
Aşkın Psikopat Hali
Teslim ol!Çırpınma, batıyorsun! Kaçma, yakalanıyorsun!Düşünme, çözemiyorsun!Üzme, üzülüyorsun!Hesap yapma, sonuca varamıyorsun!Karar verme, sözünde duramıyorsun!Vazgeçme, gidemiyorsun!Kızma, yine yumuşuyorsun!Gitme, geri dönüyorsun!Hırçınlaşma, kırdığında kırılıyorsun!Duvar örme, balyozu duvarına kendin indiriyorsun!Saklanma, ayrı kalamıyorsun!Kalıba sokma, şekil veremiyorsun!Yok sayma, kalbini başka yöne çeviremiyorsun!Soğuk durma, ısınamıyorsun!Tende arama, ruhta buluyorsun!Aza indirgeme, çoğaltıyorsun!Aysun Bal, Aşkın Psikopat Hali'nde hem kendi deneyimlerinden hem bir psikolog olarak mesleki deneyimlerinden yola çıkarak hayatın en can yakan noktalarını acısını alarak, dünyaya gülümseterek anlatıyor.

Aşk Uykusu
"Aşk Doktoru"ndan gerçek hayattan uyarlanmış arsıcı bir aşk ve intikam romanı!Kadın İntikamı Ateş Yutmak Gibidir, Siz İntikam Almak İçin Nelerden Vazgeçebilirsiniz?“Aşk dediğin yalansız olmalıydı… Gün gibi açık, dürüst ve onurlu yaşanmalıydı. Bunu bana sen öğretmiştin. ‘Kalbinde benim kadar sevdiğin biri olursa, o kalp artık bana ait değildir’ demiştin…Ben senden fazla hiç kimseyi sevmedim. Bütün kâinat şahidim olsun ki, sensiz doğacak bir güneşi bile kabullenmedim. Seni sevip sana âşık olmayacaksam eğer, dünyaya yeniden gelmeyi de istemem…Peki ya senin kalbin hâlâ bana ait mi sevgilim? Benim kadar sevdiğin başka biri var mı aramızda?”Şüphe bir kez içine girdi mi insanın, temizlenene kadar korkunç bir mücadele başlar. Hele şüphelenen bir kadınsa bu mücadele bir süre sonra savaşa dönüşür. V...

Küçümseme
“Nasıl olduğunu ben bilemeyeceğim, sen bileceksin...Tek bildiğim bir erkek gibi davranmadığın, bir erkek gibi olmadığın.”Kuşkularla, kıskançlıkla, saplantılarla bunalan Molteni, karısının onu artık sevmemesinin hatta küçümsemesinin nedenini sorgulamaya başlar. Ancak beklenmedik bir anda tanık olduğu olay evliliğini, işini ve giderek bütün hayatını tamamıyla değiştirecektir.Çağdaş İtalyan edebiyatının en büyük romanlarından biri olan “Küçümseme”, kuşkusuz Alberto Moravia’nın en çok tartışılan eserlerindendir. 1963 yılında ünlü Fransız yönetmen Jean-Luc Godard tarafından çekilen ve ülkemizde “Nefret” adıyla gösterime giren, başrolleri paylaşan Brigitte Bardot ile Michel Piccoli’nin ölümsüzleştiği filmi ile gişe rekorları kıran “Küçümseme”, savaş sonrası Avrupa’sının yeni değerleri ile buna u...

Bana Kadar Yolun Var
Düşe kalka öğreniyorum sensizliği, önce anılarından arınacağım, sonra nefesime sinen hayaletinden... Nasılsa temizleniyorum yavaş yavaş, yokluğunda geceme sinen kâbuslardan... Çok bir beklentim de yok zaten, tebessüm edebilsem yeter sanki... Hem çok güzel mazeretlerim var benim, hayal kırıklıklarımın üstüne serdiğim... Her şeyi geride bırakma çabam bu kendimi kandırışım... Sanırım beceremiyorum ben bu işi, yok mu elini uzatıp bu dipsiz kuyudan beni çekip çıkaracak birisi...İçimde bastırdığım koskoca bir çığlık yardım istiyor: “Beynime kürtaj talep ediyorum, alın şu piçi aklımdan!” Pardon bayım, siz bu aşktan gittiniz diye iflas tabelası mı asacaktık yüreğimize?Aslında yoktun, olduğunu düşünmek hoşuma gidiyordu sadece...An geliyor insanlar kıbleyi şaşırıyor, ben yanlış kişiye âşık olmuşum ç...

100 Soruda Oğuz Atay
Küçük burjuva hayatını eleştirdi, ama solun açmazlarını da. Büyüyemeyen toplumu eleştirdi; ama ona sırtını dönen aydını da. Kemal Tahir’i de sevdi, James Joyce’u ve Nabokov’u da. İkinci baskısını bile göremediği az sayıdaki yayımlanmış eseri ve tamamlayamadığı romanlarıyla Oğuz Atay, toplumcu ve yerli/gelenekçi yazarların yel değirmenlerine karşı bireyi, kişiliğinin röntgenini çekercesine özgün, cesur ve yenilikçi anlatımıyla merkeze alan Don Kişot’umuzdu. Selçuk Orhan, Oğuz Atay’ın kişisel, edebi ve sosyal varlığını, kimi sıkça sorulan, kimiyse akla gelmesi zor sorulara yanıtlar vererek çözümlüyor. Bir zamanlar neden anlaşılmadığını, reddedildiğini, yalnızlaştığını da, 80’lerde nasıl aniden yükseldiğini, yayıldığını ve gıyabında takdire, tebrike kavuştuğunu da, doyurucu, keyifli bir dille...

Hanfendi Bi Bakar Mısınız?
Hayatıma giren insanlar mı yanlıştı, yoksa zamanlar mı hiç bilemedim. Fakat âşık olmaktan, sevmekten hiç vazgeçmedim. Talihsizdim, hayatımdaki kadın için odun olmaktan bir adım öteye geçemedim. Çözeceğim ulan bu kadınların olayını dedim. Araştırdım, gözlemledim, sayfalara döktüm. İnsanlık için kadın erkek ilişkilerini inceledim. Sonra anladım ki: Kadın erkek ilişkilerinde mizah var!!! Ben zaten garıma çiçek alıyom. – Kahveci Hüseyin Neyse sen meşgulsün galiba :S – Ecem Kanka arkadaşını da bana ayarlasana. – Sülük Hüseyin Kadının ruhundan da anlarım domatesten de. – Manav Recep Uff bu geri zekâlı da bana mı yazıyor ne? – Busesu Herif gibi boyu bosu devrilsin inşallah. – Hayriye Teyze Whatsapp’tan mı konuşsak acaba? – Berkecan Bizim öküz ne anlar kadın ruhundan? – Nermin Abla İşte yazdım bur...

Bayan Hiçbiri
Artık '80'lerde yaşamıyoruz. Kırmızı ruj sürüp, evi derleyip toplayıp, çocuğunu temiz pak giydirdiğinde "4 çekerli kadın" olduğun günler geride kaldı. Neslimiz lanetlendi… Çocuk yap; ama kilo alma. Kariyer sahibi ol; ama çocuğunun bakımını aksatma. Hem bebeğine hem kocana hem de kendine vakit ayır. Gece arkadaşlarınla dışarı çık; ama sabah yedide kalkıp yavrunun kahvaltısını hazırla. Etraf bekâr kadın kaynıyor, aman gözünü dört aç, kocanı kaptırma! Hatta öyle ki bu devirde bir anneye yapılan en büyük iltifat: "Seni gören anne olduğuna asla inanmaz."21. yüzyıl kadınının "anne gibi anne" olması sessiz sedasız bir sözleşmeyle yasaklanmış da haberimiz yok. Merhaba ben Ela. Kim miyim? A) Şefkatli bir anne B) Ateşli bir sevgili C) Kariyer sahibi bir iş kadını D) Hepsi E) Hiçbiri Cevap veriyorum:...

Sensiz Ölümdür Aşk
İki insan, iki ülke, kesişen iki hayat ve bir müthiş aşkKime sorsak aşkı farklı anlatmaz mı?50 insan, Stefano ve İzmirin hikayelerini anlatmak için birleşti. Onların aşkı mesafeleri aştı, 50 yazar onların hikayesini yazdı.50 yazar:Alper Akdeniz, Alper Baran Esin, Altuğ Selçuk, Aylin Onart, Aynur Kuran, Babacan Pesenkurdu, Bahadır Yüksekşan, Banu Şen, Berna Ergin, Birgen Engin, Burcu Tuna, Didem Baydar, Dilara Çağlayan, Duygu Erşen, Ece Tüzün, Ece Türkmut, Eda Lortlar, Eda Ongün Balık, Elvan Karanfil, Emre Akdemir, Engin İnce, Erdem Erdoğan, Erhan Gölbey, Esin Sayın, Filiz Kahraman, Fulya Demirören, Gökhan Kökuşoğlu, Gökmen Küçüktaşdemir, Güneş Saraçoğlu, Hakan Asılkefeli, Hakan Urgancı, Halil Fincan, Hatice Çelenk, Jülal Malhatun Zalma, Kezban Şahin Taysun, Leyla Bal, Manolya Özek, Mehmet ...

Ağa’nın Akmayan Gözyaşları
Güneydoğu’nun, Urfa’nın kumalar arası mücadelenin, ağalık düzeninin, feodal ilişkilerin, sermaye değişiminin, toplum gelişiminin romanıdır.“Yarabbim! Ben ne suç işledim?... Ne suç işledim de beni bu kadar cezalandırdın?Hayatımda bir kere sevdim onu benden aldın! Baba sevgisi görmeden büyüdüm. Babam gibi gördüğüm ağabeyimi aldın! Bir çocuğum olsun istedim, onu elimden aldın! Bana öyle bir ana verdin ki kin ve nefret dolu! Yaşamıma o son verecek! Neydi günahım Allah’ım!..“Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin gayrı-resmi tarihini içeren “Ağa’nın Akmayan Gözyaşları“nda İzol, 2. Abdülhamit döneminden başlayarak 1980’lere kadar uzanan bir süreçte, aşiret ilişkilerini, kadınlar arası rekabeti, kan davasını ve çıkar çatışmalarını yalın bir dil ve adeta sinematografik bir görüntülemeyle sunuyor.İzol bu ki...

Ölüm Deltası
Kızılırmak Deltası'nda da iki hafta içinde üç kişi esrarengiz bir şekilde ölür. Cinayet masası baş komiseri Çetin Akın, bu kaza sonucu ölümlere şüpheyle yaklaşır. Ve ölümlerin nedenlerini araştırmaya başlar. Ölümlerden, gazeteci arkadaşı Ahmet Kerim'i de haberdar ederek, ondan yardım ister. O sırada dünyanın başına gelecekler ve küresel ısınma konularında gazetesine seri yazılar hazırlamakla meşgul olan Ahmet Kerim, baş komisere yardımcı olmak için Samsun'a gider... Bu ölümler bir kaza mı, yoksa bir cinayet midir? Soruşturma derinleştikçe deltada başka kuşkulu ölümler de meydana gelir. Gazeteci ve baş komiser, çeşitli engellemelere rağmen, tüm zorlukları göğüsleyerek, yılmadan, kuşların ve kuş bilimcilerin dünyasına girerler; esrarengiz ölümlerin ve deltanın gizemini çözmeye çalışırlar... ...

Hayatın Ne Kadarı Rastlantı? Peki Ya ’aşk’ın...
"Yaşam planınız sizin elinizde değilse, varlığınızı rastlantıya bırakmışsınız demektir."-Nietzsche-"...büyü ne kadar gerçekse, gerçek de o kadar büyü... herşey insanın kendi elinde, hayallerinde, tasarladığı kendi yaşam biçiminde ve bunun evrenle olan uyumunda..."Karşılaşmaları bir şans mıydı acaba? Yoksa rastlantı mı?Ya iç dünyalarındaki eksiklikleri birbirlerinde tamamlayabilirler miydi?Yaşam onları nasıl bir akışın içine çekivermişti? Ömer’in aklından geçen onca soyut fikir, sonunda bir karara dönüşmüş müydü?Birbirlerini bütünleyebilirler miydi?Belki."Yeterki ikimiz, biz olmaktan vazgeçmeyelim.." demiş miydi?Hayatın ne kadarı rastlantıydı? Peki ya aşkın?