
Masumiyet
“EN MÜKEMMEL ADALET VİCDANDIR!” – VICTOR HUGO Rengigül Bayrı, annesini ve babasını kaybedince, henüz on bir yaşındayken kız kardeşi ile birlikte halasının yanına taşınır. Sultanahmet’teki konaklarında halası ve emektar Arap kalfaları ile birlikte mutlu bir hayat sürerler. Üniversiteyi kazandığı sene karşısına çıkan Harranlı bir aşiret ailesine mensup olan Cumali Yörükoğlu’nun hastalıklı, saplantılı ve karşılıksız aşkı nedeniyle hayatı cehenneme döner... Varlıklı, güçlü ve acımasız biri olan bu genç adam yakınlarına zarar vermeye başlayınca doğrularından vazgeçerek onunla evlenir. Kimsenin anlam veremediği bu kararın mahcubiyeti altında kalır. Mağduriyetini ve masumiyetini dile getiremez. Evliliğinin henüz ilk yıllarında Yörükoğlu ailesinin yakışıklı genç avukatları Selim Somaylar ile gizli...

Küçük Antika Dükkanı
"TARİHTEKİ BÜTÜN KÖTÜLÜKLER, KENDİNCE HAYATI ADİL BULMAYAN BİRİNİN, NE İSTERSE YAPABİLECEĞİ GÜCE ERİŞMESİYLE BAŞLAMIŞTIR." Yazar Kılıç Arslantürk’ün ikinci romanı Küçük Antika Dükkânı, 1938 yılında Nazi işgali altındaki Avusturya’nın Linz şehrinde başlıyor. 16 yaşını doldurmak üzere olan Wolf’un, zor durumdaki ailesine destek olmak için çalışmaya başladığı küçük antika dükkânının sahibi yaşlı Yahudi Enos’la kurduğu ilişki, onu antikaların insana ilham veren hikâyelerine sürüklüyor. Tarihe utançla kazınmış eziyetlerin gölgesinde, okuru insani değerler, karanlık ve aydınlık üzerine düşünmeye de davet eden bu hikâye, İstanbul’da son buluyor.

Kehanetteki Çocuk
Yaşlı kayın ağacının köklerinden baloncuklar yükselmeye başladığında hepsinin hikâyesi değişti. Suzan, doğmadan önce Cehennem’de buldu kendini. Annesinin masallarıyla büyüdü ama hiç ummadığı bir anda masal zannettiği her şey, gerçeğe dönüşmeye başladı. Bilinmez bir hastalık iki dünyaya da bulaştığında Suzan ait olduğu yere, Ortoköy’e döndü. Burada onu bekleyen tehlikelerle ve bulmayı umduğu kayıplarıyla yüzleşmeye ne kadar hazır olduğundan emin değildi. Yıllardır beklenen On Bir Kehaneti sonunda gerçekleşecek miydi? Suzan’ın heyecan verici, büyülü macerası başlıyor!

Erdemliler Cemiyeti Hılfü'l-fudûl
"YÜREĞİN ÇÖLE DÖNMEDEN ÇÖLDEN GEÇTİM DEME EY YOLCU." "Acılar zamana değil, sonsuzluğa bırakıldığında geçiyordu ve bu sonsuz uçuruma atlayış, ancak olgunlaşmış bir ruhun aşkıyla mümkündü. Karşısındakini hesapsızca terk ederken bile güzelliğini koruyan bir aşk beni adam edebilirdi. Böyle bir aşk, veda busesini hidayete dönüştürebilir, yeni bir başlangıç inşa edebilirdi gönlümde... Anlayacağın, çatırdamalıydım, kırılmalı, darbeler yemeliydim, kabuk tutmuş her yerim yeniden açılmalı, beni benden çıkaracak gizli kapıyı ve o kapının ardında beni sarsacak olanı bulmalıydım. O beni ikiye ayıracak, bana beni hatırlatacaktı..." Hılfü’l-fudûl, gerçekle kurmacanın birbirine karıştığı tuhaf bir âlemin hikâyesi... Burada göz işitiyor, kulak okuyor, dil görüyor, insanın dimağı fırın olup burunda tütüyor....

Avcıların Üç Günü
TARİHİN KIRILDIĞI ÜÇ GÜN... Türkiye, geleceğinin belirsiz olduğu bir alacakaranlık kuşağına nasıl geldi? Batı’yı yakalayan bir ülke, nasıl oldu da yeniden ortaçağ karanlığına sürüklenmeye başladı? Cumhuriyet, ilk olarak nasıl ve ne zaman kırıldı? Harbiye ve Mülkiye, medreseye nasıl yenildi? Bugün, her şey farklı olabilir miydi? Türkiye’nin bugününü belirleyen dönüşüm, yakın tarihin kısa ve dramatik kader kesitine, o üç güne sığdırılabilir mi? Sevim Kahraman elinizdeki belgesel romanında bunu başarıyor.. "Yön" hareketinin kurucu lideri, yaman entelektüel Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, sosyalist hareketin tarihsel önderleri Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, devrimci-cumhuriyetçi askerler Cemal Madanoğlu, Celil Gürkan... Dönenler: Muhsin Batur, Faruk Gürler... Karşıdakiler: Cevdet Sunay, Memduh ...

Kendi Peşimde
ARAMANIN EN ZEVKLİ YANI, BULMAK UMUDUDUR... * Tarihin en eski işidir aramak... İkarus’un uğrunda kanatlarını heba ettiği ve helak olduğu mitosun ta kendisidir. Hatta bulmak ve varmak hiçbir zaman yolculuğun kendisi gibi haz verici olmamıştır. Bu kitaptaki yazarlarımızın hepsinin birer yolcu olduğunu gördüm. Mutlu oldum. Prof. Dr. Uğur Batı * Esas olan, amaca ulaşmak için geçilen yolun bizzat kendisidir. Osman Balcıgil * Okuyacağınız öykülerde insana dair çok eski ve belki de aslında hep yeni duyguların izi sürülüyor. Ne de olsa bu, sonu gelmeyecek bir arayışın yolculuğu... Gülşah Elikbank * Yazar, kendi kurgusuna dışarıdan bakan ve kendisini içeride gören kişi... Kurgu ise zaten başlı başına bir arayış... Bu kitabın yazarları arar

Bana Sarılır Mısın?
AŞK, ONA OLAN İNANCIMI KAYBETTİĞİM ANDA GELİP BENİ YENİDEN BULDU. “Müthiş bir gün geçireceğimi düşünürken şimdi bir otobüste Selimiye’ye doğru yol almaktaydım. Hayat ne kadar garipti, hiç başıma gelmez dediğim şey olmuştu işte! Hem de en beklemediğim insan tarafından… Her şeyimi anlattığım, güvendiğim ve en önemlisi de sevdiğim insan beni sırtımdan bıçaklamıştı. Güvenim o kadar sarsılmış, gururum o kadar kırılmıştı ki kendime olan inancım tamamen yok olmuştu. Belki de bir daha kimseye güvenemeyecek, âşık olamayacaktım. Keşke o mesaja hiç bakmasaydım.” Su’nun gördüğü o mesajla değişti bütün hayatı. “Keşke o mesajı görmeyip eski güzel ama yalanlarla dolu hayatıma devam etseydim” diye düşünse de, hayat onu gerçeklerle yüzleştirecekti. Acı da olsa bu yüzleşmeyi yaşayacak olan Su, daha zor ama ...

İngilizce Klasik Kitaplar Kitap Seti (4 Kitap)
İngilizce Klasik Kitaplar Seti (4 Kitap) -What Fang -Martin Eden -A Tale of Two Cities - Alice İn Wonderland

Herkes İhanet Eder Sevdiğine
İHANET YÜZÜNDEN AYRILANLARI, BAZEN İNTİKAM BİRLEŞTİRİR... Onlarınki bir peri masalıydı adeta... Tertemiz ve masum... Birbirlerine delicesine tutkundular. Onları ölüm bile ayıramazmış gibi görünse de hayatın gerçekleri bir tokat gibi inecektir yüzlerine. Tarık’ın güç tutkusu ve çevresindekilerin üzerinde kurduğu baskılar, Ülkü’yle yaşadığı o büyük aşkı bile sarsmaya başlayacaktır. Kırgınlıklar, küsmeler, araya girenlerin barıştırmaları, ayrılıp birleşmeler derken, işin rengi de değişecektir. Canı en çok yanan, elindeki son iki kozu da kullanmak zorunda hissedecektir: intikam ve ihanet... Bu iki duygu kontrol edilemez düzeyde ele geçirecektir bir âşığı... Cinayet işlemek bile soğutmaya yetmeyecektir, alev alev yanmakta olan bir yüreği...

Ademelması
DÜŞTÜĞÜNE YANARSAN, KALKACAK DERMANIN OLMAZ... "İçeride kapalı kalma..." diyor annem. "Çık gez, dışarının tadını çıkar ama dikkatli ol gözünü seveyim." İçeri... İçeri neresi? Ya da dışarı. Dışarı neresi? Ya da nerede olduğum zamanlar içeride oluyorum, nerede olduğum zamanlar dışarıda oluyorum? Bu ayrıksı, bu yabanıl, bu kendi "iç"iyle ve kendi "dış"ıyla kavga eden biri, nereyi kendine içerisi veya dışarısı olarak seçer? Kim bilir belki dışarının da dışındayımdır da onun için böyle ayrıksıyımdır. Belki dışarının da dışında olmaktan dolayı bu kadar yalnızımdır... *** Hatice Dökmen’den yine sıra dışı bir roman. Pandemi günlerinde dışarısı ve içerisi dilemmasının yarattığı yepyeni bir berzahta kendi kendisiyle çakışan benliklerin kimi zaman isyan ederek, kimi zaman da boyun eğerek karşıladığı ...

Rüzgarlı Ev
SIRLARIN HASTA ETTİĞİ RUHLARI ANCAK GERÇEKLER İYİLEŞTİREBİLİR. "Derya elindeki anahtara bakıyordu. Anahtar varsa açılmak için bekleyen bir de kilit var demekti. Madem bir şekilde karşılaştılar, bunun bir anlamı olmalıydı. Elinde tuttuğu anahtar, belki de birine veya bir yere aidiyetini sorgulaması ya da açılacak kapıyı bulma yolunda kazanacağı deneyimler için bir araçtı. Ya da tüm bu merak, bir şeyleri bir şeylere oldurma ve uydurma çabası sadece bir saçmalıktı ve anahtarlar hiçbir kapıyı açmıyordu…" Büyüdüğümüz ailelere karşı içimizde taşıdığımız, halledemediğimiz olumsuz duygular; elimizde alevi tüten bir koru tutmak gibidir. En çok bizi yakar… O koru ancak geçmişle hesaplaşarak elimizden bırakabiliriz. Rüzgârlı Ev sizi kendinize, ailenize ve yaşamınıza dair bir yolculuğa çıkaracak, için...

İki Mermi Bir Hayat
İkincisi yok; hayatın, hayalin, aynadakinin... "Issız dağ başlarının sakinleri dahi yuvalarına çekildiğinde, bizler zifiri gecede gökyüzünde dizilmiş yıldızlarla tek tek arkadaş olmuşken kayan yıldızların her biri şehitlerimizden gülümsemelerle dolu bir selamdı sanki..." 90’lı yılları botu toprağa değmemiş, üzerinden mermi geçmemiş, soğuğu iliklerinde hissetmemiş üstelik güle oynaya göreve gittiği arkadaşının naaşıyla birlikte gözyaşları içerisinde geri dönmek zorunda kalmamış birinden değil; o yılları yirmili yaşlarının başında yaşayan toy bir astsubayın gözlerinden tüm çıplaklığıyla okumalıyız. Çocuk yaşta adım attığı askerlik hayatında yirmi bir yaşına geldiğinde kendini Muş Jandarma A Timi’nde terörle mücadelenin göbeğinde bulan Yarbay Şefik Ünal’ın sarsıcı ve soluk kesen anıları eşliğ...

Haykırış
"Haykır, affet, öğren, devam et... Bırak gözyaşların gelecekteki mutluluklarını sulasın." – Steve Maraboli Yazarlarımız, değişen ve puslanan bir dünyanın aykırı hallerini dile getirirken dünden bugüne ulaşan çizgide ikili ilişkilerin hüzünlü yönlerini geçişlerle, bağlantılarla sergiliyor, tükenen sevgiyi, unutulmayan anları dile getiriyorlar. Öykülerin coğrafyası geniş, kurgular olağanüstünü olağan kılmayı başarıyor. – İnci Aral * Bellek, bazen de karanlığıyla engeldir görmeye. Dayatılmış rollerden, kurgulanmış ideallerden, konfordan vazgeçmek karanlığın içine bakma cesaretini gerektirir. Bu kitabın yazarları kendi içlerine doğru çığlık atanları konu edindiler; yazılarıyla haykırarak. – Hakan Akdoğan * Sıra dışı için önceden hazırlanmı

Kayıp Kitaplar Kütüphanesi 8 Kitap
Kayıp Kitaplar Kütüphanesi -Başka Dünyalarda Canlı Mahlukat Var Mıdır? -Makineli Kafanın Hikayesi -Ejderha Kitabı -Yeni Kristal Dünya -Sergüzeşt-i Kalyopi -Canvermezler Tekkesi -Bir Hatıra-i Pejmürde -Kırmızı Köşk'ün Esrarı

Dünya Klasikleri Seti 10 Kitap
Dünya Klasikleri Seti 10 Kitap -Dönüşüm -Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu -Açlık -İnsan Ne İle Yaşar -Vahşetin Çağrısı -Martin Eden -Dorian Gray'in Portresi -Yeraltından Notlar -Beyaz Diş -Satranç

Yarım
Boğazımız, o günkü Kazancı Yokuşu kadar tıkanıktı. Başka şeylerden konuştuk. 1977 yılı 365 gün değil de, 364 günmüş gibi davranmaya çalıştık. O yirmi dört saati yok saymayı tercih ettik ve içimize içimize sustuk. O gün bilmiyordum, susmanın da bir bedeli olduğunu. Yıllar sonra öğrenecektim o meşhur sözü: "İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur.’’ Bilsem, susmazdım. Kıyameti yaşadık biz. Bildiğim hiçbir kelime, içinde bulunduğumuz durumu ve yaşadığımız acıyı anlatmaya yetmiyor. Dünyanın sonunu yaşadık biz. En karanlık günü gördük biz. Aklımızı yitirdik biz. Ruhumuzu kaybettik biz. Annesinin izini süren Eylül, izi sürülen Aylin... İstanbul-Ankara-Viyana üçgeninde yaşanmış hayatlar, büyük bir aşk, siyasi olaylar, şimdiki zamanlar. "Yarım’’ kalan bir hikâyenin "tam...

Benim Olan Tek Şey Günahlarımdır - Malcolm X
"Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır." – Malcolm X Hitap becerisi yüksek, cesur, etkileyici, mücadeleci ve inatçı bir adam değildi o sadece... Malcolm X, bir azınlık mensubu olarak haklarının peşinden koşma cesareti gösteren ve bu yolda geri adım atmadan, insani değerlere sahip çıkmak uğruna hayatını gözden çıkarabilen ilham dolu bir siyahiydi. İnsanca yaşamak için yaşamını tehlikeye atabilecek kadar davasına bağlı biri... Benim Olan Tek Şey Günahlarımdır, Malcolm X’in mücadeleyle dolu kısacık hayatının hikâyesi değildir sadece. İnsani hakların ve değerlerin kıymeti, bu yolda verilecek mücadelenin önemi ve gerekliliği üzerine "ötekileştirilme" tehdidine karşı takınılabilecek en büyük ve en tesirli tavrın ne olabileceğinin çok katmanlı bir sorgulanmasıdır...

Gün Yüzüne Dökülenler
"Mahallemizde solun bütün renkleri vardı. Karşı mahallede ise sağın tek rengi hâkimdi. Havanın kurşun gibi ağır olduğu günlerdi. Hepsi yirmili yaşlarda, kendi düşüncesinde; ilkeli, idealist ve dürüsttü. Renkli mahalle daha eşit, daha özgür, daha mutlu bir ülke istiyordu. Karşı mahallede şu düşünce hâkimdi: ‘Komünizm bu bahar geldi gelecek, bu renkli mahallenin gençleri var ya onlar getirecek. Ölürüz de buna izin vermeyiz’ diyorlardı. Yıllar geçti ne komünizm geldi ne de başka bir şey. 12 Eylül 1980’de, sokağımızda Evren’in hışmına uğramayan kalmamıştı. Buna rağmen bu toprakları çok seven insanların içinde yaşıyorduk." Umut Özkan’ın 2019-2021 yılları arasında çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanan yazılarından derlenen Gün Yüzüne Dökülenler, Köy Enstitüleri’nden türkülere, halk edebiyatını...

İnsan Özgür Doğmuştur Ama Her Yerde Zincire Vurulmuştur - Jean-jacques Rousseau
"Diğerlerinin efendisi olduğunu düşünenler, aslında onlardan daha büyük bir esaret içindedir." Jean-Jacques Rousseau gerçek bir Aydınlanmacı hümanisttir. Ömrünü insanın özgürlüğüne ve eşitliğine adamış sıra dışı bir kişiliktir. İnsan haklarından bahseden ilk Aydınlanmacı düşünürdür. Onun düşünceleri günümüzün sorunlarına, özgürlük, eşitlik, insan hakları, ekoloji ve çocuk merkezli eğitim konularına yüzlerce yıl ötesinden ışık tutar. Fransız Devrimi’nin ilkeleri onun düşüncelerinden esinlendi. Düzeni, eşitsizliği ve adaletsizliği cesur bir şekilde eleştirdi. Bununla da yetinmedi, yeni ve insancıl bir toplumsal düzenin inşası üzerine yazdı. Geleneklere karşı çıktı. Monarşiyi ve Kilise’yi karşısına aldı. Rasyonel aklın gözden kaçırdığı, hatta bilerek hesaba katmadığı duyguları önümüze serdi. ...

Yüzeysel
Bahtsız Bedevi, Münkir Münafık, Gönül Adamı, Sabah Şekersizi, Vefa Abidesi... 29 harf, 29 toplumsal tipik... Bir de "Yüzeysel Alfabe" elbette! 40 kişiyiz ama birbirimizi tanıdığımız pek söylenemez. Hele şimdi, her şeyin insanları birbirinden uzaklaştırdığı, yalıttığı, internetin ve salgının yalnızlaştırdığı bir zamanda... Uzatmayayım, bir de ben canınızı sıkmayayım, bu çağda işte, az çok belirmiş, hemen hepimizin hakkında bir şeyler bildiği, düşündüğü toplumsal tipiklerimizi yazmayı denedim. Ben de "dışarıda içeridekinden daha çok olan" karakterlerimizi yazmaya çalıştım. Yüzeysel de olsa birbirimizi tanıyalım diye!

İnsan İnsana
YAŞAMAK, HALEN DİK DURABİLECEK HAFİFLİKTE OLANLARIN İŞİDİR. Hayatımızda karşılaştığımız hiçbir olay kaynağını dışarıdan almaz. İçimizde karşılık gelen yanlarımız olduğu için yolumuzda görünür olurlar. Her birini bizim bir parçamız kabul edip bütünümüzün o parçaların toplamından farklı olduğunu görmek, ancak içeriden dışarıya doğru bir geçiş sürecine teslim olmakla mümkün olabilir. Elinizdeki kitap da işte bu teslimiyetin sonunda bulunacak o değerli hazineye kavuşma umuduyla yazılmıştır. İNSAN İNSANA, okuyucunun zihninde bir kapı aralamak amacıyla, satırların ardında gizlenen "Ben kimim?" sorusunun etrafında şekillenmiş, avangard beş ayrı hikâyenin bir araya getirdiği bir bütündür. Ölümle başlayıp, doğumla biten bir yolculuğa var mısınız? Fakat yolun sonuna vardığınızda bulduğunuz şeyin yok...

Sensiz Ölümdür Aşk
İki insan, iki ülke, kesişen iki hayat ve bir müthiş aşkKime sorsak aşkı farklı anlatmaz mı?50 insan, Stefano ve İzmirin hikayelerini anlatmak için birleşti. Onların aşkı mesafeleri aştı, 50 yazar onların hikayesini yazdı.50 yazar:Alper Akdeniz, Alper Baran Esin, Altuğ Selçuk, Aylin Onart, Aynur Kuran, Babacan Pesenkurdu, Bahadır Yüksekşan, Banu Şen, Berna Ergin, Birgen Engin, Burcu Tuna, Didem Baydar, Dilara Çağlayan, Duygu Erşen, Ece Tüzün, Ece Türkmut, Eda Lortlar, Eda Ongün Balık, Elvan Karanfil, Emre Akdemir, Engin İnce, Erdem Erdoğan, Erhan Gölbey, Esin Sayın, Filiz Kahraman, Fulya Demirören, Gökhan Kökuşoğlu, Gökmen Küçüktaşdemir, Güneş Saraçoğlu, Hakan Asılkefeli, Hakan Urgancı, Halil Fincan, Hatice Çelenk, Jülal Malhatun Zalma, Kezban Şahin Taysun, Leyla Bal, Manolya Özek, Mehmet ...