BİRLİKTEYKEN ZAMAN NEDEN BU KADAR HIZLI GEÇİYOR?” Kulakları duymayan Yuki’nin dünyası İtsuomi’nin varlığıyla renklenmeye başlar. Onun içten gülümsemesi ve cana yakın tavırları Yuki’nin hislerini daha da güçlendirir. Duygularının peşinden gitmeyi seçen Yuki, yaşadığı aşka sıkıca tutunur ve elinden geleni ya

VE SONSUZA DEK GÖZETİM ALTINDA YAŞADILAR… Toplumun tüm sorunlarına kesin çözüm bulduğunu iddia eden Britanya hükümeti, Evliliğin Kutsallığı Yasası’nı yürürlüğe koymuştu. Artık evlilik yalnızca bir tercih değil, bir zorunluluktu. Bekâr kalmakta diretenler baskılarla mücadele ederken yeni evlenen çiftlere seçkin semtlerde ev, geniş kapsamlı sağlık hizmeti, büyük vergi indirimleri ve çocukları için ayrıcalıklı eğitim gibi avantajlar sunuluyordu.

“BUNUN AŞK OLMASINI İSTİYORUM. AŞKI SEÇİYORUM.” Yuki, kulakları duymayan bir üniversite öğrencisidir. Zor durumda kaldığı bir gün üst sınıflardan İtsuomi yardımına koşar. İtsuomi, Yuki’nin işitme kaybını hi

“Her soru bir yara, her cevap bir yol.” Ben yaşarken, çok şey yazdım. Kimi zaman yalnız kaldım, kimi zaman sustum, kimi zaman da içimde birikenleri kelimelere döktüm. Sen okurken, belki kendi hayatından izler bulacaksın. Belki “Bunu ben de yaşadım!” diyeceksin. Elveda, aslında sadece ayrılıklardan bahsetmiyor. Her “elveda”nın içinde bir “merhaba” saklıdır. Bu kitap da sana, o saklı merhabayı hatırlatmak için burada. Burada sana akıl vermeyeceğim, yol göstermeyeceğim. Sadece kendi yolculuğumu, kendi çıkmazlarımı ve kendi kırılganlıklarımı anlatacağım. Çünkü bazen insanın ihtiyacı olan şey bir öğüt olmamalı, yanında sessizce oturan biri olmalı. Okurken belki üzüleceksin, belki yaralarını yeniden hissedeceksin ama fark edeceksin ki, elvedalar sadece bir son değildir. Bazen insanın en çok ihti...

Küçük bir köyde yaşayan Yoshiki ve Hikaru birlikte büyümüş, yaşıt iki arkadaştır… Yoshiki, başka bir “şeye” dönüşmüş olsa da görünüşü aynı kalan Hikaru ile arkadaşlığını sürdürür. Her ne kadar yanlış bir şey yokmuş gibi davransa da gerçeği görmezden gelmesi mümkün değildir. Hikaru'ya yardım etmek ister ancak suçluluk hissini de önleyemez. Köydeki değişimi fark eden kişiler Yoshiki’yi uyarmaya ve kendilerini korumak için önlem almaya başlar. Hikaru ne kadar tehlikeli görünse de Yoshiki’yi korumak isteyen bir arkadaşı gibidir hâlâ, en azından şimdilik… Kitabın sonunda, artık “Hikaru” olmayan varlığın zihnine kısa bir bakış atmamızı sağlayan özel bir hikâye de yer alıyor!

2023’ün En İyi Korku Romanı ― Esquire, Den of Geek, Paste NEW YORK’UN KALBİNDE BİR BİNA DEĞİL, CAPCANLI BİR KÂBUS YÜKSELİYOR Ana ve Reid’in hayatı, ilk çocuklarının zorlu doğumuyla altüst olmuştu. Doğumda felç kalan Ana hem bebeğine hem de bedenine büyük bir öfke besliyordu. Evlilikleri de bu süreçte parçalanmaya başlamıştı. Fakat aldıkları müjdeli bir haber her şeyi değiştirecekti. New York’un en prestijli apartmanlarından biri olan, Central Park manzarası ve gözalıcı mimarisiyle ünlü Deptford’da uygun fiyatlı bir daire kazanmışlardı. Herkesin hayalini kurduğu bu fırsat, şanslarının nihayet döndüğünü mü gösteriyordu? Ama yeni yuvaları sırlara gebeydi ve gölgelerin arasında gizlenen tehlikeler vardı: Aç, sabırlı ve pusuda bekleyen bir şey. Belki de Manhattan’ın seçkinleri arasında yaşamanı...

Küçük bir köyde yaşayan Yoshiki ve Hikaru birlikte büyümüş, yaşıt iki arkadaştır… Yoshiki, görünüşü aynı kalan ancak başka bir varlığa dönüşen Hikaru ile arkadaşlığını sürdürür. Hikaru aynı kişi gibi davranır, sadece biraz daha çocuksudur. Yoshiki anlayış gösterir, arkadaşının yanında olmak ve ona yardım etmek ister. İki arkadaş günlerini her zamanki gibi geçirir ancak bütün köyü etkisi altına alan tehlike göz ardı edilemez boyuta ulaşır. İnsanların şüphesi ve korkusu giderek artar. Yoshiki, tüm uyarılara rağmen arkadaşının yanında olsa da “canlı” olan ile olmayan arasındaki sonsuz uçurum kendini gösterecektir… Kitabın sonunda okuldaki gündelik yaşamı anlatan kısa bir hikâye de yer alıyor!

12 YILIN ARDINDAN KULEDEN KURTULAN HYEON-WOO, BU SEFER GERÇEK DÜNYADAKİ SINAVLA KARŞI KARŞIYA! ESKİ ÖĞRENCİLERİ BİRER EFSANEYE DÖNÜŞÜRKEN ESAS DÜŞMANIN GÖLGELERİ ORTAYA ÇIKMAYA BAŞLADI BİLE. BİR SONRAKİ MÜCADELE HIZLA YAKLAŞIYOR, BU SEFER AMAÇ SADECE HAYATTA KALMAK DEĞİL AYNI ZAMANDA GERÇEKLERİ ORTAYA ÇIKARMAK. ÖTE YANDAN UZUN ZAMANDIR BEKLENEN KARŞILAŞMA NİHAYET GERÇEKLEŞİYOR: HEYON-WOO, ESKİ ÖĞRENCİSİ Mİ-RYEONG İLE BULUŞUYOR! ACABA BU İKİLİ GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİREBİLECEK Mİ? HYEON-WOO, BİR TARAFTAN KENDİSİNİ TUZAĞA DÜŞÜREN KARANLIK GÜCÜN İZİNİ SÜRERKEN BİR TARAFTAN ESKİ HAYATIYLA YÜZLEŞECEK. OYUNUN KURALLARI YENİDEN YAZILIYOR!

“The soul becomes dyed wIth the color of Its thoughts.” Marcus Aurelius, emperor of Rome and a devoted student of philosophy, left behind in Meditations not a work of conquest but a profound record of self-examination. Written in the stillness of military camps and the solitude of night, these private reflections reveal a man striving for clarity, patience, and moral strength. This is philosophy stripped of orn

SİZ İNSANLARI NEDEN ÖLDÜRMEM GEREKTİĞİNİ HATIRLADIM...

“İnsanlar, ölümlü tanrılar; tanrılar, ölümsüz insanlardır.” Şimdi söz, hakikati taşıyanlara emanet. Zamanın ötesinden gelen bir çağrı var bu sayfalarda. Unutulmuş bir bilginin, bastırılmış bir sesin, hatırlanmayı bekleyen bir benliğin izinde... Son 122 yılda ilk kez, Mısır piramitleri üzerinde aktif hale gelen Metatron’un enerjisi, şimdi seninle buluşmak için bu hikâyede şekil buluyor. İstanbul’un kalabalık sokaklarında, Kapadokya’nın taş mağaralarında ve Mısır piramitlerinin yıldızlara açılan odalarında yankılanan bir arayış bu. Geçmiş yaşamların izlerini süren, kayıp parçalarını şifayla geri toplayan bir kadının; kendi sesini, kendi özünü ve kendi ışığını hatırlama yolculuğu. Sera’nın boğazındaki görünmez düğüm, sadece ona ait değil. O, bastırılmış sözlerin, susturulmuş bedenlerin ve unu...

VAHİM SONUÇLAR... Doktor, yolunu kaybetmiş bir Dışarılı’ya dönüşür. Shiva, Doktor onu unuttuğu için umutsuzluğa kapılır. İkisi bir daha eskisi gibi olamayacak mı? Bu sırada İçeri’de dünyanın gerçekleri ve tanrıların yarattıkları gün yüzüne çıkar. Hem insanlık hem de küçük kız bir seçim yapar. Yapılan seçimler ise olayları gerçekleşmemesi gereken bir sonuca doğru götürür...

TÜM UMUDU YİTİRİNCE... Doktor, Shiva’nın ruhunu kurtarmak için çare arar. Saklanacak yer kalmamıştır. Kimseye zarar veremeyeceğini anladığında ise kendi ruhundan vazgeçer. Artık hafızası bir sis perdesiyle örtülüdür. Bu karar hem bir veda hem yeni bir başlangıç ortaya çıkarır...

CANAVARLAR VE İNSANLAR... Karanlık ormanın sınırında iki yalnız ruh birbirine tutunmaya çalışır. Geçmişin gölgeleri Doktor’un peşini bırakmaz. Shiva ise saklı gerçeklerin içine sürüklenir. Sonun felaket mi yoksa kurtuluş mu olacağını onların cesareti belirleyecek. Askerler peşlerinde ve tehlike çok yakında...

A horse’s lIfe,told wIthhonesty, courage, and an unbreakablespIrIt. From the gentle fields of his youth to the busy streets of Victorian England, Black Beauty’s journey is marked by kindness, cruelty, friendship, and loss. Through his eyes, we witness the best and worst of humanity—and the deep bonds that can form between people and animals when compassion guides the way. First published in 1877, Anna Sewell’s only novel is more than a story—it is a plea for mercy and understanding. By giving a voice to the voiceless, Black Beauty has touched millions of hearts and inspired generations to treat all living creatures with respect.

HER ŞEY APAÇIK ORTADAYDI... TA Kİ DAHA YAKINDAN BAKANA KADAR. Simon ile Vicky dışarıdan bakıldığında gayet normal bir çiftti: Saygın bir hukuk profesörü ve aile içi şiddet mağdurları için savaşan karısı. Hayatları ne kadar çıkmaza girerse girsin, geçmişte ne yaşamış olurlarsa olsunlar mutlu bir evlilikleri vardı. Ama ne yazık ki hiçbir şey göründüğü gibi değildi. Bir yasak aşk. Yirmi milyon dolarlık bir varlık fonu. Yıllara yayılan bir kin ve intikam takıntısı. Tüm bunlar, dehşet verici bir sona doğru sürüklenmelerine neden olacaktı. Yakınlardaki zengin sitede yaşayan güzel ve sosyetik bir kadının cesedi bulunduğundaysa sırlar yavaş yavaş çözülmeye başlayacaktı. Çünkü bu mutlu tabloda bir katil vardı. Vicky de Simon da yalan söylüyordu. Ama esas soru şuydu: Aslında kim kimi kandırıyordu? “...

“Bu kitap, otomatik pilottan çıkıp yaşamın özüne varma çağrısıdır.” Kırmızı ışıkta durduğumda oldu. Arabanın içinde, gecenin sessizliğinde... Aniden sarsıldım. Uykuya dalarken düşüyormuş gibi değil, yaşamın ta kendisine çarpmış gibiydim. O an, gerçekten yaşadığımı hissettim. Çoğu insan otomatik pilottadır. Soluk alır ama fark etmez, yürür ama gitmez. Oysa farkındalık, varlığımızı bütün hücrelerimizle duyumsamak; damarlarımızdaki kanı bir çağlayan gibi hissetmektir. Diskodan eve dönerken karşıdan karşıya geçen genç bir kız gördüm. O sakin bakışları, belki de bir daha asla görmeyeceğim bir yabancının gözlerinde yankılandı. Ardından gecenin içinde süzülen bir kedi... Ve sonra... Kendime çarptım. Kendimle bütünleştim. Bu kitap, o kırmızı ışıkta başlayan içsel bir uyanışın hikâyesi.

Eklenerek değil, eksilerek çoğalır insan. Eksilerek Çoğalmak, kayıplar, eksiklikler ve boşluklardan yola çıkarak yaşamın ve anlatının tamamlanmamış doğasını inceliyor. Bir fotoğrafın kadraj dışı kalan kısmından yarım bırakılmış cümlelere, bir dizinin ertelenmiş finalinden Japon estetiğindeki ma kavramına uzanan geniş bir düşünce hattında dolaşıyor. Aslı Kotaman, kişisel hikâyeleri teori ve sanatla buluşturarak, tamamlanmamış olanı bir eksiklik değil, düşünceye ve soluklanmaya açılmış bir imkân olarak ele alıyor. Yazar, okuru eksikleri gidermeye değil, onların varlığıyla yaşamaya davet ediyor. Çünkü anlamı, iplik ve boşluğun birlikte varlığı kurar; dantelde bütünü yaratan ne yalnızca ipliktir ne de yalnızca aralıklar, ikisinin uyumudur.

Arc ve arkadaşları bilgi toplamak için başkent Olav’a gelir. Başkentte daha önce Diento’da karşılaştıkları canavar kulaklı ninja kız Chiyome “Canavarinsan ırkı”ndan yoldaşlarını kurtarmak için harekete geçmiştir… Arc’ın bu cesur kızın içten dileğini görmezden gelmesi mümkün değildir! “Bu iğrenç yeri… Tamamen yok edeceğim!” Arc, Chiyome ve arkadaşı Goemon ile birlik olup başkente saldırır! İskelet Şövalye Arc’ın farkında olmadan “iyileştirdiği” bu dünyadaki macerasının üçüncü perdesi karşınızda!

Uyandığında kendini bir İskelet Şövalye olarak bulan Arc, dikkat çekmeden bu dünyadaki hayatının tadını çıkarmaya çalışır. Ancak yolculuğu sırasında Elf Savaşçısı Ariane ile karşılaşır ve onun köle olarak tutulan yoldaşlarını kurtarma görevine yardım etmeye karar verir. “Size destek olmayı kabul ediyorum… Elbette yardım edeceğim.” Arc yeteneklerini kullanarak lordun kalesine saldırır! Ve bu olayların arkasında kraliyet ailesinin entrikaları vardır! İskelet Şövalye Arc’ın farkında olmadan “iyileştirdiği” bu dünyadaki macerasının ikinci perdesi karşınızda!

Uyandığında kendini bir MMORPG karakteri olarak bulan bir adam… O, baştan aşağı zırhla kaplı bir İskelet Şövalye. Kimliğinin ortaya çıkması halinde insanların onu bir canavar sanıp hayatına kastedeceğinden korkar. Bu yüzden gözlerden uzak, sessiz bir hayat sürmeye karar verir. Ancak karşılaştığı kötülüklere kayıtsız kalamaz. Oyunda geliştirdiği beceri ve yetenekleriyle gerçek dünyada da efsanevi başarılara imza atar! “Ben bir gezginim. Adım... Arc.” Farkında olmadan kötülükleri iyileştiren İskelet Şövalye Arc’ın bu dünyadaki maceraları başlıyor! Üstelik kitabın sonunda, yazar tarafından özel olarak kaleme alınmış bir bonus hikâye de sizleri bekliyor!

Bazı şeyleri susarak anlattım, bazılarını ise dize dize döktüm kalbimden. Konuştuğumda aşk oldu, sustuğumda ayrılık… Bu kitapta yazanlar belki sana ait değil, ama eğer bir şiirde bile kendini bulursan, bil ki en çok o zaman mutlu olurum. Sayfalar elbet kapanır, ama duygular kalır. Kalbinde bir yer ettiyse, şiir benim değil, artık senindir. Mutlu kal. Şiirle kal.

“BENİM KIZIMIN BABASI İMPARATOR!” ÇOCUKLARIN ANLAMSIZ KAVGASINA GİRDİĞİ YETMİYORMUŞ GİBİ BİR DE BÖYLESİNE ÇARPICI BİR REPLİK! BU UTANÇ, BENİM BOYNUMUN BORCU... DÜNYADAKİ BÜTÜN TEHLİKELERDEN BENİ KORUYACAĞINA YEMİN EDEN KORUYUCU ŞÖVALYEM, beni BU TEHLİKELİ DURUMDA BENİ BIRAKIP ARKASINA BAKMADAN KAÇTI... “BABANA BİLE GÜVENMEYECEKSİN” DERLERDİ, GERÇEKTEN BU DÜNYADA TEK BAŞIMAYIM! RÜZGÂRIN PEK UĞRAMADIĞI SARAY... SİVRİ DİLLERİYLE BİRBİRLERİNE KARŞI KOYAN, ARA SIRA TARTIŞAN RİA VE CAİTEL, BİRBİRLERİNE OLAN GÜVENLERİNİ GÜNBEGÜN İNŞA EDEREK BÜYÜYORLAR. BU BABA-KIZIN HİKÂYESİ ŞİMDİ BAŞLIYOR!

BİZİ EN ÇOK SEVDİKLERİMİZ Mİ YARALAR, YOKSA HİÇ SEVİLMEMİŞ OLMAMIZ MI? Yara, “Ben nereye aitim?” sorusunun peşinden giden ve yüzleşmekten korkmayan bir kadının kendi içine dönüşü. Sevmenin ve sevilmenin ne anlama geldiğini bilmeden büyüyen, en sonunda ise kendine anne olmayı öğrenen bir ruhun hikâyesi. İpek, sevilmek için uğraşıyor hep. Anlaşılmak için susuyor, kabul görmek için kendinden ödün veriyor. Ama ne yaparsa yapsın, çocukken içine işleyen o eksiklik hissi bir türlü geçmiyor. Bir terapi odasında, yıllardır yutulmuş cümleler birer birer dökülüyor ortaya. İstenmeden doğan bir çocuk olmanın yüküyle, sevgiye muhtaç büyüyen bir kadın olarak hayatta kalmaya çalışıyor İpek. Bir babanın sessiz şiddeti, bir annenin kırılganlığı, bir kocanın yokluğu, bir kedinin yalnızlığı... Her şey, her il...