
Sahtekarlık Çağında Eğlence
SAHİP OLMA ARZUSUNDAN DENEYİMLEME ARZUSUNA EĞLENCE Sahtekârlık çağı insanı için artık tek bir düşünceden söz edebiliriz: Eğleniyorum o halde varım! Çünkü bugün artık eğlenmek bir ihtiyaçtan da öte bir görevdir. Sahtekârlık çağında, iş eğlenceli olmayı amaçlar, din eğlenceli olmayı amaçlar, hatta savaş bile eğlenceli olmayı amaçlar. Bugün eğlence kültürel gelişmelere yanıt olarak gelişen ve genellikle hedonizm kadar maneviyat tarafından da motive edilen bir dizi yeni grup ritüelidir. Eğlenceye gıpta ile bakılır ve eğlenenler seküler kurtarılmışlardır. Farklı olmak için verilen sonsuz mücadelede eğlence züppeliği, özellikle statü ve para sahibi olmayanlar için yeni ve önemli bir stratejidir. Sosyal medyanın temel işlevlerinden biri de insanları sürekli eğleniyormuş gibi göstermek, -mış gibi ...

Lambousa Krallığı
Işıldayan Krallık, Lambousa Krallığı’nın kentsel öyküsü aynı zamanda halkın yükseliş ve çöküşündekiİç ve dış etkenleri de görmemize yardımcı olmaktadır.Bir dönemi, ünüyle aydınlatan Lambousa Krallığı, bölgenin devam eden tarihine rağmen, hâlâ bir simgesi durumundadır.Antropolojik olarak baktığımızda halkın, yaşanmakta olan döneme rağmen, kültürlü ve üretken olmak yanında, liderliklerin hırsları dışında bir sorunlarının olmadığı da görülmektedir.Ne tesadüftür ki,Liderlik hırsları Kıbrıs Adası’nın tüm tarihlerdeki kaderidir.

Mustafa Kemal’in Gizli Teşkilatı
"Mustafa Kemal o kararlı önderliğiyle Anadolu’nun göbeğinde Türk’ün Kurtuluş’unu hazırlayan bağımsızlık ateşini yaktı. Bütün yurtseverlerin, namuslu aydınların gözü Ankara’da Mustafa Kemal’dedir. Sonradan bütün mazlum milletlere önderlik edecek olan Mustafa Kemal Paşa’nın bir avuç ülkücü arkadaşıyla insan üstü çalıştığı günlerdeyiz..."İşgal altındaki İstanbul’da milli mücadele ateşi nasıl yakıldı?Hayati derecede önemli olan istihbarat ağı nasıl kuruldu?Anadolu’ya bilgiler, belgeler nasıl aktarıldı?Subaylar ve mühimmatlar nasıl kaçırıldı?Milli Mücadelenin ateşten günlerinde kurulan ilk istihbarat örgütümüzün hikayesini kurucusu Ekrem Baydar anlatıyor.Kurtuluş muzicesini, bir kez de Atatürk’ün istihbaratçısının gözünden okuyun...

Köle Devrimci - Sultangaliyev
Ben sadece Ekim Devrimi sırasında kendimi özgür hissedebildim. Ben köle olamam... Bir devrimci olarak yoluma devam etmek ve böyle ölmek istiyorum. – Sultangaliyev Gerçekten ben kimim? Bir komünist, bir devrimci mi? Yoksa siyasi şantajcı, maceracı ve provokatör mü? Bir karşıdevrimci mi? Tüm yaşantımı kafamda canlandırıyor ve görüyorum ki ben bir devrimci, bir komünist olmuşum. Beni hayatın ta kendisi doğurmuş; kölelik, ağır zulüm ve asırlık yoksulluk doğurmuş. Ben, ezilen bir halkın ezilenlerinin oğluyum. Evet... Ben devrimciyim... Fakat köle bir devrimci. Bunu hep fark ediyordum ve hiçbir zaman kendimden memnun değildim. Fikirlerim, duygularım ve isteklerim vardı, fakat iradem her zaman yeterli değildi. Bu bakımdan, aşağıdaki mısraları yazmış olan eski Fars şairine benziyordum: "Hayatım bo...

Ölüm Dağları Bekler
"Dağdan bir ağdır Cudi. İnsana göz eder, el eder, naz eder, gel gel eder. Çağırır. Çekiverir içine. Ve orada insanın, asıl kendisini yenmesini ister. Kimi zaman aydınlık, kimi zaman koyu bir karanlıktır Cudi. Kendine özgü gizemli bir cazibedir. Aydınlığında da, karanlığında da, uzak ufuklara koşmamızı ister. Hafife alınmak istemez Cudi. Kendini hafife alanı, bir rüzgârıyla uçurmuşluğu çoktur. Ağırdır, ağır olunsun ister. Bir yok olmuşluğu anlatır Cudi. Daha doğrusu, yoklukta varlığı bulmuşluğu. Vezirliği de, rezilliği de bilmek ister. Bekler Cudi. Karanlığı, geleceği ve kıyameti. Ardından mahşeri. Kendini ve düşmanını yenenlere dağ gibi şahitlik yapmak ister. İki kapısı vardır Cudi’nin. Birisi benliğinle çıkmayı, diğeri ruhunla inmeyi anlatır. Bu dağ, zamanın layıkıyla arşınlanmasını ister...

Yeni Dünyanın Gizli Şifreleri
Binlerce yıldır hep yeni düzen çağrıları yapılageldi. Şimdilerde ise Corona krizinden sonra hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağından söz ediliyor, bambaşka bir yeni dünya hayal ediliyor. İşin doğrusu, köklü dönüşümler yaşamayacağız hemen. Daha fazla dijitalleşeceğiz, teknolojik dönüşümler hızlanacak, ekonomik ve siyasi milliyetçilik yükselecek, gıda, uzay ve su savaşları gündeme gelecek, enerjide ciddi kırılmalar yaşanacak önümüzdeki dönemde. Temelsiz iyimserlik bizi rehavete sevk eder, ayaklarımızın yere basması gerekiyor geleceğin belirsizlikleri karşısında. Unutmayalım, kendi içinde ayrışan Batı ile Çin ve Rusya arasında, bizim gibi bölgesel güçlerin de yeniden konumlanacağı daha gevşek yeni bir Soğuk Savaş’a doğru savrulacağız. Kaos içinde yeni dengeler, değerler ve uyum temelinde...

Fatima
"Sularının dibinde Afganlı cesedi bulunmayan bir deniz var mıdır?" * Akdeniz’in ortasında batmak üzere olan bir botta ölüm kalım savaşı veren mültecilerin hayatını kurtaran aktivist kaptan Carola Rackete’nin gösterdiği kahramanlık mücadelesinden esinlenerek kaleme alınan Fatima sadece bir dönemin politik hakikatlerine tanıklık eden bir roman değil, aynı zamanda Afgan mültecilerin özgürce ve insanca yaşamak uğruna çıktıkları tehlikeli yolculukların görünmeyen insanüstü direnişini de cesurca gözler önüne seren bir yapıt... Fatima ve Reza’nın Afganistan’daki onursuz yaşamlarından kaçmak için katlandıkları akıl almaz zorlukları ve tam da kurtulduklarını sandıklarında karşılarına dikilen bambaşka aşılmaz sorunları tüm çıplaklığıyla okurken, gerçek kurtuluşun aslında ne kadar ulaşılmaz olduğunu ...

Kalbime İyi Geliyor
Eğer biri sana iyi gelmediyse bil ki sen de ona iyi gelmedin. Onun arazlarıyla seninkinin çakışması ne kadar da doğal... İnsan, kendinden başka kimse için tadilata giremez bu hayatta. Gerisi Allah kerim... İşte bu yüzden bilmeyi değil, bilmemeyi sevdim ben. İnsan için, olma yolunda çabalamak sahici ve zinde bir meşgale. Her kim olursa olsun, "Leyla’ya kavuştum!" demek hangi Mecnun’un haddine, Mecnun’a kavuşmak hangi Leyla’nın? Sürekli değişen ve gelişen olmak istemek, bunu gerçekleştirebilmek ne tılsımlı bir şey... Sır arıyor ya insan dünyada, buyur sana çözülesi bir sır. Aşkı anlatanları gördüğünde mucizevi olanın anlatıcı olduğunu sanma sakın, AŞK bizzat mucizenin kendisidir zaten. Hoş konuşan insanları dinlemek güzeldir ama hepsi o kadar... Efsaneleştirilen insanların, aslında efsaneler...

Ben Bir Dahiyim Ama Henüz İlk Senaryomu Yazmadım
Hepimizin hayranlıkla izlediği, adını sinema tarihine yazdırmış o filmlerin senaryoları nasıl yazıldı? Ödüllü senaristlerin doğru yaptığı neydi? Ya da gelin şöyle soralım; iyi senaryo yazmanın bir formülü var mı? Aslına bakarsanız evet bir "formül" var. Bu sihirli bir formül değil; çok çalışmayı, çok okumayı, çok izlemeyi, senaryonun yapısını en iyi şekilde çözmeyi gerektiriyor. İster kendi senaryonuzu yazmak için yola çıkmış olun, ister kendi halinde bir sinema âşığı, bu kitaptaki her detay size heyecan verici kapılar aralayacak. Turgut Yasalar, Ben Bir Dâhiyim Ama Henüz İlk Filmimi Çekmedim kitabıyla yönetmen koltuğundan sesleniyordu, bu kez de senarist kimliğiyle her seviyeden sinemaseverin keyifle okuyacağı bir kitapla karşımızda.

Gaipten Sesler
90’lı yıllarda efsaneleşen Orası Öyküleri’nin usta çizeri Ender Özkahraman, yıllar sonra bambaşka bir öyküyle geri dönüyor. Şarkılarda kullanmak üzere ilginç seslerin peşinde koşturan bir punk müzik grubu, başlarına geleceklerden habersiz, bir cinayete tanıklık eder. Karısını yeni öldürmüş olan adamın ihtiraslarıyla ilgili anlattıkları, bestesi hazır olan bir şarkının sözlerine dönüşmek üzeredir.

Yalnız Hatta Yapayalnız
Sevilmemişlerin ve çok üzülmüşlerin tedirginliği vardı onda. "Ah be Sait..." dedi Mina Urgan. "Kendini yalnızlığa mahkûm etmişsin sen. Sevdiğin kadınlar bile seni daha fazla yalnızlaştırmak için hayatındalar. Paylaşmak için değil, savaşmak için seviyorsun onları. Kendinden alamadığın intikamı, onlar alsın istiyorsun. Bu sevmek değil ki..." İçi de, dışı da yaralıydı Sait’in. Havanın değdiği her yeri zonk zonk atıyordu. Ayağa kalkmayacağını düşündü bir an. Fena halde başı dönüyordu. "Haklısın..." dedi. "Sevmekten anladığım şey bambaşka..." Yalnız hatta yapayalnız büyük hikâyeci Sait Faik Abasıyanık’ın sıkıyönetim mahkemeleriyle, sivil polislerle, ucuz Rum kızlarıyla, büyük aşklarla, derin yalnızlıklarla, meyhane masalarıyla, kıraathanelerle, arka sokaklarla, denizle, martılarla, balıkçılarla...

Ben, Ben Nü
Sözüm ona ben toplumun eğitimli, özgür, hatta marjinal bir yüzünü temsil ediyorum. Peki ya gördüğüm şiddete susmamı neyle açıklayacağız? "Sevgi", "cinsellik" ve "şiddet" zihnimde hep kol kola gezmiş. Bir araya gelmemesi gereken bu üç kavramın kurbanı olduğumu anladığımda, zaten çoktan etlerim çürümüş, kalbim kırıklarla dolmuş ve zihnim bulanmıştı. Çocukluğumdan beri böyle öğrenmiş, bunun üzerine inşa etmişim kendi gerçeğimi. Yanlış yapmışım. En büyük yanlışım ise şiddeti kabullenmek olmuş. Bana kızacaksınız! "Sahiden yaşamış mı bu kadın bunları, yok artık daha neler?" diyeceksiniz. "Aptal!" diyenleriniz bile çıkacak biliyorum çünkü bunları vaktiyle kendime söylemiş olan benim. Ama bir farkla. Zor öğrensem de öğrenebildiğim için mutluyum. Acı çeksem de acılarımı dindirebildiğim ve güçlü bir...

Türkün Vatanla İmtihanı
Bölünme anayasasına neden karşıyım? Milliyetçilerin tavrı ne olacak? Devlet Bahçeli başkanlık sistemini neden destekliyor? Ekonomik kriz ekonomik çöküşe mi gebe? KKTC tasfiye mi edilecek? Sermaye neden yurtdışına kaçıyor? Türkiye eyaletlere mi ayrılacak? Milyonlarca Suriyeliye vatandaşlık verildiğinde ne olacak? Planlanan şey kontrollü kaos mu? FETÖ’nün bahar planı nedir? Kimler evet, kimler hayır diyor? İki partili sistemde MHP’nin geleceği ne olacak? Referandumda evet çıkarsa ne olur, hayır çıkarsa ne olur? Erdoğan aslında başkanlığı neden istiyor? Referandum sonrası Türkiye’yi bekleyen uluslararası gelişmeler nedir? 15 Temmuz’un karanlık saatleri nelerdir? Terör örgütleri neyi bekliyor?

Karanlıkta Bolero
"Yolda etrafında yürüyenlere baktı ve gördükleri yüzünden içi burkuldu. Hiçbir zaman onlar gibi hissetmemiş, onlar gibi gülmemiş, onlar gibi sevmemişti..." Hayatında kaybettiği coşkuyu ararken, içindeki keşfedilmemiş alanlara BOLERO’nun melodik sarmallarına tutunarak ulaşan bir psikoloğun karanlık çığlığının hikâyesi. "Benim içimde kalan tek bir duygu var, o da haz... Haz almadığım zamanlarda ise sadece nefes alıyorum..." Karanlıklar onu karşı konulmaz bir şekilde çağırıyordu. Bu karmaşada suç, günah, ahlak kavramları anlamını yitirmişti. Artık bütünüyle vahşi doğasıyla yüzleşmeye hazırdı... Peki ya sen, içindeki karanlıklarla yüzleşmeye hazır mısın?

Mustafa Kemal'in İnancı
"Arkadaşlar; Asırlık işleri yıllara sığdıran Türk inkılâbı kendi mihrabının bizzat Güneş olduğunu bulmuştur." Mustafa Kemal, Türk Tarih Kurumu'nun 2. Dil Kurultayı'nda yaptığı konuşmada bunları söylüyor: Demek ki, Kemalist inanç "Güneş"lidir… Demek ki CHP'nin sembolünün Güneş olması da bir rastlantı değildir. Bayraktaki ay-yıldız'ın 1922'de güneş içine yerleştirildiğini, ancak sonra nedense vazgeçildiğini hatırlatalım. Kemalist devrimin sembolüdür Güneş. Bu çalışma işte o mihrabın izinden giderek bir kez daha tartışmaya açıyor Mustafa Kemal'in inancını. Bütün tekkeler kapatılırken "Mevlana'nın kapısı"nın kapatılmamasına, Mevlevilik ile antik kültürler arasında bağ kuran Tahsin Mayatepek raporuna, "Atatürk'ün Hafızı" ve bir Mevlevi olan Hafız Yaşar Okur'un anlattıklarına, elbette Mustafa Ke...

Neosis 2
– Unutulmuşlar yok olur! – Konya’nın Seydişehir ilçesinde araştırmalar yapmakta olan bir grup deneyimli Fransız mağaracı ortada hiç iz bırakmadan kaybolur. Haber duyulur duyulmaz, olayın doğaüstü güçlerle bağlantılı olduğuna dair dedikodular başlar. Gerçeği ortaya çıkarmak için NOESIS ekibi görevlendirilir. Zeynep aksini düşünse de Arda, yakın zamanda aynı bölgede gerçekleşen bir başka olayın mağaracıların kaybolmasıyla ilintili olduğuna inanmaktadır. İkili, yanlarına Arda’nın "özel" kuzenini de alarak, galerileri birer labirent gibi birbirine açılan gizemli mağaralarda inanılması güç bir maceraya atılırlar. Bilimde inancın yeri var mı? Hislerimize ne kadar güvenmeliyiz? İnsan inanırsa her şeyi başarabilir mi? Adın ne değeri var? Unutulan tanrılara ne olur? Her genç kızın içinde bir prense...

Betamax Video
Böylesine sanat eserlerini görünce gözlerim yaşarıyor. Muhteşem bir çalışma. Albert Pyun (Yönetmen, Cyborg) Harika bir sanat eseri ve önemli bir çalışma Turgut. Sana ve Türkiye’ye selamlar yolluyorum. Barış ve sevgiyle. Mohammed Michel Qissi (Oyuncu, Tong Po – Kickboxer) Aksiyon filmleri hepimizin içinde çocuğu heyecanlandırır. Turgut’un inanılmaz sanat eseri, nefes kesici bir grafik ifadesiyle filmlerin heyecanını yakalamakta. Sanatını ilk kez Albert Pyun’un Interstellar Civil War filminde görmüştüm. Benim oynadığım karakteri afişte çok iyi yansıtmıştı. Onun bu grafik romanında bir çok büyük aksiyon filmlerinin görsel ifadesini olağanüstü aktardığına eminim! Bu kitaba dahil olmaktan çok şeref duydum. Bu gerçekten heyecan verici bir kitap! Bravo arkadaşım Turgut, Bravo! Brad Thornton (Oyun...

Lat
"H. Demir, bir portre çiziyor ilk kitabında. Kırmızı, beyaz ve siyah renklerin kullanıldığı bir portre. Gertrude Stein, saatlerce poz verir, portresini yapmak isteyen Picasso’ya… Portresi tamamlanınca da "Ama bu bana benzemiyor ki" sözleri dökülür dudaklarından, şaşkınlıkla… Picasso’nun yanıtı en az tablo kadar ünlüdür: "Bir gün siz ona benzeyeceksiniz." Toplumun yarattığı, yalnızlaşarak kendi içine gömülen bir insanın portresini çiziyor H. Demir. Kurtarıcının olmadığı, insanın kendini kurtarmaya çalışmak yerine bir "Kurtarıcı" beklemesiyle, içindeki kötülüğün iyiliği her zaman yendiği bir dünya. Bu portreye benziyor muyuz, benzemiyor muyuz? Kitabı okuyarak verebiliriz bu sorunun yanıtını." –Sunay Akın