
Olmayan Kuşlar Ansiklopedisi
İki kanatlı ve iki ayaklı bir canlı bize hem özgürlüğü, serüvenciliği ve mutluluğu, hem de yuva rahatlığını, güveni ve nikbinliği hissettiriyor. Kalabalığın ve gürültünün içinde sesi kısılmış, yolunu zaman zaman kaybetmiş olsa da, hem gökte hem de yerde umudu tazeleme işçiliğine devam ediyor. Yazar, hiç var olmamış şakacı, hüzünlü, neşeli, melankolik, çilekeş kuşlar tasavvur ediyor. Çizer de onlara formlarını, renklerini giydiriyor. Ece Temelkuran ve M.K. Perker, aynı gökyüzünün altından bize bir kuş ağacı gönderiyorlar; berrak bir gökyüzü ve neşeli topraklar istiyorsak eğer, hayal etmenin hakkı da verilsin diye.

Söz
Altını çize çize okuduğunuz kitaplar vardır. Çok sayfalı kalın kitaplardır bazen bunlar. Günler, haftalar, hatta aylar sürer okuyup bitirmek. Bitirdiğinizde belki size hiçbir şey vermez o kitaplar ve harcadığınız zamana üzülürsünüz… Ama bir bakarsınız ki aklınıza bir çivi gibi mıhlanan altını çizdiğiniz o cümleler hayatınızı değiştirmiş, koca bir romandan kalan altı çizili üç-beş satır size hayatın anlamını öğretmiştir. Kahraman Tazeoğlu, bu kitabında, yukarıda bahsettiğim altı çizili satırları hayatınızı değiştirecek o cümlelelere dönüştürerek, sayfalar dolusu kitaba gerek bırakmadan okumanın rahatlığını sunuyor. Tazeoğlu, bu kitabında yalnızca yayınlanmış eserlerinden değil, yeni yazmış olduğu aforizmalarından da faydalanıyor. Her biri birer 'Özlü söz' olan bu cümleler, kiminizin not def...

Seyrüsefer
Ayşe Kulin – Buket Uzuner – Deniz Bayramoğlu – Doğan Hızlan – Ertürk Akşun – Gülşah Elikbank – Mahir Ünsal Eriş – Mario Levi – Metin Akpınar – Müfit Can Saçıntı – Murat Menteş – Nazlı Eray – Nermin Bezmen – Osman Balcıgil – Selim İleri – Sunay Akın – Uğur Batı – Yalın Alpay – Yekta Kopan *** On dokuz yazar, resmin şairi Devrim Erbil’in tablolarının karşısında durdu. Durmadan üreten ve yaşayan bir efsaneye dönüşen sanatçının meşhur eserlerini kaleme aldılar. Şiirlerle, öykülerle, denemelerle, duyguların sadece uyandırıldığını değil, özgün bir desen sayesinde baştan yaratılabildiğini gösterdiler. Kimi bir hikâyede yüzmeye başladı, kiminin hikâyesinin yolu geometrik bir kaostan geçti. Devrim Erbil’in sanatına, edebiyat dünyasından imzalar eklendi ve türler arası bu kolektif eser ortaya çıktı.

Artık Sessizlik Bile Senin Değil
-Prenses Margriet Kültür Ödülü-Erich Maria Remarque Barış Ödülü -Theodor Heuss Madalyası -Bruno Kreisky İnsan Hakları Ödülü-Karl Tucholsky ÖdülüAslı Erdoğan, bir Orta Avrupa kentindeki müzik festivalinden Diyarbakır’daki, Cizre’deki yıkıntılara uçuyor. Frankfurt’taki bir konuşmadan, darbe gecesi Harbiye’ye konuyor. Hayatın bütün karanlık köşelerinde, ne kadar ürkütücü kıpırtı varsa tanık oluyor ve bu şiddetli gerçekliği, elini cayır cayır yakacaksa da şiddetsiz, tarafsız, tekrarsız, yeniden ve yeniden kurguluyor.Aslı Erdoğan’ın Radikal, Özgür Gündem gazeteleri ve Karakarga Dergi’de yayımlanan bu yazıları, pek çok dilde kitaplaştırıldı ve ödüller aldı. Burada okurlarına ulaşması içinse yazarın dört duvar arasından çıkması, sokaklara kavuşması gerekti. Altı yılın bütün kayıpları, acıları, um...

Tuhafiye
– Haydar Ergülen’den hayalhane denemeleri – Ölümlerin ağırlığı, doğumların şenliği, çocukluğun şairliği, şiirin çocukluğu… Şair Haydar Ergülen, geçmişin gül bahçelerinden geleceğin nar bahçelerine doğru yürürken, günlerin getirdiği ve götürdüğü duygular arasında düşlediklerini bir araya getiriyor.

Ters Ninja
- Özellikle aksiyon filmlerinde bir kahraman 100 kişiyi 2 dakikada, 1 kişiyi ortalama 4 dakika içerisinde dövebilmektedir. Bu senaryo klişesine Ters Ninja Kanunu denir.Uzun yıllardır sinema ve çizgi roman kültürü başta olmak üzere fantastik kurgu kitapları, müzik ve futbol hakkında yazdıklarıyla tanınan Ege Görgün, yazılarından özel bir seçki hazırladı. Unkapanı’ndan Hiroşima’ya, Yeşilçam’dan Hollywood’a kadar popüler kültür hakkında pek çok şey bu kitapta bir araya geldi.

İmza: Ben
Hayatınızda son söz söylemek isteseniz kime, ne derdiniz?Farklı sosyokültürel yapılardan kadınlar, hayatlarındaki ilk erkek olan babalarına yazdılar önce mektuplarını. Tüm söylemek istediklerini bu mektuplarda dile getirdiler. Sonrasında kız çocukları büyüdü ve karşılarına çıkan diğer erkeklere, eşlerine, sevgililerine, beyaz atlı prenslerine döktüler içlerini. Son olarak da İmza Ben ile hayatta son söz olarak kime neyi söylemek istediklerini dile getirdiler. Kimi kendine, kimi geçmişine, kimi hastalığına, kimi hiç doğmayacak çocuğuna… Kolektif mektuplardan oluşan üçlemenin son kitabı İMZA BEN ile hiç tanımadığınız ya da çok yakından tanıdığınız kişilerin dünyalarına farklı bir gözle bakacak, belki de her bir mektupta kendinizi bulacaksınız.

Bırak Sokaklar Anlatsın Bizi
Bu kitap İstanbul’un öteki yüzünü, hepimizin içinde yuvarlandığı keşmekeşi, bozulan siluetimizi, kaybolan değerlerimizi, her biri bir roman olamasa da iyi bir romana konu olabilecek hikâyelerle sokağın karakterlerini anlatıyor. İstanbul... Vedat Türkali için kirli yüzlü çocuklar ve karanlık sokaklar, Nâzım için hasretle ulaşılmak istenen limandır. İstanbul... Andersen’in masalına gözyaşı sokabilen, Yaşar Kemal’i Galata Köprüsü’nün altında kartonların üzerinde yatıran, en namlı kabadayıları dişleri arasında çiğneyen, imparatorlukların hatırasını sırtında taşırken bir de müteahhitlerin yükünü ensesiyle kaldıran şehir... Bu şehir elbette ki herkese her şeyi yapabilir.

Vazgeçtim
İnsan Sebepsiz Yere Terk Eder mi Sevdiğini? Aklı ve mantığı ele geçiren, aynı zamanda akla ve mantığa sığmayan bir duygunun içindeyim. Geriye bakarak gitmeye çalışıyorum. Kırık bir umut taşıyorum. Aklım sende kala kala senden gidiyorum. İnsan yarısında terk ettiği filmin sonunu merak eder mi? Ediyorum. Tüm yelkenlerim yırtılmış ama ben hâlâ rüzgârdan medet umuyorum…

Fethi Naci Denemeleri 1
Edebiyat eleştirileri genellikle tanıtım bültenlerine dönüştü. Edebi eserlerin derinlemesine ve niteliksel incelemeleri yapılmıyor.Nurullah Ataç’la başlayan, Fethi Naci ile süregelen bir eleştiri ekolü ne yazık ki gelecek kuşaklara devrolmuyor. Fethi Naci’nin büyük bir birikim ve şaşmaz bir üslupla kaleme aldığı Reşat Nuri Romancılığı, Yaşar Kemal Romancılığı Sait Faik Hikayeciliği gibi esaslı edebiyatçı incelemelerine artık rastlamıyoruz. 10 Türk romanıyla başlayıp 50 ve 100 Türk romanına kadar uzayan kapsamlı inceleme kitapları artık yazılmıyor.Ülkemizin yaşadığı toplumsal değişim-dönüşümün edebiyat cephesinden nasıl gözüktüğüne kimse dikkat çekmiyor. Fethi Naci Türk Eleştirisinde bir köşe taşıdır...Dikkatli takip, derin bir birikim, dürüst ama sert bir üslup.Cemaat , lobi, tarikat parti...

Author
Zihnimde bir yara var. Canımı yakan, durmadan kanayan, kapanacağı yerde devamlı yayılan, büyüyen, kocaman bir yara...Ne zaman mantıksız, akıl dışı, ezbere, aptalca bir söz duysam; ne zaman insan kılığına bürünmüş ilkel maymunların cehalete bulanmış pis hesaplarının peşinde koştuğunu görsem üstüne tuz basılmış gibi sızlayan bir yara...O yaradan tüm ruhuma sivri, paslı, soğuk bir bıçak ucuymuş gibi acılar saplandıkça göğsümden nefesim çekiliyor; bedenimi saran bütün kaslarım geriliyor; soğuk çarpmış gibi üşüyen yüzüme bir ekşime oturuyor ve belli belirsiz aralanan dudaklarımdan yine bir mırıldanma dökülüyor: "Vay amına koyim!"İşte ben buyum: Küfürbaz, terbiyesiz, ahlaksız, kötü adam! Kısaca: Author. İsmim Author ama bu aslında dostlarımın bana taktığı bir mahlas. Gerçek ismimi unutalı çok za...

Allah'ın Piyonları
"Işığım yok benim ve pencerem, duvarlarımı yıktım, özgür bir ölüye dönmeden"Bir piyon devleti uğruna neleri feda eder? Peki ya bir gazeteci, özel haber için neleri göze alır? Eylem Tok, toplumsal gerçekçi yeni romanıyla karşımızda. İnsanın hissettiği acıları okura aracısız aktarmadaki ustalığıyla tanınan Tok bu kez kalemiyle, unutulmuş semtlerin üstü çizilmiş gençlerini konuşturuyor. Hırpalanmış, hor görülmüş, kökünden koparılmış insanların “yırtmak” için neler yapabileceğini gözler önüne seriyor. Gündemin sürekli değiştiği ve dudak uçuklatan türden haberleri dahi kanıksar hale gelen Türkiye, yine benzeri ancak filmlerde gerçekleşebilecek bir kurguyla koltuklarına kilitlenecek. Yoksunluğun ve değersizliğin kol gezdiği İstanbul’un “en tehlikeli” mahallesi... Suç, şiddet ve uyuşturucu girdab...

Kadınları Anlarmış Gibi Yapma Sanatı
Diktatör Robert Mugabe, 37 yıl Zimbabve’yi tek başına yönetti. Girdiği her seçimi kazanıyordu, tabii hile yaparak. Sonunda, üstü örtülü bir askerî müdahale ile görevden alındığında 92 yaşındaydı. Defalarca evlenen, çok sayıda metresi olan bu "siyasi çapkının" kadınların hallerine dair ettiği laflar insanlığın hafızasına kazındı. Siyaseten yaptığı zorbalıklar, hileler gündemden düştü ancak kadınlar üzerine yaptığı tespitler hiç düşmedi. Kadınları değiştirmeye çalışan erkeklere şöyle sesleniyordu eski diktatör: "Tanrının kendilerine verdiği tırnakları beğenmeyip, takma tırnak edindiler. Tanrının verdiği göğüsleri beğenmeyip silikon taktırdılar. Tanrının anatomik yapılarına göre verdiği popoyu beğenmeyip, cerrahi müdahalelerle kendilerine yeni popolar yaptılar. Tanrının verdiği boyla yetinmed...

Takımdan Ayrı Düz Yazılar
Takımdan Ayrı Düz Yazılar, tamamen gerçek olaylardan yola çıkan hikâyeler; röportajlı futbol adamı portrelemeleri ve futbol üzerine akıl yürütmelerden oluşuyor. Bütün yazıların ortak noktası futbolu biraz daha sevmeniz ama daha da önemlisi anlamanız umuduyla yazılmış olmaları. Kapitalizmin ve fanatizmin pençesindeki değil; felsefesi, keyfi, eğlencesi ve güzellikleri olan futboldur tabii burada bahsedilen. Fena halde hayata benzeyen bir futbol, dolayısıyla manipüle edilmemiş, hormon katılmamış yüzde yüz doğal futbol. Bu kitapta idealize edilen amacın salt kazanmak olmadığı, hatta kazanmanın hoş bir bonus’tan öteye gitmediği bir oyundur. Elbette "kazanma" kavramının her şeyin üstünde bir mertebeye yüceltildiği; başarı, cazibe, karizmayla eşanlamlılaştırıldığı bir dünyada bizimkisi hayal. Ols...

Sevmek Zor Sevmesen Olmaz
Bazı aşklar ayrılık gerektirir...Hiçbir teselli avutmuyor artık beni.Sen yoksun, ben yokum.Delicesine ağır bir karanlık var artık...Senden geriye kalanlarla yaşıyorum hayatı. Biraz kırgınım, biraz yorgun. Sensizlik yüreğimi haddinden fazla yordu. Oysa ben başıma gelen her türlü olumsuzluğu hayra yorardım.Nereden bilecektim, gidişinden sonra bu kadar güçsüz düşeceğimi?...Gözlerinden düştüm.Yüreğinden düştüm...Düşlerinden düştüm, en çok da bu koydu bana...

Mor
Zordur sadakat; gerçekten sevmeyince insan... Kimi seviyorsan kalbinin ülkesi orası oluyor. Sonra bir gün gözlerine bir bakıyorsun; orada yoksun! Onunla kaybettiğini onsuz nasıl bulacağını bile öğretmeden gidiyor. "Aşkın sağ olsun" diyemiyorsun. Koca bir orman yanıyor içinde ama bir tek sen kül oluyorsun. Sadece bir insanı değil kirpiklerinden hayata tutunduğun bir aşkı kaybediyorsun. Ağlıyorsun. Kimi gözyaşları yanağını ıslatırken geçmişini temizler. Temizleniyorsun. Kendini, doğuma iki canla girip yapayalnız çıkan bir anne gibi hissediyorsun. Sana ait olanı doğururken kaybediyorsun. Ama hiçbir zaman onu içinde öldüremiyorsun. Kalbinden çıkaramadığını kabrine kadar götürüyorsun. Zaten o içimizde öldüremediklerimiz değil midir bizi sevmediklerimizle yaşamaya mahkûm eden? İnsan yalnızca mut...

Ayasofya Da Gece Buluşması
O gece Ayasofya'dan sesler geliyordu... "Fatih Sultan Mehmet'le karşılaştığım ilk an ölecek gibiydim. Bal rengiydi gözleri... Ama en büyük hüznüm Eyüp Sultan Hazretleri'nin dışarıda öldürüleceğini bile bile çıkışını seyretmekti. Seslendim ama duymadı..." "Bizans İmparatoru I. Justinianus, eserini bir de benden dinle!"

Tetiği Sen Çek
Gülüşlerim, kuşlar gibi özgürdü,Hayattan ilk darbeyi yiyene kadar.Sonrasında o çıktı karşıma…Bana elini uzattı, kör kuyulardan çıkardı,Gökyüzündeki yıldızlardan saçlarıma taç yaptı.Ama hiçbir şey göründüğü gibi değilmiş.En kuytu köşede, hayattaki en değerli varlığıma hançer sapladı, Bilseydi ki o hançer aslında benim yüreğime girmişti…Karanlıklardan korkar oldum,Sabahları güneş doğacak mı diye bekledim.Gündüzlerim, intikam yeminimle karardı,Gökyüzündeki ay, öfkemle parladı,Efkârla tüttürdüğüm sigaramın dumanında,Kahpeliklerini, zalimliklerini görür oldum...Bu ömür, nasıl bir yol çizecek bana?Hangi sokak, hangi cadde, götürecek beni ona?Kum saatinde akıp giden taneleri sayar oldum,Onunla hesaplaşmak için…Ve o

Gözlerini Unutursam Kalbim Kurusun
Yalnızlıklar denizinde küçücük bir çakıltaşıydım... Rüzgârla kabaran dalgalarla oradan oraya sürüklenen... Ya sen!... Kayalara kök salmaya çalışan küçücük bir yosundun... Hırçın dalgaların her vuruşuyla kolların kanatların kırıldı... Birbirimize söz vermedik mi?... Ellerimiz hiç ayrılmayacak diye!... Yıldızları seyrederken yemin etmedik mi? Gözlerimiz, başka kimseleri görmeyecek diye! Bak, şimdi aramıza yollar, aylar, yıllar girdi... Seni bir kez daha görebilmek için nelerden vazgeçmezdim!... Güneşin sıcağından, baharın çiçeklerinden, yağmurun damlalarından... Ya sen!... Beni bulmak için dikenli yollarda yalınayak dolaşır mıydın?... Ortadan ikiye yırtılmış fotoğrafı birleştirmek için karanlıkları yırtar mıydın?