
Vesaire: İkinci Yastık
İki kişilik yatağı olan her yalnızın, iki de yastığı vardır mutlaka... Birine başını, diğerine kalbini yaslar sarılırken... Yalnız yaşamaya başladığı ilk günden itibaren insan, her şeyi tek kişilik düşünür de yatağını çift kişilik alır nedense. Rahat uyurum bari diye ilk başlarda. Ama sonra boğar onu, iki kişi uyuduğu yıllardan sonra tek başına uyumaya çalışması. Bir dönem salonda televizyon karşısında uyur tek başına. Yavaş yavaş o odaya doğru yönelmeler başlar. Yatak büyüktür tamam rahat uyursun belki, ama yastık neden iki tanedir be arkadaş! Biri başını koyup diğeri kendini boğmak için mi... Uyuyana kadarki zaman diliminde hıçkırıklarını dindirmek için mi... Yoksa o diğer yastıkta sevdiğinin başı, ne işi var be arkadaş koca yatağın üstünde o ikinci yastığın...Aslında ne güzelmiş eskiden...

Süleymanı Nasıl Bilirdiniz
“Kendimizden sakladıklarımız, en çok benzediklerimizdir kendimize.“Bir gün bir kaza olmuştur... Her şeyi değiştiren bir kaza. 4 farklı kişiyi sonsuza dek birbirine bağlayan; Süleyman’a kendini unutturan birkaza. Şimdi Süleyman, İsa, Melda ve Perran tekrar bir araya geliyor ve gerçek olan’ı keşfe çıkıyorlar.Bilinçaltlarından yansıyanlarla unutulmuş olanları hatırlamak ve geçmişle yüzleşmek üzere!

Masal Çetesi
Gerçekliğe yalnızca masallar meydan okur!Çünkü uçan halıları yalnız çocuklar dokur.Eren dokuz yaşında, afacan bir çocuktur. Babası Mehmet her gece ona bir masal anlatmaktadır. Eren de her masalı ertesi gün köydeki arkadaşlarına anlatır.Eren, yaramaz arkadaşları Ahmet, Kadir, İsmet, Gani, köyün delisi Refik ve onun eşeği Karakaçan ile masal çetesini kurar. Çünkü düşman kapıdadır, civar köylerdeki bütün gençler silah altına alınmıştır, onlar da masalları koruyacaklardır.25 Nisan 1915 sabahı düşman ordusu Gelibolu’ya çıkarma yapar ve Çanakkale Savaşı başlar. Köy cepheye çok yakındır. Çocuklar masallara sımsıkı tutunur.Fakat Mehmet cepheye gitmeye karar verir. Son gece Eren masalın ortasında uyur kalır. Masalın gerisini ve anlamını öğrenmek için Mehmet’in dönmesini beklemek zorundadır.Masallar...

Mustafa Kemal Sofya'da
Enver, Talat ve Cemal paşalar tarafından Bulgaristan'a tayin edilen Binbaşı Mustafa Kemal bu tayinin aslında sürgün olduğunu bilmektedir. Bulgaristan'ın başşehri Sofya, Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal'in ilerideki başarılarını ve devrimlerini etkileyecek önemli bir esin kaynağı olacaktır.Sofya Büyükelçisi Ali Fethi Bey ve Askeri Ataşe Mustafa Kemal Bulgaristan'da yokluk ve zor şartlar içinde ellerinden geldiği kadar üstün bir performansla görevlerini yerine getirirler. O yıllarda Türkler yoğun olarak Rodoplar ve Deliorman'da yaşamaktadır. Bölgedeki halkın büyük bir bölümü eğitim bakımından çok geri durumdadır. Kadınların durumu ise içler acısıdır. İşin en önemli yanı ise, halka İslam dini çok yanlış bir şekilde tanıtılmıştır. Zaten okuma yazma bilmeyen halk, din istismarcıları tarafından da d...

Erkek Severse
“Bilemiyordum senin günler geceler boyu yokluğumla savaştığını, aşktan ölüp ölüp küllerinden dirildiğini.”"Dağınık bir yatağın şehvet sigarasıdır dokunamadığım tenin şimdi… Bedeninin değdiği yerlere el sürmeye kıyamazken, sen aramıza giren ölümden daha beter bir yalnızlık içine terk ettin beni. Geride bıraktığın mektuplarla dağlıyorum yaralarımı. “Şimdi vur başını!” der gibi, ikinci mevki localarda seyre daldığım gençliğim sırıtıyor duvarlardan. Kokun sinmiş olmalı ve soluduğun nefes, perdelere. Belki de hâlâ başucumdaki lambanın düğmesinde parmak izin var. Bakışlarının değdiği aynada kendime bakıyorum. Tanınmaz halimi tanıyabilecek kadar geçmemişim kendimden...""Önceden yarımları severdim. Yarını bekleyen hikâyeler umut verirdi. Beklemek ve hayaller kurmak geleceğe dairdi. Tıpkı yarına er...

Kız Gurusu
"Dişiliğin,Güzelliğin ve Erkeğini Aşık Etmenin Kuralları Yeniden Yazılıyor"Sadece kadınlar mı sorumludur sözüm ona “Güzel” görünmekten?Erkekler hain bir plan kurguladılar sen uyurken! Onların “GüzellikK” dayatmasına razı olup uykuları haram ettin kendine. Kadın sadece erkek için “Güzel” olmak zorunda kaldı yüzlerce yıl boyunca… Oysa bütün erkeklerin tek amacı sana “Güzel” olduğunu unutturmaktı zaten… Sahip olduğunu kaybettirip buldurmamaktı oyunun kuralı… Böylece hükmen galip çıktılar sahaya. Hem hile yaptılar, hem haksızlık…* * *"Sadece güzelliğine güvenerek, aşık olduğun adamı elinde tutamazsın. Güzellik bir bütündür. Dişi olmak erkeğin güzellik algısını değiştirir. Unutma! Erkekler mükemmel görünen kadınları sadece beğenirler... Üzerine düştüğün her adamı zalimleştirirsin. Erkeğine bağı...

Bizim Küçük Sırrımız
Kalbi hızla ve aşkla çarpmış birinin, artık yorulmuş ve vazgeçmiş kalbinin yeniden çarpmaya başlamasının hikâyesini anlatacağım size. Öyle umutsuz, öyle vazgeçmiş, öyle körelmiş biri ki o, üstelik maziden gelen, tertemiz kalmış, hani anneannelerimizin evindeki kokular gibi. O yüzden dedim ki bu hikâyede Naftalin olsun onun adı. Bize aslında çocukken hiç sevmediğimiz ama büyüdüğümüz zaman kokusunu duyduğumuzda bütün çocukluğumuzu hatırlatan o koku gibi gelsin. Eğer derinden koklamak için eğilip uzunca solursanız içinizi yakar, gözlerinizi yaşartır. Hem kızarsınız bir taraftan hem de burnunuzun ucunda sonradan kalanı koklarsınız ara sıra. Kendinizi iyi hissettirir çünkü. Babaannemizin bembeyaz çarşafları gibidir onun derinden gelen kokusu...

Aşkullah
Bu kitap dinsel bir kitap değildir. Öz gelişimimizin önündeki engelleri cümlelerle yıkıp yine kendi özümüze, aşka ve Allah aşkına ulaşmamıza, tüm önyargılardan uzaklaşıp içsel bir yolculuğa çıkmamıza vesile olmayı amaçlayan bir kitaptır.Aşk üzerinize olsun...“Yola çık, kendine uğra, kendinden geç ve Aşk’a var...Bir yerlere varmak için önce kendine uğramalı insan.Çünkü insanın gideceği bütün yollar, kendinden geçer.”

Mutlu Evlilik
Evlilikte mutluluk; isabetli eş seçimi, eşlerin iyi geçinmesi ve güzel çocuk yetiştirmekle mümkündür.Ailede birlik ve beraberlik, ancak bu şekilde sağlanır.Yüce Yaradan'ımız, birbirine anlayışlı davranarak güzel geçinen ve topluma yararlı evlat yetiştiren insanlardan razı olur.Bugün aile birliğinde en büyük sorun ise boşanmalardır. Maalesef, istatistiklere göre, günümüzde evliliklerden çok, boşanmalar oluyor. Bu boşanmalar aileleri yakıp yıkıyor, çocukları perişan ediyor.Aileyi boşanmaktan korumak için, uygun eş seçiminin ve eşler arasında uyum sağlamanın önemi büyüktür.Umarım, bu eserimiz, siz değerli okuyucularımızın mutlu bir yuva kurmasında ve aile fertlerinin aralarındaki sorunların çözümlenmesinde yararlı olur.

Bu Ayrılık Benden Olsun
"Sustuğum şeyler var, hiç konuşmadıklarım… İçinde kaybolduğum şehirler ve içimde kaybolup giden insanlar var... Eskisi kadar kafama takmasam da bazı şeyleri, yine de içimin almadığı haksızlıklar var! Hak ettiklerimle vazgeçtiklerimi ayırdığım günden bu yana, solumu sevdiklerime, yolumu ise Allah'a bıraktım… O ki; varacağım yeri de, duracağım yeri de benden daha iyi bilir…"

Cennetin Kapısında
Bob Dylan’ın hiçbir şarkısı, bir öncekini tekrarlamadı. Albümlerinde konu ya da ton bütünlüğü olmaksızın, bizi çektiği dünya kendi dünyası oldu. Bob Dylan dinlediğimiz zaman, Bob Dylan biz oluyoruz.Bütün şarkıların birer hikayesi vardır; Dylan ise şarkılarını hikâye gibi anlatan bir adam. Bu kitapta da hikayelerinin deşifresi var.

Hiç Yaşanmamış İlişkiler Sözlüğü
Aşk, hayat, ölüm, nefret, kıskançlık, sevgi gibi kelimelerin karşılığı gerçekten sözlükteki kadar mıdır? Yoksa herkes yaşadıklarıyla kendi anlamını kendisi mi verir? Peki ya ışık, karanlık, masa, ayakkabı gibi somut kelimeleri duyduğumuzda hepimizin aklında benzer resimler mi canlanır? Ne olunca değişir kelimelerimizin anlamı? Ya da ne olmayınca?Bu kitap, işte bu ‘olmayınca’nın peşine düştü. Yaşanmamış bir aşk kelimelere yeni anlamlar verirken, içinden şiirler, romanlar, öyküler, şarkılar, devamlı konuşan teyzeler, hedefine asla varamayacak cümleler geçti.Aşk’ın, İstanbul’un, Kıyamet’in, Balayı’nın hatta Sözlük’ün bile tanımı değişti. Dilimiz aynı kaldı ama söylediklerimiz başka. Yine de bizi bir yerlerde buluşturacak ortak anlamlarımız vardır belki, kim bilir…

Tarihin En Korkunç Deneyleri
İnsanlık tarihini geliştirmek için sadece iyi şeyler denenmedi. İdealize edilmiş dünyanın peşinde ve onun yararına yürütülen çalışmalar, pozitif bilimleri ve bilim insanlarını onurlandırırken; her keşif, icat ya da gelişme, insanlığı “kurtarılacaklar” ve “yok edilecekler” olarak ikiye ayıran kötülerin elinde silaha dönüştü. Bu kitapta da, bir fili öldüreninden çocukların hayatını karartanına, intihara sebep olanından insanların içindeki faşisti ortaya çıkaranına kadar bir dizi deney ve bu deneylerin bilim insanı olan yürütücüleri var.

Daha Da Karanlık
Chelsea Hotel şarkısında bahsettiği kadın kimdi? Famous Blue Raincoat’taki adam gerçekten de arkadaşı mıydı? Scientology’e yaptığı gönderme hangi şarkısında? The Future albümünü neden birçok farklı yerde kaydetti? Ten New Songs albümünü yapmadan önce neden 10 sene bekledi?Kimisine göre şiir, kimisine göre birkaç dakikalık bir sahne gösterisi, kimisine göre hikaye, kimisine göre bütün bir ömür fon müziği…Şarkılarının hikayeleriyle, Leonard Cohen…“Bırakın yargıçlar adalete olan umutlarını gizlice yitirsinler, hükümleri daha sağlam olacaktır.Bırakın generaller zafere olan umutlarını gizlice yitirsinler, öldürmenin adı kötüye çıkacaktır.Bırakın rahipler inanca olan umutlarını gizlice yitirsinler, şefkatleri gerçek olacaktır.”- LeonardCohen

Bir Dakika Sonra Bitmiş Olacak
Her öykünün içinde, onu besleyen sayısız öykü vardır. Birer teferruat gibi geçilir, çoğunlukla hatırlanmazlar. Hâlbuki her biri başlı başına çatıdır. Çizer ve yazar Turgut Yüksel, anları yakalayıp, hayatın kısacık kompozisyonlarındaki basit ve güçlü öyküleri çıkarıyor. Bu öykülerde serim, düğüm ve çözüm, peş peşe değil, üçüz kardeşler gibi aynı anda, aynı yerde doğuyor.

Lat
"H. Demir, bir portre çiziyor ilk kitabında. Kırmızı, beyaz ve siyah renklerin kullanıldığı bir portre. Gertrude Stein, saatlerce poz verir, portresini yapmak isteyen Picasso’ya… Portresi tamamlanınca da "Ama bu bana benzemiyor ki" sözleri dökülür dudaklarından, şaşkınlıkla… Picasso’nun yanıtı en az tablo kadar ünlüdür: "Bir gün siz ona benzeyeceksiniz." Toplumun yarattığı, yalnızlaşarak kendi içine gömülen bir insanın portresini çiziyor H. Demir. Kurtarıcının olmadığı, insanın kendini kurtarmaya çalışmak yerine bir "Kurtarıcı" beklemesiyle, içindeki kötülüğün iyiliği her zaman yendiği bir dünya. Bu portreye benziyor muyuz, benzemiyor muyuz? Kitabı okuyarak verebiliriz bu sorunun yanıtını." –Sunay Akın

Ben Latife
Latife, kadın erkek eşitliğini savunmaya başladığında henüz on dört yaşındaydı. Okumaya, yazmaya, şiire, edebiyata, sanata, tarihe ve felsefeye meraklı bir genç kızdı. Alman, İtalyan, Fransız şair ve yazarlarından seçtiği kitaplarla doluydu kütüphanesi. Klasik müziğe ilgisi vardı. Ünlü Avusturyalı şair Rainer Maria Rilke’nin İstanbul’da yaşayan yeğeni piyanist Anna Grosser-Rilke’den özel piyano dersleri aldı. Bir konser piyanisti olacak kadar güzel piyano çalıyordu. Arapça, Farsça, Latince, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Yunanca konuşabiliyordu.Henüz on dört yaşındayken, memleketindeki kadın hareketleriyle ilgili gelişmelerle yakından ilgilenmeye başladı. On yedi yaşındayken, dünyada ve Türkiye’deki kadın algısı hakkında kendi fikirlerini geliştirerek “La Femme” adında, Fransızca bir e...

Aşk Barselona'da Bekler
Yalnızca, gerçek aşka inananlar bu masalın sonunu görebilecek...Aşkın insanın karşısına ne zaman, nerede çıkacağı hiç belli olmaz. Bir anda, beklenmedik bir zamanda aşk kapıyı çalabilir. “Olmaz” denilen olabilir, kavuşamaz sanılanlar birleşebilir.İki İstanbullu, Derin ve İbrahim’in kapısını aşk, çok uzaklarda, Avrupa’nın en romantik şehirlerinden birinde çalıyor.Barselona’nın romantik ortamında filizlenen bu aşk, acaba gerçeğe dönüşebilecek mi? Önlerindeki onca engele rağmen, bu peri masalı gerçek olacak mı?Barselona’nın eşsiz güzellikleri arasında, iki âşık kavuşabilecek mi?

Tedirgin Bir Yazar:yusuf Atılgan
"Benim yazarlığımdan daha önemlisi günlük yaşamımdır. O benim için daha önemli. Günlük yaşamımdaki bazı ilişkiler. Bunlar için yazarlığımı feda edebilirim. Zaten böyle olmasa daha çok yazardım." - Yusuf Atılgan "Çok az sayıda ürün vermiş olmasına, değeri çok geç anlaşılmasına rağmen, edebiyatımızın önemli, hatta efsaneleşmiş isimlerinden biridir Yusuf Atılgan." - A. Ömer Türkeş "A dergisi çevresinde kümelenen 1950 kuşağı yazarları (Erdal Öz, Onat Kutlar, Kemal Özer...) için bir manifesto niteliği taşıyan Aylak Adam, Atılgan’ı bu kuşağın öncü yazarlarından biri kılar. Bu bağlamda Yusuf Atılgan’ı 1950 kuşağı yazarlarından saymalıyız." - Feridun Andaç "Yusuf Atılgan (1921-1989) az ama öz yazmış; ardında bıraktığı üç romanının yorumları ve derinlikli anlamlarıyla okurların zihninde sürekli çoğ...

Bir Uyumsuz Bulut
"İlginç, şaşırtıcı düşünce alanları. İçerikte de söyleyişte de, çok genç bir şair için beklenmedik bir olgunluk düzeyi."- Ataol Behramoğlu"Tuna Kiremitçi iyi bir şarkı yazarı. Güzel ve etkili melodiler, şiirli sözler buluyor, yazıyor ve bunu daha çok genç olduğu ilk dönemlerinden beri yapıyor."- Yavuz Hakan Tok"Tuna Kiremitçi, genç yaşında büyük bir şiir eğitimi ve terbiyesi almış bir şair kimliğiyle duruyor karşımızda. Mısranın haysiyetini de şiirin haysiyeti gibi koruyor."- Haydar Ergülen“Tuna Kiremitçi, yıllar önce Varlık dergisinden içeri girdiğinde bu aydınlık yüzlü çocuğun inceliği, konuşma üslubu, bilgisi dikkatimi çekmişti. Şiirlerini okuduğumda yanılmadığımı anladım ve üç şiirine yer verdim. 1994 yılında Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödüllerinde şiir dalında ödülü aldığında seçici kuru...

No - Hayır'ın Öyküsü
Şili’deki askeri darbe sonrası, referandumda diktatör Pinochet’nin çıkacağına kesin gözüyle bakılırken bir televizyon kampanyası her şeyi değiştirir. Kitap, Şili’deki kampanya sürecini anlatan “No” filminde anlatılmayanları; hikayenin öncesini ve sonrasını anlatıyor, dünyadan diğer itiraz örneklerine ve yakın siyasi tarihimize incelikli bir bakış atıyor.On beş dakikada her şey değişebilir; sokaklardaki hava, sandıktan gelen koku, rüzgârın yönü, komşuların yüzü, makamlar ve yasalar, özgürlükler ve yasaklar… On beş dakikada durgun denizin dibindeki kırıklar gemileri yutabilir, yıkık kentlerden yeni kentler doğabilir, satranç tahtası yuvarlanabilir ve bütün hamleler unutulabilir.Değişim on beş dakikanın çok öncesinden geliyordur ve sonrasında çok daha uzun bir yolculuğa devam edecektir. Sabit...

Yanmış Orman Kokusu
Menderes Samancılar, oynadığı her sinema filminde derin izler bırakan; oynadığı karakterlere can veren emekçi bir aktör. Karakterleri dokunuşuyla canlandırdığı gibi kelimelere de dokunuşuyla hayat veren; oyunculuğu, kalemi ve mütevazi kişiliğiyle baştan başa bir şair... Dicle, Fırat ve Seyhan’ın çağıltısı; Mezopotamya ve Çukurova’nın nal izleri var şiirlerinde.