
50 Maddede Polisiye Edebiyat
İlk polisiye eserin Edgar Allan Poe’nun Morgue Sokağı Cinayetleri olduğu kabul edilir... Peki sekizinci yüzyılda yazılmış, bir Çin hanedanının polisiye maceralarını anlatan öyküleri hiç duymuş muydunuz? Felsefeden sınıfsal farklılıklara kadar uzanan geniş bir yelpazeye değinen ama dedektifi insan olmayan bir polisiye seriye denk geldiniz mi? 6-7 Eylül olaylarına Taksim’de şahit olan, dünya polisiyesinin en meşhur ve bir o kadar da gizemli yazarlarından birinin neden o sırada İstanbul’da olduğunu biliyor musunuz? Polisiye tarihinden pek çok enteresan anekdot ve farklı ülkelerin polisiye edebiyatlarının gelişimine dair detaylar 50 Maddede Polisiye Edebiyat kitabında sizi bekliyor!

Kadınlar İçin Machivelli
KADINLAR İÇİN ZAMANIMIZIN NİHAİ SAVAŞ REHBERİ. Niccolò Machiavelli günümüzde ahlak ve duygudan yoksun, acımasız bir güç taciri olarak bilinir. Ancak onun yıllara meydan okuyan kitabı Prens insanların gücü nasıl elde edebileceğinin ve onu en iyi şekilde elde tutarak nasıl büyütebileceğinin zihin açıcı bir okumasıdır. Bugün kadınlar çalışma hayatına dahil olsalar da elde edilen istatistikler kadınların hâlâ yüksek mevkilere ve iyi çalışma koşullarına sahip olamadıklarını gösteriyor. Kadınlar işyerlerinde varlar ama aşılamayan cinsiyet eşitsizliği nedeniyle Machiavelli’nin bahsettiği prens dünyasına hâlâ ulaşabilmiş değiller. Stacey Vanek Smith, günlük hayata kolayca uyarlanabilen bu kitapla kadınların işyerlerinde karşılaştıkları engelleri ve avantajları belirleyerek ilerlemenin yollarını ay...

Utanmaz
Çaresiz kalınca herkes her şeyi yapabilir. Gelişmiş bilinçlerin, "hayır" demeyi neredeyse imkânsız hale getiren hormonların esiri olmayacağı yönündeki yaklaşım çoğu zaman tökezler. Çünkü insan doğa ve doğal yönelimleri karşısında çoğu zaman zayıftır. Herkes belli koşullar altında her şeyi yapabilir. Bazen hakikati bulmak için bir günahtan geçmek gerekebilir. Günahtan arınmak istemek ve aynı günahı tekrar etmeme kararlılığında olmak ise insanı kemale erdirecek tek yoldur. Bazen sizi yoldan çıkaran, kaza yapmanıza neden olan iyi niyetinizdir. Asfaltın ortasındaki kaplumbağaya çarpmamak için aracınız takla atsa bile masum bir kaplumbağaya sövmezsiniz. Peki ya siz takla atasınız diye yolun ortasına bilerek bırakılmış bir kaplumbağa için?... O zaman kime kızarsınız sahi? O engeli koyan kişi mid...

Kendine Değer Katabilmek
Bizi sürüden ayıran sahip olduklarımızı nasıl kullandığımızdır. • İnsan potansiyeli gelişmeye açık mıdır? • Yaratıcılık nereden gelir? • Herkes yaratıcı olabilir mi? • Nasıl öğreniriz? • Neden başarısız oluruz? Birçok kişi için potansiyel, az kişinin sahip olduğu bir yetenek olarak tanımlanır. Oysa bilime göre bu hepimizin sahip olduğu ve düzenli egzersizlerle geliştirilebilen bir beceridir. Herkesin belirli bir alanda kendisini mükemmelliğe ulaştıracak genetik bir yapısı mutlaka var. Geriye kalan tek şey bunu keşfedip, onun uğruna pes etmeden çalışmak. İstanbul Nisantaşı Üniversitesi-NEV kurucusu Dr. Levent Uysal sürüden bir adım öne çıkabilmemiz, gerçek yeteneklerimizi keşfetmemiz ve bu sayede tüm potansiyelimizi açığa çıkarabilmemiz için gerekenleri yani kendimize değer katabilmenin yol...

Bedenim
KADINLIK DENEYİMİNE DAİR GÜÇLÜ BİR MEYDAN OKUMA Emily Ratajkowski beğenilen ünlü bir model, oyuncu, politik ilericiliğe kendini adamış bir isim, hayranlık uyandıran bir girişimci, küresel bir sosyal medya fenomeni ve şimdi ise bir yazar. Yirmi bir yaşında dünya çapında üne kavuşan Ratajkowski, vücudunun feminist güçlenmenin müdanasız bir ifadesi olarak kışkırtıcı şekilde sergilenmesiyle hem övgü hem de öfke uyandırdı. Bedenim, feminizm, cinsellik ve gücün, erkeklerin kadınlara nasıl davrandığının ve kadınların bu davranış tarzını kabul etme gerekçelerinin son derece kişisel bir keşfi. Bu kitapla Ratajkowski kültürün kızları ve kadın güzelliğini fetişleştirmesini, kadın cinselliğine olan takıntısını ve hakir görmesini, moda ve film endüstrilerinin sapkın dinamiklerini, rıza ile istismar ara...

50 Maddede Korku Sineması
50 Maddede Korku Sineması; korkunun sinemada ortaya çıkışı, bir tür olarak konumlanması, türün geçmişten bugüne dek geçirdiği dönüşüm ve güncel tartışmalar üzerine yazılmış oldukça kapsamlı bir kaynak olarak sinema külliyatındaki yerini alıyor. Dr. Uğur Kılınç hem bir akademisyen hem de bir izleyici olarak korku sinemasının çok yönlü yapısını okura sunuyor. Profesyonel bir birikimin ürünü olan bu eser, türe ilgi duyan herkes için arşivlik bir çalışma niteliğinde.

Anne O Bizden Biri
"Bütün dünya bilsin ki benim için bir yandaşlık vardır: Cumhuriyet yandaşlığı, düşünsel ve toplumsal devrim yandaşlığı. Bu noktada yeni Türkiye topluluğunda, bir bireyi bunun dışında düşünmek istemiyorum." – Mustafa Kemal ATATÜRK Atatürk devrimci, kendini sürekli yenileyen bir liderdi. Ömrünü ulusuna, Anadolu’da yaşayan her insana, bütün halklara adamıştı... Binlerce kitap okudu ama en mükemmelini kendisi yazdı. İnsana hayrandı. Onurlu birer insan olmayı öğretti halkına... Allah ile kul arasına girilmeyeceğini savundu. Gerçek, çağdaş bir dindardı. Karşı olduğu, din bezirgânlarıydı. Tüm etnik kimliklere saygılıydı. Din ve mezhep ayrılığı nedir bilmez, hepsine saygı gösterirdi... Bu kitap belgesel bir tarihi roman niteliği taşımaktadır. "Anne o bizden biri" sözü, Atatürk’ün yanında 17 yıl he...

Devrimi Kadınlar Yapar
"Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur." – Gazi Mustafa Kemal Atatürk En çok çocuklara ve kadınlara değer verdi. Ülkesini düşmandan kurtarırken mermiye barutu sıkıştıran da, Mehmetçiğin çarığının söküğünü diken de onlardı... O kadını sevdi, saydı, yüreğine soktu. Yakışıklıydı... Yüreğine sokulanlarla yol aldı. Âşığı çoktu. On ikisinde Müjgân’a da gönlünü verdi, Fikriye’ye de, Latife’ye de. Hiç gizlemedi aşklarını. Şiir oldu, mektup oldu, cephelerden haykırdı. Âşık etti kendini kadınlara. Ama âşık olanlar sadece kadınlar değil, çocuk, genç, yaşlı, tüm dünya insanlarıydı... Aşk böyle bir şeydi... O’nu en çok...

O Dediğin Masallarda Olur Canım
“HİÇBİR KALP ZORLA ELDE EDİLMEZ.” --MOLIÉRE İnsanlık neredeyse varoluşundan beridir kendine benzer soruları soruyor: İlk adımı kim atmalı? Neyi çekici buluyoruz? Nasıl flört edilir? Sonsuz aşk mümkün mü? Nereden sevgili bulurum? Kaçan neden kovalanır? Günümüzün soruları daha çok şöyle: DM’den nasıl yürünür? İlk mesaj ne olmalı? Para ne kadar önemli? “Görüldü” yememek için ne yapmalı? İlk buluşmada ne yapmalı? Konuşacak konu nasıl bulurum? İşin garibi bilimsel metotlarda aradığımız yanıtlar mitolojinin zaten içinde... Sorular değişse de binlerce yıldır herkes ilişkide başarı peşinde... Taktikler, eski sevgililer, friendzone, manipülasyon ve daha neler neler... Bu kitapta aradığın tüm cevapları ve mitolojik yansımalarını bulacaksın. Keyifli okumalar. “Bu kadar okudum, bu kadar öykü ya da des...

Onu Nasıl Mutlu Edersin
Onu mutlu edebilmek, kendini mutlu edebilmektir. Erkeğin ve kadının, ilişkide kendi mutluluğundan vazgeçmeden birbirlerini nasıl mutlu edeceklerini öğrenmeleri çok kıymetli... Erkeğin ve kadının düşünce, hormon ve yaklaşımlar açısından birbirinden farklı olmaları, ilişkideki gereksinimlerinin de farklılaşmasına yol açıyor. Gereksinimlerin karşılandığı bir ilişkide erkek ve kadın birlikte olmaktan mutluluk duyarlar ve yakınlık hissi artar. Sağlıklı bir ilişkide; erkeği mutlu eden şey kadının mutluluğudur; kadını mutlu edense, erkeğin kadına değerli olduğunu hissettirdiği davranışlarıdır. Bu kitap sayesinde; ilişkinizi arzuladığınız noktaya taşıyacak, flört döneminden evlilik sürecine kadar kadının ve erkeğin kaçınılmaz gereksinimleriyle tanışacak, buna göre uyumlu iletişimin nasıl kurulacağ...

İnsan Birikimdir
"DENEYİM BAŞIMIZA GELENLER DEĞİL, ONLARLA NE YAPTIĞIMIZDIR. BU DA BİZİM TEK VE BENZERİ OLMAYAN BİLGELİĞİMİZDİR." - ALDOUS HUXLEY • Okumak mı entelektüel bir faaliyettir yoksa yazmak mı? • Yazma eyleminin ne kadarı sanattır, ne kadarı zanaatkârlık? • Klasik eserler neden okunmalı ve aslında neden okunmamalı? • İyi ve nitelikli okur olmak öğrenilebilir mi? • Okumak ve yazmak bir usta-çırak ilişkisi içinde nasıl gelişir? • Sanat ve edebiyat, tüketime dayalı ticari metalar mıdır? • Yaratıcı yazarlık atölyeleri ve yazma sanatı üzerine kaleme alınmış kitaplar gerçekten işe yarar mı? Hayatının büyük bir kısmını kitap dünyasının içinde geçiren Ertürk Akşun, yazma ve okuma üzerine pratik bilgiler verdiği bu kitapta kendi okuma deneyimlerini, süreç içinde yaptığı hataları da itiraf ederek kaleme alı...

Rağmen 5 - Rakı
Annesine olan borcunu ödemek için babasının ölümüne üzülemeyenlerin, küçücük bir odaya kalabalık bir masayı sığdıranların, kızının sözünü dinleyerek yolunu bulan annelerin, kalbinin varlığından bihaber yaşarken aniden fark edenlerin, kepenkleri kapanana kadar içinde terapi seansları yapılan meyhanelerin, ilk karşılaşmada "Seninle nasıl da mutluyduk…" diye iç geçiren mutsuzların, hayatlarının kara kedisinden bir türlü kaçamayanların, sevdiği şarkının gelmeyen nakaratını bekleyenlerin, içmeyi babasından öğrenmeyenlerin, ölemeyenlerin hikâyeleri… Burada. Şerefe! Bu kitabın telif geliri Derin Yoksulluk Ağı’na bağışlanacaktır.

Vazgeçmediğin Sürece Zorluklar Geçicidir
"İyi şeyler inandığında, daha iyi şeyler sabrettiğinde ve en iyi şeyler hiç vazgeçmediğinde gelir." Biliyorum, uzun bir yolun yorgunusun. Doğduğun günden beri durmadan yol almaya çalıştın. Kimi zaman ezbere, kimi zaman zoraki, bir noktaya kadar gelebildin. Kimi duraklarda fazlaca soluklandın, kimi duraklarda ise trenin zaten çoktan kaçmış olduğunu düşünüp gideceğin yere doğru yol almaktan vazgeçtin. Bazen gücün vardı çabalamaya, bazense herkesten daha fazla yorgundun, ne yaparsan yap hep aynı yerde saydığını düşünüyordun, ilerlemeye devam etmedin. Bazen senin seçimindi durmak, bazense mecbur bırakıldığın bir zorunluluk. Sebebi ne olursa olsun yol hep çok uzun ve belki de çok karmaşıktı, bu yüzden olmadı. Sadece senin için değil, herkes için böyledir bu... Bazı başlangıçlar hep acı verir. B...

Anılarınla Barışırsan Özgürleşirsin
Bazı acılar, zamanla armağana dönüşür... Bir zamanlar kalbimi sökercesine canımı acıtan şey için sonradan şükredeceğimi nereden bilebilirdim ki? Yüzüstü bırakıldığım ilk gün hissettiğim o acının hiç geçmeyeceğini, kalp sancısıyla bölünen uykularımın bir daha huzura kavuşmayacağını sanıyordum. Göğsümü sığdıramadığım şu gökyüzünün ciğerlerime hep dar geleceğini ve artarak devam eden özlemlerin hiç geçmeyeceğini zannediyordum. Aslında en çok da uğradığım haksızlıkları asla hak etmediğimi düşünüyordum. Oysa karşılaştığım onca kötülüğe tahammül etmekle o haksızlığı kendime ben yapıyormuşum. Meğer sevdasını bal sanan, zehirlendiği kalbi kendine yuva sanıyormuş. Yani yok yere gidenler iyi ki geri dönmemişler, yoksa hiç iyileşemezmişim... Allah her şeyin en iyisini biliyor. Bazı acılar zamanla bir...

Şimdi Onlar Düşünsün
Ruhun şarkı söylerse hayat seni mutlaka dansa kaldırır.* Bundan böyle kartlar yeniden dağıtılacak. Oyunun kuralı değişti. Sevebildiğin için sevileceksin, kaybetmekten korkmadığın için vazgeçilmez olacaksın. Savaşmadığın için kazanacaksın, çünkü savaşların galibi olmaz. Mücadele etmediğin için kolayca elde edeceksin. Koparıp almayacaksın, uzanıp alacaksın. Baskıyla ve kaybetme korkusuyla elinde tutmaya çalışmayacaksın, avuçların açık halde şefkatle ve güvenle seveceksin. Çok para peşinde koşmak zorunda kalmayacaksın çünkü neye ihtiyacın varsa zaten karşılayabiliyor olacaksın. Yaralarını iyileştirebileceksin. Kimsenin üzerine yaftaladığı rollerin kahramanlığına soyunmak zorunda kalmayacaksın, olmak istemediğin bir insanın yaşamını sürmeyeceksin. Hayalindeki seni yaşayacaksın. Hayallerini müm...

Karşı Kaldırımdaki Adam
En büyük hayalini gurura, vicdanını aşka yenik düşürme! Gidemezsin! Aşkın seni elleri ceplerinde, karşı kaldırımda beklerken, sen binlerce kilometre öteye uçamazsın. Seni ona sarılmaktan alıkoyan çok daha başka, büyük bir şey yoksa eğer... Vazgeçemezsin! Hayatının en büyük hayaline kavuşma ümidin varsa, o yoldan geri dönemezsin. Gururun seni ele geçirmediyse eğer... O hatayı yapamazsın! Karşı Penceredeki Kadın’san, sadece başkasının hayatını yaşamaz, gönüllü köleliğe evet demez, seni sen olmaktan alıkoyan şeylere izin vermezsin. Bu senin kaçışın değilse eğer... O riski göze alamazsın! Çok istesen de otoriteye karşı duramazsın. Delirmemişsen eğer... Bu romanda Meyra, "Yapılamaz!" denen her şeyi yapar ve kendi doğrularının peşinden gider. Ancak ayağına kadar gelmiş en büyük hayalinin yanında...

Yüzeysel
Bahtsız Bedevi, Münkir Münafık, Gönül Adamı, Sabah Şekersizi, Vefa Abidesi... 29 harf, 29 toplumsal tipik... Bir de "Yüzeysel Alfabe" elbette! 40 kişiyiz ama birbirimizi tanıdığımız pek söylenemez. Hele şimdi, her şeyin insanları birbirinden uzaklaştırdığı, yalıttığı, internetin ve salgının yalnızlaştırdığı bir zamanda... Uzatmayayım, bir de ben canınızı sıkmayayım, bu çağda işte, az çok belirmiş, hemen hepimizin hakkında bir şeyler bildiği, düşündüğü toplumsal tipiklerimizi yazmayı denedim. Ben de "dışarıda içeridekinden daha çok olan" karakterlerimizi yazmaya çalıştım. Yüzeysel de olsa birbirimizi tanıyalım diye!

Dinle Sebastian! - İnsan Anadilinde Mi Sever?
Kâmile bir gün, bir Alman kadın arkadaşı ile spor yaptıktan sonra, erkek ve kadınların birlikte girebildikleri bir saunaya gitmiş. Uzanmış tahta banklara sere serpe. Siyah uzun saçları, hafif tombul oluşu ve esmer teninden yola çıkmış olsa gerek bir Alman erkek, Kâmile’nin Türkiyeli, daha doğrusu Müslüman olduğunu düşünmüş. Kısa bir süre sonra kendisiyle ufak ve terletici bir sohbete koyulmuş. Pek gecikmeden de asıl terleten soru gelmiş: "Başörtünüz nerede?" Anadili gibi Almanca konuşan arkadaşım da arkadaşı da şaşırmış ve soran gözlerle bakınca, Alman bir hata yaptığını anlamış, düzeltmeye çalışırken ise kelimenin tam anlamıyla kaş yaparken göz çıkarmış. "Şey! Yani dışarıda başörtüsü takıyor musunuz demek istedim..." Gazeteci Fulya Canşen’in birdenbire başlayan Almanya macerasını ve iki ü...

Erkekler Hayvan Mıdır?
Kadın-erkek eşitsizliğini biyoloji değil kültür açıklar. Erkekler neden "erkek gibi" davranırlar? Sebep erkek beyni midir yoksa testosteron dalgalanmaları mı? Soyunma odasındaki kaba konuşmalar, rekabet ve şiddetten erkeksi söylem ve cinsel tacize kadar toplum, erkek davranışını biyolojik yönden açıklamaya yatkındır. Ancak biyoloji yanlış erkek davranışlarını maskeler. Kadın-erkek eşitsizliğini biyoloji değil kültür açıklar. ERKEKLER HAYVAN MIDIR? kitabında önde gelen antropoloji profesörü Matthew Gutmann, küresel bir erkeklik araştırmasına girişiyor ve yırtıcı erkek davranışlarının nedenlerini açıklıyor. Gutmann, antropolojik hazine sandığından alınmış örnekler ve kişisel anekdotlarla, erkeklerin derinlerde nasıl oldukları, mantıksal olarak erkeklerden ne bekleyebileceğimiz ve erkek olara...

Günaydın Deme Sanatı
Günaydın’ı yalnızca bir sözcük sanmayın! Sabahın ışığıyla yıkanmış bir dil pırıltısıdır o. Sekiz harfli bir anahtardır, yalnızlığın çıkış kapısını aralar. Günaydın diyen, yalnız bırakmayı ve bırakılmayı reddetmiş demektir. Gönül çelendir günaydın, buzkıran gemisidir. Ağzımızın içindeki deniz feneridir. Öylesine güzeldir, "Bu sabah ışığın elinden birlikte tutalım mı?" cümlesinin kısaltılmışıdır. Günaydın, kardeşidir merhaba’nın. Kolay gelsin’in, teşekkür ederim’in yakınıdır. İyi geceler’i soracak olursanız, o da günaydın’ın pijama giymiş halidir! Akgün Akova bu paha biçilmez sözcüğü söylemeyi bir sanata dönüştürüyor. Çektiği fotoğrafların eşliğinde hem gözünüze hem de gönlünüze günaydın diyerek. Günaydın Deme Sanatı bir çift kanat sesiyle size söylenen benzersiz bir gün doğumu kitabı.

Mehmet'in Babası Nâzım
Mehmet’in Babası Nâzım, bir ilk kitap. Hem Nâzım Hikmet’in hayatını her yaştan kişinin okuyabileceği hem de oğlu Mehmet’le aynı sayfalarda buluştuğu bir ilk kitap. Gündüz Vassaf’ın şiirsel dili ve M.K. Perker’in çizimlerinin buluştuğu bu kitapla sizleri baba Nâzım ve oğul Memo’nun çocukluklarıyla tanışıp anne Münevver’i de yanımıza alıp her yaştan okuyucuyu birleştirecek ortak bir okumaya davet ediyoruz. Bu kitaptaki şiirler ve çizimlerle Nâzım’ın hayatına bir yolculuğa çıkacak, oğlu ressam Mehmet’in hikâyesini ilk kez okuyacak, Mehmet’in babası Nâzım’la tanışacaksınız. Nâzım Hikmet, "Yazdıklarım 30-40 dilde basılır Türkiyem’de yasak" Dediğinden beri. Ne mutlu Türkçeye! Bugün şiirleri Hepimizin dilinde. Oğlu Memo? Ressam oldu büyüyünce, Yolculuklara çıktı Renklerin hayallerin derinliğinde.

Önemsiz Gün ve Haftalar
Akıp giden su gibi güzeldi işte geçip giden zaman da. Akması, geçmesiydi önemli olan ve bizim de onlarla akmamız, geçmemiz, esmemiz, uçmamız, yüzmemiz, yürümemiz, koşmamız, durmamız, bakmamız, susmamız ve yazmamız... Sonra günlerimiz vardı, olup olacağı yedi gündü, iki avcumuza sığardı, "hayırlı cumalar" kadar "mavi cumartesiler", "uykulu pazarlar", "güneşli pazartesiler", "sakin salılar", "iyimser çarşambalar", "uğurlu perşembeler" de demek iyiydi. Haydar Ergülen, Önemsiz Günler ve Haftalar’da zamanı peşi sıra akan aynılıklar bütünü olmaktan kurtarıyor, her bir haftaya "önemsiz" bir anlam atfediyor ve bize o hep özlediğimiz geçmişin tatlı-ekşi atmosferini yeniden canlandırabileceğimiz bir ruh atlası sunuyor.

Anadolu Feng Shui
Geceleri neden aynanın üzerini örtmemiz gerekir? Kedilerin uyuyacağımız odayla ilgisi ne? Şahperi Sofrası’nı yedi sene üst üste kurduğumuzda ne olur? Evlerimizde neden demir bulunmalıdır? Gül kokusu ne işe yarar? Hangi bitkiler tılsımlıdır? Yaşam alanlarımızda bolluk-bereket için ne yapmalıyız? Bu soruların cevapları, binlerce yıl öncesine dayanan Anadolu ritüellerinde saklı. Gazeteci-yazar Neslihan Perker, kendi deneyimlerinden yola çıkarak yaşanılan mekânlarda yaşam enerjisini harekete geçirme pratiklerini araştırıyor. Anadolu Feng Shui, yaşadığımız topraklara özgü binlerce yıllık ritüelleri uygulamanız için mini bir rehber özelliği taşıyor.

Kendine Yabancılaşan İnsan
Herkes kendi yarattığı hapishanenin anahtarı elinde yaşar. Kalabalıkların içinde yalnız, kendi hayatına yabancı, olan biten her şeyden huzursuz bir insan için zamanla her şeyi unutmaya başlamak, belki de bir lütuftu aslında... Gittikçe hafızasını kaybeden yaşlı bir adamla, aralarındaki derin yalnızlığı aşk sanan genç bir kızın içine düştüğü bir yolculuk, toplumun dayattığı düşünce ve inanç biçimleri yüzünden kocaman bir yalnızlığa ve yabancılaşmaya dönüşür giderek. Bir Narsisin Gölgesinde On İki Ay adlı çok satan kitabın yazarı Dr. Fikret Yıldırım, bu kez yaşadığı aileye, topluma ve kültüre yabancılaşan yeni asrın insanını alıyor romanının merkezine. "İnsanın bir özü var mıdır?" sorusunun yerini, "İnsanın bir özü var mıydı?" sorusu alıyor artık...