Faili Meçhul Öfke
– 2010 Yunus Nadi Roman Ödülü – Matruşka, hücre evi, sahte plaka, kod ad, Beyaz Şahin, Toros, gözbağı, sorgu odası, işkence… *** Acı acı güldüren serüvenleriyle gencecik insanlar, kendi elleriyle çizmeye başladıklarından daha büyük bir resmin detayları oluyorlar. Gammazla, kazılan kuyularla, kaypaklıkla tanışıp kendilerine bile güvenemez hale gelmiş, değerleri şaşmış adamlar, ulaşmak istedikçe koptukları gerçekliği çarpıtıyorlar. Adnan Gerger, emniyet mensupları ve örgüt üyeleri arasındaki karışık bir koşuşturmacada, iyi ve kötü tarafın sadece anlarda ortaya çıktığını ve bu anların bizim tüm gerçekliğimizi belirleyebileceğini gösteriyor.
Başka Dünyalarda Canlı Mahlukat Var Mıdır?
Türkiye’nin ilk bilim-kurgu eseri, bir asır sonra ilk defa Latin harfleriyle okuyucuyla buluşuyor. *** "Bu dünyalarda canlı yaratık var mıdır? Şüphesiz böyle bir sorunun cevabı lazımdır, dediğimiz sürece hayat neden sadece dünyamızda oluşmuş olsun? Bu âlemlerin ortasında, bu dünyaların hepsi birdir. Toz kadar olan Dünya’mızda hayat, canlı yaratık olsun da, onlarda olmasın? Onlar bu dünyadan küçük müdür? Onlar bu dünyadan ilerleme bazında farklı mıdır? Hayır, bu bahsedilen dünyamız gibi hep birbirinden doğmuştur. Hepsi birbirinin anası, babası, hepsi birbirinin kardeşidir. İşte bu soruya karşı bugün kesin cevap verilmiş: Her âlemin kendine özgü, kendi doğal şartlarına göre oluşmuş canlısı, canlı yaratığı vardır." *** Bakteriyoloji ve kimya alanlarında uzmanlaşan Osman Nuri Eralp’in bilimsel...
Bana İkimizi Anlat
"Yaşanması mümkünken yaşanmayan her aşk gün gelir bizden bunun hesabını sorar." Adamlık, bir kadını bir ömür sevmekten geçer. Kadınlık da kendini bir ömür sevecek adamın değerini bilmektir. Kimin için yaratıldığını bilmiyorsun elbette ama bu hikâyenin başrolü sensin. Aşkı senin, acısı senin. Kimse içinde kopan fırtınaları anlamaz, anlamak zorunda da değil zaten. İnsanlar hep konuşur çünkü hayat senin, tasası onlarındır. Her şeye rağmen bilmediğim bir hikâyenin başrolünü oynuyorum. Sonu nereye gider belli değil, seveceğim kaç şarkı kaldı bilmiyorum. Herkes gibi, her şeyden habersiz yaşıyorum. Ne zaman karşıma çıkarsın, hangi şarkıda ilk dansımızı ederiz hiçbir fikrim yok. Ayrıntılara takılmaya gerek yok belki de... Hikâyeme katıldığın gün sarılır konuşuruz bunları.
Bu Yalnızlık Bana Fazla Bölüşelim Mi?
Yaşamak diyorum... Ne kadar değerli değil mi? Uyandığım her yeni günden alacaklıyım çünkü ben her borcumu kolayca içime çekip bir türlü geri veremediğim nefesimle ödüyorum. Bazı günler lime lime eksiliyor, yeni bir yaprak daha düşürüyorum gövdemden. Neye uyanacağını bilememek öyle zor ki... Haksızlık mı yoksa kader mi? Tek bildiğim her geçen gün biraz daha eksiliyorum. Şimdilerde yaşayarak, görerek, insanlığıma insanlık katan her değerimi sorgulayarak yaşadığım ve bir türlü geriye saramadığım günlerimi yaşıyorum. Demem o ki yaşarken kötüleşiyorum, ciddileşiyorum ve hissizleşiyorum. Kendime yabancılaşmama sebep olan kim varsa söyleyin onlara hakkımı helal etmiyorum! Yine de eyvallah ama ben en çok da beni özlüyorum... Murat Tavlı'nın eşsiz kaleminden, gerçek anlamıyla "Bir solukta bitirdim!...
İki Rüya Dokuz Gerçek
Hakan Bıçakcı’dan, ürpertici, naif, neşeli, hüzünlü ve beynimizi yerinden çıkarıp tekrar takan bir roman. *** Gerçekçi düşler ve düş gibi bulanık bir gerçeklik algısı birbirine karıştı. Kontrol, televizyon kumandalarından, platonik aşkın dirilttiği tesadüfi umudun eline geçti. Yetişkinliğin yıllar süren karanlığında zamanın nasıl geçtiği anlaşılamadı ve zihin aradaki boşluklara girebilmek için direksiyonu gizemli bir yola, kirli ucuz bir otele, terk edilmiş bir lunaparka kırdı. Dışarıda ısıtmayan bir güneş, ıslatmayan bir yağmur, üşütmeyen bir rüzgâr vardı…
Müsait Bir Yerde İnecek Var
– Usta sinemacı Turgut Yasalar’dan minibüs hikâyeleri – Onlarca durak, yüzlerce yolcu, sayılamayacak kadar çok hikâye var. Yolcuların genci yaşlısı, zengini fakiri, zayıfı şişmanı; şoförlerin terbiyelisi küfürbazı, beyefendisi haytası, öfkelisi aşığı… Turgut Yasalar, İstanbul’daki minibüs hatıralarından bazılarını derleyerek, birbirinden farklı hayatlarla, bu yolculuklar sayesinde tanışmamızı sağlıyor.
Neosis 2
– Unutulmuşlar yok olur! – Konya’nın Seydişehir ilçesinde araştırmalar yapmakta olan bir grup deneyimli Fransız mağaracı ortada hiç iz bırakmadan kaybolur. Haber duyulur duyulmaz, olayın doğaüstü güçlerle bağlantılı olduğuna dair dedikodular başlar. Gerçeği ortaya çıkarmak için NOESIS ekibi görevlendirilir. Zeynep aksini düşünse de Arda, yakın zamanda aynı bölgede gerçekleşen bir başka olayın mağaracıların kaybolmasıyla ilintili olduğuna inanmaktadır. İkili, yanlarına Arda’nın "özel" kuzenini de alarak, galerileri birer labirent gibi birbirine açılan gizemli mağaralarda inanılması güç bir maceraya atılırlar. Bilimde inancın yeri var mı? Hislerimize ne kadar güvenmeliyiz? İnsan inanırsa her şeyi başarabilir mi? Adın ne değeri var? Unutulan tanrılara ne olur? Her genç kızın içinde bir prense...
Sırça Köşk
"Alakasız ve bıkkın bakışlarını denizin kırışıksız çalkalanan yeşil yüzünde gezdirirken, tam karşısında, birkaç yüz metre ilerde, beyaz bir gemi gördü. Arkaya doğru yatık bacasından hafif dumanlar çıkan ve maden kısımları güneşte sapsarı parlayan bu ince uzun gemi, keman baş pruvasının zarif bastonunu Sarayburnu’na doğru uzatmış, kımıldamadan duruyor, bayrağını Kızkulesi’nin önünde dalgalandırıyor, bu haliyle, gagasını ileri doğru uzatıp kuyruğunu çırparak suların üstünde dinlenen beyaz bir martıya benziyordu." İlk olarak 1947 yılında yayımlanan ve 1980 darbesi sonrasında toplatılarak yıllar yılı okuyucuyla buluşmak için tozlu depolarda sararmaya yüz tutan Sırça Köşk, Sabahattin Ali’nin öykü-masal karışımı hicivlerinden oluşan bir başyapıttır. Kitabın neden toplatılmış olduğunu açıklayan e...
Tuhafiye
– Haydar Ergülen’den hayalhane denemeleri – Ölümlerin ağırlığı, doğumların şenliği, çocukluğun şairliği, şiirin çocukluğu… Şair Haydar Ergülen, geçmişin gül bahçelerinden geleceğin nar bahçelerine doğru yürürken, günlerin getirdiği ve götürdüğü duygular arasında düşlediklerini bir araya getiriyor.
Ben, Ben Nü
Sözüm ona ben toplumun eğitimli, özgür, hatta marjinal bir yüzünü temsil ediyorum. Peki ya gördüğüm şiddete susmamı neyle açıklayacağız? "Sevgi", "cinsellik" ve "şiddet" zihnimde hep kol kola gezmiş. Bir araya gelmemesi gereken bu üç kavramın kurbanı olduğumu anladığımda, zaten çoktan etlerim çürümüş, kalbim kırıklarla dolmuş ve zihnim bulanmıştı. Çocukluğumdan beri böyle öğrenmiş, bunun üzerine inşa etmişim kendi gerçeğimi. Yanlış yapmışım. En büyük yanlışım ise şiddeti kabullenmek olmuş. Bana kızacaksınız! "Sahiden yaşamış mı bu kadın bunları, yok artık daha neler?" diyeceksiniz. "Aptal!" diyenleriniz bile çıkacak biliyorum çünkü bunları vaktiyle kendime söylemiş olan benim. Ama bir farkla. Zor öğrensem de öğrenebildiğim için mutluyum. Acı çeksem de acılarımı dindirebildiğim ve güçlü bir...
Tanrının Yaşam Kılavuzu
"İnsanın, kendisine kavuşmak için sürdürdüğü yolculuk, tıpkı bu yolculukta soracağı sorular gibi, hiç bitmeyecek. Karşılaştığı her durum da, içsel yolculuğunun birer durağı gibi, ona soluklanma, yaşadıklarını sindirme ve yola devam etme gücü verecek." Dört Gün Buda, Üç Gün Zorba’nın yazarı Ünal Ersözlü, tevafuk ve kuantumun ortaklığını işaret edip, bizi gölgemiz gibi takip eden kaderimizle ilişkimizi güzelleştirmeye çağırıyor. İlk Yedi Bilge’den eczacılara, şairlerden doktorlara kadar, insanlık için hayatı daha iyi, daha doğru ve anlamlı hale getirmeye gönül vermiş ariflerin yorumlarını da arkasına alarak, yolculuğumuzu tatlandırmamızın yollarını gösteriyor.
Kürsü
Sözler, savaşlar başlatacak ve savaşlar bitirecek kadar güçlüler. Nasihat ya da ibret çekmecelerimize girebildikleri gibi; hayatımızın akışını değiştirebilir, hikâyenin sonunu en başından belirleyebilirler. İnsanlığa armağan edilmiş devrimlerde de, onun hayatını karartan savaşlarda da, belagatin ve hitabet yeteneği olan Hitler, Castro, Atatürk, Martin Luther King Jr. ve Gandi gibi liderlerin parmağı var. Hayatı güzelleştiren şarkıların, romanların, filmlerin, icatların ve öğretilerin de ardından, elinden alınan çocukluğunun elinden tutan Michael Jackson, ailesinin garajındaki iki kişilik şirketi dünya devi haline getiren her zaman "aç ve budala" Steve Jobs çıkıyor.
İnternet
İnternet artık içme suyu gibi hayati bir şeye dönüşmüşken, tarihi ve işleyişi hakkında hala çok fazla şey bilinmiyor. Gerçek internet, frekanslardan ya da bulutlardan oluşan yapay bir dünya değil, fiziksel yapısı olan geniş bir dünya. Üstelik jeopolitik yönü, tüm gerçeklerden daha gerçek! JEAN-NOËL LAFARGUE, Havre Sanat Yüksekokulu ve Paris 8 Üniversitesi’nde eğitim veriyor. Teknoloji tarihi konusunda uzman olan Lafargue, aynı zamanda bir yazılımcı ve etkili bir blogger. Kendisi ayrıca, bu serinin Yapay Zeka kitabının da yazarı. MATHIEU BURNIAT, meraklı bir gastronomi, sanat ve bilim yazarı. Fizikçi Thibault Damour’un katkılarıyla ürettiği eser, zor konseptleri çizgi romanlaştırmak konusundaki maharetini gösteriyor.