
Dengesiz Bir Aşkın Anatomisi
"Gülümsediğini görür gibiyim. Onu hiç kaybetme olur mu?Gülümsemekten asla vazgeçme...Gözlerimi kapıyorum ve derin bir nefes alıyorum.O güzel gülümsemenin bana hayat veren mucizevi ışığı doluyor içime...Acılar kayboluyor sanki."İki Aşık ve İmkansız Bir Aşk HikâyesiKaderleri onları hiç ummadıkları anda bir araya getirdi ve beklenmeyen bir girdap onları fırtınalı aşk denizinin içine sürükledi.Bir aşk hem bu kadar gerçek hem bu kadar sırlarla dolu olabilir mi?Bir aşk hem bu kadar yakın hem bu kadar mesafeli yaşanabilir mi?Heyecan, mutluluk, karmaşa, bilinmezlik, sessizlik, kahkaha ve gözyaşı...Çünkü bir vardı, bir yoktu aşk ve... Tesadüflerin gizemi onları fırtınasına katarken onlar, korkutucu bir bilinmezliğin içine savruldular!Kalplere iz bırakacak modern bir aşk masalı...Unutulmayacak bir i...

Bizimlesin
"Ben kusursuz değilim!Kimse kusursuz değil, benim farkım kusurlarımı nasıl örteceğimi bilmek. İstedim ki siz de kendinizi tanıyın, güzel yerlerinizi öne çıkarın ve kusurlarınızı örtün. Unutmayın herkes stil sahibi ve şık olabilir!Her kadının kendi stilini yaratıp güzel olabileceğine yürekten inanıyorum. Çünkü güzel olmasını bildikten sonra her kadın güzeldir... Kendini sevmek, kendine güvenmek, kıyafeti en iyi şekilde taşımak ise stil sahibi olmanın temel unsurlarıdır.Bu kitapta tüm bunları anlatırken, kendine yakışanı bilmek, hangi bölge nasıl kapatılır, hangi bölge nasıl vurgulanır, vücudunuzu nasıl tanırsınız, hangi renkler birbirine gider, yüz şeklinize en uygun makyaj nasıl yapılır gibi birçok konuda size temel bilgi vermeye çalıştım. Hatta kadınların yaş aldıkça güzelleştiğine inandı...

Bizim Hep İnanmamızı İstediler (ma’amin)
Atatürk ve arkadaşları bizim bilmediğimiz bir şeyleri mi biliyorlardı? Yedi düvele karşı savaşırken neden İstanbul’u işgal eden İngilizlere tek kurşun sıkmadık. Türkiye’nin kuruluşunda 90 yıllık anlaşma mı yapıldı? 23 Nisan’ın İngilizlerin çok önemli bir günü olması sadece tesadüf mü? Yahudi soykırımında 6 milyon insan öldüyse, bu kadar insan kaç fırında yakılmış olabilir? Hiç kurban sayısını fırın sayısına böldük mü? Başbakan ‘ın "One Minute" çıkışı senaryonun bir parçası mı? Peki ya Mossad İstanbul’da ünlü bir apartmanda kurulmuş olabilir mi?

Beden Biliyor
Gerçekler Tehlikelidir!..Bu kitap, toplumu değiştirmek, dönüştürmek ve kendi varoluşlarını gerçekleştirebilen bireylerden oluşan bir toplum yaratmak adına bir başkaldırıdır.Savaşlar, öfke, şiddet ve nefret, mutsuzluklar, iletişimsizlik, sevgisizlik, tatminsizlik, kısacası dünyanın bugün geldiği durum iki ayağının üzerinde gezen ve ’varmış gibi’ yaşayanların eseridir.Erkek egemen zihniyetin baskısı altında boyun eğmiş, korkuları tarafından yönetilen kadınlar ve erkekler...Kendilerine dayatılan kalıpları ve sınırları sorgulamayı akıllarına bile getirmeyen kadınlar ve erkekler...Bu kitap, önyargılarından ve korkularından sıyrılmış olarak, bedenleri ve beyinleriyle bütünleşmiş bilinçleri aracılığıyla var olup, birbirlerinin farklılığının farkındalığında iletişime girmek isteyen kadınların ve e...

Başka Bir Leonardo
Bu romanı yazmak bayağı cesaret ister!...Ve Ülker Uzun Polat, bu cesareti göstermiş. Üstelik bu zorlu işin başarıyla da üstesinden gelmiş.Neden cesaret? Neden zorlu iş? Çünkü; Leonardo da Vinci sıradan bir isim değil... Gelmiş geçmiş bütün zamanların en büyük sanatçısı... Öncü bilim adamı... Matematikçi... Fizikçi... Mimar... Mühendis... Müzisyen... Anatomist... Mucit... Düşünür... Dalgıç kıyafetlerinin ilk kâşifi... Bir daha ikincisi gelmeyen ve belki de hiç gelmeyecek bir deha. Belki yıllar sonra Freud gibi bir başka deha, en doğru biçimde tanımlayacaktır Leonardo’yu: "O, bütün diğerleri kopkoyu bir zifiri karanlıkta uyuklarken, vaktinden çok zaman önce karanlığın göbeğinde gözlerini açarak uyanan bir insana benzer!"Leonardo da Vinci’nin en çok sevdiği öğrencisi Francesco Melzi, şöyle de...

Aşkın Gerçeği
Aşk, insanın yaradılış gayesidir. İnsanoğlu aşk için, aşktan yaratılmıştır.Sevmekten ve sevilmekten nasibini alamayanlar, yemiş içmiş ama, yaşamamıştır.Yaşamak için sevmeli ve sevilmeli, sevmek için yaşamalıdır.Aşk, menfaatsiz ve çıkarsız sevginin yükselerek kutsallaşmasıdır.Aşk, ateştir. Sevenler bu ateşte yanmalıdır.Aşk, ıstıraptır. Sevenler bu ıstırabın tadı ile mest olup, kanmalıdır.Ne mutlu sevenlere, ne mutlu sevmekte ısrarlı olup vefalı kalanlara...

Aşk-ı Semazen
Bir balerin, bir semazene aşık olursa sonsuz ışık olur. Peki ya bir semazen, bir balerinin ateşine düşen pervane olursa ne olur?"Ben bir semazen, hasat sarısı dümdüz topraklarda dünyaya gelen, ömrün değerini iki kıtayı birleştiren bir şehirde fark eden. Ben bir semazen, şu yıldızlı gök kubbede güneşten ve aydan sonra en çok parlayana âşık olan yine ben. İstanbul’da sesleri duymak da, yıldızları görmek kadar zorken, hem Allah’ın sesini duyan, hem de en parlak yıldızıyla nefes alan bir semazenim ben.Bütün içtenliğimle anlattım size hikâyemi. Neden mi? Çünkü söz uçar, yazı kalır. Kalsın istedim Sade, şu hayalden dünyada bir noktaya yadigâr. Dünya son bulana kadar anılsın istedim isimlerimiz yan yana. Âdem ile Havva, Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha hatta Romeo ile Juliet hepsi biziz aslınd...

Amerikaperestler
"Amerikaperestler", yurtiçinde ve yurtdışında yaşamını sürdüren otuz siyasetçi, gazeteci, akademisyen, yönetici ve bilim adamını kamuoyuna tanıtmak için yazıldı. Bu isimler çok güçlü ve etkili midir? Hayır! Değildir... Onların güç ve etkinlikleri, arkalarına aldıkları kuvvettedir. O nedenle "söyleyene" değil, "söyletene" bakmak gerekir. "Amerikaperestler"in davranışları psikopolitik kökenlidir. Görüşleri analiz edildiğinde, hepsinin temel bir programda buluştukları görülmektedir. Öte yandan, çok sayıda "Amerikaperest" ise bu kitapta yer almıyor. Bu, onların sırasının gelmeyeceği anlamını taşımıyor.

Aklın Yolu Da Bir Değildir...
Bir şey ya öyledir ya da değildir. Gökyüzü ya mavidir ya da mavi değildir. Hem mavi hem de mavi değil olamaz. Doğru düşünme sanatı, iki bin yıldır Hazreti’den soruluyor ama sahici dünya Aristo’nun tanımladığı gibi değil! Bir kere, hiçbir şey sabit değil. Her şey, her an değişiyor. İkincisi, dünya siyah-beyaz değil, gri. Kırçıl. Kesin olan hiçbir şey yok. Dünyanın atmosferini molekül molekül tanımlayabilseniz bile, atmosferi yeryüzünden ayıran kesin çizgiyi bulamıyorsunuz. Şimdi... "Mantık" denilen bilimin bir "Batılı"sı, bir de "Doğulu"su olduğunu öğrenseniz, üstüne üstlük Batı mantığında ısrar eden bilim adamlarının yanlış yaptıklarını öğrenseniz, siz ne yapardınız? Alev Alatlı, "Ben bayıldım!" diyor. Çünkü, sahici dünyada "mantıklı düşünce" diye bir şey varsa, "o" mantık en iyi ihtimalle...

Akıbet
Çocukluğumdan beri şunu yapsam, bunu da yapsam; şöyle olsam, böyle de olsam derken, güç de olsa ideallerimin bir kısmına eriştikten sonra meşguliyet uykusuna dalmış gidiyordum. Bir gün, bir trafik kazası beni ölümle karşı karşıya getirerek bu uykudan uyanmama sebep oldu. Bu uyanışla birlikte aklıma şu sorular geldi: Ölüp, yok olmaksa sonumuz, neden yaratıldık? Niçin yaşıyoruz? Yaşamanın ne anlamı var? Akıbetimiz ne olacak? Bu soruların cevabını ararken, Yüce Yaratıcı’mızın bizi bilinmek için yarattığını, O’nun buyruğuna uyduğumuz takdirde "Akıbet"imizin güzel olacağını öğrendim. Esma, Kuran ve Hadislerden olmak üzere üç kaynaktan hazırlanmış bu kitabım, siz değerli okuyucularıma, gerçeği yaşamanın nasıl mümkün olabileceğini anlatmaktadır.

Acının Eşiğinde Yaşama Felsefesi
"Ve aşk, insanın tabiat karşısındaki kibirli duruşuna verilmiş bir cezadır..."Hayat karşısında insanın düşünce geliştirmesi, aynı zamanda bir yaşama kültürü inşa etme çabasıdır. İnsanın hayata, kendine özgü belli bir açıdan bakıp, kendi algısı ve kendi tercihleri doğrultusunda onu yorumlaması ve bunu ifade etmesi "yaşama felsefesi"nin yöntemini oluşturuyor. Bu yöntemi uygularken, insanın dünyaya adım atmasını mümkün kılan "aşk"tan başlayarak, onun hayatının belli başlı durakları üzerinden süregiden kronolojik bir dizgeyi esas aldık."Aşk" ve "doğum"la başlayan maceramız, "aile", "eğitim", "çalışma" vb. ana duraklar üzerinden devam ederek, tüm canlıların karşı konulmaz kaderi "ölüm"le sonuçlandı. Ölümün "acı" olması, tüm yaşama felsefemizi bu "acı" eşiğini dikkate alarak temellendirmemizi ön...

İçindeki Bana Dokun
Aslolan yola çıkmaktır. Arkanda gölgen kan ter içinde kalıyorsa sana yetişmek için, sen yolunu çoktan bulmuşsun demektir. Ertelemek, erken ölümdür biraz da. Ya akıntının yönünü değiştireceksin ya da akıntıya kapılacaksın. Bir şey yapmalısın, bir şey, tam da şimdi, şu anda, adı ne olursa...

Duvar
Mezar taşları gibi yükselen binaların arasında hapsedilmiş ve geçmişinin gölgesinde kaybolmuş yabancı, bir gün eroin bağımlısı bir kızla tanışır ve birbirlerinin özgürlüklerini sorgularken soluğu direnişte alırlar. Yabancı, evini –sıcak ve rahat hapishanesini– direnişçilere açar, ancak ilerleyen günlerde bir polisi yaralayarak şiddetin çıkmaz döngüsünde esir düşer. Geriye hesaplaşması gereken sevdikleri kalır. Ve tırnaklarıyla teker teker kazmaya başlar mezarlarını. Hâlâ hayatta, ancak can çekişmekte olan ağabeyini de gördükten sonra…Aytuğ Akdoğan’ın ağırlıklı olarak bilinç akışıyla kaleme aldığı ve noktalama işaretlerini gönlünce değiştirip kendi şiirsel diliyle birleştirdiği bu psikolojik romanında, her bir parça, olaylar geliştikçe bütündeki yerini bularak anlamlarını kuvvetlendiriyor. ...

Bir Tutam Aşk
Gelme artık hiç kurusu!Yollarının bittiği yer, benim çoktan defolup gittiğim yer çünkü…Evet, evet en iyisi bu ve …ben çok daha iyilerine layığım.Hı hı aklın bende kalır ve muhakkak, kendime çok iyi bakarım; yoo üzülecek falan değilim, ah tabii ki biliyorum kim böyle olsun ister ki?Oldu o zaman, hadi severek ayrıldık diyelim, öyle olsun. Çok öpüyorum geçmişimizin en can alıcı yerlerinden.

Yalnızlık Sek İçilir
Küskün değilim sana, kızgınlığım da geçti, ama kırgınlığım geçer mi bilmiyorum.Biz yalancı baharlara inanıp açan iki çiçeğiz, papatya mevsimine aldanıp, fallara kanmışız o kadar. Ne kadar kuru ayaz varsa hepsine dayanmış, hafif bir sonbahar rüzgârıyla solmuşuz.Şimdi faydası olmayan teselliler aldım yüreğime, bir adım sonra nereye gideceğim, onu bile bilmiyorum.Bildiğim tek şey, kelimelere dökemediğim duyguların efendisi olduğun.“Aşkı tanıdım, yaşadım ve yanıldım... Sen de oradaydın”

Aşk’a, Allah’a ve Akla
Amcam Dr. Muhittin Celal Duru (1887-1966) ile babam Hav. Müh. Yrb. Hüseyin Cahit Duru (1911-2003) kökleri XVI. yüzyıla kadar giden Eskişehir Mevlevihanesinin kurucularından Şıh Hasan Hüsnü Dede’nin torunlarıdır. Eskişehir Mevlevihanesinin son postnişini dedem Mesnevihan Bahattin Dede (1875-1930) şeyhlik postuna 1915te geçmiş, Mevlevihanenin kapandığı 1925 senesine kadar postnişin olarak görevini sürdürmüştür. Mevleviler arasında doğup büyümüş amcam Muhittin Celal Duru’nun bir düşünce emekçisi çabası ve eleştirel bir bakışla yazmış olduğu söz konusu yapıt Mevleviliğin morfolojik yönü, biçimsel yapısı, özü, ortaya çıkış nedenleri, mevlevihanelerin özellikleri, yönetimleri, örgütsel yapıları, ayinleri, törenleri, Mevlevilerin giyimleri, gelenek ve göreneklerini açığa çıkarmaya yönelik bilimse...

Aşk Coğrafyasında Konuşmalar
Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi hikâyelerimiz var. Bugün bile yüzlerce türkümüz, bu hikâyelerden alınmadır. Bu aşıklar, çok acı çekerler ama buluşamazlar. Hikâyenin sonu ise çok enteresandır. Aslı, gerdeğe girmek için düğmelerini çözerken elbisesi alev alır, yanar. Kerem de yanar. Aşkla yanarlar ve yine buluşamazlar. Fakat hikâye burada da bitmez. Kerem ile Aslı’nın külleri kalır ve küller birbirine karışır...İşte Anadolu toprakları: Kayseri, Erzurum, Bursa, İskenderun... Kerem ile Aslı’nın külü. Bu topraklarda anneannelerimiz, dedelerimiz, birbirinin küllerine karıştı. Biz burada insanlığın külüne karıştık. En çok ziyaret edilen, tarihin en çok mezar adları taşıyan, sandukaların, kral mezarlarının, evliya türbelerinin en çok olduğu topraklardayız. Bu topraklar, Kerem ile Aslı’nın ...