Bil İstedim
“Hayatın her insana bahşettiği yetenekler vardır. Şanslı olanlar bunu keşfedip, hayatlarına buna göre yön verirler. Ali Türkmen’in kalemi size edebiyat dünyamızın bir hediyesi. Bu meşakkatli yolda sana başarılar dilerim sevgili kardeşim...”- Babacan Pesenkurdu“Sağlam bir kalemin yaşı olmaz ancak yüreği olur. Yüreği kadar sağlam kalemi olan sevgili kardeşim Ali Türkmen, çıktığın bu yolda başarı sana eşlik etsin. Yolun açık olsun.”- Cezmi Ersöz“Pek çoğumuz yazabilmeyi bir yetenek zannederiz. Yazamayan için öyledir de, oysa bir de yazana sorun. Yazmadan durabilseydi yazmaya üşenmez miydi? Utanmaz mıydı herkesin içinde yarasını açık etmeye? Ali ne zamandır hem yazıyor hem de yazdıklarını seslendiriyor. Ayrıca da bunu öyle Kafdağı’nın ardından yapmıyor.İçimizden biri Ali, aşkın ve yazının pes e...
İçindeki Bana Dokun
Aslolan yola çıkmaktır. Arkanda gölgen kan ter içinde kalıyorsa sana yetişmek için, sen yolunu çoktan bulmuşsun demektir. Ertelemek, erken ölümdür biraz da. Ya akıntının yönünü değiştireceksin ya da akıntıya kapılacaksın. Bir şey yapmalısın, bir şey, tam da şimdi, şu anda, adı ne olursa...
Duvar
Mezar taşları gibi yükselen binaların arasında hapsedilmiş ve geçmişinin gölgesinde kaybolmuş yabancı, bir gün eroin bağımlısı bir kızla tanışır ve birbirlerinin özgürlüklerini sorgularken soluğu direnişte alırlar. Yabancı, evini –sıcak ve rahat hapishanesini– direnişçilere açar, ancak ilerleyen günlerde bir polisi yaralayarak şiddetin çıkmaz döngüsünde esir düşer. Geriye hesaplaşması gereken sevdikleri kalır. Ve tırnaklarıyla teker teker kazmaya başlar mezarlarını. Hâlâ hayatta, ancak can çekişmekte olan ağabeyini de gördükten sonra…Aytuğ Akdoğan’ın ağırlıklı olarak bilinç akışıyla kaleme aldığı ve noktalama işaretlerini gönlünce değiştirip kendi şiirsel diliyle birleştirdiği bu psikolojik romanında, her bir parça, olaylar geliştikçe bütündeki yerini bularak anlamlarını kuvvetlendiriyor. ...
Herşeyin Bittiği Yerden
Yapımcı ve Organizatör Sami Dündar, 16 Ağustos 1999’da “Gölcük Donanma Komutanlığı Devir Teslim Töreni” organizasyonunu tamamladıktan sonra, konakladığı Orduevi, gece 03.02 sırasında fay hattının içine gömülünce “27 saat göçük altında kalarak can çekişti”!Göçükten çıkarıldığında ise “öldü sanılıp ceset torbasına konuldu”. Kaldırıldığı hastanede gömülme sırası beklerken tesadüfen yaşadığı anlaşılınca, ailesi ve dostlarının yardımıyla İstanbul’a getirildi.Uzun süren yoğun bakım döneminde bile direnmekten vazgeçmedi ve “iki kez daha ölümü yendi”.Sami Dündar “yaşama hakkı”nı kullanmakta kararlıydı. Amansız acılar içindeydi. Böbrekleri iflas etmiş, belden aşağısı neredeyse kullanılamaz durumdaydı. Ölüm kaçınılmaz görünüyordu. Hayatta kalması çok az bir ihtimal de olsa artık yürüyemeyecekti... H...
Çi
Hayat, insanın kendi potansiyeline ulaşabilmesi için dikkatle, incelikle, muhteşem bir zekâyla dizayn edilmiştir. Yapman gerekeni yapamıyorsan, olamıyorsan, doğamıyorsan hayat çok acıtır, anlaman için hırpalar, yorar. Seni sen yapabilmek için ne gerekirse yapmaya hazırdır.Asla rahat bırakılmazsın.Öylesine, anlamsız varolmazsın.Mutluluğa saklanamazsın.Öyleyse acına sahip çıkmalısın!Çünkü acı, bilginin bedene inmesidir.Bilgiyi bedene indirmeli, olman gereken şeye dönüşmelisin.Bu kitap ‘kendine gelmek’ için burada olduğunun farkına varabilenlere yazıldı. Fi ile çıkılan yolculuğun tek durağıdır Çi. Sadece farkındalığa giden, değiştiren, mutlaka geliştiren bir yoldur bu ama sunduğu seks, macera, intikam, ihtiras sizi aldatmasın, zordur.Hayatı değil sistemi yaşadığımızı fark edenler, harakete ge...
Bir Tutam Aşk
Gelme artık hiç kurusu!Yollarının bittiği yer, benim çoktan defolup gittiğim yer çünkü…Evet, evet en iyisi bu ve …ben çok daha iyilerine layığım.Hı hı aklın bende kalır ve muhakkak, kendime çok iyi bakarım; yoo üzülecek falan değilim, ah tabii ki biliyorum kim böyle olsun ister ki?Oldu o zaman, hadi severek ayrıldık diyelim, öyle olsun. Çok öpüyorum geçmişimizin en can alıcı yerlerinden.
Mihr
Arada yaşam, hiç gidemeyeceğini bilerek hep gitmektir...Eylem Tok’tan günlerce etkisinde kalacağınız sarsıcı bir roman. Şiddet, kin, umut, umutsuzluk, aşk, arzu, tatminsizlik, çaresizlik ve yeniden umut... Duyguların okuyucuya aracısız geçtiği "sahici bir dışavurum".Eylem Tok’un romanı Mihr edebiyatımıza yepyeni bir soluk getirecek, bıçak gibi keskin, yakıcı bir metin. Yakın çevresindeki iki erkeğin örselediği bir "erken" kadının öyküsünü anlatan roman, "namus" üzerine kurgulanmış kusursuz bir öç planı aynı zamanda...Mihr’de kadınlığın coğrafyasına, bedenin sınırlarına cesur bir yolculuğa çıkarıyor okurları Eylem Tok. Âdem ve Havvadan bu yana iki cinsi ayıran ve birleştiren aşkı da, arzuyu da daha önce hiç denenmemiş bir kurguda anlatıyor.Mihr, cinsel istismarın travmalarını tüm şiddetiyle...
Yalnızlık Sek İçilir
Küskün değilim sana, kızgınlığım da geçti, ama kırgınlığım geçer mi bilmiyorum.Biz yalancı baharlara inanıp açan iki çiçeğiz, papatya mevsimine aldanıp, fallara kanmışız o kadar. Ne kadar kuru ayaz varsa hepsine dayanmış, hafif bir sonbahar rüzgârıyla solmuşuz.Şimdi faydası olmayan teselliler aldım yüreğime, bir adım sonra nereye gideceğim, onu bile bilmiyorum.Bildiğim tek şey, kelimelere dökemediğim duyguların efendisi olduğun.“Aşkı tanıdım, yaşadım ve yanıldım... Sen de oradaydın”
Allah'ın Piyonları
"Işığım yok benim ve pencerem, duvarlarımı yıktım, özgür bir ölüye dönmeden"Bir piyon devleti uğruna neleri feda eder? Peki ya bir gazeteci, özel haber için neleri göze alır? Eylem Tok, toplumsal gerçekçi yeni romanıyla karşımızda. İnsanın hissettiği acıları okura aracısız aktarmadaki ustalığıyla tanınan Tok bu kez kalemiyle, unutulmuş semtlerin üstü çizilmiş gençlerini konuşturuyor. Hırpalanmış, hor görülmüş, kökünden koparılmış insanların “yırtmak” için neler yapabileceğini gözler önüne seriyor. Gündemin sürekli değiştiği ve dudak uçuklatan türden haberleri dahi kanıksar hale gelen Türkiye, yine benzeri ancak filmlerde gerçekleşebilecek bir kurguyla koltuklarına kilitlenecek. Yoksunluğun ve değersizliğin kol gezdiği İstanbul’un “en tehlikeli” mahallesi... Suç, şiddet ve uyuşturucu girdab...
Rematonia
"İşin aslı ve kısacası; bu güne kadar duymuş olduğunuz bütün efsaneler, mitler, inandığınız ve inanmadığınız bütün dinler, hepsi aynı şeyi anlatıyorlar. Sadece anlatanların algıladığı biçimiyle, birbirinden farklı ifadelerle. Bana güvenin! Var olduğunuzdan beri aranızdayım. Hatta bazılarınız bir tanrı olduğumu bile düşünüyorlar!" Bu güne kadar var olmuş bütün efsaneleri, içinde yaşadığımız dünyaya çağıran bir serinin ilk kitabı elinizdeki. Sayısız etkileyici karakter ve keskin dönüşleri ile, ilk sayfasında aldığınız nefesi son sayfasında bırakacağınız ve henüz Rematonia Evrenine attığınız bu ilk adımda, kendinizi hayal gücünüzün sınırlarında hissedeceğiniz bir kurgu.Gerçek ile Yalanın Savaşına Davetlisiniz!‘Türkiye’den bir Dan Brown çıkıyor.... Elinizden bırakmanızın imkanı yok.’
Piyasadan Büyük Alacağımız Var
"Mühim olan kimsenin görmediği zamanlarda doğru olanı yapmaktır." -J.C. Watts-"Kimse yoksa yere düşen dondurmanı parmağınla sıyır ye."-Mesut Süre-Pansiyonda ortak mutfak gerginliği... Ailecek mutfaktakeyifle yemek yerken, siyah deniz şortlu zayıf bacaklıadamın gelip dolaptan bira alması.-İlker Gümüşoluk-Hâlâ açıp açıp izlerim Dört Nikâh Bir Cenaze filmini...İzledikçe inanamam. Mustafa Sarıgül nasıl olamaz o filmde... Nasıl?-Kemal Ayça-
Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi
yağmurlarla inseydin içime içim senden yanaydı yüzümdeki işgaller senden karaydı seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi sana yazacaklarım sil sil bitmezdi ve ben sende hiçbir şeydim sen bende her şeyken yazdan kalma bir kış ölüsüyüz ikimiz zaman alnımızda bilenen kör bıçak şimdi ve bilir misin ayrılmak vazgeçmek gibidir doğru değildir ama gereklidir çünkü hayat olduğu gibidir olması gerektiği gibi değil
Oyun
Dünya bir dolu zavallı, zayıf insanla doluydu! Evet, Semra son zamanlarda, özellikle Talat'la ilişkisinin sonucunda, buna hükmetmişti. İnsanları iyi ya da kötü diye ayırmak yerine, zayıf ve güçlü diye ayırmak gerekiyordu. Doğru olanı, ilkeli olanı seçmek yerine kolaya kaçıyordu çoğu insan, özellikle erkekler... Çünkü bencildiler ve toplum bu bencilliklerini törpülemek yerine, cesaret veriyordu onlara. Daha bencil, daha vahşi, daha hayvani olabilmeleri için..."Herkes kendisinden, çevresinden, tanıdıklarından bir parça bulacak bu romanda... Tattığı, tecrübe ettiği, bildiği bir oyunu hatırlayacak... 1980'li yıllardan bu yana alıştığımız-alıştırıldığımız oyunların izdüşümlerini, kişiler ve hayatlar üzerine etkilerini; 1990'lı yıllarla birlikte ivmesi hızla artan o dönüşümün gençliğe, bilhassa ...
Nüveyre
Yüz Yılın Masalı’Nüveyre’Bir Çerkez Beyinin kızıydı o. Bir deli rüzgar, bir özgür kuştu. Kah göklere yükseldi, kah yerlere vurdu kolu kanadı kırılarak...Sevdiğine kavuşamadı. Kendisinden kırk yaş büyük bir nazırla evlendi, saray protokolünde ikinci kadın oldu. Sonra kader onu yıkık bir odun kulübesine kadar savurup attı.Acıların en büyüklerini yaşadı. Ve yavrularının bir bir elinden kayıp gitmelerini izledi çaresizce...Zamana ayak uydurmaya çalıştı yılmayarak. Şaşırdı, korktu, üşüdü... En zorlu acıları, büyük zenginlikleri benimsediği kolaylıkla kabullendi itirazsız...19.yy.’ın son çocuklarındandı o. Kaybolan bir neslin son çocuklarından...’Yüz Yılın Masalı’ Nüveyre Menemencioğlu’nun gerçek yaşamöyküsüdür.
Nazım Hikmet’in Aşkları
Nazım Hikmet’in yaşamında kadınların büyük ve önemli yerinin tanığı, çocukluk ve gençlik arkadaşı Vala Nurettin, şu saptamayı yapıyor:“Aslında, Nazım monogamdı. Birini severse -iyice severse- ona sadık kalmak isterdi. Sevemediği sıralarda da, sevilecek birini daldan dala arardı. Bunu bilinçle mi, içgüdüsüyle mi, can sıkıntısıyla mı yapardı? Daha ziyade kadınların ayartma çabasına kurban gittiğini, tanıdığım kadınların sözlü ve yazılı itiraflarından öğrenmiş bulunuyorum.““Nazım Hikmet’in Aşkları“, ünlü şairin “Gövdesindeki kurt“ Nüzhet Hanım, “Kalbinin kızıl saçlı bacısı“ Piraye Hanım, “Dayı kızı“ Münevver, “Saçları saman sarısı kirpikleri mavi “ Vera’yla fırtınalı evliliklerinin dökümünü veriyor.Bir de ayrıca Dr. Lena, Semiha Berksoy, Dr. Galina ve diğer kadınlarla birlikteliklerini, önces...
Nazım Hikmet Şiirinde Gizli Tarih
Nâzım Hikmet’in ünlü destanı "Memleketimden İnsan Manzaraları"ndaki mahkumlar Halil, Süleyman, Fuat ve Melahat gerçek hayatta kimlere tekabül ediyordu? Ya manzum/roman "Benerci Kendini Niçin Öldürdü?"deki Benerci, Somadeva, Roy Dranat’ta kimler soyutlanmıştı? Peki anı/roman "Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim"deki Hasan, Kerim ve İsmail gerçek hayatta kimlere dönüşüyordu? 1938 sonbaharında Sultanahmet Cezaevi’nde yatarken başlayıp bitiremediği "Orası" romanındaki sekiz Komünist; "Saatçi Çırağı Kerim", "Ressam Halim", "Tornacı Aziz", "Mimar Ali", "Nuri" ve "Selami" gerçekte kimlerdi? Nâzım Hikmet’in şiiri bir insan okyanusu gibidir. Emin Karaca bir çeşit arkeolojik kazı yaparak, bu okyanusta yer alan insanların kimliklerini soruşturuyor. Türkiye’nin devlet terörü altında bastırılan ve unutturulm...