
Karşı Kaldırımdaki Adam
En büyük hayalini gurura, vicdanını aşka yenik düşürme! Gidemezsin! Aşkın seni elleri ceplerinde, karşı kaldırımda beklerken, sen binlerce kilometre öteye uçamazsın. Seni ona sarılmaktan alıkoyan çok daha başka, büyük bir şey yoksa eğer... Vazgeçemezsin! Hayatının en büyük hayaline kavuşma ümidin varsa, o yoldan geri dönemezsin. Gururun seni ele geçirmediyse eğer... O hatayı yapamazsın! Karşı Penceredeki Kadın’san, sadece başkasının hayatını yaşamaz, gönüllü köleliğe evet demez, seni sen olmaktan alıkoyan şeylere izin vermezsin. Bu senin kaçışın değilse eğer... O riski göze alamazsın! Çok istesen de otoriteye karşı duramazsın. Delirmemişsen eğer... Bu romanda Meyra, "Yapılamaz!" denen her şeyi yapar ve kendi doğrularının peşinden gider. Ancak ayağına kadar gelmiş en büyük hayalinin yanında...

Ömer Hayyam-kader Çarkı
"Feleğin çarkı dönmeyecek madem muradımca, gökler ha yedi kat olmuş, ha sekiz, bana ne?" Bu kitabı okurken "zaman-mekân-insan" ilişkisiyle sadece baş kahraman Ömer’i değil, aynı zamanın ruhunu koklamış, Ömer ile aynı dönemde yaşamış kişilerin yaşamöykülerini, ölümleri, savaşları, acıları öğrenecek; yıkımların ve işgallerin yanında yaşam dolu şehirlerin ruhunu koklayıp, eşsiz bir tarihsel zaman yolculuğuna çıkacaksınız. Zaman-mekân-insan üçgeninde Ömer’in, Selçuklu Devleti’nin Türkçe konuşulan ve özgürlüklerin olduğu bölgesinde; tasavvuf ve mistisizmin ruhunda yeşermiş, korunmuş, büyümüş, çiçek açmış ve gelişmiş bir deha olduğunu hissedeceksiniz. Ömer Hayyam sadece bu gezegendeki akıl almaz hayatın bilmeceleri karşısında şaşkınlığını ifade eden ve hüsrana uğramış bir şair olarak değil, kara...

Elizabeth Bennette Olmak
"Geçmişin sadece hatırlamaktan zevk aldığınız kadarını düşünün..." Jane Austen’in büyülü kaleminden çıkan Gurur ve Önyargı eseri, kitabın baş kahramanı Elizabeth Bennet’in çağları aşan özgün karakteri sayesinde 200 yıldır geçerliliğini korumuş ve klasikler arasında yerini almıştır. Bu kitap sayesinde Elizabeth ile samimi bir arkadaşlık kurarken bir yandan da onun herhangi bir roman kahramanından çok daha fazlası olduğunu anlayacaksınız. Sayfalar ilerledikçe Elizabeth’in yaşamına, duygularına, yüreğinin sırlarına, istek, nefret ve beklentilerine şahit olurken kendinizle de ilgili birçok çıkarımda bulunacaksınız. Elizabeth Bennet kendi dönemi için devrimci sayılırdı... Bunu anlamadan, sadece bir aşk romanı okuduğunu sananlar ne çok yanıldıklarını bu kitapla öğrenecekler. Elizabeth Bennet’in ...

Yüzeysel
Bahtsız Bedevi, Münkir Münafık, Gönül Adamı, Sabah Şekersizi, Vefa Abidesi... 29 harf, 29 toplumsal tipik... Bir de "Yüzeysel Alfabe" elbette! 40 kişiyiz ama birbirimizi tanıdığımız pek söylenemez. Hele şimdi, her şeyin insanları birbirinden uzaklaştırdığı, yalıttığı, internetin ve salgının yalnızlaştırdığı bir zamanda... Uzatmayayım, bir de ben canınızı sıkmayayım, bu çağda işte, az çok belirmiş, hemen hepimizin hakkında bir şeyler bildiği, düşündüğü toplumsal tipiklerimizi yazmayı denedim. Ben de "dışarıda içeridekinden daha çok olan" karakterlerimizi yazmaya çalıştım. Yüzeysel de olsa birbirimizi tanıyalım diye!

Kendine İyi Bak
Bendeki bütün fotoğraflarını sildim. Yani, neredeyse hepsini. Geriye sadece bu kaldı. Şurada, öndesin. Tuileries Bahçesi’ndeyiz, 8 Aralık 2013, saat 17.36. Bana doğru dönmüşsün, bana bakıyorsun, bana gülümsüyorsun… En azından ben öyle sanıyorum.

Çözülme
"EN KUSURSUZ CİNAYET ÇARESİZ BİRİNE SIRT ÇEVİRMEKLE İŞLENİR." Halktan gelen tüm itirazlara rağmen ülkenin en güzel arazileri dünyanın en hızlı büyüyen şirketlerinden biri olan KRAYONİK’e satılmıştı. Ne kendisini ağaçlara zincirleyen aktivistler ne de ruhunu henüz şeytana satmamış siyasetçiler 10 futbol sahası büyüklüğünde dünyanın en büyük yeraltı deposunun kurulmasını engelleyebildi. Yerin üstünde, İstanbul’un en büyük gökdelenine sahip olan KRAYONİK, artık yerin altına da hâkim olmak istiyordu. KRAYONİK, zamanı durdurup kendini geleceğe aktarmak isteyen "zengin züppelerin" hayallerini gerçekleştirme aracı olduğu kadar, dermansız hastalıklarla boğuşan insanların da son sığınağıydı. En azından parası yetenlerin... Fakat umudu zamanın sırtına yükleyenler, yıllar sonra hiç bek...

Dağın Kalbi
Parisli genç bir mimarlık öğrencisi olan Pierre, İsviçre’de bir dağın kalbinde bulunan Vals Kaplıcaları’na gider. Aynı zamanda tezinin konusu olan bu yapı, eşsiz çizgileriyle onu büyülemekte ve hayallere daldırmaktadır. Yapının dilden dile dolaşan gizemli bir öyküsü vardır ve Pierre bu öyküye ikna olup gerçeklerin kapısını aralamaya karar verir.

İnsanların Dünyası
"SADECE MAL MÜLK İÇİN ÇALIŞARAK, KENDİ HAPİSHANELERİMİZİ İNŞA EDİYORUZ." Başka dünyaların mümkün olduğu inancını hayli derinden hisseden bir yazar ve pilottur Antoine de Saint-Exupéry... Yazarın dünya çapında çok satan kült eseri Küçük Prens’in minik kahramanı, bilinmeyene duyduğu merakla başka gezegenlerin keşfine nasıl cesaret ettiyse bu kez İnsanların Dünyası’nda aynı şeyi kendisi yapıyor Exupéry... Farklı şehirler, farklı insanlar, farklı kültürler, hayatlar, hikâyeler ve ihtimaller üzerine gerçekleştirilen bir yolculuğun derinlikli sorgulamasıdır da bu kitap aynı zamanda. Yazarın en felsefi eseri olduğunu söylemek de mümkün. Bilinmezliğin korkusunu aşmak, bilinirliğin güveninden kaçmak isteyenler için eşsiz bir hikâye...

Görünmeyeni Görebilmek
Bazen Başarırsın, Bazen Öğrenirsin Arkeolog Klaus Schmidt bir kireçtaşında henüz keşfedilmemiş olan tarihin sıfır noktası Göbeklitepe’yi gördü. Steve Jobs işletim sisteminin 10 saniye daha hızlı yüklenmesinin devasa etkisini gösterdi. Einstein zamanın göreceli aktığını fark etti. Atatürk, savaştan yeni çıkmış yorgun ve fakir bir halkın medeniyete kavuşabileceğine inandı. Eratosthenes 2200 yıl önce sadece bir sopa kullanarak Dünya’nın çevresinin ne kadar olduğunu hesapladı. Yetenek avcısı Scooter Braun bir Youtube videosunda izlediği 14 yaşındaki gençte dünya yıldızı Justin Bieber’ı keşfetti. Görünmeyeni görmek mümkündür. Herkesin göremediğini görmek bir potansiyel meselesidir. Ne var ki potansiyeli ortaya çıkarmayı bilmek gerekir. Bu sanıldığı kadar kolay değil. "Kendine inan, yapabilirsin...

Dinle Sebastian! - İnsan Anadilinde Mi Sever?
Kâmile bir gün, bir Alman kadın arkadaşı ile spor yaptıktan sonra, erkek ve kadınların birlikte girebildikleri bir saunaya gitmiş. Uzanmış tahta banklara sere serpe. Siyah uzun saçları, hafif tombul oluşu ve esmer teninden yola çıkmış olsa gerek bir Alman erkek, Kâmile’nin Türkiyeli, daha doğrusu Müslüman olduğunu düşünmüş. Kısa bir süre sonra kendisiyle ufak ve terletici bir sohbete koyulmuş. Pek gecikmeden de asıl terleten soru gelmiş: "Başörtünüz nerede?" Anadili gibi Almanca konuşan arkadaşım da arkadaşı da şaşırmış ve soran gözlerle bakınca, Alman bir hata yaptığını anlamış, düzeltmeye çalışırken ise kelimenin tam anlamıyla kaş yaparken göz çıkarmış. "Şey! Yani dışarıda başörtüsü takıyor musunuz demek istedim..." Gazeteci Fulya Canşen’in birdenbire başlayan Almanya macerasını ve iki ü...

Uyanış Masalları
"Ben bir yol âşığıyım" diyen Arbil Çelen Yuca, dokuz masaldan oluşan bu kitapta, her biri biricik olan masallarının eşsiz kahramanlarının yolculuğuna sizleri de ortak ediyor. Masalların genişledikçe düğümlenen, düğümlendikçe efsunlanan evreninde kaybolmaya, kaybolduğunuz yerden yeniden doğmaya, daimi arayışınıza şifa bulmaya davetlisiniz.

Pis Moruk Diriliyor - Charles Bukowski
"Zaman unutturmaz dostlarım, sadece uyuşturur." – Charles Bukowski Entelektüel zümre tarafından yazdıkları ciddiye alınmasa da yaşadığı dönemin en orijinal ve üretken yazarlarından biriydi Bukowski. Emektar daktilosunun başına oturduğunda engin hayal gücünden hep faydalandı ama esasında yazdığı her cümlenin sırtı kendi çileli yaşamına yaslıydı. Gençlik yıllarından kırklı yaşlarının başına kadar sayısız işte çalıştı. Tek amacı biraz daha içmek, biraz daha sevişmek ve sızana kadar yazmaktı. Hayatında dinmeyen bir tutku ve azimle yaptığı tek şey daktilosunun başına oturmak ve yazdıklarını yayınevlerine göndermekti. Nihayetinde şöhret, para ve kadınlar elli yaşında onu buldu ama o hayatı anlamak ve anlamlandırmak için yazmaya devam etti. Ünü, yaşadığı kıtayı aşıp Avrupa’ya, ardından tüm dünyay...

Dünya Döner Renkler Kalır
Düşlerini ve renklerini kaybetmeyenlere... İnsanın düşlerini yitirmesinin kederi hiçbir şeye benzemez. Çanakkale’ye köprü yapılacağı söylentisiyle birlikte arsa simsarları ortalıkta fink atmaya başlayıp da orada yaşayanların bile varlığından haberdar olmadığı büyük dedelerden ve ninelerden kalan araziler ortaya çıkmaya başladığında bir ailenin de kaderi yeniden yazılacaktır... Dünya Döner Renkler Kalır, aileyi, dostluğu, insanlığı, aşkı sorgularken, bir yandan bir avuç insanın doğanın katline karşı verdiği mücadelenin, bir yandan da geçmişten gelen acılar ve sırlarla nasıl baş etmeye çalıştıklarının hikâyesidir. *** "Herkes değişir, her şey değişir, geriye renkler kalır. Aşkın her girdiği ruhta farklı bir şekle büründüğünü anlarsın artık. Kendinden kaçmak isterken yolunu kaybedersin sonund...

Ne İçin Varsan Onun İçin Yaşa
"Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir." Tolstoy Demirden keskin bir düdük sesi yükseldi o sırada. Ayrılığın ciddiyeti buz gibi sardı bedenimi. Kapılar kapandı sonra... Çantam sağımda, yalnızlık karşımda... Gidiyorum! Hayır bir saniye! Filmlerde böyle olmazdı ki... Son anda muhakkak bir kalma sebebi yazardı senarist. Tam hareket etmek üzereyken trenden atlayıverirdi esas adam. Oysa şimdi rayların üzerinde kaymaya başlamıştı bile tren... Ayrılığın göğsüme oturan ağırlığıyla camdan dışarı bakıp el sallayan insanlarla dolu peronu izledim. Beni uğurlamaya gelmeyen herkese teşekkür eder gibi bir damla gözyaşı bıraktım oraya.

Selam Söyle O Günlere
"Minnettar ol her gelene kim gelirse gelsin. Çünkü bunların her birisi öte taraftan bir kılavuz olarak gönderildi." – Mevlana "Bir günde ne kadar şey kaybedebilirsiniz? Kariyeriniz, sağlığınız, servetiniz... Peki size bir günde ailenizi bile kaybedebilirsiniz desem ne derdiniz? İnanamazdınız değil mi? Ben de öyle ama hayat böylesi sadece filmlerde olur dediğimiz olayları bize yaşatıyormuş meğer... Ben annemi, kardeşimi ve babamı aynı gün kaybettim. Her şey bir günde, size anlatacağım o gecede oldu." Selam Söyle O Günlere 60’lı yıllardan bugüne uzanan varlıklı bir ailenin trajedilerle dolu güçlü ve dokunaklı bir anlatısı. Zeki Müren’li yemek masalarında başlayan ve dünyanın her köşesine uğrayarak görkemli anılarla örülen iki kardeşin büyüme hikâyesiyle kader, zenginlik, ölüm, kadın erkek il...

Devrim Atağında Yalnız Bir Futbolcu - Metin Kurt
Parsel parsel eylediler, oyun bile oynayacak yerin kalmadı. Metin Kurt, yıldız bir futbolcuydu. Başını önüne eğerek sadece topuyla ilgilenseydi, efsane bir futbolcu olduğu gibi, efsane bir teknik direktör de olabilirdi pekâlâ. Ama o, futboldaki bozuk düzene başkaldırdı. Başta futbolcular olmak üzere tüm sporcular için sendikal mücadele verdi. Bu uğurda şöhretini, malını mülkünü, dostlarını kaybetti. Aklın üstünlüğüne haddinden fazla inanan, inatçı ve uslanmaz bir hayalperestti. İsyanıyla bir Spartaküs, düşleriyle bir Don Kişot’tu o. Ve bir Che Guevara’ydı. Fikir de üretti, eyleme de geçti. En aşağıdan en yukarıya, bilimsel ve özgür bir spor için hayatını harcadı. Yeşil sahalardaki devrimci ataklarında takım arkadaşları tarafından yalnız bırakılsa da yılmadı, yenilmedi. Tarih onu, birçok ku...

İçindeki Dağı Aş
Bu kitap, zirveden manzarayı izleyen bir adamın öyküsü değil, zirveyi aklına ve kalbine inançla yerleştirmiş bir kişinin yolculuk hikâyesidir. Hayat, önümüze engeller çıkaran, pek çok defa kayboluşlar yaşatarak yoran, arayışların ve acının hiç bitmediği kötü kurgulanmış bir oyun değil, bilakis, engelleri aştıkça haz veren, terlettikçe güçlendiren, öğreten bir yol. Ona söverek, kaderci ve karamsar bir dünya kurarak, ondan vazgeçerek nefes almaya devam etmek, kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülük. Yaşamın varmak değil, gitmek, ilerlemek, kendi yolunda yürümek, düşünce kalkmak cesareti olduğunu biliyoruz artık. O halde sıra toparlanıp ayağa kalkmakta... Yüzünüzü neye döndüğünüz önemli, neyi seçtiğiniz, kendinize neyi ilke edindiğiniz... Şüphesiz ki "amaç" sadece kazanmak değil, kazandığı...

Avuçlarımda Hala Sıcaklığın Var
68 KUŞAĞI’NIN KANLA, İRFANLA YAZDIĞI, AŞKLA BEZEDİĞİ BÜYÜK DESTAN.. Osman Balcıgil’in kaleminden soluk kesen bir dönem romanı. Tarihsel gerçeklere yüzde yüz sadık kalarak! 1960’lı yılların sonlarında yaşanan büyük altüst oluşa kimler, hangi nedenlerle nasıl yön verdi? CIA ve MİT, son yirmi yılımıza damgasını vuran siyasal İslamcı düzenin temellerini o günlerde nasıl attı? O tarihte seccadelerini ABD gemilerine çevirip namaz kılan bugünün muktedirleri kimler? 1960 İhtilali’nden geriye dönüldüğünü düşünen 9 Martçı komutanlar, kurulan 12 Mart tuzağına göz göre göre nasıl düştüler? Kendinizi, hukuk öğrencisi güzeller güzeli Lale ile denizci Teğmen Fuat’ın fırtına misali aşkına ve hazin sonuna hazırlayın. Avuçlarımda Hâlâ Sıcaklığın Var, aşkın ve hüznün romanı.

Ezoterik Edebiyat
"Dünyanın anlamını bilmeden dünyada yaşamak, büyük bir kütüphanede kitaplara dokunmadan dolaşmaya benzer." -Manly P. Hall Okültistlerden casuslara uzanan bilgi birikimi, James Bond romanlarındaki mistik emperyalizme hangi semboller ve kavramlar üzerinden dönüştü? Bedendeki tanrılardan gökyüzündeki havarilere, Dan Brown’ın Da Vinci Şifresi’ne astrolojik veya astroteolojik bir yaklaşım mümkün mü? Sherlock Holmes’ün yaratıcısı Arthur Conan Doyle ile tüm zamanların en gizemli figürlerinden Aleister Crowley’nin yolları gizemli cemiyetlerde nasıl kesişti? Birbirlerini neden hiç sevmediler? Kont Drakula efsanesinin tarihi ve edebi yönlerini öğrendik. Peki Abdülhamid’le ve mason localarıyla ilgisi neydi? Star Wars evreninin, ezoterizm tarihiyle ve simgeleriyle kesişim kümelerinde hangi sürprizler ...

Ezoterik Tarot
Tarot kaderi okumaz, baştan yazar. Bu yüzden Tarot okuyucu değil, yazardır. "Tarot" yazısız bir kitaptır. Kadim öğretilerin hatta mitolojik yolculukların sembolik bir ifadesidir. Fal ya da kehanetten ibaret bir araç değildir. Batı ezoterizminin en önemli sembolik formlarından biridir. Bu kitap falla değil, sayısız olasılıkla dolu kaderleri okuyabilmeniz için lazım gelen alfabeyle tanıştıracak sizi. 22+56 kart insana kim olduğunu anlaması yolunda ipucu verir. Hayatımız boyunca çeşitli deneyimlerden geçerek ilerleyişimiz gibi Tarot kartlarının içine girdikçe ve onları tanıdıkça kendimizle ilgili yeni keşiflere çıkarız. Bazen işyerinde sert kararlar alan bir "İmparator", bazen evimizde duygusal bir "İmparatoriçe" oluruz, zaman zaman bir yerlerde takılırız ve "Kader Çarkı"nın döngüsünden çıkam...

Ustalıkla Pişer Hayat
Çırağı Olmadığın İşin Ustası Olamazsın "Bedri Usta’yım ben... Adım Bedri ama herkes bana Bedri Usta der. Kebabın yanındaki közlenmiş biber gibi seviyorum Bedri’nin yanında duran ustalık sıfatını... Ama ustalığım sadece kebabı değil hayatı pişirmekte de olsun istedim. Her ateşin üstüne et atanın usta olamaması gibi iyi kötü bir ömür yaşayan da ustası olamıyor hayatın. Sıfırdan bir hayat yaratmış, zaman zaman hayatını sıfırlamış biriyim ben. Başka hiçbir şeyde bu kadar iddialı değilimdir ama kebap işi benden sorulur ve mangala atılan şey etten ibaret değildir. Hayatı da ustalıkla pişirmek gerekir..." Mardin’in Midyat ilçesinde yokluk içinde başlayıp oradan Adana’ya, sonrasında taşı toprağı altın şehir İstanbul’a uzanan bir hikâye onunki... Yedi yaşındayken gurbete çıkan, ayakkabılarını yastı...

B.aşk.a
Gönül hep saf ve hazırdır. Marifet, aklı gönül yolundan çekebilmekte. * Psikanaliz dalında duayen kabul edilen Neha Noyan, yıllar önce bir adamla yaptığı yazışmaları, kendisine hayran ve röportaj yapmak için can atan genç psikolog Altay’ın analiz etmesini ister. Bilim, edebiyat ve felsefe âşığı aynı ruh hizasında iki kişinin satranç tadındaki yazışmaları, Altay’ı dostluk, aşk, insani zayıflıklar, ilahi üstünlükler üzerinden kendiyle ilgili büyük çözümlemeler yapmaya teşvik eder. Tüm bu yazışmaların sonunda ise Altay’ı hiç ummadığı büyük bir sürpriz beklemektedir. Kanada’da bir, Türkiye’de ise yayımlanmış üç romanı bulunan Deniz Başıbüyük, bu kitapta aşkı anlatıyor, fakat en sıradan şekilde akıllara gelen iki kişi arasındaki aşkı bir basamak olarak kullanıp ilahi birliğe varan b.aşk.a türlü...

Martin Eden Olmak
"SENİN DE FİKİRLERİN TIPKI GİYSİLERİN GİBİ BAŞKALARI TARAFINDAN ÜRETİLMİŞ." Yarı otobiyografik bir eser sayılan Martin Eden, Jack London’ın yarattığı en gerçekçi ve otantik karakterlerdendir. Martin bizden biridir; tanıdıktır, kardeştir, arkadaştır, işçidir. Ömrü mücadeleyle geçmiş, sokaklarda yani gerçeğin ta kendisinden öğrenmiş hayatı. Martin, âşık olduğu burjuva kadını ve onun elit çevresini etkilemek için takıntılı sayılabilecek bir azimle kendini entelektüel anlamda geliştiren ve meşhur bir yazar olma hayalinin peşinden tüm imkânsızlıklara rağmen pes etmeden koşan fakir bir denizci. Ait olmak istediği sınıfın ahlakını ve değerlerini anladıkça başta gördüğü güzelliğin aslında ne kadar içi boş bir dünya olduğunu fark etmeye başlar ve bu farkındalık onu içinden çıkamayacağı kadar karanl...

Yine Gel
"YUT BENİ ve MARCH ile çizgi roman dünyasının en önemli yeteneklerinden biri olduğunu kanıtlayan Nate Powell’ın bence en iyi işi YİNE GEL. Derinlemesine hareket eden, insanı içine çeken bu samimi kitabın etkisinden uzun süre kurtulamayacaksınız." -JEFF LEMIRE (Netflix dizisi Sweet Tooth’un yaratıcısı) 1970’li yılların üzerinde güneş batarken, Sevgi Kuşağı ruhu, Ozark Dağları’nın tepesindeki "küçük bir komünde" yaşayan bir grup insanın içinde yaşayamaya devam ediyordu. Peki eksik olan neydi? İnanılmaz derecede iç içe yaşayan iki aile, aşırı derecede bastırılmış sırlarla yaşamanın zorluklarıyla da boğuşuyordu... bu arada, bu Arkansas tepelerinin derinliklerinde, köydeki fısıltılarla beslenen canavarımsı bir şey dolanıp duruyordu. Tek başına çizerlik kariyerine görkemli bir dönüş yapan ve NEW...