Validebağ Köşkü
Gece hayatının en havalı, en para saçan kızı, maddi olarak son demlerinde. Paha biçilmez tablolar gitti, mücevherler bitti bitiyor. Zengin koca şart. Atçılık yatçılık kulüplerine üyeliğini devam ettirmez, en lüks restoranlarda fink atmazsa nerede yakalayacak avını? İflas gizlenecek, yangından mal niyetine adam kaçırılacak, karar kesin. Geçen sene, park yeri için tartıştığı zengin züppe Nizamettin ilk hedef... İleri!Benzersiz üslubuyla dikkatleri üzerine çeken, öyküleriyle ses getirip, kalem gücünü konuşturan yazar Ali Boz, otuz sekiz dev sanatçının seslendirdiği “Büyük Resim” adlı öykü albümünden sonra ilk mizah romanıyla da samimiyette tavan yapıyor. Anlatım sıcak, esprili, akıcı ve çok komik.
Psikopatın Aşkı
Murat Ateş... O bir psikopat, bir sadist... Ateş kadar tehlikeli, ateşli ve can alıcı... Hayatı siyah üzerine kurulu, karanlık bir çölden ibaret...Nisan Duru... O saflığın en masum tonu... Adı kadar duru bir güzelliğe, meleklere diz çöktürtecek kadar büyüleyici kızıl saçlara sahip, tüm bu girdabın içindeki en kuytu köşe, en belirgin beyaz... O seviyor; hayatı, insanları... Onun bir kalbi var...Ve bir aşk... İntikam üzerine kurulu, kirli bir karanlık... Taşıdığı masum sevgi, kirli karanlığı örtüyor fakat oyun bitti...Her şeyin bittiği nokta aslında kaderin tekrardan yazıldığı defterdi. “Umut” ve “Unut” kelimelerinin arasında gizliydi ikisi de. U“m”ut ve U“n”ut... Hisler doğruydu her daim. Bu aşkta kişiler yanlıştı.
Boş Tarlalarda Ölü Bedenler : Bonzai
Bonzai Türkiye’de çığ gibi büyüyor; kendine her geçen gün her kesimden yeni kurbanlar seçiyor. Gazeteci Meltem Yılmaz'ın kaleminden çıkan Boş Tarlalarda Ölü Bedenler: Bonzai, bu uyuşturucu maddenin bireysel olduğu kadar toplumsal, kültürel ve ekonomik boyutlarını da okurlara sunuyor.Türkiye’de ilk kez 2002’de kullanılan maddenin 2010’a kadar neden tespit edilemediği, her kesimden kullanıcı sayısı yüzde 800 oranında artan maddenin neden ve nasıl uyuşturucu âleminin “kralı” haline geldiği, son 1 yılda madde kaynaklı 400 ölüm vakasının yanı sıra; bonzainin günlük yaşama sızma biçimleri, muhafazakâr kesimin konuyu ele alış şekli, aile içi şiddette gelişen bonzai faktörü, Türkiye’de birey devlet ilişkisinde yarattığı kırılma, kentsel dönüşüm projelerinin bonzai ile ilişkisi, yasalardaki boşluk ...
Aşk Buralara Nah Uğrar
Tanrı unutmuş bizi, yüzümüze bakmıyor. Acı kayıp ilanımızı yazan gazeteler kesekâğıdı. Morg soğuğu gözlerine bakarak; dudağının kenarına değmiş bir öpüşe, bir vedaya ağıttır bu. Karantinada duygularımız, ölsek de dilimizden “seviyorum” çıkmayacak.Çok susarsak dil unutur... Kalp değil.
Aşkın Psikopat Hali
Teslim ol!Çırpınma, batıyorsun! Kaçma, yakalanıyorsun!Düşünme, çözemiyorsun!Üzme, üzülüyorsun!Hesap yapma, sonuca varamıyorsun!Karar verme, sözünde duramıyorsun!Vazgeçme, gidemiyorsun!Kızma, yine yumuşuyorsun!Gitme, geri dönüyorsun!Hırçınlaşma, kırdığında kırılıyorsun!Duvar örme, balyozu duvarına kendin indiriyorsun!Saklanma, ayrı kalamıyorsun!Kalıba sokma, şekil veremiyorsun!Yok sayma, kalbini başka yöne çeviremiyorsun!Soğuk durma, ısınamıyorsun!Tende arama, ruhta buluyorsun!Aza indirgeme, çoğaltıyorsun!Aysun Bal, Aşkın Psikopat Hali'nde hem kendi deneyimlerinden hem bir psikolog olarak mesleki deneyimlerinden yola çıkarak hayatın en can yakan noktalarını acısını alarak, dünyaya gülümseterek anlatıyor.
Erkek Severse
“Bilemiyordum senin günler geceler boyu yokluğumla savaştığını, aşktan ölüp ölüp küllerinden dirildiğini.”"Dağınık bir yatağın şehvet sigarasıdır dokunamadığım tenin şimdi… Bedeninin değdiği yerlere el sürmeye kıyamazken, sen aramıza giren ölümden daha beter bir yalnızlık içine terk ettin beni. Geride bıraktığın mektuplarla dağlıyorum yaralarımı. “Şimdi vur başını!” der gibi, ikinci mevki localarda seyre daldığım gençliğim sırıtıyor duvarlardan. Kokun sinmiş olmalı ve soluduğun nefes, perdelere. Belki de hâlâ başucumdaki lambanın düğmesinde parmak izin var. Bakışlarının değdiği aynada kendime bakıyorum. Tanınmaz halimi tanıyabilecek kadar geçmemişim kendimden...""Önceden yarımları severdim. Yarını bekleyen hikâyeler umut verirdi. Beklemek ve hayaller kurmak geleceğe dairdi. Tıpkı yarına er...
Seksen Yıl 1934 - 2014 (kesitler)
Ayhan Çilingiroğlu, cumhuriyet tarihimizin medar-ı iftiharları arasında özel bir örnektir. Kendisi Türkiye'nin ilk Sanayi ve Ticaret Bakanı’dır. Hiçbir siyasi partiye üye olmadığı halde bu göreve atanmış, 1971'de ona bağlı iktisadi devlet teşekküllerinden biri bile zarar etmemiştir. Görev süresinde ve sonrasında da hiçbir siyasi partiye üye olmamıştır.İTÜ'de Turgut Özakman, Hüsamettin Cindoruk, Recai Kutan gibi kişilerle birlikte okumuştur. Turgut Özal, Süleyman Demirel, iktisat dalında ilk Nobel ödülünü alan Prof. Tinbergen gibi kişilerle birlikte çalışmıştır. Cahit Arf gibi bilim adamları, Abdi İpekçi gibi gazeteciler, Seyfi Demirsoy, Halil Tunç gibi sendika liderleri yakın dostları arasındadır.Meslek hayatına 1953'te Devlet Demir Yolları’nda başlamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı'nın ku...
Fi
Bu Hikayenin Sadece İnanılmaz Tarafları Gerçektir.Fi, deneyimin içinde kaybolmak yerine korkmadan deneyime sahip olmanın yolculuğudur. İçinde bolca bulunan manipülasyon, seks, aldatma ve aldanma hikayeleri belki herkesin dikkatini çekebilir ama gerçeklerden yola çıkılarak ulaşılmak istenen yerde sadece farkındalık vardır.Fi güzelliğin lanetlendiği, zekanın yağmalandığı, iyinin kurban edildiği ve kasaba kurnazlığıyla yönetilen bu gezegende, içine doğduğumuz bu kutsal hayatı kutlamak için yazılmıştır. Kendi potansiyelini keşfetme cesareti gösterebilmiş gerçek kişilere, çatlama cesareti gösterebilmiş tohumlara adanmıştır.Bir kişiye duyulan aşktan daha acımasız bir şey var mıdır?
Yirmi5
Babam gitti. Ben hiç büyüyemedim. Babası giden her kız gibi yarım kaldım. Babasız kalan her çocuk gibi hep bir yanım çok daha fazla kırılgan, çok daha eksik, çok daha çocuk kaldı. Hep onu başkalarında aradım. Bulamadıkça sabırsız biri oldum. Büyüdükçe ona benzedim. Ona benzeyen yanlarımı hiç sevmedim.Kocaman kız oldum sanıyor. Hala içinde baba geçen şarkılarda gözleri dolu dolu olan bir kız çocuğuyum.Ben bu kitabı yazarken, orta dereceli depresyon şüphesiyle tedavi olmaya başladım. Doğal seleksiyonun gerektirdiği muhtaçlık duygusu beslenemediğinde, böyle sonuçlar doğuruyormuş işte.Her zaman her durumda güçlü olmaya çalıştım ve elbette bunu da atlatmak istiyorum. Birilerine “yalnız değilsin” hissiyatını yaşattıysam ne âlâ. Bana bunu yaşatan tek bir kişi bile olmadı çünkü hayatım boyunca.Bu ...
İstanbul Terapisi
“İstanbul Terapisi” ile İstanbul’un vicdanlı ve terapik bir kent olduğunu keşfedeceksiniz…• Bir yanda iç daraltan gürültülü ve telaşlı İstanbul, diğer tarafta yüreğimize seslenen, yatıştırıcı İstanbul.• İstanbul’u tanımak, Bizans’tan Osmanlı’ya farklı İstanbullularla tanışmak, kentin 7 tepesini tanımak için 7 günlük bir gezinti.• İstanbul kaderleri ve vicdanlarıyla boğuşan insanların acılarını dindirebilecek mi?• İstanbul Terapisi yorulan vicdanı sarabilir mi?Hem tarihi, hem kendimizi tanımak için…..
Noktasızdır Sevmek
Sevinçlerim, hüzünlerim, umutlarım, korkularım, yalnız kalınca dertleştiğim yalnızlıklarım var benim...Kimsenin bilmediği gözyaşlarım, kimsenin şahit olmadığı vazgeçişlerim, herkes üzerime geldikçe sığındığım hayallerim, kendi kendime yenildiğim savaşlarım var benim.Defolup gitmek istediğim gerçekler, aklımı kemiren düşünceler, hesabını tutmadığım yıkılışlarım var benim.Olmayışlara saydırdığım küfürlerim, olmuşlara sevinemediğim öfkelerim, yarınlara intikam besleyen dünlerim var benim.Suskunluklarım, canımı yakan kırgınlıklarım ve bir karış toprağa gömemediğim vedalarım var benim...
Soyun Geliyorum Aşkım
“Sevgiyi ders olarak okutmalı, yanına da bu kitabı koymalı. Saf, yalın, çıplak sevgi.”- Çiçek Dilligil“Severken bazen gülümser, bazen ağlar, bazen eğlenirsiniz. Bu kitap da tüm bu duyguları anlatıyor aslında. Şaşırtıcı, duygulandırıcı ve gülümsetici. ‘Soyun geliyorum aşkım!’ demeden sevmemek lazım.”- Ertürk Akşun“Ne çok şey taşıyoruz bu hayatta üstümüzde. Ne kendimize, ne sevdiklerimize, ne de hayata karşı yalın olabiliyoruz. Oysa çıplak doğup çıplak gidiyoruz bu hayattan. Bu kitap umarım okuyanlarının taşıdıkları yüklerden arınıp yalın kalabilmelerine yardımcı olur.”- Pervin Buldak
Neşter ve Madalya
Neşter ve Madalya, spor tarihimizde bugüne kadar aşılamamış iki büyük başarının, 1948 Londra ve 1960 Roma Olimpiyatları’nın romanıdır. Celal Atikler, Yaşar Doğular, Nasuh Akarlar, Mersinli Ahmetler bir zamanlar birer kahraman gibiydiler ülkemizde. Hala yaşayan bir kuşak; büyük kentlerin işlek sokaklarını, caddelerini; gazinoların, panayır yerlerinin, fuarların, köy kahvelerinin, köy odalarının duvarlarını süsleyen şampiyonların ay yıldızlı mayoyla çekilmiş fotoğraflarını iyi anımsayacaklardır; parça parça, çizgi çizgi, nakış gibi işlenmiş düzgün vücutlarında bir ulusun gücünü görürdük. Biz bugün kendi efsanelerimizi unutsak da, onların güçleri Batı’da da “Türk gibi kuvvetli”, “Kara saçlı kuvvet ilahları” gibi sözlerle yankı buldu; Hollywood yıldızlarının, kralların, prenslerin, prensesleri...
Kıyamet
Aralık 2017.Çok sıcak bir gün.New York, Paris, Londra, Kudüs, İstanbul.Ve Mekke…Her şey normal…Ancak ani bir saldırı. Tüm insanlar şokta. Kimse ne olduğunu anlayamıyor…Bu bir iblis saldırısı! Deccal’ın iblisleri…Havadan, denizden, her yerden saldırıyorlar…Önlerine gelen her şeyi yok ediyorlar. İnsanları parçalıyorlar, işkence ediyorlar.Hatta Yiyorlar!Polisler, askerler, ordular, devlet adamları ne yaparlarsa yapsınlar, durduramıyorlar…Melekler ve cinler, insanlara yardım etmek için buradalar ama onların da yardıma ihtiyacı var.Ve bir adam ile onun yanındaki 12 kişilik Türk bordo bereli takımı…Dünyanın kurtuluşu belki de bu 13 kişinin elinde. Deccal’ı ve ordusunu bir tek onlar durdurabilir…Ama iblisler her yerde… Mekke, Medine, Kudüs ve hatta Boğaziçi Köprüsü iblis işgali altında…Evlerinize...
Başbakandan Korkan Kedi
“Deli” diye akıl hastanesine yatırılmış düzen karşıtı, şirin, tonton bir emekli öğretmen… Sürekli, kendi gençliğinden “Gezi” gençliğine kadar geçen o uzun süreçte yaşadıklarını anımsıyor. Böylece de, dönemin kadın erkek ilişkilerini, aşklarını, cinsel yaşamını, değişen toplumsal yapıyı, belleklerden silinmeyen olayları ve ülke gerçeklerini, okuru sık sık güldüren bir biçimde sergiliyor.Tanınmış Tiyatro ve Mizah yazarı Kandemir Konduk siyasi mizahın sesinin kısıldığı, komedinin şaklabanlık sanıldığı bir dönemde güldürse de, gülüp geçilmeyecek çok çarpıcı bir kitapla karşımızda.
Dokuz Oda Cinayetleri
Edebiyat ayrıntılardan oluşur, kimsenin görmediği parçaları kağıda döken kişidir yazar. Seçtiği ayrıntılarla kurduğu dünya o yazarın evrenini oluşturur. Bu hakikat, polisiye roman da çok daha fazla geçerlidir. Çünkü yazar, hakikati gizlemek zorundadır. O nedenle kadınların her zaman iyi polisiye romanlar yazacağını düşünmüşümdür. Ayrıntı okuma yeteneklerinin erkeklere göre daha gelişmiş olduğundan. Ayşe Erbulak bu düşüncemi doğrulayan polisiye yazarlarımızdan."Hafiye Karılar" başlığı altında çıkan "Çok Şekerli Ölüm", "Limoni Ölüm" ve "Ödüllü Ölüm” adlı eserleri buna iyi birer örnek oluşturuyor. Elinizdeki “Dokuz Oda Cinayetleri” de ayrıntılardan yola çıkarak kurulmuş eğlenceli bir polisiye roman. Polisiye meraklılarına farklı ve keyifli okumalar vaat ediyor.Deneyin seveceksiniz…- Ahmet Ümi...
Aşk Uykusu
"Aşk Doktoru"ndan gerçek hayattan uyarlanmış arsıcı bir aşk ve intikam romanı!Kadın İntikamı Ateş Yutmak Gibidir, Siz İntikam Almak İçin Nelerden Vazgeçebilirsiniz?“Aşk dediğin yalansız olmalıydı… Gün gibi açık, dürüst ve onurlu yaşanmalıydı. Bunu bana sen öğretmiştin. ‘Kalbinde benim kadar sevdiğin biri olursa, o kalp artık bana ait değildir’ demiştin…Ben senden fazla hiç kimseyi sevmedim. Bütün kâinat şahidim olsun ki, sensiz doğacak bir güneşi bile kabullenmedim. Seni sevip sana âşık olmayacaksam eğer, dünyaya yeniden gelmeyi de istemem…Peki ya senin kalbin hâlâ bana ait mi sevgilim? Benim kadar sevdiğin başka biri var mı aramızda?”Şüphe bir kez içine girdi mi insanın, temizlenene kadar korkunç bir mücadele başlar. Hele şüphelenen bir kadınsa bu mücadele bir süre sonra savaşa dönüşür. V...
Yarım Kalan
Mucizeler mi? İşte onlar he ansızın gelirler.İnsanı en son umutları terk eder...Şöyle bir bakarsın hayatına ve tam da bitti dediğin anda, her şey yeniden başlayıverir. İçinin karanlık dehlizlerinde yıllarca kapalı tuttuğun gün ışığı, birdenbire yeniden parlamaya başlar. Ufacık bir kıvılcım, mini minnacık bir ateş, bütün umutlarını tekrar yeşertmeye yetiverir. Sonra bütün gayretinle sarılırsın hayata... Kendine yeni uğraşılar bulursun, yeni sevmeler edinir ve oyunun kurallarını değiştirirsin. İşine dört elle sarılırsın mesela... Sonra aniden istediklerinin, gerçekten istediğin şey olmadığını fark edersin, doyuverirsin her şeye, denediğin bütün yollar bu kez sana huzursuzluk vermeye başlar. Pencerende bir boşluk açılır. Uğraşıların, sevmelerin, zevklerin, ilgi alanların ve değiştirmeye çalış...
Aşık Ölüyorum
Sen bu kitabı eline alana kadar ömrümden;kaç yalnız bahar, kaç demlik çay, kaç kupa kahve, kaç saman defteri, kaç ucu kesik kalem ve kaç ihtimal tükendi, bilmiyorum.Ama içimde bir parça umut kalmış, onu da bu sayfaların arasına saklıyorum.Galiba sana aşık ölüyorum...
Küçümseme
“Nasıl olduğunu ben bilemeyeceğim, sen bileceksin...Tek bildiğim bir erkek gibi davranmadığın, bir erkek gibi olmadığın.”Kuşkularla, kıskançlıkla, saplantılarla bunalan Molteni, karısının onu artık sevmemesinin hatta küçümsemesinin nedenini sorgulamaya başlar. Ancak beklenmedik bir anda tanık olduğu olay evliliğini, işini ve giderek bütün hayatını tamamıyla değiştirecektir.Çağdaş İtalyan edebiyatının en büyük romanlarından biri olan “Küçümseme”, kuşkusuz Alberto Moravia’nın en çok tartışılan eserlerindendir. 1963 yılında ünlü Fransız yönetmen Jean-Luc Godard tarafından çekilen ve ülkemizde “Nefret” adıyla gösterime giren, başrolleri paylaşan Brigitte Bardot ile Michel Piccoli’nin ölümsüzleştiği filmi ile gişe rekorları kıran “Küçümseme”, savaş sonrası Avrupa’sının yeni değerleri ile buna u...
Başucu Yalnızlığım
Sizi kusurlarınızla kabul eden adamları sevin. Her şeyden çok saçlarınızı taramaktan huzur alan adamlarısevin. Size küçük bir çocuğun masumiyetiyle bakabilen adamları sevin.Üzerinize sinen kokusuyla dahi size sıcaklığı hissettirebilen adamları sevin. Gelişiyle geçmişinizdeki yaraları kapatıp acılarınızı unutturabilecek kadar güçlü adamları sevin.Avuç içlerinizden öptüğünde ruhunuza sahip olabilen adamları sevin. Rimeliniz gözyaşlarınıza bulaşıpyüzünüzü mahvedenleri değil. Daima gülüşüyle güven verebilen adamları sevin.anından ayrıldığınız an üşüyen adamları sevin.Siz iyisi mi, birlikte doğmamış çocuklarınızın hayalini kurmaya korkmadığınız adamları sevin.
Anne Babam Hiç Dudağından Öptü Mü Seni
Arada bir çık kendinden, belki, bilmediğin bir ben daha bulursun...Dünya garip bir yer... çabuk alışıyor insan, gitmek istemiyor... nereden geldiğini ve nereye gideceğini bilmediğinden, sıkı sıkı sarılıyor, “benim” dediklerine... oysa, getirenin kardeşi alıp götürüyordu, kardeşinin getirdiğini... bu getir götür işini ona bırakmak istemeyenler bile, onun kucağında gelip gidiyordu kulağına fısıldanan yere... böyleydi işte; geliveriyordu, “ben” dediğini, “benim” dediğini alıveriyor, yerine boşluğu koyuveriyordu...Böyleydi işte ölüm... “can” dediğini, “canım” dediğini alıveriyor, yerine hiçliği koyuveriyordu... katlanmanın, katlanılmayan hali kalmıyordu kalanlarda... bir harf alıp gidiyordu her giden kalanların dilinden... bu nedenle hiçbir zaman ilacı bulunamayacaktı kekemeliğin... gitsem, ge...
Kız Gurusu
"Dişiliğin,Güzelliğin ve Erkeğini Aşık Etmenin Kuralları Yeniden Yazılıyor"Sadece kadınlar mı sorumludur sözüm ona “Güzel” görünmekten?Erkekler hain bir plan kurguladılar sen uyurken! Onların “GüzellikK” dayatmasına razı olup uykuları haram ettin kendine. Kadın sadece erkek için “Güzel” olmak zorunda kaldı yüzlerce yıl boyunca… Oysa bütün erkeklerin tek amacı sana “Güzel” olduğunu unutturmaktı zaten… Sahip olduğunu kaybettirip buldurmamaktı oyunun kuralı… Böylece hükmen galip çıktılar sahaya. Hem hile yaptılar, hem haksızlık…* * *"Sadece güzelliğine güvenerek, aşık olduğun adamı elinde tutamazsın. Güzellik bir bütündür. Dişi olmak erkeğin güzellik algısını değiştirir. Unutma! Erkekler mükemmel görünen kadınları sadece beğenirler... Üzerine düştüğün her adamı zalimleştirirsin. Erkeğine bağı...
Elveda Vatanım
Ergun Hiçyılmaz, Elveda Vatanım - Elveda Esir Kampları'nda, savaşlarda esir düşen askerlerin esir kamplarındaki hayatlarını okurlara aktarıyor. Özellikle Birinci Cihan Harbi'nde esir düşen Osmanlı askerlerinin Sibirya’dan çöllere, Hindistan’dan Birmanya’ya, Burma’dan Guyan’a kadar uzanan tarifi imkânsız hayatlarını, esaretin yaşattıklarını, hatıralara ve belgelere dayanarak anlatıyor.Yabancı dil ve sanat kursları, futbol karşılaşmaları, açlık, hastalık, sefalet, işkence, ihanet ve infazlar... Esir kamplarında hayatta kalmak için direnen ve umudunu yitirmeyen askerler ve orada sönen hayatlar...“Esir düşmüştüm artık, Allah’ım, ya Rabbim acı bizlere... Şimdi bir esirdim ve hürriyetim bitmişti. Ağlamak, yine ağlamak geliyordu içimden, ama ne fayda! Sanki ne vardı kurşunlayıp öldürselerdi, her ...