuluşla yenilginin, kazanmakla kaybetmenin, insanlıkla insanlık dışının iç içe geçtiği yaşamsal şifrelerle dolu TİN, çoktan yaşanmış bitmiş bir dünya hikâyesinin tekrarlanıp duran sanrısından uyandırıyor okuru. "Tin, Töz, Nefs" üçlemesinin ilki olan bu kitap, aşkla, bağımlılıkla, ahlakla, değersizlikle ve çürümüşlükle sınanan birbirinden renkli kadın ve erkek kahramanların emsalsiz deneyimlerini ustalıkla kurgulanmış bir olaylar zinciri içerisinde anlatıyor. *** Muhafazakâr bir ailenin mazbut kızı olarak yetişen Fatma sevdiği adamla evlendiğinde onu lüks, konfor, günah ve ihtirasla dolu yeni bir hayat bekliyordur. Uğruna eski hayatını ve ailes...

Koza Oteli
Gizem, Koza Oteli'ne geldiğinde tek bir amacı vardır, bir kitap yazmak ve öğrendiklerini aktarmak. O artık kendi cehenneminden çıkmayı ve hayallerini gerçekleştirerek, mucizeler yaratmayı öğrenmiştir. Ancak, yalnız kalmak için geldiği bu küçük Ege kasabasındaki otelde işler umduğu gibi gitmez. Kader, Umut, Duygu ve niceleri... Sırlar, hayaller ve aşklar. Gizem kendini sıra dışı hayat hikâyelerinin içinde bulurken, öte yandan tüm bildiklerine meydan okuyan sefil ve meczup bir "hayalet" ile karşılaşır. Acaba bu hayaleti hayata döndürebilecek midir? Koza Oteli'nin tüm sakinlerinin hayatı değişirken, Gizem aynı kişi olarak kalabilecek midir?

Agorada Bir Delikanlı
"Saçlarımı koklarken ne mırıldanıyorsun öyle?" dedi kadın. "Eskiler gülü koklarken, kelimeyi şahadet getirirlermiş" dedi adam. Başrollerde... Bir kadın, iki erkek... Ve aşk. Siz kaderinizi yaşadığınızı zannederken, hayatınızın yarısının birinin kontrolü altında olduğunu düşünün. İpler başkasının elinde... Ve kukla da, sizsiniz! Ekmek aldığınız bakkalın, aslında bakkal olmadığını... Hamile eşinizi teslim ettiğiniz doktorun, sandığınız doktor olmadığını... Çocuğunuzun öğretmeninin, gerçekte o olmadığını... Ve belki de en önemlisi, "kardeşim" dediğiniz dostunuzun, aslında kim olduğunu hiç bilmediğinizi düşünün... Ürktünüz mü? Ensenizde bilinmeyen soğuk bir nefes mi hissettiniz? Peki, size bir soru:

Ben, Sen ve O
Bir kadın, üç erkek, üç şehir… Milano, New York, İstanbul… Erkeklerin ve kadınların yaşam yolculuğu içinde, korkularının ve sevinçlerinin birbirinden farklı olmadığını anlatan bir hikâye…Bir Mayıs günü, her şeyi arkasında bırakıp Milano’ya giden, aşka inancını yitirmiş bir kadın. Dilini bile bilmediği, bir yabancı kentte, hataları, öfkesi ve kayıpları ile yüzleşmeye çalışan bir kadın…Çamlıca ve Moda’nın ara sokaklarından, New York caddelerine uzanan yaşamında tesadüflerle gelen mutluluğun, acılara dönüşmesini anlatan kahramanımız, “Önce sevgilimi, sonra İstanbul’u terk ettim ben… Doğduğum şehir ve el ele beraber ölmeyi hayal ettiğim sevgilim; ikisinden de kurtulmam lazımdı. İştar hanım anlamamıştı ama durum vahimdi. Eğer kopmayı beceremezsem, onlar beni yutacaktı. Belgesellerde yaşamsal bi...

Yaz Uykusu
"Edebiyat - Mizah dergisi Karakarga’dan arşivlik bir çizgi roman ve karikatür antolojisi."Murat Menteş'ten Mahir Ünsal Eriş'e romancıların yazdığı hikâyeler çizgiye uyarlandı; Hasan Ali Toptaş'tan Sema Kaygusuz'a önemli romancılar henüz yazmadıkları kitapları çizerlere fısıldadı... Birbirinden parlak karikatürist ve çizgi romancı bu renkli antolojide buluştu.M.K. Perker'den akıp giden 'Defterler'; bir Semra Can klasiği olan 'Böyleyken Böyle'; Can Baytak'ın çizgisiyle birbirinden ilginç karakterler; Emirhan Perker'le özdeşleşen 'Replikler'... Muhteşem çizgileriyle Fırat Yaşa, Nisan Hakan, Sinan Taşçı, İltem Dilek, Benoît Hamet, Taylan Kurtuluş, Cem Güventürk... Frankofon çizgilerle harbi mahalle öyküleri; edebiyat, sinema, müzik ve matbuat dünyasından ilginç anekdotlar: Tarantino, Menderes ...

Müsait Bir Yerde İnecek Var
– Usta sinemacı Turgut Yasalar’dan minibüs hikâyeleri – Onlarca durak, yüzlerce yolcu, sayılamayacak kadar çok hikâye var. Yolcuların genci yaşlısı, zengini fakiri, zayıfı şişmanı; şoförlerin terbiyelisi küfürbazı, beyefendisi haytası, öfkelisi aşığı… Turgut Yasalar, İstanbul’daki minibüs hatıralarından bazılarını derleyerek, birbirinden farklı hayatlarla, bu yolculuklar sayesinde tanışmamızı sağlıyor.

İstanbul'dan Gelen Telefon
"Oksijenle yapılabilecek en güzel şey şarkı söylemektir." Tom Waits İstanbul’dan Gelen Telefon, "Whisky Voices" serisinin üçüncü halkası. Leonard Cohen ile başlayıp Bob Dylan ile devam eden seri, Tom Waits’in şarkı hikayeleriyle devam ediyor.

Başka
Yavaşça ayağa kalktı. Gidiyordu işte. Ardı yapacaktı beni. Sildim göz yaşımı kalktım ayağa. Her soruyu anlama çeviren gözleriyle sustu. Bana acıyarak bakıyordu. Noktası çalınmış cümle sonum durdu öylece. "Sana birbirinden güzel yalnızlıklar biriktirdim." der gibiydi. Dudakları kıpırdadı, inler gibi, "çok çocuk kaldın aşka, kendi gölgesine basmaktan korkan..." diyebildi sadece. İşte gidiyordu. Bir daha hiç dönmeyecekti. Bir daha hiç olmayacaktı. Sadece bir "gitme" çıkabildi dudaklarımdan. Yüzüme baktı ve "artık sözlerin merheme yara olmaya başlamışsa, içimdeki seni sus, içindeki beni duy." dedi ve sırtındaki ceketimi bankın üzerine bırakarak yürümeye başladı. Son sözleri bunlar olmamalıydı! Arkasından "beni hiç almadığın hayatından böyle ucuz kovamazsın!" diye bağırdım. Geriye döndü ve "dav...

Leonardo
Terk edilmişim ben. Ya siz? Mavi geniş boy bir valiz gibi terk edilmişim. Leonardo tam zamanında terk ettin beni. Camdan düşen ilk taştın sen, bacağa sürülen ilk yara kremi… Leonardo terk ederken dünyayı, ne olur terk etme beni. Lale Müldür, Leonardo ile modern bir Adem-Havva masalını, başka türlü bir galaksinin var olduğu iddiasını ve dünya üstündeki tüm kara aşkların feraha çıkma ihtimalini ortaya koyuyor. Benoît Hamet’in çizimleriyle, Lale Müldür’ün kelimeleri aynı kitapta buluşarak okuyanların ve görenlerin kalbine isabetli bir atışta bulunuyor.

Bir Yudum İnsan
“Hayatın akışı içinde yaşayıp giden, değişik meslek ve kesimlerden cımbız cımbız seçilmiş bir ‘özel kimlikler’ albümü...Saatli Maarif Takvimi’nin hem eğlenceli, hem ansiklopedilik repertuvarını hazırlamak için, altmış sekiz yıl boyunca Bâbıâli yokuşunu tırmanıp durmuş seksenlik Menije Hanım’ın portresi de orada; dünya klasiklerinden elli iki romanı Türkçe’ye aktardığı halde kimsenin kendisiyle ilgilenmemiş olduğu yetmiş beşlik Nesrin Altınova da, ünlü Rıfat Ilgaz da, tek kollu Profesör Agop Bey de...Elbette ki dünya sadece ne gündem kahramanlarınındır, ne de adları manşetlerle afiş ve kitapçı vitrinlerinde dolaşanların... Bu dünyanın kuytu labirentlerinde de milyonlar, hatta milyarlar kendi öykülerini kendilerince dokuya dokuya geçip giderler...Nebil’in objektifini onlara da yöneltmesi, or...

Dokunulmamış Kadınlar
“Dudağının kenarından gönül teline, kirpiğinin ucundan aklının inceliğine...”Elinde topuklu beyaz ayakkabıları, çıplak kınalı ayaklarıyla çıkageldi gece yarısı. Masaldaki cadı kazanına düşmüş gibi perişan, kabus ülkesinden kaçmış gibi ürkek ve korkak. Ve nefes nefese kucağıma atıldı: “Beni kurtarın!”Aynı saatlerde İsviçre Alplerinde kurulan Çok Yönlü Araştırmalar Merkezi - Hastalık Tanı Departmanında, bilgisayarlı tomografiye bakmakta olan bilim kadını avurtlarını kemiriyordu. Nihayet hastalığın tanısını koymuştu ama yüzleşmekte zorlanıyordu. Çünkü sorunu bilmek, çözmek anlamına gelmezdi. Ve başka bir zaman diliminde, henüz kavuşmasız olduğundan habersiz iki aşık, elleri birbirine kenetli o kutsal yeminlerini ediyorlardı: “Arz ve arşın huzurunda, kuzey ve güney şahidim olsun ki doğu ve bat...