İçimdeki
Nefes, hızla dönüşmekteydi. Taşıdığı genler, onu gerçekle acımasızca yüzleştirirken bugüne kadar inandığı tüm gerçekler yıkılıyordu. Nefes yeniden doğuşunun şafağında, en büyük karanlığını yaşıyordu... Ezberlerle zihnini yöneten bir insan kopyasının, gerçek bir yaşam yaratma şansı var mıydı? Sorgulamadan var olmanın bedelini, kendini unutarak mı ödüyordu insan? Ve insan, kendi yüceliğini idrak etmedikçe gerçek bir yaşam yaratamayacaktı. Evrim... Her varlık mutlak potansiyeline doğru evrilirken bu aslında değişimden öte düzeltmedir. Dışarıdan tahmin edilemeyen bu mutasyonun alacağı son hal, varlık içinde tam krokisiyle kayıtlıdır. İnsanın evriminin düzlemi öngörülemese de DNA’sına kayıtlı olan öz program ile ulaşacağı mutlak potansiyeli tanrısallıktır. Çünkü insan bunun için kodlanmıştır. E...
Geçecek Mi?
Bu dünyaya "beklenti olmaya" gelmedim. Bu dünyaya başkası olmaya, ezberlere uymaya, hep aynı şarkıyı duymaya gelmedim... Sertçe göğsüme oturan bu ağrıya dokunabilirsem geçecek. Kaçmadan, acısını yok saymadan, kendime kızıp canımı daha çok yakmadan, yargılayıp daha derine bastırmasam geçecek. Geleni bir kabul edip, onunla canım yanarken konuşursam geçecek. Her sözünü yol göstersin diye aklıma bırakırsam, kalan izini iyileşsin diye zamana bırakırsam geçecek. Hemen geçsin diye kovmadan, tekrar gelir diye korkmadan, hep üst üste gelir diye kapanmadan, hep benim başıma gelir diye kaçmadan yüzleşirsem geçecek. Dokuna dokuna, konuşa konuşa, evet ağlaya ağlaya geçecek. Ağlarken kendime şefkat gösterirsem geçecek. İyileşmeden iyi olmuşum gibi yapmadan, daha önce kendimi nasıl ayağa kaldırdığımı unu...
Simru
Nereden çıktın yine karşıma? Tamamlayamadığın hangi vicdansızlığın için döndün? Geçmişim olamamıştın, şimdi geleceğimde olmak için mi geldin? Artık benim için sen bir "fark etmez"sin. Fırtınada kaybolmuş bir yelkenli için rüzgârın nereden estiği önemli değildir. Geçti artık o günler… Mezarıma çiçekle gelmen, beni öldürmüş olman gerçeğini değiştirmiyor. Sessiz çığlıkları vardır kırılan kalbimizin ve onları yalnızca Allah duyar. Senin duymadığın ve hiçbir zaman duyamayacaklarından bahsediyorum. Umarım beni anlıyorsundur. Keşke biraz düşünebilseydin. Düşünmediğin için şimdi kalbin acıyor biliyor musun? Beynin düşünemediği her şeyin cezasını kalp çeker. Düşünmek beyni acıtmaz ama düşünmemek kalbi yorar. Şu hayatın bize en büyük darbesi beklediklerimizin hiçbir zaman gelmemesi, gelenlerin ise b...
Umutsuz Adalet
"Oğlum öldürüldü. Vurulduğunda on yedi yaşındaydı. Kaza dendi... Morgda cansız bedenini görene dek ben de öyle sandım. Yüzündeki darbe izleri, ağzından sızan kan, kökünden kopmuş dişiyle Umut kaza olmadığını söylüyordu. Yargı süreci olay yerinde yapılan özensiz delil toplama çalışmaları, kaybedilen deliller, sorulmayan sorularla başladı, oturum yapılmadan, tanıklar dinlenmeden hüküm veren yargıçlarca da bitirildi... Adalet aradım. Hukuk sistemi içindeki her yere başvurdum. Her yolu denedim. Adalet yerini bulmadı. Oğlumun acısıyla yaşamayı öğrendim... Bu kitapta onun ölümünden sonraki süreci detayları ve belgeleriyle sunarak, yaşadıklarımı paylaştım. Genç hukukçulara, hukukla ilgili olanlara bir adam öldürme dosyasının nasıl hazırlandığını, duruşmaları, değişik hukukçuların, adli tıp uzmanl...
Telgraftan Tablete
Yirmi birinci yüzyılın ilk yılından bu yana kuşaklar üzerinde çalışıyorum. Bir kuşağı anlamak, bir dönemi anlamaktır. Bir dönemi anladığınızda paradigmanın kıskacına sıkışmaktan kurtulursunuz. Ve sizin gibi olmayanları kendinize ait yargılarla değil, onlara ait gerçeklerle görmeniz mümkün olur. Bu mümkün olduğunda ise dönüşürsünüz. İşte ya da evde… Bir şirket olarak ya da bir birey olarak… Bir kuşağı anlamak, suya atılan taş gibi, etkisi dalga dalga büyüyen, yaşama, geçmişe ve geleceğe dair müthiş bir kavrayış sağlar. Hoşgörü sınırlarınızı genişletir, zamanın ruhuna yaklaştırır ve her adımda yargılayan değil öğrenen olmaya yönlendirir. Çünkü bir Çin atasözünde de söylendiği gibi "Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde öteki kuşaklar serinler."
Söz
Altını çize çize okuduğunuz kitaplar vardır. Çok sayfalı kalın kitaplardır bazen bunlar. Günler, haftalar, hatta aylar sürer okuyup bitirmek. Bitirdiğinizde belki size hiçbir şey vermez o kitaplar ve harcadığınız zamana üzülürsünüz… Ama bir bakarsınız ki aklınıza bir çivi gibi mıhlanan altını çizdiğiniz o cümleler hayatınızı değiştirmiş, koca bir romandan kalan altı çizili üç-beş satır size hayatın anlamını öğretmiştir. Kahraman Tazeoğlu, bu kitabında, yukarıda bahsettiğim altı çizili satırları hayatınızı değiştirecek o cümlelelere dönüştürerek, sayfalar dolusu kitaba gerek bırakmadan okumanın rahatlığını sunuyor. Tazeoğlu, bu kitabında yalnızca yayınlanmış eserlerinden değil, yeni yazmış olduğu aforizmalarından da faydalanıyor. Her biri birer 'Özlü söz' olan bu cümleler, kiminizin not def...
Bambaşka
Kalır gibi gidişlerini izledim önce, sonra gider gibi kalışlarını… Ve anladım ki ne sen gidebiliyorsun ne ben kalabiliyorum. Öyle bir hayat yaşıyoruz ki şimdi; ağlamak gülmenin mahkumu, gülmek ağlamanın gardiyanı gibi sanki… Ve anladım ki ne seninle ağlayabiliyorum, ne de sensiz gülebiliyorum. Belki de sen aşka aşıktın, ben üstüme alındım bilmiyorum. Bir gün gerçekten seni terk edebilecek miyim onu da bilmiyorum. Üzerine sinen benin kokusunu duymadan yaşayabilecek misin?.. Çünkü, senden geriye sadece sen kalana dek terk edilmiş olmuyorsun. İnsan yaşadığı anın değerini yaşadıklarından ötürü değil, neler yaşayacağını bilmediğinden ötürü bilmez. Seni çok seviyorum; bir gün seni terk etme gücümü kendimde bulup bulamayacağımı bilmeye bilmeye... Anlıyor musun? Gel "biz" olalım demek kolay… Benim...
Başka
Yavaşça ayağa kalktı. Gidiyordu işte. Ardı yapacaktı beni. Sildim göz yaşımı kalktım ayağa. Her soruyu anlama çeviren gözleriyle sustu. Bana acıyarak bakıyordu. Noktası çalınmış cümle sonum durdu öylece. "Sana birbirinden güzel yalnızlıklar biriktirdim." der gibiydi. Dudakları kıpırdadı, inler gibi, "çok çocuk kaldın aşka, kendi gölgesine basmaktan korkan..." diyebildi sadece. İşte gidiyordu. Bir daha hiç dönmeyecekti. Bir daha hiç olmayacaktı. Sadece bir "gitme" çıkabildi dudaklarımdan. Yüzüme baktı ve "artık sözlerin merheme yara olmaya başlamışsa, içimdeki seni sus, içindeki beni duy." dedi ve sırtındaki ceketimi bankın üzerine bırakarak yürümeye başladı. Son sözleri bunlar olmamalıydı! Arkasından "beni hiç almadığın hayatından böyle ucuz kovamazsın!" diye bağırdım. Geriye döndü ve "dav...
Susacak Var
En kolay olandır gitmek! Gitmek hiçbir şeyi bitirmez. Aksine durur da yaşar gibi her şey. Gidene değil, kalana yoldaş anlar vardır, ayrıntıları vardır aşkın en gerisinde. Gittiğimi çok sonra anlayacaksın. Şimdi uğurluyorsan, sende kalan yanlarıma güvendiğin içindir!... Düş’tüm, dedim elinin tersinde. ‘Hayır’ dedi, kesince. ‘Düş olsan, fark etmezdim seni’ ‘Sevgim sana güç veriyor mu?’ diye sordum. Başını çevirdi, yüzünde kalmamış takatle. ‘Hayır’ dedi, inatla! ‘Öyle olsa, yıkılmazdım her seni seviyorum deyişinde’ ‘Özledin mi beni?’ dedim. Sustu! Nefesini en derinden aldı ve ‘Özlenmez mi?’ dedi! ‘Git!’ dedim. !Git! ‘Sen kaldıkça genişliyor bu dünya ve kayboluyorum uçsuz bucaksızlığında!’ ‘Ha
Bukre (sert Kapak)
Güzellik, bakmayı bilen gözdedir sevgilim. Artık kendime layık olanı seçebiliyorum sayende. Bir insanın gözlerine bakıp, kalbini görebiliyorum her seferinde. Eskisi gibi değilim. Neden mi senden çok daha öndeyim? Herkesin dünyası kendi gördüğü kadardır sevgilim. Sen önüne bakarken, ben uzakları ezberledim. Sen olup bitenlerle ilgilenirken, ben olmayanın izindeydim. Çivi çiviyi sökermiş, yalnızlığı kanatan hüzünlü şarkılar, yalnızlığa iyi gelirmiş. İşte ben bu şekilde hayata karşı direndim. Keşke bana akıl vereceğine, aklımı alacak kadar beni sevseydin. Ben, bir çocukluk edip büyüdüm işte! Sen büyümüşsün ama doğmamışsın bile. Ben, senin doğrundum sevgili. Ötekiler gelip geçerdi. Sen doğru olanı değil, geçerli olanı seçtin. Terk etmek kazanan olmaya yeter zannettin. Bana, bir veba busesi bır...
Sıfır
Hayatın senin için ayarladığı randevudan habersiz, "Bana bir şey olmaz!" der ve hızla gidersin ya hani dünyanın dikine... Öyle gidiyorum işte! Neyin peşindeyim, bilmiyorum! "Her nerede değilsem, orada mutlu olacakmışım gibi geliyor" diyen Baudelaire gibi, sıkıştığım yerde bunaldım ve artık olmadığım yeri mi merak ediyorum? Peponi! Burada, "hatalarıyla bütünlüğü yakalayabilen bir insan" olduğum duygusu hâkim. Hayatıma dair ne varsa bilindiğini, anlaşıldığımı ve en önemlisi yargılanmadığımı hissediyorum. Bu, kendimle barışık olma halimin en zirve noktası. Burada Einstein var; Steve Jobs, Benjamin Button, Andy Warhol var... Yetm
Maniki Dünya
Hüsnü Mahalli'yi atv Haber yıllarından, yani 20 yıldır tanırım. Bu süre boyunca, Türkiye'nin ve dünyanın nice haline tanıklık ettik. O tanıklıklarla tarihin müsveddesini tuttuk.Bir yandan da sayısız meslektaşımızın, tarihin çöplüğüne gömüldüğünü seyrettik. Gerçek yerine iktidarın, paranın, gücün yanında olmayı seçmişlerdi. Gördüklerini görmemeyi ve susmayı tercih etmişlerdi. İşte böyle bir Türkiye'de, gün geldi, birlikte program yapmaya karar verdik. Ama sadece Türkiye'yi değil, dünyayı konuşacaktık. İyi de hangi dünyayı? Maniki, Çingenecede "kahpe" anlamına geliyor. Yunancada ise "belalı"... Öyle ya da böyle, maniki, dünyanın her köşesindeki yoksulların isyanı gibi. Programımızın adını bu yüzden MANİKİ DÜNYA koyduk. Bu yaşlı gezegenin ve özellikle bu zavallı coğrafyanın insanlarını anlatm...
Eyvallah
• O benim için geçmişe anıt bırakılacak kadar değerli; geçmişte bırakılamayacak kadar gereklidir. • Unutuyorum her seferinde neresinde kalmıştık ayrılığın? • Bana geldiğin yol, aşk izlerinle doluydu. Bir dolu aşkın izini örtüyordu şiirlerin. Gelmek eylemi pörsümüştü adımlarında... Oysa ben, gelişini ‘‘milat’’ sayacak kadar başlıyordum aşka... • Yolumdan dönemediğim için değil, seninle hiçbir yolda yürüyemeyeceğimi bildiğim için gidiyorum. Yeryüzünün bütün aşkları senin ve beni unutabilirsin! • Sol yanıma yatsam seni uyusam, heo rüyada kalsam... • Ama içime