
Chibineko Mutfağı
Mucizelere inanır mısınız? Kotoko, ağabeyini trajik bir kazada kaybettiğinden beri derin bir yasla boğuşmaktadır. Ancak Chibineko-tei adındaki gizemli bir restoran, ona beklenmedik bir mucize sunar: Hayatını kaybeden kardeşiyle son bir kez buluşma şansı… Şef Kai’nin hazırladığı yemek, Kotoko’yu kaybettiği ağabeyiyle buluşturur. Deniz kıyısındaki bu sıcak mekânda, kedinin huzur verici mırıltısı eşliğinde, Kotoko’nun yalnızca bedeni değil, ruhu da doyar. Kederin ve umut dolu anıların buluştuğu bu küçük restoranda tatlar, anılarla iç içe geçer. Kaybedilenler, bir yemeğin kokusunda ve tadında bir an için geri döner. Sevdiklerinizi bir kez daha görebilseydiniz, onlara ne söylerdiniz?

Maneki Neko
Japonların iyi şans kitabı Japonya’nın ata dini Şintoizm’de, para, aşk ya da şansı getirmesi için yapılan çok sayıda âdet bulunur. Aynı şekilde Budizm ve Okinawa ile Hokkaido bölgelerindeki animist dinlerin de bu konular için kendi ritüelleri vardır. Peki bu ritüeller nasıl işler ve iyi şansı kendi isteğimizle elde edebileceğimizi söyleyen bu inancın altında hangi tarih ya da derin anlam yatmaktadır? Günlük alışkanlıklarımızla iyi şansı nasıl hayatımızın bir parçası yaparız? Bu kitap, size şans getireceğini ve dileklerinizi gerçekleştireceğini iddia eden, bazıları sihirli, bazıları pratik, çoğu da Japon kültüründen gelen tüm inanışları incelemektedir. Çeşitli ritüelleri kolay ve motive edici bir şekilde öğrenmenin yanı sıra, iyi şansın özünü ve onu doğru alışkanlıklarla hayatımı...

Sihirli Defter
Yazmak, düşe dalmak gibidir. Usta ile çırağın yolu kesişince, bu düş bir sihri kuşanır. Bir çırak... Yazının büyüsüne kapılmış, kelimelerin peşinde bir usta arayan genç bir yolcu. Bir usta... Sihirli bir deftere ruhunu üfleyen, yazının ilahi sırrını ararken kendi benliğini yitiren ve yeniden bulan bir bilge. Sihirli Defter, yazının sırlarını aralayan, düşüncenin ve sezginin yolculuğunda bir rehber niteliği taşıyan felsefi ve edebi bir anlatı. Usta ve çırak arasındaki diyaloglar aracılığıyla sizi yazma eylemi, okuma disiplini, düşünce derinliği ve ruhsal keşifler üzerine katman katman açılan bir düşünce evrenine davet ediyor. Kimi zaman bir rüyaya, kimi zaman bir metafora dönüşen bu anlatı; yazının ne olduğu kadar, insanın kim olduğu sorusuna da cevap arıyor. Erol Hızarcı’nın sade ama derin...

Kurt Geldi
“Atatürk’ten Sonra Beklenen Adam!” Yugoslav lider Tito’nun ölmeden önce Anadolu’ya yüklediği kader mesajı, bugün çok daha anlamlı: “Bu topraklar yalnızca tarih yazmadı, geleceği de şekillendirecek bir koda sahipti. Türk milletinin bilinçaltına işlenmiş kültürel miras, gerektiğinde devreye giren bir iradeyle, Seçilmiş Olan’ı ortaya çıkarır. Gökbörü’nün izinden gelen Asil Kan, yalnızca devlet yönetmek için değil, devlet kurmak için sahneye çıkar.” Bu kitap, Atatürk’ten sonra tarihsel görevle gelen Beklenen Adam’ı, Kırmızı Kitap’ın izleriyle ve kadim sırlarla anlatıyor. Altın Soy’un kardeşleri... Atakurt’tan Atatürk’e, Atatürk’ten Atabey’e: “Kurt geldi. Mühimdir, vakit tamam.”

Birlikte Düşünmek
İş dünyasında başarı, güçlü bir iletişimi, etkili toplantılar yapılmasını ve dinamik takım yönetimini gerektirir. Yazar Akgün Tokatlı iş yerlerindeki toplantı ve takım çalışması sorunlarını ele alarak size bunları aşmanın yollarını sunuyor. Her düzeydeki lider ve ekip yöneticisi için kritik bir beceri haline gelen ‘kolaylaştırıcılık’ yöntemi bu kitapta pratik ve anlaşılır tekniklerle anlatılıyor. Grupların daha etkin çalışmasını sağlamak için kullanılabilecek temel yöntemler açıklanıyor. “Bu kitap, iş dünyasında iletişim ve etkileşimi geliştirmek isteyen profesyoneller için güçlü bir rehber. Akgün Tokatlı, yüzlerce projeden edindiği deneyimleri tasarım bilgisiyle birleştirerek, etkili toplantılar ve karar alma süreçleri için farklı yöntemler sunuyor. Yaşanmış örneklerle zenginleştirilmiş p...

Dünyaya Değil Kendine Meydan Oku
Mutluluk, her yer karanlıkken içindeki aydınlığa güvenmektir. İçinizde doldurulamayan bir boşluk duygusu mu var? Kendinizi yaşadığınız hayata ait hissedemiyor musunuz? Her şey var bir şey yok gibi mi aslında? Gelecek belirsizliklerle dolu ve korkutucu mu geliyor? Hiçbir yerde ve hiçbir şeyde anlam bulamıyor musunuz? Günün sonunda kendisinin alacaklı olduğuna inanan insan, hep haksızlığa uğramış hisseder kendini, hakkının gasp edildiğine inanır, hınçla dolar, küser ve hep kurbandır. Oysa dünyanın da hayatın da kimseye borcu yoktur. İnsan alacaklı değildir. Tam da bu yüzden istemek yerine vermeyi, tüketmek yerine üretmeyi, reddetmek yerine anlamayı seçmek gerekir. Dünyaya Değil Kendine Meydan Oku, dışarıdaki anlamsız hesaplaşmadan içerideki anlamlı uzlaşmaya davet ediyor sizi. Bu kitap, gide...

Yüreğimin Yarısı Liza
TARİHE TANIKLIK EDEN LİZA ELVER’İN GÖLGESİNDE, SEVGİNİN, FEDAKÂRLIĞIN VE ÖLÜMSÜZ BİR AŞKIN TANIMI… Herkesin farklı bir hikâyesi, farklı umutları vardı. Ancak kaderlerinin aynı noktada buluşacağından ve hayallerinin bulutlara karışacağından habersizdiler… Bu hikâye bize hayatta her zaman umut olduğunu, sevginin her engeli aşabileceğini ve ailenin ne kadar değerli olduğunu hatırlatıyor. Gözyaşlarını kahkahalarla bastıran, etrafına mutluluk saçan Liza Elver’in yaşam öyküsü zor zamanlardan geçen herkese ilham kaynağı olacak.

Bir Ömrün Sonbaharı
"SÖZ KONUSU AŞKSA ZAMANI DEĞİL KALBİNİ DİNLE..." Ömrüm ömrüne emanet demiştin bana. Ve giderken yarım kalan ömrünü bırakmıştın hayatıma. Nasıl geçti günler, yıllar nasıl aktı sensizliğe hiç bilmiyorum. Günüm unuttu aydınlık kavramını, gecemin yıldızları gittiğin yerlere kaydı. Ve seninle gelen ilkbaharım yerini sonbaharlara bırakırken hayat kulağıma fısıldadı: “Doğmanın bedeli ölmek ise sevdanın bedeli ayrılıktır çünkü her ayrılık bir parça ölüm taşır içinde…”

İyi Olacaksın
“İNSANIN KENDİNİ FETHETMESİ ZAFERLERİN EN BÜYÜĞÜDÜR.” – PLATON “Vincit qui se vincit” Latince bir deyimdir ve Türkçeye “Kendini yenen, galip gelir” ya da “Kendini yenen yenilmezdir” şeklinde çevrilebilir. Hal böyle olunca zafer ne demektir? Verdiğin tüm içsel mücadelenin sonucu zaferdir. Sen kendini aşarsan, sınırlarını zorlarsan o zafer senindir. Şimdi soruyorum sana ruhu ay kalbi güneş olanım: Girdiğimiz her mücadeleden daha da güçlenerek çıkmadık mı? Güçlendikçe yenilmezliğimizin tadına varmadık mı? Yara aldığımız her yerden Mevlana’nın dediği gibi şifayı da yaşamadık mı? Zafere ulaşmak için kendinle savaşma, mücadeleni asla pes etmeden ver, içindeki ateşi söndürmeden, engelleri aşmanın ve zirveye çıkacak yolun ışığını bulmanın keyfini yaşa. O yol senden sana, o yol seninle... Çıkmaz sa...

İzmir’de Son Gemi
Savaşın, üstüne gölge düşüremediği kardeşliğin ve aşkın romanı İzmir’de Son Gemi, resmi tarihin dışından seslenen ve tarih bilincine yaslanan bir roman. Suyun iki yakasındaki halkların, egemenlerin kurduğu tuzaklardan arındığında, kardeşçe ve içtenlikle nasıl kucaklaşabileceklerini, aynı kederde ve sevinçte bir bütün olabileceklerini son derece yalın ve lirik bir dille anlatıyor. İzmir’de Son Gemi’nin serüveni her şeye karşın hâlâ suyun iki yanında da sürmekte...

Ateş, Su, Toprak
“HAKİR GÖREREK BAKMASIN İNSANA İNSAN, BAKMAYI DEĞİL GÖRMEYİ BİLENDİR İNSAN.” “Bir ara tuvalete gittim... Döndüğümde Arif’i, kırmızı elbisemi üzerine tutmuş aynaya bakarken yakaladım ve söyleyebileceğim en salakça şeyi söyledim: ‘Ne yapıyorsun Arif! Sen kız mısın?’ Arif elindeki elbiseyi hemen yatağıma fırlattı. Yüzü kıpkırmızı oldu. Sonra da gün boyunca ilk defa Barbie bebeklerimle hiç oynamadı, o hiç sevmediği, benim ise çok sevdiğim küçük arabalarla oynadı. Arif’in aslında ne kadar naif ve kırılgan bir yapıya sahip olduğunu, bugün onun içinde ikinci bir Arif sakladığını anladım. Tıpkı benim de içimde ikinci bir Berrak’ı sakladığım gibi...” Hikâyenin ilk cümlesinden bu yana ateş gibi yandı parmaklarım. Çünkü kolay hayatlar değildi kaleme aldığım. Her kelimede canımı biraz daha yaktı ateş....

Pi Cemiyeti ve Yalnız Bir Radyo Hikayesi
Kimine göre günler, gün doğumu ile başlar. Ancak bazı insanlar için gün, gece olduğunda yaşar. Gece olunca yaşananlar, hayatı alıntılar. Kalabalığın içinde var olanlar değil... Yalnızlığı göze almışlar, gece olunca yalnız kalanları karşılar. Ve unutmayın: Gündüz kendini göstermeyen yıldızlar, yalnızca geceleri parlar. Burası Pişman İnsanlar Mahallesi, Umut Sokağı, No. 23.59. Son yıldız parlamaya devam edene dek, biz buralardayız. Bazen pişmanlıklarla, ama en çok umutla… Hepiniz Cemiyet’e hoş geldiniz.

Alerte 5
Terör tehdidi uzay ajanslarını üst düzey alarm seviyesine geçirmeye mahkûm bıraktığında, görevdeki astronotlar zor bir durumla karşı karşıya kalır. Tüm iletişimin kesildiği Mars keşif üssündeyse gerilim artmakta, herkes siper almaktadır.

Düş Uykunun Bekçisidir - Sigmun Freud
"TIPKI FİZİKSEL OLAN GİBİ RUHSAL OLANIN DA GERÇEKTE BİZE GÖRÜNDÜĞÜ ŞEKİLDE OLMASI GEREKMEZ." Psikanalizin kurucusu ve bilinçdışının kâşifi Sigmund Freud, insanlık tarihinin gördüğü en etkili entelektüellerden biridir. Bir hekim olarak başlayan kariyeri din, ritüel, mit, masal, düş ve sanat gibi alanlara uzanır. Onun eseri olan psikanaliz, birbirinden alabildiğine farklı görünen bu alanları birbirine bağlayan bir kuramdır. Sigmund Freud bir taraftan insanın zihin yapısını açıklamayı, diğer taraftan insan uygarlıklarını masum ve gizemli gösteren büyüyü dağıtmayı dener. İnsan zihninin kendisi hakkında yanılabildiğini bize öğreten psikanalizin ortaya çıkışından beri, artık herkes biraz hasta, her bakış açısı biraz şüphelidir, en başta da uygarlıklar. Sigmund Freud’un kendi çocukluk anıları ve ...

Beni İncitemezsin
İNCİTMEK DİYE BİR ŞEY YOKTUR, İNCİNMEK VARDIR. KIRMAK DİYE BİR ŞEY YOKTUR, KIRILMAK VARDIR. YARALAMAK DİYE BİR ŞEY YOKTUR, YARALANMAK VARDIR. Merkezinde duran, başkasının savaşına müdahil olmayan, esnek ve sakin bir insanın incinmesi, kırılması, yaralanması mümkün değildir. İnsan incinmemek uğruna güçlü, sert ve katı bir savaşçıya dönüştükçe daha fazla incinir. Korunma kalkanları daha da korunmasız kılar insanı. Gerçek gücünüzü dışarıdan edindiğiniz zırhlarınızdan değil, merkezinizdeki esneklikten alırsınız. Peki ya merkez neresi? Bu kitap kendini arayan insanlar için yazılmadı. Merkezini yitiren insanlar için yazıldı. Dışarıya gidip aramak için değil, içeriye dönüp bulmak için kaleme alındı. İnsan merkezini dışarıda bulamaz, merkez içeridedir, bulmaya karar verdiğinizde dönüp onu yeniden ...

Hayatın Mucizesi Titreşimler ve Frekanslar
"SES FREKANSI, EVRENİN TEK İLETİŞİM YÖNTEMİDİR." Ses, titreşimlerden oluşan bir enerji formudur ve her sesin kendine özgü bir frekansı vardır. Ses frekansları, insan vücudunu ve zihnini etkileme potansiyeline sahiptir. Ses frekansları, şifa amaçlı olarak çeşitli şekillerde kullanılabilir. Ses frekanslarının vücut üzerindeki etkileri, frekansın türüne ve yoğunluğuna bağlı olarak değişir. Genel olarak, düşük frekanslı sesler vücudu rahatlatmaya ve gevşetmeye, yüksek frekanslı sesler ise beyni uyarmaya ve enerji vermeye yardımcı olur. Ses frekanslarının şifadaki etkilerine dair bilimsel çalışmalar devam etmektedir. Ancak, yapılan bazı araştırmalar, ses frekanslarının aşağıdaki gibi çeşitli sağlık sorunlarına olumlu etkileri olabileceğini göstermiştir:•Ağrıyı azaltmaya ve ağrıkesici ilaçların ...

Demografik İşgal
"DUVARLARIMIZ DELİKLERLE DOLU, BETONDAN YAPILMIŞ SURLARDAN ZİYADE DELİK DEŞİK AĞLAR KADAR GÜVENLİLER." – ZYGMUNT BAUMAN Türkiye’de bulunduğu tespit edilen sığınmacıların ve kaçakların sayısı 13 milyonu aştı. Bu göç hareketi Türkiye’nin milli kimliğini, milli güvenliğini, Türk milletinin ekonomik refahını ve sınır bölgelerinde demografik yapıyı değiştirerek Türkiye’nin geleceğini tehdit etmeye çoktan başladı. İşin en ürkütücü taraflarından biri de istisnalar dışında siyasetin de, basının da, akademilerin de, aydınların da sanki Türkiye dünyanın en fazla sığınmacı bulunan ülkesi değilmiş, sanki bir içsavaşa sürüklenmek istenmiyormuş gibi davranıyor olması... Gerçekler Türk halkından dört koldan gizleniyor. Türkiye’yi bir ulus-devletten ümmet toplumuna dönüştürmek için demografik değişimi des...

Yalnız Kitap
V. Karl’ın, Kanuni Sultan Süleyman devrinde Osmanlı sarayında bulunan elçisi Flaman Ogier Ghislain de Busbecq, 1 Haziran 1560’ta İstanbul’da tamamladığı dört elçilik raporunun üçüncüsünde, Osmanlıların matbaayı kullanmaya karşı isteksizliğini şu sözlerle açıklamaya çalışıyordu: "Yeryüzünde Türkler kadar, başka ülkelerin yararlı icatlarını kolaylıkla alıp benimseyen bir millete daha rastlamak zordur… Buna rağmen nedense kitap basmaya ve çalar saat kullanmaya bir türlü ikna edilememişlerdir…" Edebiyatımızın temel taşlarından Sabahattin Ali’ye göre edebiyat her şeyden önce bir mücadeleydi, edebiyatın amacı ise "insanları daha iyiye, daha doğruya, daha güzele yükseltmek, insanlarda bu yükselme arzusunu uyandırmak" olmalıydı. Sabahattin Ali’nin "Edebiyata nasıl başladınız?" sorusuna yanıtı "Kit...

Korkmayın Çünkü Ben Sizinleyim
DERDİ VEREN DERMANI DA VERİR. Allah’ın kurtuluş kanunu seni bütün sıkıntılarından kurtarır. Bu kanun tüm iyi kullar içindir. Sana kanunun sırrını veriyorum. Onunla huzura ulaşır ve bütün dertlerinden kurtulursun. Derdi veren dermanını da nasıl yaratır bunu öğrendiğinde hayatın mutluluğa dönüşecektir. Allah De Ötesini Bırak kitabıyla Türkiye ve dünyada milyonlarca okura ulaşan, Türkiye’de çok satan kitaplar sıralamasında aylarca listenin başında kalmayı başaran, eserleri Almanca ve İngilizceye de çevrilen yazar Uğur Koşar, Korkmayın Çünkü Ben Sizinleyim adlı bu çok beklenen kitabında, dert ile derman arasındaki kutsal bağın kanunlarını yine yalın, anlaşılır ve naif bir dille kaleme aldı.

Kendi Kendinin Gardiyanı Olma
DÜNYAYI DEĞİŞTİREMİYORSAN KENDİNİ DEĞİŞTİR. Şimdiye kadar edindiğin her tecrübeyle, yaşadığın her duyguyla ve öğrendiğin her bilgiyle kendine bir mizaç ve bir zihin yapısı inşa ettin. Eğer bütün bunlar seni korumaya, gelişmeye ve mutlu etmeye yetmiyorsa artık, sence inşa ettiğin şey aslında bir hapishane olabilir mi? Farkında olmadan kendi esaretine hizmet ediyor olabilir misin? Değişen duygu durumlarınla maniple ettiğin zihnin, hayatını kolaylaştırmak ve gelişimine destek olmak yerine, seni korkutuyor, yavaşlatıyor, köreltiyor, kısıtlıyor ve aldatıyor olabilir. Bu demir kapıların üzerindeki kilitleri açabilecek bir gardiyan yok dışarıda. Kendinin gardiyanı olduğunu fark etmediğin sürece, değişken duygu durumlarınla ve maniple edilmiş düşüncelerinle zihninin kölesi olarak yaşamaya mahkûm e...

İllüzyon Ekonomisi
Enflasyonu Üç Harfle Tarif Et: ZAM Medya üzerinden bize anlatılan Türkiye sanki bir Norveç ya da Finlandiya... Yaşam koşullarımız o kadar iyi yani. Bir elimiz yağda bir elimiz balda. Geliştikçe de gelişiyoruz üstelik. Esen her rüzgâr bizden yana... Ancak çarşıya pazara çıktığımızda inanılmaz bir hayat pahalılığıyla karşı karşıyayız. Savaş koşullarında görebileceğimiz bir hızla arttı enflasyon. Aniden fakirleştik. Artan kiralar nedeniyle yıllardır yaşadığımız muhitleri terk etmek zorunda kaldık. Kendimizi bir anda ciddi bir barınma sorunuyla karşı karşıya bulduk. Bize anlatılanlarla yaşadıklarımız arasındaki farklar çok büyük... Gerçekler bize sunulduğu gibi değil. Ben buna "illüzyon ekonomisi" adını veriyorum. Bu kitap illüzyon ekonomisinin nasıl işlediğini ortaya koyuyor ve bir dönemin de...

Köklerimiz Mirasımızdır
AİLE DİZİMİ GÖRÜNENE BAKIP GÖRÜNMEYENİ ANLAMA SANATIDIR. ◆ Para kazanmakta zorlanıyor ya da borçlarınızdan bir türlü kurtulamıyor musunuz? ◆ İlişkilerinizde sürekli hüsrana mı uğruyorsunuz? ◆ Yaşadığınız toplumdan ya da ailenizden dışlandınız mı? ◆ Hiçbir sağlık sorununuz olmamasına rağmen çocuk sahibi olamıyor musunuz? ◆ Kendinizi bu dünyaya ait hissedemiyor ya da istemediğiniz bir hayatı mı yaşıyorsunuz? Elinizden gelen her şeyi yapmanıza rağmen bir türlü arzu ettiğiniz hayata ulaşamamanın altında görünmeyen etkiler olabilir. İçine doğduğunuz ailenin geçmişten getirdiği travmaları anladığınızda sizi yoran ve bilinçli olarak çözemediğiniz sorunların yükü kaybolur. Aile Dizimi’nin Türkiye’deki babası olarak nitelenen Uzman Klinik Psikolog Tuna Tüner bu kitapla Aile Dizimi’nin bilinmeyenler...

Yiyin Efendiler
"Bir milletin parasını kontrol eden, o milleti de kontrol eder." – E. GarfIeld Ekonomi tıpkı din gibi... Ne kadar anlaşılmazsa o kadar makbul. Çünkü insanlar basit gerçekleri görürse, yapılan üçkâğıdı fark eder ve bütün oyun bozulur. Ekonomik sisteme yakıştırılan karmaşıklık maskesi, insanlığın katlanmak zorunda kaldığı en felç edici yapıyı gizlemek üzere tasarlanmış büyük bir tezgâhtır. Ve bu tezgâh o kadar iyi kurgulanır ki toplumdaki her birey kaderine razı olur. Youtube’da yüz binlerce takipçisi olan ekonomist Selçuk Geçer, kurumsallaşamayan devlet sisteminin, iktidara göre değişen ekonomi politikalarının bizleri sıradan bir ekonomik kriz yerine nasıl derin bir buhrana doğru sürüklediğini gözler önüne seriyor; ne oldu da bu noktaya geldik, başımıza gelen her şey dış güçlerin oyunu mu, ...

Liderliğin Karanlık Yüzü
Kazanmak için feda etmek gerekir. Ya lidersiniz ya da değilsiniz! Bu, gece ile gündüz kadar nettir. Organizasyonlar üçgendir ve tepe noktaya yükseldikçe burgu kaçınılmaz olur. Madalyonun bir yüzünde yalnızlığı içeren bir düzen, öbür yüzünde ise başarı ve zafer vardır. Hayat çatışmalardan ve zorluklardan oluşur. İş hayatı da bu çatışmaların en görünür olduğu yerdir. Şirkette işler her zaman o kadar da yolunda gitmez. Uyumlu insanlar olduğu gibi illa ki aksi tipler de vardır. Lider; görüş ayrılıklarını çözmek, duyguların tutuşturduğu yangınları söndürmek, münasebetsiz sorularla, dedikodularla, imalarla, kavgalarla hatta hafife alınmalarla başa çıkmak zorunda olan kişidir. Bu kitapta liderliğin çok da bahsedilmeyen, karanlıkta kalmış yönleri anlatılıyor. Liderlik sadece güzel güllerin olduğu ...