Likya - Işıklı Aşklar Ülkesi
“Levent Veziroğlu, muazzam bir tasvir yeteneği ve muazzam bir Türkçeyle, Anadolu anlayışlarını dilsel, dinsel, etnik unsurlar ve doğa çelişkileri üzerinden anlatıyor.”- Nebil ÖzgentürkPhaselis’ten başlayıp Knidos’a kadar uzanan coğrafyada, neredeyse her bir taşın hikâyesini öğrenmeye adamıştım ömrümü. Bilemediğim hikâyeleri de kendim yazarım demiştim. Ama hikâyeler, dinleyenlere, anlayanlar oldukça anlam ifade ederler. Çünkü aslında her hikâye, bazen tek bir dinleyiciye yazılmıştır.Anlatıcı kendi hikâyesinin peşine düştüğünde, yolu kırıklarla, yasaklarla, ikramlarla, acılarla ve dalgalarla dolu başka hikâyelerle kesişiyor. Dinleyici, onun tüm yolculuğu boyunca her inişte ve yokuşta, vuslatın aşkın katili olduğuna; aşkı, arzunun ve acının ayakta tuttuğuna inanıyor.
Olimpiyat Rüyası
Olimpiyata katılma öyküsü, bu rüyaya ulaşmak için yapılanlar, fedakârlıklar, zorluklar… Çok okuduk, çok seyrettik böyle masalları. Samiye Yusuf Ömer’inki bunların biraz ötesinde, muhtemelen en gerçek ve en etkileyici olanı. İçinde mülteciliğin zorlukları var, olimpiyat rüyası var, insani dram var, aşılması dağ gibi engeller var, etkileyici bir son da var… Çizen Reinhard Kleist’ın spora özel bir ilgisi var, çeviren Tanıl Bora ise Türkiye’nin spor ve çizgi roman kültürüne başlı başına katkı. Zor’un tanımını değiştirecek bir öykü bu. İmkansız’ın sözlük anlamına örnek olacak belki de. Siz spor diye okuyun, tarih epik masallar bölümüne kaydetsin.
Aşk ve Kuyruklu Yıldız
Yaşamın çıkmaz sokaklarında yürürken, bir kuyrukluyıldıza çarpmaktır aşk. Söylendikçe bizim olan bir şarkıdır. Tene dağılan mıknatıstır, isteğin masalıdır. Uzun bacaklı bir yaban hayvanıdır aşk. En derin kuyumuza düşen kemandır. Dikey bir şiirdir bütün kuşları aynı anda havalandıran. Aşk, yasemin kokan bahçeleri ve ateşböceklerini bir arada anımsamaktır. Çocuk Kalmışlar Derneği’ne üyedir aşk. Kente kanadı kırık melekler yağdırır. Aşk, ilkyardım çantası olmak, dalgakıran olmaktır. Kırık camlara sevdiğinin adını yazmaktır iki kişinin bildiği bir dilde. Aşk sevenlerin yüzlerinde tahtlar devirir, saraylar yıkar. Bilgisayarları eritir, oyuncak mağazaları için soygun planları yapar. Aşk, Öpüşen Çiftleri Alkışlama Ekipleri kurdurur sevilenlere. O, uzun saçlı bir yıldızdır, yüreğin içinde taranır....
Son Gün
"İncirlik'i Kürt topraklarındaki bir hava üssüyle değiştirmenin zamanı geldi." -Wall Street Journal- "Turkey bugs out of anti-ISIS coalition. Why not a base in Kurdistan?" Her roman zamanın ruhunu taşır, yazıldığı dönemi yansıtır. Güvenlik politikaları uzmanı olarak tanıdığımız Mete Yarar'ın bu "ilginç" romanı, siyasal gündemin baş döndürücü bir hızla değiştiği, ülke geleceği üzerine yazılan senaryoların her geçen gün daha fazla olasılığa açık hale geldiği karmaşık ve karanlık dönemi, hem okurun başını döndüren kurgusu hem de çok çarpıcı konusuyla mükemmelen yansıtıyor. 30 saatlik bir dilimi anlatan Hawler - 60 Yıllık İttifakta Son Gün, soluk soluğa okunacak bir roman. ABD, İncirlik Hava Üssü'nü boşaltıp Erbil'e (Hawler) taşımaya başlar. Türkiye'de hiçbir yetkilinin böylesine hayati bir ka...
Yarım Kalan Bir Türküdür Sevgi
Fırtına gibi girdi yaşama... Öyle de sürdürdü kısa öyküsünü... Nefes nefese bir serüvendi onunki... Hep asi, hep aykırı, hep âşıktı... Yaşamla yarıştı, çok şey sığdırdı kısa ömrüne... Hapis yattı, acı çekti... Mutlu da oldu... Türk edebiyatının cesur ve güzel kadını Sevgi Soysal’ın sıra dışı kısa yaşamını, belgesel/biyografik roman biçiminde yazan Sevim Kahraman; bize sadece yetkin ve büyük bir yazarı değil, kendisini ülkesine ve topluma karşılıksız adayan bir aydın kuşağının acılarını ve umutlarını da anlatıyor. 12 Mart 1971 faşist darbesine karşı yürütülen o soylu mücadeleye katılmakta bir an bile tereddüt göstermeyen savaşçı bir kadının öyküsü... Ele avuca sığmaz, hınzır, alaycı bir aydının, Sevgi Soysal’ın romanı... Orta sınıf bakışının anlayamayacağı bir tutkuyla yaşama ve aşklarına b...
Merveler ve İnsanlar
Hayasızca partileyen Merveler, orada olmayan bestekâr Tuluğ Bey, ıssız bir koyda unutulmuş düşler, yakamozdaki kız, bir türlü akla gelmeyen o rast şarkı, maymunun rüyası, yel değirmenleri, Simurg, sanal yalnızlıklar, inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme. Bu kitap olmasa asla bir araya gelmeyecek, sınıflandırılmaktan hoşlanmayan, incelikle işlenmiş, sayfada 6 kare hızla akan çizgili hikayeler.
Viking Masalları
Sakin, sessiz ve soğuk kış aylarında İzlanda insanlarının ellerinde hep bir uğraş olurdu. Bu uğraşlar sayesinde düşünür, konuşur, çocuklarına savaşçı atalarının masallarını anlatırlardı. Buz denizinin üstünde ve kuzey ışıklarının altında… Buz ülke, yeşil ülke, üzüm ülkesi… İzlanda’da, Norveç’te, o toprakları yuva haline getiren kahraman Vikingler, hâlâ minnetle ve hayranlıkla anılıyor. Bir zamanlar ozanların arp çalarak anlattığı, okuryazarlığın artmasıyla parşömen yüzü görmüş masallar, Valhalla’ya kavuşmak için görkemli yaralar almaya çalışan o kahramanlardan bahsediyor. Burada da Viking gemileri, Norveç’ten Batı denizinin ötesine doğru buz dağlarının arasından geçerek yüzüyor. Thor aşkına!
Ateş
Hayat, sizden artakalanların toplamıdır: acıların, aşkların, hayallerin… "İyi bildiğim bir şey var. Eğer yaşamımın bir celladı olacaksa o ben olmalıydım. Birilerinin insafına kalmış bir yaşamı, korkaklara bırakıyordum. Yeni bir yol beni bekliyordu ve ben bu yolculuğa çıkmanın heyecanı içinde çırpınıyordum. Eğer siz de bir gün yolunuzu kaybedecek olursanız, o yolu bir daha aramayın; bırakın o yollarda başkaları yürüsün. Siz kendinize henüz hiç kimsenin yürümediği yeni bir yol bulun, neyle karşılaşacağınızı bilmeseniz de…" ATEŞ, taşradaki kabuğunu kırmak için yola çıkan genç bir erkeğin macerasını anlatıyor. İlk aşkların acemiliklerini ve hayal kırıklıklarını, şimdiye kadar hiç kimsenin denemediği bir samimiyet ve cesaretle anlatıyor. Özgürlüğün keşfine varan sonsuz yolculuğun bütün iniş ve ...
Karanlık Oda
Kürtlük-Türklük, Alevilik-Sünnilik, Zenginlik-Fakirlik, Doğuculuk-Batıcılık, Dindarlık-Laiklik… Büyükada’daki bir evin karanlık odasında, soluk kırmızı ışığın altında, 61 yaşındaki gazeteci Osman Balcıgil ve ondan yedi yıl önce doğan 25 yaşındaki delikanlı Deniz Gezmiş, memleketin siyah beyaz klişelerine bakıyorlar. İşçiler, köylüler, öğrenciler, ekmek, toprak ve özgürlük… Osman Balcıgil, "bir ceza olarak idamdan" bahsettiği kitaplardan bağımsız bir ağabey, sembollüğünden haberdar olsa da bihaber kardeşi Deniz. Darağacına doğru yürüyen gencecik, pırıl pırıl insanlar ve onlar gittikten sonra olanlar küvetlere dolduruluyor; ama bu sohbet, dokunulmaz, mahrem, samimi bir iç döküş olarak satırlara düşüyor.
Yıkık Bir Çocuk Bahçesi Gibiydi Yüzü
– Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü – Boşnak askeri Saffet, yirmi yaşında ölen kız kardeşinin mezarına bir demet Saraybosna kırmızısı gül bırakıyor. Belleği onu gerilere, çocukluğuna götürüyor. Evlerindeki çocuk odasında uyku zamanı geldiğinde, kardeşinin ona anlattığı masalları anımsıyor. Kırmızı güllerden çevreye müthiş bir masal kokusu yayılıyor. Dayanamayıp gülleri koklamak için eğiliyor Saffet. Birden, sabahki yağmur yüzünden kayganlaşan toprakta dengesini yitirip, yere yuvarlanıyor. Çamurun içinde sırtüstü yatarken, savaşın yırttığı gökyüzüne bakarak söyleniyor: "Bir asker gül koklamak için bile eğilmemeli." Ötelerde, mezarlığı gören yüksek bir yapının tepesindeki Sırp tetikçi, hedefinin bir anda ortadan yok olmasına sinirlenip ağzındaki sigarayı yere tükürüyor. Ve tüfeğin dürbününe ...
Sevdiğim Kadın Adları Gibi
İrem dağılan bir ilkokulun zili gibi bak bana * seni kimse anlamıyor Duygu * Yasemin aşktı aralık kapılara anlattığın * çantanda bir sürü anahtar var Lale * gemilerin yıldızları seyrediyor Arzu * bir göktaşının tüyleri olsaydı Esin * bir ırmak seni çağırıyor Ayşegül * bir çocuğun denize fırlattığı bembeyaz martı Pelin * her şeye yeniden başla Leyla * araya rüzgârlar girse de Burçak * rüzgârda açılan saçın güzelliğisin Ebru * bütün o yollardan tek başına geçtim Naz * denize düşen yıldırım da sensin Alev
Baba Bana Bağırma
hiç kimse yanımda kal demiyorsa sana oltaya takılır gibi vardığın deniz kentleri bulutlarla evlenmiş dağ yolları ağızlara sıcak ekmek dağıtan şu güzelim sabah hiçbiri kal demiyorsa sana kırların kokusu, yol tutkusu, sonsuzluk duygusu aşka düştüğünde gözlerinde biriken deliler kal demiyorsa birdenbire bir kırlangıç çakan şimşeğin içinden geçerken kal demiyorsa senden hızlı küçülen gölgen kıvrılan merdivenlere benzeyen kediler ve yaban otları, ruhunun üzerinde biten gel benimle kal demiyorsa bir zamanlar sana deli divane olan kadınlar karasevda gibi demlenmiş çay kumdan kalelere konan martılar bunca zaman neredeydin neden geç geldin demektir bu sessizce anla
Ben Suat Derviş Fosforlu Cevriye Nin Yazarı
Çok satan CELİLE, ELA GÖZLÜ PARS, YEŞİL MÜREKKEP ve İPEK SABAHLIK romanlarının yazarı Osman Balcıgil, Türk edebiyatının dünyaca ünlü kadın yazarı ve gazetecisi Suat Derviş’in hayatını gençler için romanlaştırdı. BEN SUAT DERVİŞ, FOSFORLU CEVRİYE’NİN YAZARI adlı bu kitap, Nâzım Hikmet’in adına şiirler yazdığı büyük yazar Suat Derviş’in soluk kesen dramını, naif bir anlatımla ve sürükleyici bir kurguyla anlatıyor. Saraylı bir annenin kızı olarak varlıklı bir hayata doğan Suat Derviş, ne yazık ki son nefesini verirken yoksulluk içindeydi. Üstelik üzerinde saraylı annesinin hediyesi olan sabahlığı örtülüydü. Aydın fikirleri ve sivri kalemiyle çok genç yaşta siyaset dünyasının da dikkatini çeken Suat Derviş, döneminin aydınlarının gördüğü eziyetten de nasibini aldı. Zorlu ama gıpta edilecek bir...